AĞIR ROMAN (1997)
Yönetmen: Mustafa
Altıoklar, Senaryo: Metin kaçan, Mustafa Altıoklar, (Metin Kaçan’ın
romanından), Görüntü Yönetmeni: Ertunç Şenkay Müzik: Atilla
Özdemiroğlu, Uğur Dikmen, Balık Ayhan Yapım: Belge Film/Sabahattin Çetin
– Söz Film/Müjde Ar – Özen Film/Mehmet Soyaslan – Focus F. (Macaristan) – Les
Films Singuliers (Fransa) – Eurimages ve Kültür Bakanlığı Katkılarıyla Sanat
Yönetmeni: Mustafa Ziya Ülkenciler, San. Yön. Yrd: Tolunay Türköz, Kurgu:
Mustafa Altıoklar, Kostüm: Yudum Yontan, Yapım Asistanı: Atilla
Kenar, Dolly Operatörü: Ufuk Kayar, Crain Operatörü: Hakan Duyar,
Negatif Kurgu: Tamer Eşkazan, Jenerik Kurgu: Hilmi Güver, Film
Baskı: Uğur Orbay, Işık Şefi: Ercan Durmuş, Işık Asistanı: Hakkı
Kaplan, Efekt: Özcan Yıldız, Set Amiri: Melih Sezgin,
Oyuncular: Nüjde Ar (Fahişe
Tina), Okan Bayülgen (Salih), Mustafa Uğurlu (Reis), Savaş Dinçel (Berber Ali),
Burak Sergen (Arap Sado), Sevda Ferdağ (Emine), Aysel Gürel (Puma Zehra), Zafer
Algöz (Gaftici Fethi), Küçük İskender (Orhan), Serra Yılmaz, Levent Erim (Fil
Hamit), Nilüfer Aydan (Eleni), Zühtü Erkan (Tıbi), Balık Ayhan, Ege Aydan,
Yeşim Tan, Mert Gür (Torpil), Ülkü Ülker, Naci Taşdöğen (Nihat), Emrah Kolukısa
(Reco), Yeşim Tan (Leyla), Fatih Akyol (Mahallenin Şoparı), Osman Çağlar
(Poğaçacı Piyale), İhsan Kilimci (Tornacı), Hülya Karakaş (Malbuşçu), Feridun
Koç, Konuk Oyuncular: Ege Aydan, Bennu Gerede (Fotoğrafçı), Metin Kaçan, Savaş
Özdemir, Ajlan Aktuğ (Meyhaneci Cemil), Namık Arıkol, Mustafa Altıoklar
Konu: Olaylar 1970’lerin İstanbul’unda
dinsel ve kültürel açıdan farklı yapıdaki insanların iç içe yaşadığı, her türlü
şiddetin kol gezdiği Kolera sokağı’nda geçer. Rum dilberi Fahişe Tina,
sokaktaki Berber Ali’nin kiralık evine taşınır. Ali, sokağın sayılan ve sevilen
saygın kişilerden biridir. Ahlaki değerlere sıkı sıkı bağlı kendi halinde sakin
bir yaşam süren Berber Ali’nin oto tamircisi oğlu Salih Tina’ya sırılsıklam
aşık olur. Kabadayılığa özenip bir kimlik arayışı içinde olan Salih’in kendine
örnek aldığı kişi ise, mahalleyi haraca kesen Arap Sado’dur. Sado’nun yerinde
gözü olup onun yerine geçmeye çalışan sokağın bitirimlerinden Reis Tina’ya
asılınca işler karışır. Taraflar arasında kanlı hesaplaşmalar başlar. Arap
Sado, Reis’in adamları tarafından pusuya düşürülüp kalleşçe öldürülünce bu kez
Salih devreye girer, Sado’dan kalan ünlü sustalısıyla ve sokağı teslim alan
Reis’i temizler.
ÖDÜL:
35.
Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde (1998)
►Sevda
Ferdağ "en iyi yardımcı kadın oyuncu,
►Mustafa
Uğurlu "en iyi yardımcı erkek oyuncu"
►
Mustafa Ziya Ülkenciler "en iyi sanat yönetmeni"
Sadri
Alışık Ödülleri;
►Okan
Bayülgen "en iyi erkek oyuncu"
16. Çasod (Çağdaş Sinema Oyuncuları Derneği'nin seçiminde (1999)
►Burak Sergen "en iyi erkek oyuncu".
4Ağır Roman'ı
sinemaya uyarlamak, nevi şahsına münhasır bir alt kültürü beyaz perdede dokumak
nereden bakılırsa bakılsın kolayca altından kalkılamayacak kadar 'ağır' bir iş.
Altıoklar yine yeteneğini döktürdüğü bir çok sahne yaratmış, ama nicelerinin
ağırlığı altında ezilmiş. Kahramanımız Salih, zaten kaybetmeye yazgılı bir
tutunamayan ama yönetmen Altıoklar, bunca tutunmayı hak edecek donanıma sahip
bir kazanan olmasına karşın ne yazık ki hep direkten dönüyor. Asıl amacı belli
bir alt kültürü anlatmak olan' Ağır Roman' bir çok irili ufaklı öykücükten
örülmeye çalışılmış ancak bu öyküler sağlam biçimde bir araya tutturulamamış
... Okan Bayülgen, film boyunca aynı seviyeyi tutturamasa da hem toy delikanlı,
hem bıçkın kabadayı olmayı beceriyor, iki arada bir derede kalması gereken
durumlarda ise tökezliyor ... Burak Sergen oyunculuğuyla göz doldururken,
Mustafa Uğurlu rolüne cuk oturuyor. Müjde Ar ise starlığını katıyor filme.
'Ağır Roman'ın en başarılı yönü ise müzikleri. Ancak 'İstanbul Kanatlarımın
Altında' da olduğu gibi yine filmin ses kalitesinde sorunlar var. Kısaca 'Ağır
Roman' keyifle izlenen ama dört dörtlük bir film olma şansını ıskaladığına da
yerinmeden edilemeyen bir film" (Tuna Erdem, Gazete Pazar, 07.12.1997).
4 Kamera geriye doğru kayarak tipik bir Tarlabaşı sokağını gitgide daha geniş biçimde kavramaya başlar. Bu sokak, film süresince tam bir sahneye dönüşecektir: gündüzleri bin bir renkli kişiliğin kol gezdiği, geceleri ise fondan verilmiş garip bir ışıkla aydınlanarak mistik bir niteliğe bürünen bir hayat sahnesi... O sahnede, asıl adıyla Tayyare, halkın verdiği adla Kolera Mahallesi'nde iki saat boyunca bir dizi harikulade macera yaşanacaktır. Film, tiyatro, bale arası gidip gelen kendine özgü bir yapının içinde. ..
"Ateş çemberi içinde
sarılmıştır" Kolera Mahallesi... Kenti saran yanlış yerleşim, kaçak
yapılaşma, yasasızlık, baskı, terör, trafik, yoksulluk ve suç çemberi, Haliç'in
yanı başında, çingene kültürünün damgasını vurduğu bu yoksul semti
kuşatmaktadır. Aslında ülkenin çeşitli yerlerinden gelen farklı köken ve
inançlardan olsalar da, yöre halkı bir kez Roman (çingene) damgasını yemiştir:
onlar hırsızdır, onlar kapkaççıdır, onların ahlak anlayışları sakattır, onlar
hırsız, pezevenk, oğlan/oğlancı ya da fahişedir... Onlar toplumun arka yüzü,
görmek istemediği insan müsveddeleridir. Oysa onların da öylesine geniş bir
yüreği, öylesine dolu dolu bir yaşamı vardır ki…
Metin Kaçan'ın romanı, 1990 yılında edebiyat dünyamızın ortasına
bir bomba gibi düşmüştür. Kaçan da son 1015 yılda yazımına farklı ve marjinal
semtleri, mekanları ve yaşantıları getiren yazarlarımıza katılmıştır böylece:
Latife Tekin'in gecekonduları, Murathan Mungan'ın Tophane hamamları, Küçük
İskender'in eşcinsel kulüpleri gibi... Tüm bu yazarlar gibi Kaçan da anlattığı
farklı yaşama uygun bir yeni dil icat etmiştir sanki: Ağır Roman'ın Türkçesi,
Türkçe koruyucusu yazarlarımızı çileden çıkaracak kadar farklı bir dildir. . .
Bu kargaşanın tam ortasında Gıli Gıli
Salih vardır. Yazarın deyişiyle "daha çok tıfıIken ağır roman havasının
'zımbam zımalda zımbam' sesleriyle omuzlarını dikip gözlerini iki uzun bir kısa
yakarak Çitiki düğün salonuna gitmiş ve orada da sızaki olmuş" Salih...
Dürüst değerlerin bekçisi Berber Ali ve biraz fıttırmış mine'nin iki oğIundan
biri, ilk aşkını Rum fahişe Tina'da bulan, yiğit Arap Sado'dan devraldığı
bıçağı en önemli gün için saklayan, kötülük timsali Reis'e karşı durduğu gibi,
mahalleyi kana bulayan "Kolera Canavarı"nı da yakalamaya yeminli
Salih... İşte bu Salih, Kolera Mahallesi'nin ortasında, gecenin gündüze,
gerçeğin hayale, roman müziğinin türküye karıştığı bir serüven yaşar. O bizzat
Metin Kaçan'ın gençliği midir, onun tanıdığı bir kişi veya kişilerin sentezi
midir, bilinmez. Ama onun artık sinemamızın unutulmaz kahramanlarından birine
dönüştüğü kesindir... Ağır Roman, her sayfasında sayısız olaya değinen,
kişilerini küçücük ayrıntılarla belirleyen, gerçekliğe masal diliyle dalan
romanın üslubunu perdede yakalamayı denemiş. Bu açıdan filmi gerçekçi saymak
veya gerçekçi olmadığı için eleştirmek son derece yanlış. Evet, bu film Türk sinemasında
ilk kez bir etnik gurubun yaşamına ve kültürüne kapsamlı biçimde eğilen film.
Ayrıca Türk sinemasında ilk kez ses bandına bu denli özen gösterilmiş:
görüntülere sürekli kıpır kıpır, sesler, gürültüler, fısıltılarla yüklü bir ses
bandı eşlik ediyor. Ses bandının zenginliği, filmin görsel zenginliğiyle aşık
atıyor, hatta yer yer onu geçiyor.
Ama tüm bunlar, gerçekliği
çağrıştırmaya yetmiyor. Roman'ların dünyası sürekli bir masal, söylence,
destanlar dünyasıdır. Mustafa Altıoklar, bu özgün üslubu özgün bir sinema
diliyle karşılıyor. Tiyatro havası tüm filme egemen. Ayrıca romandan deyişler
ya da "şairler gurubunun ağzından düşmeyen Küçük İskender imzalı dizeler,
filme edebi bir hava veriyor. Oyunculuktan tüm hareketlere kadar her şeye kesin
bir stilizasyon egemen. Bu da, sık sık kullanılan ağır çekimlerle de
birleşerek, filme bir bale havası veriyor.
Ne
yazık ki film, tüm bu öğelere karşın tümüyle başarılı değil. Yer yer bir
tutukluk, bir agırlık, zengin malzemeye sanki hakim olamama kaygısı seziliyor.
Olaganüstü mizansenlere karşın kimi anahtar sahneler örneğin 'Kasımpaşa
Canavarı"nın haklanması ya da final sahnesi gibi iyi çekilememiş. Yine de Ağır
Roman'ı görmek gerekir. Bu ilk etnik filmimiz, son derece özgün sinema
dili, mekan kullanımı, sunduğu insan manzaraları panoraması gibi öğelerle
görülmeyi hak ediyor. Ve kuşkusuz başka şeyler için de: Ertunç Şenkay'ın
görüntüleri, Atilla Özdemiroğlu'nun özellikle finale tam bir masal havası veren
müzigi, hemen tüm oyuncuların, ama özellikle Okan Bayülgen'in şaşırtıcı oyunu
için... Müjde Ar'ı, yıllarını verdiği bu tasarıyı sonunda hayata geçirdiği için
ayrıca kutluyorum. Kuşkusuz büyük ilgi görecek, üzerinde konuşulacak ve
tartışılacak bir film, Ağır Roman... “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş
ve Rönesans Yılları” syf: 32”