Powered By Blogger

12 Aralık 2022 Pazartesi

 

TABUTTA RÖVAŞATA (1996) 


Yönetmen: Derviş Zaim, Görüntü Yönetmeni: Mustafa Kuşçu Yapım: İFR /(İstisnai Filmler ve Reklamlar Ltd.Şti) Ezel Akay, Derviş Zaim Yrd. Yönetmen Nur Arık, Kamera Ast: Öztürk Kayıkçı, Sanat Yönetmeni: Aslı Kurnaz, Kurgu: Mustafa Preşheva, Negatif Kurgu: Selahattin Turgut, Laboratuar: Sinefekt, Ses Tasarım: Ender Akay, Yansımalar, Müzik Yapım: Hasan Saltık, Murat Ertel (Kalan Müzik), Müzik İcra: { [Baba Zula] Emre Önel (Darbuka, bendir, vurmalılar), Leven Akman (Tumba, kaşık, vurmalılar), Murat Ertel (Gitar, saz davul), [Yansımalar] Birol yayla (Gitar, tanbur), A. Şenol Filiz (Ney, Bendir, nefes), Muammer Ketencioğlu (Akordeon), Samim Karaca (Ud), Ersin Baykal (Kemane)  Müzik: İ. Birol Yayla, Murat Ertel, Sesleri Alan: Ergun Ünal, Mustafa Bölükbaşı, Ender Yeşildağ, Ses Tasarım: Ender Akay, Ses Miksaj: Ender Akay, Taylan Oğuz, Mekan Sesleri: Select ses ve Görüntü Hizm. Ltd. Ses Montaj: Saim Kocabaşı, Ufuk Çoban, İsa Yücel, Işık Şefi: Değer Demirkol, Işık Ast: Mete Girişken, Sabahat Kıvrık, Murat Menligil, Set Yönetmenleri: Ömer Metin Kocaman, Tayfun Sevindir, Fahrettin Özkan, Montaj Ast: Nur Arık, Kerem Çakıroğlu, Uğur Özyılmazer, Murat Şenyüz, Folyo: Attila Ertüz, Dublaj Teknisyenleri: Osman Tahsin Erol, İsa Yüce, Ses Montaj: İmaj Sound, Yazı Tasarım: Mavi Tanıtım, Tanıtım Danışmanı: Metin Karaşahin, Yapım Sorumlusu: Bülent Güneri, Derviş Zaim,

Oyuncular: Ahmet Uğurlu, Tuncel Kurtiz, Ayşen Aydemir, Şerif Erol, Fuat Onan, Ahmet Çadırcı, Mahmut Benek, Nadi Güler, Figen Evren, Barış Celiloğlu, Hasan Uzma, Raşit Çivi, Ömer Metin Kocaman, Hakan Karadağlı, Fahrettin Özkan, Derviş Zaimoğlu, Tommy Stenberg, Mustafa Turhan, Recep Ekşi, Kadir Kuyucu, Öztürk Kayıkçı, Mete Girişken, Mevlüt Ekşi, Kemal Tetik, Yüksel Çavuşoğlu, Bülent Güneri, Uğur Agan, Osman Canik, Lale Çırpanoğlu, Değer Demirkol, Tayfun Sevindir, Metin Aslan, Erkan Başaran, Adnan Serter, Afşin Hepçilingirler, Melahat Sarıkaya,

KONU: Film, balıkçıların ağ toplayan görüntüleri ile başlamaktadır. O gün istedikleri gibi balık çıkmamıştır. Uyuşturucu alan bir kız. görürüz.. Sokaklarda yaşayan Mahsun ve arkadaşı Sarı, Reis adı verilen balıkçının ağlarındaki balıkları temizleyerek karınlarını doyuracak parayı kazanmaktadırlar. Ağları temizledikten sonra para alırlar. İçki içerler. Gidecek evleri olmadığı için kapanana kadar kahvede otururlar. Geceyi geçirmek için inşaata giderler. Polis inşaatı basarak, Mahsun'u hırsızlıkla suçlar. Mahsun suçsuz olduğunu, bütün geceyi kahvede geçirdiğini söyler. Kahveci ile yüzleştirdiklerinde bunu doğrular. Mahsun aynı gece yattığı teknede üşümüştür. Gündüz görüp, beğendiği bir arabayı çalar. Isıtıcısını açarak ısınır. Bir kayıkta yatan arkadaşı Sarı'nın yanına giderek araba olduğunu söyler. Ancak Sarı uyanmak istemez. Mahsun bütün gece araba ile gezer. Bir köpeğe çapınca onu veterinere götürür. Patronunun çarptığını söyler. Köpeği bırakıp, kaçar. Sabah arabayı iyice temizleyip, aldığı yere bırakır. Uyuşturucu müptelası kız kahvenin penceresinden onu izlemektedir. Kahvede çay içen Mahsun'un kaçamak bakışlarından kızdan hoşlandığını anlarız.

Mahsun, polisin kendisini ve Sarı'yı aradığını duyar. Koşarak yanına gittiği, teknede bıraktığı yerde yatan Sarı'yı ölü bulur. Reis ve arkadaşları Sarı'yı gömerler. Mezarı başında şarap içip, mezarını da şarapla sularlar. Mahsun, polisten korkusuna cenazeye katılamamıştır. Sarı'nın şerefine yakılan ateşin başına da bu yüzden gitmek istemez. Saklanmaktadır. Yine de polise yakalanmaktan kurtulamaz. Falakada dayak yer. Reis karakola çağırılır. Mahsun'un çaldığı araba İçişleri Müsteşarının arabasıdır. Reis'ten Mahsun'a göz kulak olması istenir. Reis kabul etmek istemez. Polis, ambulans, itfaiye arabası çalan biri teknene eroin de koyar diyerek Reis'i üstü kapalı uyarır. Reis, Mahsun'u karşısına alarak konuşur. Kahve kapanana kadar orada kal, sonra teknede yatmamak kaydıyla kayıkhanede uyu der. Kahvehaneye olan borcunu da ödeyecektir. Mahsun'a kış bitene kadar bu şekilde idare edeceklerini söyler. Mahsun, Sarı'nın mezarına gider. Reis için çalışmaya devam eder. Hoşlandığı kızı sabahları gözetler. Araba çalmaya ve dayak yemeye de devam eder.

Mahsun, bir TV ekibinin Rumelihisarı önünde yaptıkları bir çekimi izlemektedir. Muhabir, Fatih Sultan Mehmet zamanında Rumelihisarı yapılırken İran'dan getirtilen ve bereketi, çoğalmayı, kötülüklere karşı iyiliği temsil eden tavuskuşlarından bahsetmektedir. Şimdi de İran ziyareti sırasında Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e hediye edilen 50 adet tavuskuşu Rumelihisarı'na yerleştirilecektir. Bunları duyan Mahsun, kuşlan görmek için Hisar'a girmek ister. Ancak bilet alması gerektiği söylenir. Daha önce rahatlıkla girdiği, semtinin mekanı olan Hisar'a sokulmamasına bozulur.

Akşam gittiği kahvede yine kızı görür. Kahve kapanırken Mahsun hesabı haftaya Reis'in kapatacağını belirtse de kahveci Zeki inanmaz, hesabı ödemezse artık kahvede oturamayacağını söyler. Mahsun bir belediye otobüsü çalar. Yine dayak yer. Reis, polise söz verdiği gibi Mahsun ile ilgilenmeye başlar. öksürdüğü için doktora götürür. Kahveci Zeki' Mahsun'a bir babalık yapmasını ister. Zeki, Mahsun'u kahvedeki odalardan birine yerleştirir. Kahvenin tuvaletinde çalıştırmaya başlar. Oraları temizleyip, para toplamakla görevlidir. Aşık olduğu kız, tuvaleti uyuşturucu içmek için kullanmaktadır. Mahsun için bulunmaz bir fırsattır bu. Saçlarını tarayarak kızı bekler. Kız çıktıktan sonra tuvalete girer. Yere düşen fularını alır.

Mahsun, tavus kuşlarına kafasını takmıştır. Rumelihisarı'na gizlice girer. Bir tavus kuşu yakalar. Kucağında kuş ile Hisar içerisinde gezinir. Türkiye'nin maç kazandığı bir akşam dışarıda korna sesleri duyulurken; Mahsun yattığı yerden hayal kurmaktadır. Kızı ve tavus kuşunu düşünür. Kızın tuvalette unuttuğu fularını yıkar. Ona geri verir. Bir süre sohbet ederler. Hisara tekrar gider. Tavus kuşlarını sever. İçki alır. Reis ve arkadaşları ile Sarı'nın mezarına giderek içki içerler. Mezarı içki ile sularlar. Mahsun, kahvede oturan kızın yanına giderek tuvaletin kapısına erkekkadın yazmasını ister. Kız pamuk sorar. Mahsun eczaneye gidip alır. Kız tuvalette yine uyuşturucu alır. Kızın kalacak yeri olmadığını öğrenen Mahsun, bazı zamanlarda kahvedeki odada kalabileceğini söyler. Odanın anahtarını verir. Ancak iyi niyet ile yaptığı bu teklif kız tarafından başka amaçla kullanılır. Odaya bir erkek alır. Uyuşturucu parası için erkeklerle birlikte olmaktadır. Mahsun durumu anlayınca hayal kırıklığına uğrar. Bu duruma çok sinirlenir. Gene araba çalar.

Çaldığı araba ile Hisar'a gider. Bir tavuskuşu alır. İstanbul'u gezer. Araba bozulunca otobüsle eve döner. Uyuşturucu krizine giren kız para aramaktadır, tuvalete gelerek Mahsun'dan onu para bulmak için Taksim'e götürmesini ister. Bir araba çalıp, kızı götürür. Kız bir eve girer. Mahsun'a beklemesini söyler. Dönüşte arabayı bıraktıktan sonra kızı bir banka oturtur. Kendinde değildir. Kahveye gittiğinde oturan iki polis görünce geri kaçar. Reis' in teknesini çalar. Kızı da alarak Boğaz'a açılır. Dümeni bırakıp, baygın olan kızın yanına oturur. Yanaklarından öper, sarılır. Başıboş kalan tekne bir kayaya çarparak, parçalanır. Bir gemi tarafından kurtarılırlar. Mahsun, kahveden kovulur. Reis'ten dayak yer. Bir kere daha sokaklarda ve açtır. Hisar'a giderek bir tavuskuşu yakalayıp, keser. Tam pişirecekken bekçi tarafından yakalanır. Dayak yer. Kahvede oturanlar Mahsun'un tavus kuşu çalıp, yemeye çalıştığının haberini TV'den şaşkınlıkla öğrenirler.

Ödüller

33. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde (1996)

► "En İyi Film", Derviş Zaim

►"En İyi Senaryo", Ahmet Uğurlu

► "En İyi Erkek Oyuncu"

► Mustafa Preşavva "En İyi Kurgu"

 4 En inanılmaz, fantastik sahnelerde bile "sahiciliğini" yitirmeyen bu insancıl, sıcak ve gerçekçi film, sinemamızda taze bir soluk kuşkusuz. Hala çürümemiş, yozlaşmamış kimi değerleri de barındıran, yüreğe seslenen bu gerçekçi ilk film denemesi, kimi gereksiz tekrarlarına, Reis'in başıboş kalmış, ekmek teknesinin, Bebek açığındaki fenere çarpması gibi biraz hafif kaçmış bazı sahnelerine karşın, seyre, alkışa, ilgiye değer "istisnai" bir yapıt gerçekten. (Sungu Çapan, "Gerçek, çoğu kez hayali aşar. ", Cumhuriyet g., 22 Kasım 1996)

4 Filmi görene kadar, kocaman bir saygı beslediğim Derviş Zaim'in yönetmenliği parlak değil, elindeki malzemeden yeterince yararlanamıyor, ortaya koyduğu yapıt da, bir bütün olarak üzerinde çok çalışılmış, her sorunun olabildiğince çözümlendiği bir film de değil. Bu söylediklerim bütçeyle ilgili olmadığı için, kendi adıma yönetmenin aleyhine bir puan olarak değerlendiriyorum. (Tamer Baran, "En Alttakiler ve mesaj." Antrakt d., s: 60, Ocak 1997)

4 Bir tabutun içinde takla atabilir misiniz, ya da rövaşata? Olmaz diyorsunuz. Oysaki her gün yapıyorsunuz bu işi! En olmayacak koşullarda ayakta kalmayı başarıyorsunuz. İnanılmaz bir direnç sahibisiniz. Türkiye insanının bizatihi kendisisiniz. Bir 'mucize'siniz yani.

Derviş Zaim, işte bu mucizeyi anlatmaya soyunmuş. Yaşından beklenmeyecek bir olgunlukla, Türkiye'de sinemacıların pek üstesinden gelemediği bir işin altından kalkıvermiş... Ne anlatmak istediğini bilerek yola çıkmış Zaim ve istediğini anlatabilmek için realizmle fantastiği ve sembolizmi, akıllıca yerleştirmiş yan sağlam bir dramatik yapı içinde ustaca kaynaştırmış birbirinden çok farklı ögeleri Alıp başını uzaklara gitmeyi düşler Mahsun... Yanına en sevdiği şeyi alarak sevebildiği, dokunabildiği tek şey olan tavus kuşuna sıkı sıkıya sarılarak. Tavus kuşu rastgele seçilen bir sembol olmasa gerek Zaim'in sinemasında... Batı edebiyatının tipik' dekadans' simgesi nasıl da yerli oluvermiş.

Tabutta Rövaşata'nın en güzel yanlarından biri de tümüyle imece usulü ile gerçekleştirilmiş bir yapım olması. Tüm sanatçılar ve teknisyenler genç yönetmene destek olmak için ücretsiz çalışmışlar" (Sayar, Cumhuriyet, 04.10.1996).

Prof.Dr. Alim Şerif Onaran/Doç.Dr. Bülent Vardar, “20.Yüzyılın Türk Sineması”, syf, 77”

4 Şarabın ucuzunu, çayın beleşini tercih eden, balıkçı dostları dışında herkes tarafından itilip kakılan, soğuktan donarak ölen arkadaşı Sarı'nın mezarını ziyaret edip, toprağı içkiyle sulayan, polislerce falakaya yatırılmaktan usanmış, kendi basit dünyasında yuvarlanıp giden 'en alttakiler'den biri Mahsun... Yarım akklı ve temiz yüreğiyle attığı her adım, 'Ters gitmeye görsün kişinin işi, muhalleebi yerken kırılır dişi' denilecek cinsten... İran Cumhurbaşkanı tarafından Süleyman Demirel'e armağan edilen, sonrada Rumeli Hisar'ına bağışlanan" tavus kuşlarından birini karnının aç, havanın soğuk olduğu bir gün keserek yemek isterken yakalanır ve devlet malına zarar vermekten hapsedilir; sıcak yatağa ve yemeğe kavuşur Mahsun... (Arslan, Antrakt, Ocak 1997)Arslan, Ocak 1997).

 

4Sinemada, toplumun dışına itilmiş marjinal yaşayan insanlar üzerine oldukça film yapılmışştır. Tüm bir Fransız şiirselgerçeklik akımı veya Sonsuz Sokaklardan Cabiria'nın Geceleri'ne sayısız Fellini filmi anımsanabilir. Amerikan siineması da Bar Kelebeği'nden Sonsuz Matem'e, Easy Rider'dan Esrar Bitti'ye bu tür filmler yapmıştır. Hem de başarıyla... Bizim sinemamızda da vardır bu tür filmler... Tüm Sadri Alışık veya Öztürk Serengil komedileri ya da yakın yıllarda ve daha ciddi bir yaklaşım içinde Nesli Çölgeçen'in Kardeşim Benim'i anımsanabilir. Demek ki Derviş Zaim, Boğaz kıyılarına sığınmış yaşayan, alkolik, araba çalmaya ve de Rumelihisarı'ndaki tavus kuşlarına meraklı, hayatı kaymış bir berduşu anlatmakla, "ilk kez" yapılan bir şey yaptığını sanmasın ... Bu, anlattıklarından çok yaratılış biçimiyle özgün bir film... Çok küçük bir bütçeyle, bir avuç insanın gönül koyması ve adeta dişleri ve tırnaklarıyla çalışmalarıyla yapılmış olması, kuşkusuz belli bir sempatiyi getiriyor. Biz de filme bu ön sempatiyle yaklaşıyoruz.

Ancak karşımıza gelen film son derece açık amatörlükler içeriyor. Sayısız inandırıcı olmayan çekim (dayak sahnelerinden motor kazasına), sayısız yanlış bağlanmış plan, sayısız teknik hata var. Çekim, görüntü, kurgu yanlışları gözle görülür derecede. (Bu açıdan filmin Antalyada, Sen de Gitme ya da Mum Kokulu Kadınlar gibi filmleri geçip Altın Palmiye alması hadi bir yaana, ama bir de kurgu ödülü alması bana bir şaka gibi gözüküyor!) Tabutta Röveşata, çok hoş olabilecek 1520 dakikalık bir kısa film konusunun bir buçuk saate yayılmasının getirdiği yanlışları da içeriyor. Örneğin sizi bilmem ama bana, Mazlum'un o tavus kuşunu kovalamasından fenalık geldi. Bu uzatılmışlık duygusu ve yinelenen sahneler de fılme zarar veriyor.

Tüm bunlara karşın, perdeden salona doğru yayılan bir küçük mucize gerçekleşiyor ve fllmi yine de sempatik kılıyor. Öykünün içerdiği sıcaklık ve hümanizmanın yanı sıra, bu, sanıyorum özellikle oyunculardan kaynaklanıyor. Başta Ahmet Uğurlu, Tuncel Kurtiz ve Ayşen Aydemir üçlüsü öylesine sıcak ve özgün kişilikler çiziyor ve karakterlerine öylesine inanmış gözüküyorlar ki, bu da seyirciyi tavlamaya ve filmi belli bir düzeye getirmeye yetiyor. Demek ki, seçimlerinden çabalarına, oyuncularından oldukça çok şey alan bir fılm bu... Ancak, eğer bana sorarsa, Derviş Zaim Antalya birinciliğinden ve filmin görebileceği ilgiden hiç böbürlenmesin. İyi bir yönetmen olabilmek için daha çok 'fırın ekmek yemesi gerekiyor! ... “Atilla Dorsay, “Sinemamızda çöküş ve Rönesans yılları”, syf,142”


FİLMİ İZLE 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder