İNAT HİKAYELERİ (2003)
Senaryo ve Yönetmen: Reis
Çelik, Kamera: Reis Çelik, Yapım: Rh Politik Uluslarası
Yapımcılık Ltd – Filmvelcih Inter Forum Adil Kaya “Almanya Ses: Robert
F. Kollner, Yönetmen Yardımcısı: Volkan Şirin, Kurgu: Ogün
Aydonat, Ekrem Çelik, Robert F. Kollner, Yapım Koordinasyon: Lucy Wood –
Frank Becher, Yapım Grubu: Ercan Şirin, Kemal Gültekin, Ümit Kılıç,
Gülcemal Fidan, Atalay Uzunkaya, Kurgu: Ogün Aydonat, Ekrem Çelik,
Robert F. Kellner, Prodüksiyon Amiri: Kemal Gültekin, Genel
Koordinatör: Lucy Wood, Kamera Asistanı: Volkan Şirin, Set
Fotoğrafları: Ümit Kılıç, Ön Miksaj: Robert F. Kellers, Ses
Montaj: Wofgang Meyer, Robert F. Keller, Montaj: Ogün Aydonat, Ekrem
Çelik, Robert F. Keller, Teknik Danışman: Murat Bakır, Müzik
düzenleme: Reis Çelik,
Oyuncular: Tuncel Kurtiz
(anlatıcı,meselci, Latif Şah, Şamil Bey, Canbaz Şaho), Sabri Tutal (Kızakçı
Daşo, Koça Ağa), Kemal Gültekin (Malakan Kayser), Aslı Sulan (Şahsanem), Ali
Başkan Banka Müdürü), Volkan Şirin (Oğul Mirza), Reyhan Ulu (Koço’nun karısı),
Volkan Şirin (Oğuz Mirza), İsrafil Uzunkaya (Kızakta Aşık), Nezaket Kılıç (Kızakçının
karısı), Hedik Kılıç (Minibüsçünün karısı), Katip Amca (Piro Ağa), Meclis Emmi
(Kızak Yolcusu), Halay Uzunkaya (Kore Gazisi), Famil Aras (Cezo Ağa), Turgut
Korkmaz Muhtar), Bahar Kılıç (Urbeyi’nin Kızı), Aşık Memet, Selda Ok
(Şahsenem’in Kızkardeşi), İsminaz Durak, Faize Durak (ypolcu kadınlar), Gürkan
Arpaçay (Koço’nun oğlu), Diğer rol alan Bölge İnsanları: Ercan Şirin,
Gülcemal Fidan, Mülayim Karaçay, Atalay Uzunkaya, Ümit Kılıç, Sevilay Kılıç,
Osman Aras, Paşa Arpaçay, Yılmaz Karaça, Mehmet Arpaçay, Niyazi Ak, Mustafa
Kılıç, Salman Uzunkaya, Kirman Aydemir, Seyitali Suları, Baykal Suları, Aşık
Bayram
Konu: Kış aylarında köyün şehirle ulaşımını sağlayan at kızağına bir
rakip çıkmıştır. Kızakçı Daşo’nun rakibi kırmızı minibüstür. Ama kızakçı kışın
buz tutan Çıldır gölü üzerinden kestirme gittiğinden minibüsün göle
giremeyeceğini ve yeni rakibinin kendisinden hızlı olamayacağını iddia
etmektedir. Oysa minibüsçünün bu inatlaşmadan galip gelmek için başka bir planı
vardır. Bu ikilinin arasında yarış devam ederken kızak ve minibüsün
yolcularından tanınmış aşıklar ve hikaye anlatıcıları da bu kıyasıya yarışa katılmışlar
ve İNAT üzerine birbirinden güzel öyküler anlatmaktadırlar.
Anlatılan öykülerden ”Lades”, ”5 Kırık Çöp
Bir Kırık Kalp” Ve “Cambaz Şaho” Canlandırılmaktadır. Gülmeyi ve ağlamayı iç
içe sunan İnat Hikayeleri, Anadolu Halk Edebiyatının, ”Aşıklama” “Doğaçlama”
yöntemini sinemaya taşıyan ilk film örneğidir. Film oldukça farklı bir yöntemle
çekildi. Deneyimli oyuncu Tunçel Kurtiz ve yönetmen Reis Çelik’ten oluşan iki
kişi dışında hiç kimse olmadan bölgeye gidildi. Filmin senaryosu tek sözcüktür.
”İNAT”. Bu sözcükten doğaçlama yapılarak film ortaya çıkarıldı.
Reis Çelik: Filmin yapısı alışılmış bir
tarzın çok dışında. Bu yeni bit sinema akımı falan demek istemiyorum. Bu
farklılık şundan kaynaklanıyor. Ben Ardahanlıyım. Bizim oralarda aşıklık,
doğaçlama tiyatro o kadar yaygındır ki.. Oralarda yedi ay kış olunca yapacak
bir şey de pek olmaz. Bu Anadolu da binlerce yıldır oluşturulmuş bir kültür
biçimi. Benim dedem de, diğer başka dedeler de çok iyi hikayeler anlatır. Kışın
herkes evde oturur, çevre köylerden anlatıcılar, aşıklar gelir; hikayeler
anlatılır. Ya bilinen bir hikaye anlatılır ya da bir ipucu verilir. Mesela
bardaktan yola çıkılarak bir hikaye anlatılır. O iki üç ay sürer. Bir roman yazar aslında, sözlü
bir roman. Bu roman anlatılırken, aşık arada bir devreye girer türkü söyler.
Ben de böyle büyüdüğüm için, bir kamerayla dedem gibi doğaçlama bir hikaye
yaratabilir miyim diye düşündüm. Yıllardır aklımdaydı. Yanıma Tuncel Kurtiz'i
de alarak gittim. O doğaçlamaları yapabileceğini düşündüğüm tek insan olduğu
için Tuncel Kurtiz. Onun da kafasına yattı. Zaten o doğaçlamaya çok yakın ve
yatkın biri. Bindik arabaya iki kişilik film ekibi (gülüyor), kış aylarını
orada geçirdik. ipucumuz inattı, inattan yola çıktık. Bunun benim için
sinemasal anlamda karşılığı neydi derseniz, siyasi bir bakışı var. Bir diğeri
bunca kültürü, bunca rengi, müziği, deseni yaratan Anadolu insanları
coğrafyası, ne yazık ki bugün Türkiye'nin sanatını, gündemini oluşturan kesimde
sanki yokmuş gibi davranılıyor. Sanat deyince aklımıza manken geliyor, halk
diye sundukları tanımadığım bir halk. Dizilerde izlediğimiz ağalık, çok güzel
birşeymiş gibi sunuluyor. Bu coğrafyada yaşayan insanların yüzleri, renkleri,
sesleri bu diye sunulacak. Son derece yalın ve doğaçlama hikayelerden oluşan
bir film.
Reis
Çelik: Bir ana hikaye var. inatlaşan insanlar. inatlaşma üzerine kurulu ana
hikayede, kızaklarla göle gidilir. Günün birinde köye bir minibüs alınır. Kızak
ve minibüsün inatlaşması başlar. Yolculuklarda hikayeler anlatılır, biz o
hikayeleri dramatize edip, canlandırıp oynuyoruz. Belli bir iskeleti var
filmin.
Filmle ilgili bir yerde inatlaşmanın sonucunda yaşlı adam ölür
gibi bir ibare var. inatlaşmamn, direnmenin sonucu kaybetmek mi yani…
Reis
Çelik: Hikayelerin biri 'Lades'. Ladese tutuşan iki adam öyle bir inatlaşmaya
girerler ki, ve sonunda iki tarafta kazanamaz ve birisi hayatını kaybeder.
Başka bir inatlaşma hikayesinde bir bey, başka bir beyin kızını oğluna almak
ister.
Oğlan
bir köylü kızını sevmiştir. Bey, oğluna o köylü kızını almamak için bir soru
sorar ki, kimsenin bilmesi imkansız. Ama Kız kırk günün sonunda o soruyu,
inatla çözer. Ama sevdiği çocuğu da istemez artık.
Üçüncü
hikayemiz, bütün bahisleri her zaman kazanan bir adamı anlatıyor. Bu da dünyada
savaşlar olur ama birileri hep kazanır mantığın. dan yola çıkıyor. Filmin
anlatıcısı konumundaki Tuncel Kurtiz, her anlattığı hikayede başka bir role
dönüşüyor. Dört ayrı karakteri canlandırıyor aynı zamanda.
Tuncel Kurtiz dışında
başka profesyonel oyuncu düşünmemenizin nedeni?
Reis Çelik: Aslını sorarsanız, ilk başta
tamamen köylüler diye düşündüm. Ama bazı oyunların çok ağır olması, temel
insanın olması gerektiğini düşündürttü bana. Yazılmış bir senaryo da yok, ben
sadece taslağını oluşturmuştum. Ben de köylü kılığındayım zaten. Kasketli falan
dolaşıyorum.
Reis
Çelik: Hayır, sadece kamera paltomun altında saklı. Köylülerin doğal ortamını
bozmamak için önce onlara hikayelere anlattık, ben saz çalıp, türkü söyledim,
aşıklarla atıştım. Sonra yavaş yavaş kamerayı çıkarıp çekmeye başladım.
Gittiğimde delikanlının birisi dolaşıyordu sokakta, ona sen prodüksiyon
amirisin dedim diğerine sen 'boom'cusun dedim. 'Abi ben nereyi bombalayacağım'
dedi (Gülüşüyoruz) 'Yok, bombalamayacaksın, mikrofonu tutacaksın' dedim. Böyle
bir kadro oldu. Ardahan Çıldır, Kars seferber oldular film için. Çok kalabalık
olduk. Oyunlar gelişmeye başladıkça ben durduruyorum, şimdi şu tonda konuşmaya
başlayın diyorum onlar öyle konuşmaya başlı. yor. Böyle aktı gitti yani…
'Işıklar Sönmesin' ve 'Hoşçakal Yarın' politik içeriği yoğun
filmlerdi, 'inat Öyküleri sizin için nasıl bir duygu ve duruma denk düştü.
Reis
Çelik: Filmi izlediğiniz zaman aslında politikanın 'P' si geçmez. Ama bana
sorarsanız en ağır politik filmimi çektim diyebilirim. Çünkü başrole halkı
koyuyorsanız, onların bakışını, duruşunu ve bugün yok sayılmalarına karşın
inatla onların kültürünü insanların karşısına getiriyorsanız bence bu iyi bir
politikadır. Diğer iki filmimden daha sert bir politika diyebilirim. Ben şöyle
bir görüntüyü kabul etmiyor, böyle bir görüntüyü koyuyorum dediğiniz andan
itibaren zaten politika vardır. O insanlara hep inandım, o yüzden oyuncu olarak
da onları oynattım.
Sizin oyunculardan yana rahat olduğun belli. Peki filmin tek profesyoneli Tuncel Kurtiz'in tavrı nasıldı bu seçim konusunda?
Reis Çelik: Çok keyifli, isteyerek geldi
Yeni kalp ameliyatı olup gelmişti. Beş tane damarı by pass olmuş. 2500 3000
metre yükseklikte, eksi 30'larda bir soğuklukta çalışmaya geldi. Bir şey
görmese gelmezdi zaten. Sadece köylüler nasıl olacak acaba diye merak ediyordu,
gelip gördü ve 'ben bu kadar beklemiyordum' dedi.
Çünkü zaman zaman Tuncel
Kurtiz'i bastırıyorlardı. Onlar konuşuyordu, o duruyordu, ben karşılığında ne
söyleyeceğim diye. Ben metin yazmadım zaten. O havada yazmak ya da söylemek
istedim. Üç sayfalık bir şey söylemesi gerekiyordu. Hiç olmazsa bunu yaz da,
ben gidene kadar ezberleyeyim dedi. Ben de orada yazacağım dedim. Dağın
tepesine çıkıp, zirveden çekeceğim çünkü bu kısmını. Kavga gürültü gittik.
Çıktım dağın zirvesine, on dakika ver bana dedim. Yazdım ve hayatta söyleseler
de inanamayacağım bir şey gördüm. Kurtiz, benim elle yazdığım üç sayfalık
yazıyı bir kere okudu, kağıdı katlayıp cebine koydu ve bir kelime bile
atlamadan eksiksiz doğaçladı. Ona güvenmesem zaten böyle bir çılgınlığa
kalkışmazdım. Bence Türkiye'de değeri anlaşılamamış, mükemmel bir oyuncu Tuncel
Kurtiz. (Banu Özdemir Antrakt Sinema Dergisi Eylül 2003 Syf: 46)
& Reis
çelik'in son filmini Antalya'dan sonra ikinci kez burada izlerken, şunu fark
ettim: bu kendine özgü filmin tuhaf bir çekiciliği var. Ve kitlelere tavsiye
etmek kolay olmasa da, sonuç olarak sinemayı birazcık olsun ciddiye alan
herkesin görmesinde yarar var.
Çelik, sırtına dijital kamerasını ve
yanına da Tuncel Kurtiz'i alarak, sadece iki kişilik bir ekiple, Kars'la
Ardahan arasında 2500 metre filan yükseklerde duran Çıldır gölüne ve gölgesi
göle vuran Ilgar dağına doğru yola çıkmış. Orada, Ardahan'da geçen
çocukluğundan beri kulağına çalınan çeşitli halk destanlarına, söylencelere ve
fıkralara dayalı iç içe geçmiş üç hikayeyi, bir tür doğaçla yöntemiyle çekmiş.
Tuncel'den başta tüm oyuncuları gerçek yöre halkından, gerçek köylülerden seçerek...
Onlara sadece konu başlıklarını verip çok az araya girerek, konuşmalarını,
söyleşmelerini en doğal biçimiyle peliküle saptayarak ...
Ve ortaya, sonradan çeşitli ve karmaşık işlemlerle 35 mm'lik bir
film haline dönüştürülen ilginç bir ham malzeme çıkmış. Bir tür etnik belgesel,
bir kültürel araştırma, bir halkın içine dalıp ondaki cevheri saptamaya yönelik
heyecan verici bir yolculuk... Ne derseniz deyin ... Tek kesin olan, bunun
klasik anlamda bir film olmadığı. Bu nedenle zaten, yönetmen, filmin başına,
'Bir Reis Çelik Anlatısı' deyişini koymuş ...
Ortaya çıkan, tek sözcükle büyüleyici bir
film. Anadolu'nun muazzam kültürel birikiminden, halkın içinde hala sözlü
kültür biçiminde yaşayan diri, canlı bir geleneksel anlatılar toplamından
süzülüp gelen ve sinema aracılığıyla saptanan bir zenginlik... Kendine özgü bir
doğayla kıymeti bilinmemiş bir kırsal kesim kültürü arasında oluşan görkemli
bir diyalog ve de Çelik'in kendi kökenlerine adadığı bir yarı sanatsal, yarı
sosyolojik çalışma. İnat Hikayeleri, 'inat' teması üzerine üç hikayesi ve
bunların çevresindeki gözlemleriyle, halk denen ve ancak seçimden seçime
hatırlanan geniş kitleden bir büyük yansıma getiriyor. Filmin en şaşırtıcı
yanlarından biri, bugün (yani 2004 yılında) 67 yaşında olan büyük oyuncu Tuncel
Kurtiz'in, adeta etrafındaki halkla, gerçek köylülerle olmadık biçimde kaynaşan
sıra dışı oyunu. Bu filmi aynı zamanda Kurtiz'in büyük yeteneğine yapılmış bir
saygı duruşu gibi algılamak da mümkün ve gerekli. Başta söylediğim gibi,
sinemayı ciddiye alan ve de özellikle folklor halk kültürü denen şeye ilgi
duyan herkesin görmesi gerek ... “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans
Yılları” syf, 94
& Reis
Çelik sinemamızın bilinen ve de alışagelen ilişkilerinden kendini olabildiğince
soyutlamış kımı zaman sansasyonel, kimi zaman da oldukça naif yapıt/arla kendi
küçük dünyasmı ören, oradan da belirli bir dünya görüşü ile kitlelerin ilgisini
çekmeyi kısmen de olsa başaran sessiz bir yönetmen. Kendi sinemasal kozasını
bildiğince, ödün vermeden işlemeye devam ediyor. "Işıklar Sönmesin"
ile naif ve tarafsız bir duyarlılıkla Güneydoğu sorununu ele alip işlemişti.
Sonra, bir dizi tartışmaları da beraberinde getiren, yakm dönemin bilinen bir
olaymı ve kişisini "Hoşçakal Yarın"da anlatmayı yeğledi. Bir dizi
tutarsızIıkları da içeren film, sonuçta siyasal sinemamızın sözü edilecek
yapıtları arasına girmeyi başardı.
Reis
Çelik'in tüm filmlerinde gerçi topu topu üç filmi var ama politik bir tavır
kimi zaman kaba ve sert, kimi zaman ise sessiz ve ince çizgileri göze çarpıyor.
Safım saklamaktan çekinmiyor. Ama insancıl bir tavrı da elden hiç bırakmıyor.
Konularındaki naif yaklaşım, filmlerinin mesajına da siniyor. Olan bitenden
çok, olması gerekenin üzerinde duruyor. Ve tüm filmlerinde iyi niyetini sıcak
bir sevecentikle örtüştürüp izleyene aktarmayı yeğliyor.
"inat Hikayeleri"
her açıdan yapılışı, işlenişi, oyuncuları, mekanı, kurgusu vs. değişik bir film. Belki de yalnızca bizim
sinemamızda değil, dünya sinemasında da örneği az bulunur bir tarzda
gerçekleştirilmiş. Bir düşünce, bir yönetmen bir de oyuncuyla yola çıkılmış.
Gerisi ise neredeyse tümüyle rastIantı, tümüyle bir doğaçlama ... Sanki
yönetmen filmi yönetmek isterken, yönetilenler filmi yönetmeye başlamış da,
yönetmen de onların havasına girip kamerasıyla izlemiş gibi bir şey ..
Anlaşılıyor ki Reis Çelik, baştan tümüyle
bir belgeselci mantığı ile işe koyulmuş. Ama önceden tasarlanmış, ayrıntılar
düşünülmüş, mizansenleri kurulmuş bir mantık değil bu. Adeta olaylann ve
beklenmedik sürprizlerin peşinde koşan bir yönetmen, bir oyuncunun, kendi
içlerindeki çılgın serüvenleri Bu filmde rastlantı ya da doğaçlama olmayan tek
ise doğa Konunun da, masalın da, inadın da baş kişisi o. Alabildiğine uzanan
kalıcı ve uzun bir beyazlığın; her şeyin üstünü örterek, gerçeği toprağın
renginde saklamaya çalışan, kimi zaman gereğinden fazla şiddeti, kimi zaman ise
unutulmaz bir doğa şiirini sunduğu o yöreye özgü görünmeyen, ama her zaman var
olan, her şeyi betimleyen ve etkileyen yanı ... Bir kar şiiri ya da daha geniş
anlamda bir kış masalı gibi ... Yöre Ardahan. Kan ve soğuğun bir giysi gibi
aylar boyu insanların yaşamıyla örtüştüğü Türkiye'nin bir ucu. Çıldır gölü bile
buna tutsak olmuş durumda. Üzerini kaplayan buzdan göllüğünü bile doya doya
yaşayamıyor mevsimler boyu. Günler kısa ve zor, geceler ise alabildiğince uzun.
Bitmek bilmiyor. insanları da en az doğa kadar sert ve inatçı. Doğanın şiddeti
de inat eder gibi ...
Uzun ve soğuk gecelerin tek tesellisi ise efsaneler, masalar,
muammalar, atışmalar, maniler, kısacası hoyratça ama neşeli ve heyecanlı
geçirebilecek her bir şey insanların yeteneklerini ortaya koyduğu tek alan,
doğa ile yarışmak, yarışabilmek, ya da doğanın gereğinden fazla uzattığı ve
tekdüzeliğe düşürdüğü geceleri sesiyle, sazıyla, sözüyle, inadıyla ve de
kurnazlığıyla neşelendirip, yaşamın tekdüzeliğine kendilerince, gelenekleriyle
ufak, zararsı bir çelme takmak ...
İnat Hikayeleri, gelişi güzel gelmiş bir
film değil dedik. Doğru ... Bence bir belgesel. Öykü bütünlüğünden çok, yöre
insanlarının yaşamından kesitler veren bir kıssalar, anlatılar dizilemesi.
Bugün ile dünün harmanlandığı, gerçek ile düşün karıştığı, zamanın doğal akışı
gibi öykülerin, anlatılan da kendi başlarına buyruk olup, birbirleriyle koşut
olarak mesafe aldığı, kahramanlarından gayrı her bir şeyin birbirlerinden
bağımsız, yoğun bir folklorik kültür geleneği ile donatıldığı çok anlatımlı ve
çok okunurlu bir masal gibi ... Bu geleneksel yaşam kültüründe ya da eğlence
biçiminde, dramatik halk sanatlarımızdan; meddah, ortaoyunu, atışmalar,
muammalar gibi ölü geleneğe dayalı her bir şeyi görmek olası.
Bu gelgitlerde, yönetmenin folklorik
öğelere ya da geleneksel sözlü kültüre dayalı bir belgesel yapma isteği ile
konulu bir film yapma isteğinin çatıştığı ortaya çıkıyor. Ama sonuçta her
ikisinin de gereği gibi tadına varılmıyor. Belgesel tavır da, bu tavırdan yola
çıkılarak yapılmak istenen film de birbirine karışıp, birbirinin etkisini yok
edip gidiyor. filmde tek oyuncu olmanın avantajını biraz abartılı bir biçimde
kullanan Tuncer Kurtiz'in oyunu gibi, yöre halkından seçilmiş kişilerin
oyunculuk performanslarının da pek inandırıcı daha doğrusu etkileyici olduğunu
söylemek ise çok zor. Aynı oyuncuların ve öyküleri alıp, aynı mizansenle bir
tiyatro sahnesine taşırsanız ne fark eder ki? Doğanın yokluğundan gayrı ...
Sanıyorum iyi niyetli belgesel bir tavrı
kalkış noktası almak, doğadan ve o yöre insanından olabildiğince yaralanmak ama
tüm bunların ötesinde sinemanın o bilinen dilini kullanmamak, ortaya belki
farklı bir gösteri koyabiliyor ama, sonuçta bilinen sinemanın tadınıdilini
vermeye yetmiyor. Tüm bunlara rağmen, Reis Çelik'in kendine özgü naif
sinemasının bir gün karştlığını alacağına inanıyorum. Çünkü o deniyor,
araştırıyor, sessiz ve derinden kendi sinemasının ağını bir bir inatla ve
sabırla örüyar. Ama yine de, bir kış masalının naif duyarlılıklarla örtüşmüş
insanlarının öyküsünü dinlemek isterseniz, inat Hikayeleri sizi düş kırıklığına
uğratmaz. Burçak EVREN, Finansal Forum, 2003 (Aktör Tuncel Kurtiz, Burçak Evren
)