Powered By Blogger

19 Aralık 2022 Pazartesi

 

 

İNAT HİKAYELERİ (2003)


Senaryo ve Yönetmen: Reis Çelik, Kamera: Reis Çelik, Yapım: Rh Politik Uluslarası Yapımcılık Ltd – Filmvelcih Inter Forum Adil Kaya “Almanya Ses: Robert F. Kollner, Yönetmen Yardımcısı: Volkan Şirin, Kurgu: Ogün Aydonat, Ekrem Çelik, Robert F. Kollner, Yapım Koordinasyon: Lucy Wood – Frank Becher, Yapım Grubu: Ercan Şirin, Kemal Gültekin, Ümit Kılıç, Gülcemal Fidan, Atalay Uzunkaya, Kurgu: Ogün Aydonat, Ekrem Çelik, Robert F. Kellner, Prodüksiyon Amiri: Kemal Gültekin, Genel Koordinatör: Lucy Wood, Kamera Asistanı: Volkan Şirin, Set Fotoğrafları: Ümit Kılıç, Ön Miksaj: Robert F. Kellers, Ses Montaj: Wofgang Meyer, Robert F. Keller, Montaj: Ogün Aydonat, Ekrem Çelik, Robert F. Keller, Teknik Danışman: Murat Bakır, Müzik düzenleme: Reis Çelik,

Oyuncular: Tuncel Kurtiz (anlatıcı,meselci, Latif Şah, Şamil Bey, Canbaz Şaho), Sabri Tutal (Kızakçı Daşo, Koça Ağa), Kemal Gültekin (Malakan Kayser), Aslı Sulan (Şahsanem), Ali Başkan Banka Müdürü), Volkan Şirin (Oğul Mirza), Reyhan Ulu (Koço’nun karısı), Volkan Şirin (Oğuz Mirza), İsrafil Uzunkaya (Kızakta Aşık), Nezaket Kılıç (Kızakçının karısı), Hedik Kılıç (Minibüsçünün karısı), Katip Amca (Piro Ağa), Meclis Emmi (Kızak Yolcusu), Halay Uzunkaya (Kore Gazisi), Famil Aras (Cezo Ağa), Turgut Korkmaz Muhtar), Bahar Kılıç (Urbeyi’nin Kızı), Aşık Memet, Selda Ok (Şahsenem’in Kızkardeşi), İsminaz Durak, Faize Durak (ypolcu kadınlar), Gürkan Arpaçay (Koço’nun oğlu), Diğer rol alan Bölge İnsanları: Ercan Şirin, Gülcemal Fidan, Mülayim Karaçay, Atalay Uzunkaya, Ümit Kılıç, Sevilay Kılıç, Osman Aras, Paşa Arpaçay, Yılmaz Karaça, Mehmet Arpaçay, Niyazi Ak, Mustafa Kılıç, Salman Uzunkaya, Kirman Aydemir, Seyitali Suları, Baykal Suları, Aşık Bayram

Konu: Kış aylarında köyün şehirle ulaşımını sağlayan at kızağına bir rakip çıkmıştır. Kızakçı Daşo’nun rakibi kırmızı minibüstür. Ama kızakçı kışın buz tutan Çıldır gölü üzerinden kestirme gittiğinden minibüsün göle giremeyeceğini ve yeni rakibinin kendisinden hızlı olamayacağını iddia etmektedir. Oysa minibüsçünün bu inatlaşmadan galip gelmek için başka bir planı vardır. Bu ikilinin arasında yarış devam ederken kızak ve minibüsün yolcularından tanınmış aşıklar ve hikaye anlatıcıları da bu kıyasıya yarışa katılmışlar ve İNAT üzerine birbirinden güzel öyküler anlatmaktadırlar.

Anlatılan öykülerden ”Lades”, ”5 Kırık Çöp Bir Kırık Kalp” Ve “Cambaz Şaho” Canlandırılmaktadır. Gülmeyi ve ağlamayı iç içe sunan İnat Hikayeleri, Anadolu Halk Edebiyatının, ”Aşıklama” “Doğaçlama” yöntemini sinemaya taşıyan ilk film örneğidir. Film oldukça farklı bir yöntemle çekildi. Deneyimli oyuncu Tunçel Kurtiz ve yönetmen Reis Çelik’ten oluşan iki kişi dışında hiç kimse olmadan bölgeye gidildi. Filmin senaryosu tek sözcüktür. ”İNAT”. Bu sözcükten doğaçlama yapılarak film ortaya çıkarıldı.

 İnat Hikayeleri (Lades)'in öyküsü:

Reis Çelik: Filmin yapısı alışılmış bir tarzın çok dışında. Bu yeni bit sinema akımı falan demek istemiyorum. Bu farklılık şundan kaynaklanıyor. Ben Ardahanlıyım. Bizim oralarda aşıklık, doğaçlama tiyatro o kadar yaygındır ki.. Oralarda yedi ay kış olunca yapacak bir şey de pek olmaz. Bu Anadolu da binlerce yıldır oluşturulmuş bir kültür biçimi. Benim dedem de, diğer başka dedeler de çok iyi hikayeler anlatır. Kışın herkes evde oturur, çevre köylerden anlatıcılar, aşıklar gelir; hikayeler anlatılır. Ya bilinen bir hikaye anlatılır ya da bir ipucu verilir. Mesela bardaktan yola çıkılarak bir hikaye anlatılır. O iki  üç ay sürer. Bir roman yazar aslında, sözlü bir roman. Bu roman anlatılırken, aşık arada bir devreye girer türkü söyler. Ben de böyle büyüdüğüm için, bir kamerayla dedem gibi doğaçlama bir hikaye yaratabilir miyim diye düşündüm. Yıllardır aklımdaydı. Yanıma Tuncel Kurtiz'i de alarak gittim. O doğaçlamaları yapabileceğini düşündüğüm tek insan olduğu için Tuncel Kurtiz. Onun da kafasına yattı. Zaten o doğaçlamaya çok yakın ve yatkın biri. Bindik arabaya iki kişilik film ekibi (gülüyor), kış aylarını orada geçirdik. ipucumuz inattı, inattan yola çıktık. Bunun benim için sinemasal anlamda karşılığı neydi derseniz, siyasi bir bakışı var. Bir diğeri bunca kültürü, bunca rengi, müziği, deseni yaratan Anadolu insanları coğrafyası, ne yazık ki bugün Türkiye'nin sanatını, gündemini oluşturan kesimde sanki yokmuş gibi davranılıyor. Sanat deyince aklımıza manken geliyor, halk diye sundukları tanımadığım bir halk. Dizilerde izlediğimiz ağalık, çok güzel birşeymiş gibi sunuluyor. Bu coğrafyada yaşayan insanların yüzleri, renkleri, sesleri bu diye sunulacak. Son derece yalın ve doğaçlama hikayelerden oluşan bir film.

 Sanırım altı tane ayn öyküden oluşuyor...

Reis Çelik: Bir ana hikaye var. inatlaşan insanlar. inatlaşma üzerine kurulu ana hikayede, kızaklarla göle gidilir. Günün birinde köye bir minibüs alınır. Kızak ve minibüsün inatlaşması başlar. Yolculuklarda hikayeler anlatılır, biz o hikayeleri dramatize edip, canlandırıp oynuyoruz. Belli bir iskeleti var filmin.

 

Filmle ilgili bir yerde inatlaşmanın sonucunda yaşlı adam ölür gibi bir ibare var. inatlaşmamn, direnmenin sonucu kaybetmek mi yani…

Reis Çelik: Hikayelerin biri 'Lades'. Ladese tutuşan iki adam öyle bir inatlaşmaya girerler ki, ve sonunda iki tarafta kazanamaz ve birisi hayatını kaybeder. Başka bir inatlaşma hikayesinde bir bey, başka bir beyin kızını oğluna almak ister.

Oğlan bir köylü kızını sevmiştir. Bey, oğluna o köylü kızını almamak için bir soru sorar ki, kimsenin bilmesi imkansız. Ama Kız kırk günün sonunda o soruyu, inatla çözer. Ama sevdiği çocuğu da istemez artık.

Üçüncü hikayemiz, bütün bahisleri her zaman kazanan bir adamı anlatıyor. Bu da dünyada savaşlar olur ama birileri hep kazanır mantığın. dan yola çıkıyor. Filmin anlatıcısı konumundaki Tuncel Kurtiz, her anlattığı hikayede başka bir role dönüşüyor. Dört ayrı karakteri canlandırıyor aynı zamanda.

 

Tuncel Kurtiz dışında başka profesyonel oyuncu düşünmemenizin nedeni?

Reis Çelik: Aslını sorarsanız, ilk başta tamamen köylüler diye düşündüm. Ama bazı oyunların çok ağır olması, temel insanın olması gerektiğini düşündürttü bana. Yazılmış bir senaryo da yok, ben sadece taslağını oluşturmuştum. Ben de köylü kılığındayım zaten. Kasketli falan dolaşıyorum.

 Siz de mi oynuyorsunuz yani?

Reis Çelik: Hayır, sadece kamera paltomun altında saklı. Köylülerin doğal ortamını bozmamak için önce onlara hikayelere anlattık, ben saz çalıp, türkü söyledim, aşıklarla atıştım. Sonra yavaş yavaş kamerayı çıkarıp çekmeye başladım. Gittiğimde delikanlının birisi dolaşıyordu sokakta, ona sen prodüksiyon amirisin dedim diğerine sen 'boom'cusun dedim. 'Abi ben nereyi bombalayacağım' dedi (Gülüşüyoruz) 'Yok, bombalamayacaksın, mikrofonu tutacaksın' dedim. Böyle bir kadro oldu. Ardahan Çıldır, Kars seferber oldular film için. Çok kalabalık olduk. Oyunlar gelişmeye başladıkça ben durduruyorum, şimdi şu tonda konuşmaya başlayın diyorum onlar öyle konuşmaya başlı. yor. Böyle aktı gitti yani…

 

'Işıklar Sönmesin' ve 'Hoşçakal Yarın' politik içeriği yoğun filmlerdi, 'inat Öyküleri sizin için nasıl bir duygu ve duruma denk düştü.

Reis Çelik: Filmi izlediğiniz zaman aslında politikanın 'P' si geçmez. Ama bana sorarsanız en ağır politik filmimi çektim diyebilirim. Çünkü başrole halkı koyuyorsanız, onların bakışını, duruşunu ve bugün yok sayılmalarına karşın inatla onların kültürünü insanların karşısına getiriyorsanız bence bu iyi bir politikadır. Diğer iki filmimden daha sert bir politika diyebilirim. Ben şöyle bir görüntüyü kabul etmiyor, böyle bir görüntüyü koyuyorum dediğiniz andan itibaren zaten politika vardır. O insanlara hep inandım, o yüzden oyuncu olarak da onları oynattım.

 

Sizin oyunculardan yana rahat olduğun belli. Peki filmin tek profesyoneli Tuncel Kurtiz'in tavrı nasıldı bu seçim konusunda?

Reis Çelik: Çok keyifli, isteyerek geldi Yeni kalp ameliyatı olup gelmişti. Beş tane damarı by pass olmuş. 2500 3000 metre yükseklikte, eksi 30'larda bir soğuklukta çalışmaya geldi. Bir şey görmese gelmezdi zaten. Sadece köylüler nasıl olacak acaba diye merak ediyordu, gelip gördü ve 'ben bu kadar beklemiyordum' dedi.

Çünkü zaman zaman Tuncel Kurtiz'i bastırıyorlardı. Onlar konuşuyordu, o duruyordu, ben karşılığında ne söyleyeceğim diye. Ben metin yazmadım zaten. O havada yazmak ya da söylemek istedim. Üç sayfalık bir şey söylemesi gerekiyordu. Hiç olmazsa bunu yaz da, ben gidene kadar ezberleyeyim dedi. Ben de orada yazacağım dedim. Dağın tepesine çıkıp, zirveden çekeceğim çünkü bu kısmını. Kavga gürültü gittik. Çıktım dağın zirvesine, on dakika ver bana dedim. Yazdım ve hayatta söyleseler de inanamayacağım bir şey gördüm. Kurtiz, benim elle yazdığım üç sayfalık yazıyı bir kere okudu, kağıdı katlayıp cebine koydu ve bir kelime bile atlamadan eksiksiz doğaçladı. Ona güvenmesem zaten böyle bir çılgınlığa kalkışmazdım. Bence Türkiye'de değeri anlaşılamamış, mükemmel bir oyuncu Tuncel Kurtiz. (Banu Özdemir Antrakt Sinema Dergisi Eylül 2003 Syf: 46)

& Reis çelik'in son filmini Antalya'dan sonra ikinci kez burada izlerken, şunu fark ettim: bu kendine özgü filmin tuhaf bir çekiciliği var. Ve kitlelere tavsiye etmek kolay olmasa da, sonuç olarak sinemayı birazcık olsun ciddiye alan herkesin görmesinde yarar var.

Çelik, sırtına dijital kamerasını ve yanına da Tuncel Kurtiz'i alarak, sadece iki kişilik bir ekiple, Kars'la Ardahan arasında 2500 metre filan yükseklerde duran Çıldır gölüne ve gölgesi göle vuran Ilgar dağına doğru yola çıkmış. Orada, Ardahan'da geçen çocukluğundan beri kulağına çalınan çeşitli halk destanlarına, söylencelere ve fıkralara dayalı iç içe geçmiş üç hikayeyi, bir tür doğaçla yöntemiyle çekmiş. Tuncel'den başta tüm oyuncuları gerçek yöre halkından, gerçek köylülerden seçerek... Onlara sadece konu başlıklarını verip çok az araya girerek, konuşmalarını, söyleşmelerini en doğal biçimiyle peliküle saptayarak ...

Ve ortaya, sonradan çeşitli ve karmaşık işlemlerle 35 mm'lik bir film haline dönüştürülen ilginç bir ham malzeme çıkmış. Bir tür etnik belgesel, bir kültürel araştırma, bir halkın içine dalıp ondaki cevheri saptamaya yönelik heyecan verici bir yolculuk... Ne derseniz deyin ... Tek kesin olan, bunun klasik anlamda bir film olmadığı. Bu nedenle zaten, yönetmen, filmin başına, 'Bir Reis Çelik Anlatısı' deyişini koymuş ...

Ortaya çıkan, tek sözcükle büyüleyici bir film. Anadolu'nun muazzam kültürel birikiminden, halkın içinde hala sözlü kültür biçiminde yaşayan diri, canlı bir geleneksel anlatılar toplamından süzülüp gelen ve sinema aracılığıyla saptanan bir zenginlik... Kendine özgü bir doğayla kıymeti bilinmemiş bir kırsal kesim kültürü arasında oluşan görkemli bir diyalog ve de Çelik'in kendi kökenlerine adadığı bir yarı sanatsal, yarı sosyolojik çalışma. İnat Hikayeleri, 'inat' teması üzerine üç hikayesi ve bunların çevresindeki gözlemleriyle, halk denen ve ancak seçimden seçime hatırlanan geniş kitleden bir büyük yansıma getiriyor. Filmin en şaşırtıcı yanlarından biri, bugün (yani 2004 yılında) 67 yaşında olan büyük oyuncu Tuncel Kurtiz'in, adeta etrafındaki halkla, gerçek köylülerle olmadık biçimde kaynaşan sıra dışı oyunu. Bu filmi aynı zamanda Kurtiz'in büyük yeteneğine yapılmış bir saygı duruşu gibi algılamak da mümkün ve gerekli. Başta söylediğim gibi, sinemayı ciddiye alan ve de özellikle folklor halk kültürü denen şeye ilgi duyan herkesin görmesi gerek ... “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 94

& Reis Çelik sinemamızın bilinen ve de alışagelen ilişkilerinden kendini olabildiğince soyutlamış kımı zaman sansasyonel, kimi zaman da oldukça naif yapıt/arla kendi küçük dünyasmı ören, oradan da belirli bir dünya görüşü ile kitlelerin ilgisini çekmeyi kısmen de olsa başaran sessiz bir yönetmen. Kendi sinemasal kozasını bildiğince, ödün vermeden işlemeye devam ediyor. "Işıklar Sönmesin" ile naif ve tarafsız bir duyarlılıkla Güneydoğu sorununu ele alip işlemişti. Sonra, bir dizi tartışmaları da beraberinde getiren, yakm dönemin bilinen bir olaymı ve kişisini "Hoşçakal Yarın"da anlatmayı yeğledi. Bir dizi tutarsızIıkları da içeren film, sonuçta siyasal sinemamızın sözü edilecek yapıtları arasına girmeyi başardı.


Reis Çelik'in tüm filmlerinde gerçi topu topu üç filmi var ama politik bir tavır kimi zaman kaba ve sert, kimi zaman ise sessiz ve ince çizgileri göze çarpıyor. Safım saklamaktan çekinmiyor. Ama insancıl bir tavrı da elden hiç bırakmıyor. Konularındaki naif yaklaşım, filmlerinin mesajına da siniyor. Olan bitenden çok, olması gerekenin üzerinde duruyor. Ve tüm filmlerinde iyi niyetini sıcak bir sevecentikle örtüştürüp izleyene aktarmayı yeğliyor.

"inat Hikayeleri" her açıdan yapılışı, işlenişi, oyuncuları, mekanı, kurgusu vs.  değişik bir film. Belki de yalnızca bizim sinemamızda değil, dünya sinemasında da örneği az bulunur bir tarzda gerçekleştirilmiş. Bir düşünce, bir yönetmen bir de oyuncuyla yola çıkılmış. Gerisi ise neredeyse tümüyle rastIantı, tümüyle bir doğaçlama ... Sanki yönetmen filmi yönetmek isterken, yönetilenler filmi yönetmeye başlamış da, yönetmen de onların havasına girip kamerasıyla izlemiş gibi bir şey ..

Anlaşılıyor ki Reis Çelik, baştan tümüyle bir belgeselci mantığı ile işe koyulmuş. Ama önceden tasarlanmış, ayrıntılar düşünülmüş, mizansenleri kurulmuş bir mantık değil bu. Adeta olaylann ve beklenmedik sürprizlerin peşinde koşan bir yönetmen, bir oyuncunun, kendi içlerindeki çılgın serüvenleri Bu filmde rastlantı ya da doğaçlama olmayan tek ise doğa Konunun da, masalın da, inadın da baş kişisi o. Alabildiğine uzanan kalıcı ve uzun bir beyazlığın; her şeyin üstünü örterek, gerçeği toprağın renginde saklamaya çalışan, kimi zaman gereğinden fazla şiddeti, kimi zaman ise unutulmaz bir doğa şiirini sunduğu o yöreye özgü görünmeyen, ama her zaman var olan, her şeyi betimleyen ve etkileyen yanı ... Bir kar şiiri ya da daha geniş anlamda bir kış masalı gibi ... Yöre Ardahan. Kan ve soğuğun bir giysi gibi aylar boyu insanların yaşamıyla örtüştüğü Türkiye'nin bir ucu. Çıldır gölü bile buna tutsak olmuş durumda. Üzerini kaplayan buzdan göllüğünü bile doya doya yaşayamıyor mevsimler boyu. Günler kısa ve zor, geceler ise alabildiğince uzun. Bitmek bilmiyor. insanları da en az doğa kadar sert ve inatçı. Doğanın şiddeti de inat eder gibi ...

Uzun ve soğuk gecelerin tek tesellisi ise efsaneler, masalar, muammalar, atışmalar, maniler, kısacası hoyratça ama neşeli ve heyecanlı geçirebilecek her bir şey insanların yeteneklerini ortaya koyduğu tek alan, doğa ile yarışmak, yarışabilmek, ya da doğanın gereğinden fazla uzattığı ve tekdüzeliğe düşürdüğü geceleri sesiyle, sazıyla, sözüyle, inadıyla ve de kurnazlığıyla neşelendirip, yaşamın tekdüzeliğine kendilerince, gelenekleriyle ufak, zararsı bir çelme takmak ...

İnat Hikayeleri, gelişi güzel gelmiş bir film değil dedik. Doğru ... Bence bir belgesel. Öykü bütünlüğünden çok, yöre insanlarının yaşamından kesitler veren bir kıssalar, anlatılar dizilemesi. Bugün ile dünün harmanlandığı, gerçek ile düşün karıştığı, zamanın doğal akışı gibi öykülerin, anlatılan da kendi başlarına buyruk olup, birbirleriyle koşut olarak mesafe aldığı, kahramanlarından gayrı her bir şeyin birbirlerinden bağımsız, yoğun bir folklorik kültür geleneği ile donatıldığı çok anlatımlı ve çok okunurlu bir masal gibi ... Bu geleneksel yaşam kültüründe ya da eğlence biçiminde, dramatik halk sanatlarımızdan; meddah, ortaoyunu, atışmalar, muammalar gibi ölü geleneğe dayalı her bir şeyi görmek olası.

Bu gelgitlerde, yönetmenin folklorik öğelere ya da geleneksel sözlü kültüre dayalı bir belgesel yapma isteği ile konulu bir film yapma isteğinin çatıştığı ortaya çıkıyor. Ama sonuçta her ikisinin de gereği gibi tadına varılmıyor. Belgesel tavır da, bu tavırdan yola çıkılarak yapılmak istenen film de birbirine karışıp, birbirinin etkisini yok edip gidiyor. filmde tek oyuncu olmanın avantajını biraz abartılı bir biçimde kullanan Tuncer Kurtiz'in oyunu gibi, yöre halkından seçilmiş kişilerin oyunculuk performanslarının da pek inandırıcı daha doğrusu etkileyici olduğunu söylemek ise çok zor. Aynı oyuncuların ve öyküleri alıp, aynı mizansenle bir tiyatro sahnesine taşırsanız ne fark eder ki? Doğanın yokluğundan gayrı ...

Sanıyorum iyi niyetli belgesel bir tavrı kalkış noktası almak, doğadan ve o yöre insanından olabildiğince yaralanmak ama tüm bunların ötesinde sinemanın o bilinen dilini kullanmamak, ortaya belki farklı bir gösteri koyabiliyor ama, sonuçta bilinen sinemanın tadınıdilini vermeye yetmiyor. Tüm bunlara rağmen, Reis Çelik'in kendine özgü naif sinemasının bir gün karştlığını alacağına inanıyorum. Çünkü o deniyor, araştırıyor, sessiz ve derinden kendi sinemasının ağını bir bir inatla ve sabırla örüyar. Ama yine de, bir kış masalının naif duyarlılıklarla örtüşmüş insanlarının öyküsünü dinlemek isterseniz, inat Hikayeleri sizi düş kırıklığına uğratmaz. Burçak EVREN, Finansal Forum, 2003 (Aktör Tuncel Kurtiz, Burçak Evren )

FİLMİ İZLE 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder