BEKLEME ODASI (2003)
Senaryo ve
Yönetmen: Zeki
Demirkubuz, Kamera: Serkan Güler, Engin Özkaya Yapım: Mavi
Filmcilik Tic.Ltd.Şti/ Zeki Demirkubuz, Yönetmen Yardımcısı: Dila
Tecimer, Kurgu: Zeki Demirkubuz, Ses: İsmail Karadaş, Laboratuar:
Fonu Film, Dağıtıcı Firma: Özen Film, Set: Abdullah
Demirkubuz, Yapım Sorumlusu: Filiz Pekşen, Miksaj: Erkan Aktas, Renk
Uzmanı: Adnan Şahin, Negatif Montaj: Eyüp Yıldız, Tuncay Koçtürk, Jenerik:
Şafak Mıhlaç, Baskı: Zekeriya Şahin, Erol Şahin, Osman Yıldız, Laboratuar:
Yahya Öztürk, Mustafa Şahin, M. Mustafa Oruç, Kamera Servisi: “Lokomotif”
Arri 535 A, Moviecam, Işık Servisi: “Film Teknik”, “Fono Film
Laboratuarlarında Seslendirilmiştir” (Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Efes
Pilsen’in Katkılarıyla)
Oyuncular: Zeki Demirkubuz,
Nurhayat Kıvrak, Nilüfer Açıkalın, Serdar Orçin, Ufuk Bayraktar, Eda Toksöz,
Güliz Pilge, Abdullah Demirbukuz, Komşu: Feyyaz Gökpınar, Ferit Anne, Fatma
Sukan, Oyuncu Adayları: Zafer Saka, Engin Özkaya, Tunç Yücel, Serkan Güler,
Polisler: Metin Bostancı, Enver Cünedioğlu, Sanıklar: Adil Yücel, Birol Şenol,
Selçuk Özavşar,
Kapı çalar. Gelen Elif'tir. Film için her
şeyin hazır olduğunu söyler. Ahmet'e kahramanı oynayacak adayların deneme
çekimlerini izlettirir. Dostoyevski'nin Suç ve Ceza romanını filme
çekeceklerdir. Raskolnikov'u oynayacak birini bulmakta zorlanmaktadır. Elif'e
film yapımının sıkıntısından ve Serap'la ilişkisinin bittiğinden bahseder.
Ancak hikayeyi farklı anlatır. Serap'ın hayatında biri olduğu için onu
dövdüğünü ve kadının da evi terk ettiğini söyler. Her şeyi kendine göre anlatan
biridir. Elif'in de Kerem adında bir sevgilisi olduğunu öğreniriz. Komşusuna
hırsız . girmiştir. Ahmet' e gece birini görüp görmediğini sorar. Ahmet olumsuz
yanıt verir. Sonra aklına bir şey geldiğini anlarız. Polisi arayarak evine
hırsız girdiğini söyler. Karakola giderek sabıkalıların albümünü inceleyerek
hırsızı teşhis etmesi istenir. Ahmet tek tek hırsızların resimlerine bakar ve
evine girmeye çalışan çocuğun resmini bulur.
Evinin kapısı bir kez daha çalar. Gelen Kerem'dir. Elif'in üç
gündür ortalıkta olmadığını söyler. Ahmet bakkala çay almaya gittiğinde Kerem
evi dolaşır. Elif'in orada olduğundan şüphelendiği bellidir. Ahmet döndüğünde
sohbet ederler. Film ve Elif hakkında konuşurlar. Kerem, senaryoyu inandırıcı
bulmadığını söyler. Ahmet suç ve kötülük üzerine öyküleri sevdiğinden bahseder.
Suç ve Ceza inanç ve diriliş üzerine bir öykü olsa da bunu algılamak insanına
göre değişmektedir. Kerem, film çekmenin Elif'i çok değiştirdiğini söyler.
İlkeleri, değerleri olan biriyken; saygısız ve bencil biri haline gelmiştir.
Kendine ağır, melankolik bir hava vermiştir. Bu nedenle tartıştıkları için Elif
ortadan yok olmuştur. Bu durumdan Ahmet' i sorumlu tutmaktadır. Elif'i işten
kovmasını ister.
Ahmet, kendisine gösterilen dört kişi
arasından hırsızı teşhis etmek için gittiği karakolda hırsızın onlardan biri
olmadığını söyler. Aslında içlerinden birisi evine giren hırsızdır ve bu oyun
ile çocuğun izini bulmuştur. Çıkışta beğendiği çocuğun (Ferit) peşinden gider.
Ona oyunculuk teklifinde bulunur. Çocuk ona inanmaz Ahmet telefonunu vererek
fikrini değiştirirse aramasını söyler. Eve gittiğinde Elif'i kendisini
beklerken bulur. Kerem'i aramasını söylese de Elif aramak istemez. Gece
Ahmet'te kalır. Elif uyuduğu sırada telefon çalar. Arayan bir erkektir ve
Serap'ın intihar ettiğini, hastanede yattığını söyler. Ahmet tepki vermez.
Elif'te bu arada uyanmıştır. Ahmet hazırlanıp dışarı çıksa da hemen geri döner.
Gitmekten vazgeçmiştir. Koltuğa oturarak yan gözle Elif' e bakar. Gece birlikte
olurlar.
Ferit arayarak rolü kabul ettiğini söyler.
Ahmet'in evinde Elif'le çocuğa deneme çekimi yaparlar. Araba ile Ferit'i evine
bırakırken Kerem yanlarından geçer. Eve geri döndüğünde Elif'i balkonda
ağlarken bulur. Ahmet olanları sormaz. Elif, Kerem' e dönmeyi düşündüğünü
söylediğinde de tepki vermez. Ahmet'in bu tutumu genç kadını çileden çıkarır.
Eşyalarını toplayarak dışarı çıkar. Ahmet arkasından koşarak onu eve geri
getirir. Kıskandığı için öyle davrandığını söyler. Sabah Elif erkenden kalkar.
Ahmet'te uyanmıştır ancak belli etmez. Elif bir not yazar, yanağından öperek
çıkar. Serap arayarak görüşmek istediğini söyler. Ahmet dışarı çıktığında önce
Ferit'in yaşadığı yere gider. Elif işten ayrıldığı için yalnız kalmıştır. Ancak
Ferit hapistedir. Ahmet, ağabeyine zaten filmin de iptal olduğunu, bunu
söylemek için yönetmenin kendisini gönderdiğini söyler. Serap buluşma yerine
gelmez. Eve döndüğünde telesekreterinde bir mesaj bulur. Serap onu görmek
istemediğine karar verdiğini söyler. Bu arada kapısı çalar. Sanem adında bir
kadın deneme çekimine geldiğini söyler. Ahmet başta filmin iptal olduğunu
söyleyerek kızı gönderir ancak sonradan fikrini değiştirerek çay içmeye
çağırır. Bilgisayar ekranında "Bekleme Odası" yazdığını görürüz.
Ahmet yeni bir senaryo yazmaktadır. Kendi hikayesidir. Sanem ona çay getirir.
Sanemle birlikte yaşamaya başladığını anlarız. “Nigar Pösteki, “Yönetmen
Sineması” syf, 101”
"Bekleme Odası", Ahmet adlı yönetmenin Dostoyevski'nin
"Suç ve Ceza" isimli romanını senaryolaştırılıp, filme uyarlarken
geçirdiği sıkıntıyı anlatmaktadır. Sinemaya olan inancını yitiren, aşın
gururlu, mesafeli olan Ahmet, bu umutsuz yazgısına etrafındakileri de
sokmaktadır. "Suç ve Ceza"nın filme uyarlanma serüveninde Ahmet'in
kendi problemleri belirleyici olmaktadır. Ahmet, kendi korkularını acılarını
saklayan, başkalarını suçlayan biridir. Bu nedenle de etrafında hiç dostu
bulunmamaktadır. Hayatı evin içinde televizyon ve sigara ile geçmektedir. Ancak
dışarıya verdiği görüntü bambaşkadır. Onlara göre idealist bir sinemacıdır.
Filmin Zeki Demirkubuz tarafından oynanan
Ahmet isimli yönetmen karakterinin hayat felsefesi ve düşünceleri, yönetmenin
kendi düşünceleri ile paralellik göstermektedir. Bu nedenle yönetmenin
kendisine dair birtakım çıkarsamalarda bulunmak mümkündür. Ahmet'in,
"Yazgı"nın kahramanı dır. O kadar duyarsızlaşmıştır ki insanların
kendisi hakkında düşündüklerini olumlayacak şekilde davranmak onun için olağan
bir şeydir. Yanlışları düzeltmek için Musa'ya olan benzerliği dikkati
çekmektedir. Onun gibi topluma ve kendisine duyarsızlaşmış, tepkisiz birisidir.
Albert Camus'nun "Yabancı" romanından izler taşıyan bir kahramandır.
Bunu özellikle egzistensiyalizmin izleri taşıyan diyaloglarda görmek mümkündür.
Ahmet, "aşağılanmanın daha basit bir yolu" olmadığını söyler. Film
çekme sürecinin sıkıntısı onda bu duyguyu uyandırmaktadır. Suç ve kötülük
hayatın ayrılmaz bir parçası herhangi bir çabada bulunmaz. İnsanlara duymak
istediklerini söyler. Bunu biraz da kendisini ve gururunu korumak adına
yapmaktadır. Serap'a aldatıldığından emin olduğu için istediği hikayeyi
uydurur. Hırsız oyuncusu Ferit, hapse girince zaten filmi çekmekten
vazgeçtiğini söyler. Zaafını ortaya koyduğu tek sahne Elif'in arkasından
giderek kıskandığı için kötü davrandığını söylemesidir. Ancak ertesi sabah Elif
giderken, uyuma numarası yaparak yine eski alışkanlığını sürdürecektir.
Zeki Demirkubuz, film yapma sürecinin
sıkıntılı yanını izleyicisi ile paylaşırken, bir taraftan da Elif ve Kerem'in
söyledikleri ile kendisini temsil eden Ahmet'e eleştirilerde bulunmaktadır.
Kötülüğü ve insanın varlık nedenini filmlerinde sorgulayan yönetmen, Ahmet' in
varlığında film yapmanın ve bunun pişmanlığının ipuçlarını vermektedir. Film
yapma süreci sıkıcıdır. Cevabı bulunacak pek çok soru vardır. Bir kavga ve iç
hesaplaşma sürecidir. Zeki Demirkubuz, seyirciye kendisini anlatma çabası
içerisindeyken kendi kötümserliğinin de izlerini görmekteyiz. Ahmet, bencil
biridir ve film piyasasındaki herkes böyledir. Bunu Kerem'in Elif'in geçirdiği
kişilik değişimi üzerindeki gözlemlerinden öğreniriz. İlkeleri ve değerleri
olan biriyken bencil ve saygısız biri olmuştur. Ahmet, bencil birisidir.
Raskolnikov olarak evine girmeye çalışan hırsızı kullanmaya karar verince onu
bulabilmek için polisi kullanır. Evine hırsız girdiğini söyleyerek sabıkalı
kayıtlarını inceler ve genç hırsızı teşhis için karakola getirdiklerinde o
olmadığını söyler. Kötü mü yoksa problemli bir kişilik mi? oIduğu belli oImayan
Ahmet, asIında yaInız biridir. YabancıIaşmanın ortasındaki hayatında insanIara
ihtiyacı oIduğunu kabuI etmemektedir. Bu nedenIe Serap'a onu aIdattığı yaIanını
söyIer ya da Elif'in gitmesine izin verir. Aynı zamanda çapkın birisidir.
KadınIarı kullanarak yaInızlığını unutmaktadır. Bu nedenIe yanında sürekli bir
kadın buIunmaktadır. İsimIerinin Serap, Elif ya da Sanem oImasının bir önemi
yoktur.
"Bekleme Odası" uzun sahneIeri, yaIın anIatımı, az mekan
kullanımı ile yönetmeninin film dilini yansıtmaktadır. AnIattığı hikayenin
önemli yerlerini sahneIeştiren Zeki Demirkubuz, kesmeIerle öyküsünü
ilerletmektedir. Bu nedenIe örneğin Ahmet, Elif'le yan yana otururken, sonraki
sahnede yatakta yan yana görürüz ya da Sanem'Ie kapı önünde tanıştıktan sonraki
sahnede aynı evde yaşadıkIarını görürüz. DiyaIogIarla ilerleyen, Kerem ile
Ahmet'in uzun sahnesinde yine kötüIük, iyilik meseIeIeri hakkındaki
düşünceIerini veren yönetmen, kişilik ve insan kötülüğü üzerine öyküIerine
devam etmiştir. Ancak bu sefer daha kişisel bir film yaptığı için dramatik
açıdan zayıf bir film ortaya çıkmıştır. İnsan psikoIojisi ile uğraşan ve Fyodor
Dostoyevski ile AIbert Camus'yu kendisine rehber edinen Zeki Demirkubuz, kurgu,
müzik, dekor, mizansen gibi sinemasaI ögeIer kullanmadan oIuşturduğu sinemasını
devam ettirmektedir. “Nigar Pösteki, “Yönetmen Sineması” syf, 101”
Her yönetmenin bir dünyası var, her
filmin bir dünyası var. Ne denli farklı olsalar da, bu dünyalara özenle
yaklaşmaya ve onları anlamaya çalışmalıyız. Bir Demirkubuz filmine bir Neredesin
Firuze gibi yaklaşılamayacağı açık. Ama, neden ikisini de sevmeyelim, çok
farklı kriterlerle de olsa, neden iki tür filmi de bağrımıza basmayalım?
Demirkubuz'un kimilerince
küçümsenen son filmi Bekleme Odası, bence yönetmenin filmografisine cuk
oturuyor. Onun iki temel esin kaynağı olan iki büyük yazara, Dostoyevski'ye ve
Camus'ye olan hayranlığını bir kez daha gösterdiği gibi, belki daha da
önemlisi, bizzat kendisi üzerine sayısız ipucu veriyor. Demirkubuz'a ilgi
duyanlar için ne müthiş okumalar içeriyor bu film!...
Fyodor Dostoyevski'nin Suç
ve Ceza'sını uyarlamaya çalışan bir yönetmenin öyküsü bu... Ama öte yandan
Demirkubuz, zaten Yazgı'yla yaptığı bir şeyi yapıyor, egzistansiyalizm
felsefesinin babalarından Albert Camus'nün Yabancı romanını sanki bir
kez daha gözden geçiriyor. Böylece, tıpkı Yabancı'nın kahramanı gibi,
çevresine, toplumuna ve bu arada kadınlara duyarsızlaşmış, iletişimi son derece
zayıf düşmüş bir insanın öyküsünü izliyoruz. Hayatındaki iki kadını da
ilgisizliğiyle, meraksızlığıyla perişan edip kaçırtan Ahmet, aradığı
başoyuncuyu da evini soyan bir hırsızda bulmaya kalkıyor. Ama hırsız gencin
sanki önceden çizilmiş kader çizgisi, ona bu fırsatı verecek gibi gözükmüyor.
Dev bir klasiği uyarlama sancıları çeken
yönetmen Ahmet'te, sanırım Zeki'den sayısız izdüşüm var. Öyle olmasa yönetmen
başrolü bizzat kendisi yüklenir miydi? Filmdeki yönetmenin ağzından,
"Sinema dinsel bir meseledir," diyen Demirkubuz, sanki Dostoyevski
mistisizmiyle buluştuğu noktayı bize açıyor. Ahmet'in bürosunda, duvarda asılı
duran yazarın resminin altında, (İngilizce olarak) "Tanrı yoksa her şey
mubah demektir" sözü okunuyor. Demirkubuz bize, din ve inançla da meselesi
olan bir yönetmen olduğunu duyumsatıyor. Bu açıdan, mistik Rus yazar ile
insanın evren içindeki varlığını sorgulayan Fransız yazar, Zeki'de hiç de
şaşırtıcı olmayan biçimde buluşuyorlar.
Demirkubuz, bize, son derece yalın biçimde anlatılmış, sanki bir
gram bile fazlası olmayan bir film sunuyor. Bu sadeliği sıkıcılıkla eşanlamlı
bulanlar az olmayacak, ama ben kendi adıma filmin arı, pürüzsüz anlatımına
hayran oldum. Yönetmen bize kendisini, sanatını, film yapmanın sancılarını ve
film bittikten sonraki pişmanlıklarını anlatırken, yan kişiler, özellikle de
Elif ve Kerem aracılığıyla kendi kendisine ağır eleştiri okları yöneltiyor.
Belki de sanatçı, sonuç olarak bencil olan, bencil olması gereken biridir,
diyor bize. . . Yoksa eserine nasıl yoğunlaşabilir ki?
Bir film çekememe öyküsü olan Bekleme
Odası, her şeye karşın iyimser biçimde bitiyor. Yepyeni bir genç kadın ve
belki de Suç ve Ceza'yı çekme umudu... Niye olmasın? Hayat, küçük
şeylerin ötesinde her gün yeni baştan Çıkılan bir büyük yolculuk değil mi?
Film, yalnızca yönetmenin kişiliği üzerine değil, bu büyük yolculuk üzerine de
hatırı sayılır ipuçları veriyor bize...(Atilla Dorsay, Hayat Üzerine İpuçları:
“Bekleme Odası” Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 44)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder