Powered By Blogger

27 Aralık 2022 Salı

 

DİLBER’İN SEKİZ GÜNÜ (2008) 


Senaryo ve Yönetmen: Cemal Şan, Görüntü Yönetmeni: Cengiz Uzun, Müzik: Engin Aslan, Nail Yutsever, Cem Tuncer, Yapım: Şan Film/Cemal Şan Kurgu: Şenol Şentürk, Sanat Yönetmeni: Zeynep Göğüş, Sanat Asistanı: Gözde Akpınar, Yönetmen Yardımcılar: Koray Kerimoğlu, Derya Yıldızdoğan, Selçuk Benli, Yapım Koordinatörü: Bülent Başar, Uygulayıcı Yapımcı: Tekin Doğan, Yapım Sorumlusu: Cem Üngör, Cast Direktörü: Tumay Özokur, Prodüksiyon Amiri: M. Can Üngör, Kostüm Tasarım: Ela Aydemir, Makyöz: Sevgi Gül Şahin, Kuaför: Ahmet Karasu, Cengiz Can, Yardımcı Yönetmen: Orçun Benli, Kameraman: Cumhur Aksu, Asistanı: Ayhan Aydın, Kurgu Asistanları: S. Şamil Er, Erdinç Dinçer, Renk Düzenleme: Şamil Er, Negatif Kayıt: Şafak Mihlaç, Ses Teknisyeni: Onur Yavuz, Ses Montaj: Muharrem Bilgin, Ses Miksaj: Mert Subaşıoğlu, Boom Operatörü: Seçkin Akyıldız, Işık Şefi: Aziz Artunç, Işık Teknisyenleri: Sedat Kibar, Semih Duğhan, Sercan Aydemir, Set Amiri: Serdal Özdemir, Set Teknisyenleri: Musdtafa Turgut, Bülend Davulcu, Erdal Kaplan, Renk Düzenleme: Erol Şahin, Optik Ses Master: Eyüp Yıldız, Kopya Baskı: Zekeriya Şahin, Osman Yıldız, Çağlar Özlek, Film Yıkama: Yahya Öztürk, M. Mustafa Oruç, Mustafa Şahin, Ali Korkmaz, Fono Film Laboratuarlarında hazırlanmıştır

 Oyuncular: Fırat Tanış (Mehmet), Nesrin Cevadzade (Dilber), Mustafa Üstündağ (Kasabanın delisi), Aslıhan Erguvan (Nazlı), Arzu Tan Bayraktutan (Berivan), Macit Sonkan (Ali Baba), Necmettin Çobanğlu (Dilber baba), Ahmet Saraçoğlu (Kemal), Osman Akça (Ali), Hatice Altan Gençler (Dişlber Anne), Gül Hüsniye Taş (Ali Anne), Lokman Elmas (kasabanın solcusu), Ömer Bayverdi, Ağıt Dinç, Hasan Aydın, Dilgeç Aslan, Elif Aras, Hatice Aras, Aygün Algan, Ceylan Algan, Şerif Algan, Uğur Aydın, Bedri Kurtay, Şerif Algan, Uğur Aydın, Sinem Aydın, Gülşen Taş, Meral Taş, Nejat Kavat, Mehmet Altınkaya, Şehmuz Güneri, Behçet Eyhan,

 Konu: Doğu’nun kıraç topraklarında, fakir bir köyde annesi, babası ve kardeşleriyle yaşayan Dilber, çocukluk aşkı Ali ile evlenme hayalleri kurmaktadır. Dilber ile Ali birbirlerine aşıktırlar ama Ali’nin babası, oğlunu bir başka kızla evlendirmek için arkadaşına söz vermiştir. Bu söz her ne olursa olsun tutulmalıdır. Dilber bunu kabullenemez. Oracaktı kararını verir: İlk talibiyle evlenecektir. Kendisini evin ahırına kapatır. Dilber kararlıdır… Bu arada, topal bir adam ağır aksak yürüyerek köye yaklaşmaktadır.

 Dilher'in Sekiz Günü, karanlık bir arka planın önünde kameraya ifade veren Dilber'in görüntüsüyle açılıyor. Dilber bize ne olduğunu tam bilemediğimiz acıklı bir hikaye anlatıyor gibi, sonu kötü bitmiş ama ne olmuş tam bilmiyoruz. Filmin burada açtığı parantez en sonunda yine aynı sahne ve karakterin kameraya karşı anlattığı aynı hikayeyle kapanacak, tek bir farkla. Kameranın arkasından bir adamın sesi "Ekleyeceğin bir şey var mı?" diyecek. Dilber de gülmekle ağlamak arasında uzun uzun bakıp sessiz kalacak. Zira aslında Dilber'in anlatıcı rolünü üstlendiği bu açıılış ve kapanış sahneleri bize, filmin hikayesi hakkında fazladan bir bilgi vermiyor; olsa olsa, filmin asıl vurgusunun bir karakterin ağzından diyaloglarla anlatılan ve kulak verdiğimiz bir hikaye değil, perdede gördüğümüz ve seyrettiğimiz hikaye olduğunun altını çiziyor. Hem bu açıdan bakıldığında, hem de filmin üslup özellikleri düşünüldüğünde Dilber'in Sekiz Günü'nü hikaye anlatıcılığı üzerine kafa yormamıza ve sinemayla geleneksel anlatım biçimlerini daha genel bir çerçevede ilişkilendirmemize imkan tanıyan bir film olarak değerlendirmek mümkün.

 Dilber'in Sekiz Günü'nde sinemanın bir mecra olarak geleneksel bir anlatıcı işlevi görebilmesini sağlayan en önemli unsurlardan birisi ezberden okuyabileceğimiz hikayesi. Masallardan, mesellerden, halk türkülerinden, şirlerden ve de Türk filmlerinden çok iyi tanıdığımız bir hikaye bu: Köyün güzel mi güzel kızıyla, yakışıklı delikanlısı birbirlerine aşıktırlar, fakat töre onlara engel olur ve delikanlı babasının sözü yüzünden başka bir kızla evlendirilir. Bunun üzerine herkese küsen kız da, köye gelen ilk talibine varacağını söyleyip kendini kapatır, yemeden içmeden kesilir. Buraya kadar her şey bildiğimiz gibi, hatta karakterin ismi olarak seçilen Dilb er' in bu hikayelerin gönülçelen güzel kadınlarını temsil ettiğini düşünebiliriz. Güzel ve mutsuz Dilber'in uzak yollardan köye gelen sakat Mehmet'e varıp köyünden ayrıldığı noktaya kadar filmin ilk yarısı görsel olarak da birtakım kalıplarla ilerliyor: Doğuda bir köy, köyün az dışında aşıkların buluştuğu bir nehir, köyü dışarıdaki dünyaya bağlayan kıvrımlı toprak yollar, o yolların birinin kenarında tek bir ağaç, tepelerin ardından köye gelen bir yabancı. Filmin görsel dünyasının alışıldık bir manzara etkisi uyandırmasını sağlayan genel plan kullanımı ve aynı müziğin sekansların arasına girip tekrar ederek nakarat işlevi görmesi geleneksel yapıyı destekleyen öğeler olarak öne çıkıyor. Gelgelelim, buraya kadarki kısım çoğu versiyonda hikayenin sonunu oluşturup, muradına eremediği için uğruna ağıt yakılan bir aşığı anlatırken film hem hikayesi hem de üslubu aracılığıyla bu noktadan sonra başka bir şey yapmaya başlıyor. Dilber ve Mehmet'in birlikte yola düşüp, köyü, kız isteme adetlerini, başlık parasını, kendilerine yüklenen rolleri arkalarında bırakıp, kasabaya, birlikte oturacakları eve, iki kişilik hayatlarına ulaşmalarından itibaren birer karaktere dönüşmeye başladıklarına şahit oluyoruz. Filmin tematik olarak kabaca gelenekselden moderne olan bu geçişi hem karakterleri ele alış biçimine, hem ritmine hem de üslubuna yansıyor. Birbirlerini hiç tanımayan bu iki kişi, aynı mekanı paylaşmayı ve ortak bir hayat kurmayı adım adım öğrenip, birbirlerinin mahremiyetine dokunmadan bir arada var olmaya çalışıyor, bir anlamda birbirlerini eş kılma sürecini de yaşamaya başlıyorlar. Kamera giderek öznel olana ağırlık vermeye başlasa da, film, hikayeyi günlere bölen yapısı sayesinde bizi bu sürece eşlik eden bir konuma yerleştiriyor. Tıpkı, Mehmet'in dış sesiyle kasabayı Dilber'e tanıttığı bölümde olduğu gibi, bir yandan filme olan mesafemizi akılda tutarken, bir yandan da filmle içli dışlı hissetmemizi sağlayan bir sami miyet duyuyoruz. Dilber'in Sekiz Günü'nün sunduğu seyir deneyimindeki en büyük pay oyuncularında. Nesrin Cavadzade ve Fırat Tanış, hem aşina olduğumuz hem de ezberlemediğimiz yüzleri ve hem kendi içinde hem birbirleriyle uyumlu oyunlaarıyla filmin hem mesafe hem samimiyet içeren bu dengeyi tutturabilmesini sağlayan en önemli unsurlar. Dilber’in Sekiz Günü filmin bütününe göre biraz aceleci sahnelenmiş finaline rağmen, geleneksel ve kalıplaşmış olandan yola çıkan ama klişe olmak yerine akılda kalıcı ve özel bir dünya kurabilen bir film (Övgü Gökçe) “Altyazı Aylık Sinema Dergisi sayı 78”

 FİLMİ İZLE 


 

DEVRİM ARABALARI (2008) 


Yönetmen: Tolga Örnek, Senaryo: Tolga Örnek, Murat Dişli, Müzik: Demir Demirkan, Görüntü Yönetmeni: Hasan Gergin Yapım: Ekip Film/Türker Korkmaz, Tolga Örnek Sanat Yönetmeni: Veli Kahraman, Kostüm Tasarım: Ebru Kayahan, İdari yapımcı: İsmail Çağlar, Yapım Asistanı: Erdal Bali, Yardımcı Yönetmen: Mehmet Öztekin, Kameraman: Burak Kanbir, Işık Asistanı: Mustafa Bayram, Fatih Okur, Makyaj: Sevinç Uçar, Ses Mühendisi: İsmail Karadaş, Ses Tasarım ve Final Miks: Burak Topalakçı, Boom Operatörü: Özkan Coşkun, Cast Sorumlusu: Luiza Almızrak, Cast Asistanı: Aslı Kay, Prodüksiyon Amiri: Burak Şenkal, Oromobil Yapım: Erhan Akgün,

 

Oyuncular: Taner Birsel (Gündüz), Halil Ergenç (Uğur), Vahide Gördüm (Suna), Serhat Tutumluer, (İsmet), Ali Düşenkalkar (Hayati), Selçuk Yöntem (Lâtif), Uğur Polat (Sami), Altan Gördüm (Recep usta), Sait Genay (Cemal Gürsel), Haluk Bilginer (Necip), Seçil Mutlu (Nilüfer), Ahmet İlker Okumuş (Erdoğan), Cemal Olgaç (Adnan), Cengiz Bozkurt (Ender), Levent Can (Erhan), Charles Carrol (Mr. Clein), Gürhan Elmalıoğlu (Ahmet), Hakan Büyüktopçu (gazeteci çocuk), Yasemin Çonka (Zehra), Kaan Çaydamlı (Mr. Burt), İrfan Kangı, Bahar Kerimoğlu (Mine), Erdal Küçükkörmükçü (protokol şefi), Hasan Mullaoğlu, Murat Serezli (radyo spikeri), Turgay Tanülkü (büfeci), Ender Tarhan, Şemsettin Terlan, Altan Erkekli (Mevlüt Bey), Mert Kırlak (Rüştü), Hakan İlçin (mühendis)

 KONU: Yıl 1961. Otomotiv Endüstri Kongresi sonrası verilen davette işadamları, gazeteciler, bürokratlar, Devlet Başkanı Cemal Gürsel ülkenin kalkınmasının durumunu tartışmaktadırlar. Cemal Aga sinirlenip bu ülkenin otomobil bile imal edebileceğini söyler. Bir anda bu iddia , ciddi bir meydan okumaya dönüşür. Paşa emrini verir. Yaklaşmakta olan Cumhuriyet Bayramı’na ilk yerli otomobil yetişecektir! Neredeyse imkansız bu görevi hem gerçekleştirebilecek hem de kabul edecek kişi aranır. Gündüz Serter’de karar kılınır. Vatana hizmet duygusuyla tereddütsüz görevi kabul eden Gündüz Bey güvendiği mühendislerden oluşan bir ekip kurar. Yaklaşık 130 günde sıfırdan bir otomobil imal edeceklerdir. Otomobilin gösterileceği 29 Ekim tarihine kadar neredeyse hiç görüşmemek üzere ailelerinden ayrılan ekip, Eskişehir’de kendilerine tahsis edilen eski bir atölyede buluşur. Araba yapmak için gerekli özel bir makine tesisat olmadığı gibi basit bir vinç ve küçük el aletleri dışında hiçbir şeyleri yoktur. Güya devlet eliyle yapılan bu projeye Başkan dışında herkesin muhalefet ettiği buradan bile bellidir. Zaten daha proje bütçesi onaylanırken muhalifler neredeyse yarısını kırpmış, “alt tarafı bir otomobil için” 900 bin lirayı uygun görmüştür. Görünen o ki, ekibin uğraşacağı tek şey arabanın imalatı olmayacaktır. Başkanın danışmanı Sami Bey tavrını daha ilk günden koymuştur. Bir başka muhalif grup da basındır. Her gün projeyle ilgili olumsuz bir haber çıkmaktadır. “Pahalı, lüzumsuz” bu proje için kullanılan en hafif sıfatlardır. Uzun araştırmalar ve teknik toplantılardan sonra nasıl bir araba yapılacağına karar veren ekip, imalata geçtiğinde makine parkı eksikliğini fazlasıyla hisseder. Aslında arabadan önce yapılması gereken, arabayı yapacak makinelerin yapılmasıdır. Ancak buna zaman yoktur. Ekip herşeyi pratik çözümlerle, şartları zorlayarak halleder. Zaman ilerledikçe proje esnasında tanışanlar dost olurlar, birbirini tanıyanların da dostlukları pekişir. Ortak amaçları onları bir aile haline getirir.

 Zor şartlarda, aksiliklerle son günlere yaklaşılırken ilk arabanın marşına basılır. Bu gelişme, projeyi takip eden herkesi şaşırtmıştır. Özellikle, projeyle çok alay eden gazeteciler ve projenin gerçekleşmemesi için elinden geleni yapan Sami ve yandaşları.

 Uykusuz geçen son hafta ile birlikte bir araba daha imal eden ekip, ertesi gün Ankara’da Paşa’nın huzuruna çıkacak arabaları 28 Ekim gecesi trene yüklerler. Devrim, ilk ve son yolculuğuna hazırdır. ( www.devrimarabalari.com)

 ÖDÜL

 4. Monaco Charity Film Festivali'nde (Mayıs 2009)
►en iyi film Tolga Örnek

20. Ankara Film Festivali
►En İyi Sanat Yönetmeni Veli Kahraman

14. Sadri Alışık Ödülleri
►En İyi Erkek Oyuncu Onur Ünsal
►En İyi Erkek Oyuncu Halit Ergenç
►En İyi Erkek Oyuncu Taner Birse
►En İyi Erkek Oyuncu Ali Düşenkalkar
►En İyi Erkek Oyuncu Altan Gördüm
►En İyi Erkek Oyuncu Serhat Tutumluer
►En İyi Erkek Oyuncu Selçuk Yöntem

41. Siyad Türk Sineması Ödülleri
►En İyi Müzik Demir Demirkan

# Devlet Başkanı Cemal Gürsel tümüyle yerli üretim bir otomobil yapılmasını emreder ve görevin TCDD işletmesine verildiği bildirilir. O gün orada bulunan 23 mühendis bu emri "Türk insanının makûs talihine karşı bir meydan okuma" olarak algılarlar.

 En küçük bir tereddüt ya da endişe sergilenmeksizin derhal işe başlanır. Çalışma mekânı olarak Devlet Demiryolları'nın Eskişehir'deki Cer Atölyesi seçilir. Zaman müthiş dardır. Cumhuriyet Bayramı'na kadar yalnızca 130 günü vardır ekibin. Türkiye’nin ilk yerli otomobili olacak eserin adı da konmuştur: Devrim Çekilmekte olan filmle ilgili olarak iddialı açıklamalarda bulunan yapımcılar, şu özelliklere sahip bir film çekeceklerini iddia ediyorlar:

 “Benzini bitti diye yolda kalan araba” etiketiyle unutulan “Devrim”in hikâyesinin bilinen ve bilinmeyenlerinin anlatılacağı “Devrim Arabaları” filminin, gerçeklerden esinlenerek hazırlanan dramatik, duygusal ve zaman zaman yüzlerde tebessüm oluşturacak sıcak bir dönem filmi olacağı iddia ediliyor.

 

# Devrim Arabaları” azmin ve birbirine inanan insanların neleri başarabileceğini gösteren, bu topraklarda yaşanmış bir başarı öyküsü… Hikâye, bu aracı üretme görevini üstlenmiş 23 mühendisin kariyerlerini ve aile hayatlarını riske atarak girdikleri üretim macerasında zamanla, yoklukla, politikayla, karşılarına çıkan sayısız engelle mücadelelerini anlatır. Aslında anlatılan bir inanç ve azmi anlatıyor.

 # Devrim Arabaları” Cumhuriyetin ilk kuşak insanlarının bilime, gelişmeye, devrimlere olan inançları ve genç Cumhuriyet’e karşı vefa hisleriyle gerçekleştirmeye çalıştıkları teknolojik devrimin adıdır... Türk mühendisinin ve işçisinin, 20 sene öncesine kadar toplu iğne dahi üretemeyen bir ülkede kalkıştıkları bu meydan okumayı, bugün her şeye kolayca sahip olan nesillere, idealist zihniyeti ve zaferi de aktararak yaşattıkları bir birlik ve başarı öyküsüdür. (kyn: SİNEMATÜRK Internet veri tabanı)

 # Demode duygulara’ iadei itibar...

Belki de ben ‘resmi’ sinema eleştirmeni olmadığım için Devrim Arabaları’nı çok beğendim. (Ömür Gedik de beğenmiş... Onu da sinema eleştirmeninden saymıyor ‘öteki ekip’ zaten)... Filmi ödül ve ‘otör’ (auteur) sineması iddiası olmadığı için de sevmiş olabilirim. Aynı nedenden olsa gerek, bir kere filmin başı sonu belli. Sonra, yönetmen kamerayı açık unutup gitmiş izlenimini yaratan sahneler de yok. Konu bir iki mekânda geçmesine rağmen ritmi son derece yüksek, müzikleri iç baymıyor...Bu da auteur sinemasına yakışmaz.

 Diyebilirler ki, “Onun babası da cumhuriyetin öncü mühendislerindendi. Tam da o günlerde Ankara’da görevliydi. Mili Eğitim’de Teknik Öğrenim Müsteşarı’ydı ve bu projeye takoz olanlardan değil, onu destekleyenlerdendi. Ayrıca 1961’de 15 yaşındaydı ve pek çok şeyin farkındaydı. Devletin bürokratlar tarafından nasıl mıncıklandığını; silahla elde edilmiş bağımsızlığın, ekonomifinans kıskacında nasıl olup da yavaş yavaş masa başında kaybedilmeye yüz tuttuğunu görüyordu. Artık hem manen hem de madden son nefeslerini vermekte olan o yılların ‘idealler kuşağının’, Cumhuriyet’in inşası sırasında, memleket sevgisine, vatan aşkına, çekirdek aileye ve ülkenin gelecek tasarımına nasıl bir ihtirasla bağlı olduklarını bizzat izleme fırsatı bulmuştu...

 Bugün demode hale gelen ve entelektüellerin en geri ideolojilerin oyun alanına terk ettiği bu dünya görüşünün, nasıl olup da hiçbir zaman kökünün kazınamadığının altyapısı hakkında bir fikri vardı. İşte tüm bu nedenlerle Saydam’ın bu filmle ilgili görüşleri özneldir (sübjektiftir), dikkate alınmamaları gerekir...”

 Eğer böyle derlerse, yerden göğe kadar haklıdırlar. Bu açıdan bakıldığında aslında Devrim Arabaları da yapayalnız ve demode bir filmdir... Tıpkı o bakışla benim durduğum yer gibi...

 Peki, kimin nezdinde? İşte bu soru önemli... Kimin nezdinde?.. Tek yanıtı var: Onların nezdinde... Kim onlar? Onlar kendilerini bilir...

 Allah’tan kamu vicdanı var. Nedir kamu vicdanı? Bir milletin sürekli kendisini tazelediği ve ona küllerinin içinden yeniden yaratılma yolunu açan ‘erdem’lerinin bütünü... İşte o kamu vicdanı, o gece, o filmi alkışladı. Resmi gala değildi. Bizim ‘Cuma Kanyon akşam’larından biriydi. Parasıyla puluyla gelmiş insanların bir kısmı alkışladılar. Berikiler de çekindikleri için elleri birbirine gitmedi; yoksa onlar da istediler..

 Haydi işi biraz daha ileri götürelim: Devrim Arabaları bu yıl izlediğim en iyi Türk filmiydi... (Fazla abarttığımı düşünmeyesiniz diye, ‘İzlediğim en iyi filmdi’ demiyorum)...

Neleri mi beğendim? Yaratılan atmosferi bir kere... En zorudur işin... O atmosferi yaratan dekor, kostüm, çevre düzenlemesi, ışık ve de müzik (Demir Demirkan her türlü övgüyü hak ediyor. İlk fırsatta CD’sini alacağım)...

Tabii ki oyunculuğu da beğendim. Selçuk Yöntem ne kadar ekonomik fakat bir o kadar da etkili bir oyunculuk sergilemiş öyle... Küçücük rollerde de olsalar Altan Erkekli ve Haluk Bilginer müthiş bir renk getirmişler filme. Halit Ergenç, Vahide Gördüm olmasalar olmazmış sanki Bize Necip’i (Onur Ünsal), Hayati’yi (Ali Düşenkalkar), Gündüz’ü (Taner Birsel) sunan oyunculara ve Yönetmen Tolga Örnek’e özel bir tebrik ve teşekkür göndermek gerek…

 Senaryoya yönetmenle birlikte imzasını atmış olan Murat Dişli’nin adını bundan böyle sinema ve TV’lerde sık sık görmeye hazırlanabilirsiniz..,

 Devrim Arabaları’nın gösterime giriş zamanlaması da mükemmel... İnsana biraz olsun yalnızlığını unutturacak duyguları buram buram yaşamak adına en çok ihtiyaç duyduğumuz bir anda çıkıp geldi... İdeolojik ya da politik söylem, didaktik bir yaklaşım bulmaya çalışmayın. Belki çok zorlarsanız bir şeyler sızdırabilirsiniz. Siz, bu toplumun ve cumhuriyetin temelini oluşturan milletin ortak ruhi şekillenmesinden nasibinizi almaya çalışın, daha iyi edersiniz...

 İlle de bir ana fikir istiyorsanız şunu diyebilirim: Bazen insan 100 üzerinden 99’la sınıfta kalabilir. Peki kim üzülmeli? Sınıfta kalanlar mı, sınıfta bırakanlar mı? (Ali Saydam, 26 Ekim 2008 Akşam g.)

 Not: Devrim projesi kapsamında toplam 4 otomobil, 10 motor yapıldı. Buna rağmen proje iptal edildi ve otomobillerden üçü hurdaya çıkarıldı. Tek kalan “Devrim” Türkiye’nin ilk otomobili olarak bugün hala yürüyor.

FİLMİ ZİLE 


 

DESTERE (2008) 

Yönetmen: Gürcan Yurt, Ahmet Uygun, Senaryo: Gürcan Yurt, Görüntü Yönetmeni Tolga Kutlar Müzik: Can Emre Uygan Yapım: Şenol Zincir, Selin Altrnel, Anıl Savaş Kılıç, Yönetmen Yardımcısı: Lusin Dink, 2. Yön. Yrd.: Avni Tuna Dilligil, Stajyer: Tuba Gültekin, Taylan Ayrılmaz, Şebnem Aydın, Kamera Asistanı: Mustafa Güllük, Ertaç Koçak, Focus Puller: Önder Güfral, Halil İbrahim Çekiç, Panther Operatörü: Veysel Şahin, Panther Ast.: Cüneyt Altay, Kamera Teknisyei: Şefik Ağırtmış, Steadycam Operatörü: Ercan Yılmaz, Set Fotoğrafları: Mehmet Ömür, Kurgu: Hakan Akol, Sanat Yönetmeni: Çağrı Aydın, Dekor: Güneş Çoban, Post Prodüksiyon Sorumlusu: Cem Tosya, Kopya Baskı: Tamer Eşkazan, Renk Düzenleme: Tolga Girici, Tolga Afşin Kaya, Negatif Kayıt: kadir Burç, Işık Şefi: Engin Altıntaş, Işık Asistanları: Oktay Demir, Göksel Aslan, Altan Balta, Kostüm Sorumlusu: Esra Bayram,Funda Büyüktunalıoğlu, Sanat Asistanı: Osman Çankırılı, Tolga Dündar, Kostüm asistanı: Burcu Söylemez, Kostüm Stajyer: Seçilay Doğan, Sanat Stajyer: Doruk Mireli, Can Demir, Makyaj: Emine Türk, Asistanı: Yudum Altınboğa, Kuaför: Deniz Altuntaş, Asistanı: Doğukan Ünal, Ses Koordintörü: Önder Sağkal, Ümit Sartır, Çetin Karahan, Anıl Ceyhan, DS Nitris: Sencer Yalçın, Prodüksiyon Amiri: Menderes Demir, Asistanları: Ahmet Akçay, Zeyno Sürek, Ercan Sönmez, Emrah Göçen, Cevat Han, Set Amiri: Emrah Kara, Set Ekibi: Emrah Kurucu, Altan Çakmak, Ali Kurşun, Muhasebe: Aysel Ören,

 Oyuncular: Pekr Açıkalın (Hayrettin), Önder Açıkbaş (Hayati), Tuna Orhan (Hikmet), Volkan Demirak (Hilmi), Ceyhun Fersoy (Harun), Ali Çatalbaş (Yüzbaşı Hakan), Selin Denizli (Hilal), Erol Günaydın (Hazım dede), Şamil Kafkas (Gâvur Hayri), Devrim Atmaca (Hasibe), Feriha Eyüboğlu (Halime), Güzin Usta (Hümeyra), Akın Güneş (Albay Hulki), Halil Kumova (Hurşit Dayı), Nafiz Uslu (Avcı Hayrullah), İlhan Kilimci (Deli Haydar), Rahmi Dilligil (İmam hatip), Yakup Yavru (muhtar Haşmet), Barış Başar (Hamza Çoban), Elif Sarıoğlu (Hülya öğretmen), Emine Umar (Kör Hanife)

 Konu: Hayrettin (Peker Açıkalın) ve Hayati (Önder Açıkbaş) aynı köyde yaşayan iki Trakyalı çiftçidir. Bir gün ikisi birlikte gözlerini bir köy evinin bodrumunda açarlar. İkisi de ambarın iki ayrı köşesine ayaklarından zincirlenerek bağlanmışlardır. Ünlü seri katil 'Destere' tarafından kaçırılmış olduklarını anlarlar. Kurbanlarına "Oyun üüyle oynanmaz, büüyle oynanır" sloganıyla çeşitli eziyetler eden Destere, Hayrettin ve Hayati'yi de türlü oyunlarla canlarından bezdirir. Kayıpları bulmak için Yüzbaşı Hakan (Ali Çatalbaş) .


FİLMİ İZLE 



26 Aralık 2022 Pazartesi

 

BİR TUĞRA KAFTANCIOĞLU FİLMİ (2008)

Senaryo ve Yönetmen: Emre Akay, Hasan Yalaz, Görüntü Yönetmeni: Emre Akay, Hasan Yalaz, ;Seçkin Uysal, Kurgu: Emre Akay, Ses: Emre Akay, Yapım: No Budget Film/ Emre Akay, Hasan Yalaz

Oyuncular: Tuğra Kaftancıoğlu (Tuğra), Gülüm Baltacıgil (Gülüm), Emre Akay (Emre), Mehmet Demirtaş (Mehmet)

& " Dehşetengiz korkularım 'tiyatro korkusu', 'bale korkusu' ve 'konser korkusu'nun yanına, 'sinema korkusu' eklenecek diye korktuğum zamanlar olmuyor değil. Demem o ki, insancıkların 'Elveda Lenin' filmini iyi ve özgün bir film telakki ettikleri zamanlarda yaşıyoruz. Bu bayatlıklarla ağlayıp gülebildikleri.

Demem o ki, özellikle kendi evimde, VCD'den, DVD'den izliyorsam bir filmi, çok çok daha büyük tehlikelere açılmış vaziyetteyim. Zira duvarlarda, kalkıp habire düzeltebileceğim tablolar, masanın üstünde kalkıp yiyebileceğim elmalar, çalma imkânları da ihtiva eden metalik bir telefon ve yani, benim bir filmden çabucak sıkılıp kopmamı kolaylaştıracak neler neler var. Dün gece, evimde, VCD'den 'Bir Tuğra Kaftancıoğlu Filmi'ni izledim ve ne kadar uzun zamandır ilk defa 'bir şeyi' hakikaten beğenmiş, etkilenmiş olmanın coşkusuyla yazıyorum bu satırları. İtiraf ediyorum: ilk başlarda, hani kasting/arayış numaraları esnasında, kameranın fazlaca zıpır/bilindik/bilinmedik/ savruk/şımarık edaları filan, Devam edecek miyim?' oldum. Yalnızca, oralarda. En başlarda. Oldum biraz. Birazcık. Ama devam ettim. Soluksuzca. Tamamen kendimi kaptırarak sonra. Ve içine ne kadar girilebilirse o kadar girerek çıkarak. Sıçrayarak oradan oraya kafamda. Hayret ve hayranlıkla.

Sonunda da 'Oh be!' diyerek. En nihayet bu topraklardan yeni bir 'şey' çıktı. Bir film çıktı. Bir yönetmen çıktı!

İsmi: Emre Akay

Kimse oynamıyor. Kimse oyuncuoyuncu değil. Ada vapuruna zayıf tabiatlı kasting insanı Emre binip de, Tuğra Kaftancıoğlu'yla karşılaşıncaya değin.

Tuğra Kaftancıoğlu'nun öz sinir bir tipi var ve bir dublaj sesi. N'olur olmasın. Olmasın. Bu filmde dublaj sesiyle konuşan biri olmasın, oluyorsunuz.

Ya da ben oldum işte. Vapur süresince. Sonra adamın adı Tuğra zaten, soyadı Kaftancıoğlu bir şahıs adının daha ne kadar 'saray' kokmuş olması istenebilir ki? Devamlı sansüre uğramaktan yakınan, sadist yönetmenimiz (film için de film içinde film) o, işte. Ve okuduğu bölümden memnun olmayan, oyuncu olmak isteyen, o seri imalat kızlardan: mor çorap kırmızı bebek ayakkabılar, hep aynı atkılar, hep aynı tonlamalarGülüm'le, oynanan bir KEDİFARE oyunu. Sosyal psikolojiye dair bir sürü şey düşündürüyor insana film. New York'ta onlarca kişi seyrederken camda öldürülen kadını düşündürüyor insana diyelim, iskeleden Gülüm'ü onlarca insanın içinde itip kakarak sürükledikleri sahnelerde.

Bir de tabii, derisini kullanmak için fukara komşuların iki tavuk butuna el koyacak denli arsızca bir üst sınıf kibri artı her fırsatta sarf edilen o sihirli cümle:

'Film çekiyoruz.' 'Film çekiyoruz işte.' Film çekilirken, bu yüksek hayat formu karşısında, hepimizin durup kalması icap ediyor tabii ki. Beklememiz, susmamız; itilip kakılan, gözetlenen, taciz edilen kadınlar için ses çıkarmamamız, gürültüye patırtıya, görüntülerimizi kirletmelerine ses çıkarmamamız.

Çünkü elde kıçı kırık bir video kamerayla dahi olsa, en fiyakalı aletlerle de: 'film çekiliyor' önünde saygıyla eğilmemiz gereken yeni DİN, bu. En mühim olay: film çekilmekte! Sonra Skinner'ın meşhur itaat deneyini düşündüm. 'Otorite' karşısında, gıcık Tuğra Kaftancıoğlu'nun üstün gıcıklığı karşısında Gülüm'ün zamanında çekip gidememesini, karşı koyamayışını. Hayır! diyemeyişini. En başında. Her faşistin işlerini gören bir yardımcı/yardakçı olması gerektiği gibi, Tuğra beyin Mehmet'ini. Sonuç olarak acımasızlığın acımasızlığı üstüne, mizah anlayışı da ihtiva edebilen, ama insanı soluksuz bırakmayı da becerebilen bir film.

Alkışlarla 'hakiki' yönetmen sahneye gelip de 'Yalan ve sahtelik üstüne dürüst bir deneme' yaptıklarını söylemeye kalmıyor ki, yine Gülüm'ü sosyal bir itip kakmaca. Hadi yine alkışlarla filmin gösterim sahnesini tekrar çekelim. Gülüm daha çabuk gelmeli sahneye.

 Yani dürüst bir deneme diye bir şey yoktur ve olamaz. Hele yalan ve sahtelik üstüne!

Bizlere düşen Emre Akay'ın bir sonraki filmini beklemek. Ki, bu onca zamandır başımıza gelmeyen bir 'şeydir'. (Perihan Mağden, Radikal G. 19 Şubat 2004)

 

 

BEKÇİ (2008)

 Senaryo ve Yönetmen Özcan Tekdemir Görüntü Yönetmeni Özcan Tekdemir Yapım: Amatör Bağımsız Sinemacılar/ Emin Tuğra Baykul, Özcan Tekdemir Kurgu : Özcan Tekdemir, Sanat Yönetmeni: Özcan Tekdemir, Emin Tuğra Bayku, Makyaj: Zeynep Gül, Emin Tuğra Baykul, Müzik: Ayberk Davutoğlu, Eser : Özcan Tekgü

Oyuncular: Emin Tuğra Baykul (Dursun), Ziya Hepbir ,Zeynep Gül ,Maria Kuznetsova ,Umut Polat, Mustafa Taşdemir , Gülcan Tekdemir

 Konu: Dursun büyük bir sitede bekçilik yapan, hayatı boyunca beklemiş bir adamdı. Dış dünya ile ilişkisini çoktan kesmişti, düzenli bir ilişkisi olmasına rağmen bir hayat kadınıyla, onun AİDS (HİV) olduğunu bilerek beraber olur. Yıllar sonra site sakinleri ve yönetici onun hastalığını anlayıp işine son verirler. O da ölümü beklemek yerine ölüme gitmeyi tercih eder. Deniz kıyısında bir çuval dolusu taşa bağlı bir şekilde son sigarasını içerken onun hayatına son verecek olan taş onu yeniden hayata bağlar, ama aynı taş başkasının da ölümünün sebebidir. Dursun cinayet işlemiştir. O anda beklemek istediği, şeylerin değiştiğini anlar, artık insanların ölümünü bekleyecektir. Beklemek onun için hiç bu kadar kanlı olmamıştı. Yaşamı o anda değişen dursun zamanla bir seri katile dönüşür, işlediği cinayetle rinde bir süre sonra ona bir haz vermediğini anlar.

 

 

 

BAŞKA SEMTİN ÇOCUKLARI (2008) 


Yönetmen: Aydın Bulut, Senaryo: Aydın Bulut, Serkan Turhan, Görüntü Yönetmeni: Tolga Çetin, Müzik: Cem Yıldız, Yapım: Bulut Film Ajans/Serkan Turhan, Aydın Bulut Genel Koordinatör: Mehmet Davran, Yardımcı Yönetmen: Korhan Günay, Yönetmen Asistanları: Benal Tahiri, Emre Öğüt, Onur Böbler, Reji Koordinasyon: Özlem Dilber, Yapım Ekibi: Deniz Tunacan, Şener Topal, Serkan Çebi, Yiğit Çağan, Birkan Topal, Kurgu: Sonay Değer, Kamera Asistanları: Tufan Kılıç, Özgür Erol, Yasin Mehdiabbas, Mert Toz, Sanat Yönetmeni: Türker İşçi, Sanat Asistanı: Egemen Özer, Deniz Dalgıç, Kostüm Tasarım: Baran Uğurlu, Yardımcıları: Nalan Pişirici, Selim Ölçen, Ayşe Gülsün Özel, Işık Şefi: Ali Sandıkçı, Işık Asistanları: Ercan Altıparmak, Talip Sefi, Mehmet Dündar, Serkan Yılmaz, Set Teknisyeni: Bülent Kılıç, Asistanı: Gülseren Köseoğlu, Kuaför: Özkan Kanatlı, Makyaj: Gülcan Bayrak Öğe, Kuaför: Özkan Kanatlı, Set Amiri: Zafer Yılmaz, Asistanları: Erkan Çakmakçı, Şamil Kılıç, Ömer Demir, Panther Operatörü: Ahmet Karaköse, Jimmy Jib Operatörü: Ali Dalbudak, Set Fotoğrafçısı: Tolga Sezgin, Mehmet Kaçmaz, Serra Akcan, Erkut Günel, Laboratuar: Erkan Aktaş, Kopya Baskı: Zekeriya Şahin, Osman Yıldız, Çağlar Özlek, Film Yıkama: Yahya Öztürk, M. Mustafa Oruç, Mustafa Şahin, Tuncay Kocatürk, Sona Kaymakçı, Fono Film Laboratuvarlarında hazırlanmıştır


Oyuncular
: İsmail Hacıoğlu (Veysel), Umut Kurt, Volga Sorgu Tekinoğlu (İsmail), Mehmet Ali Nuroğlu (Semih), Eyşan Özhim (Canan), Ertan Saban (Gürdal), İpek Yaylacıoğlu (Saadet), Taner Barlas (Hasan), Bülent İnal (Kerim), Özge Özder (Gül), Filiz Ahmet (Beyza), Serkan Keskin (Engin), Avni Yalçın (Ali Dayı), Erkan Bektaş (Haydar), Evrim Alaysa (Evrim), Bora Sivri (Nusret), Rıza Kocaoğlu (Neco), Yıldırım Beyazıt (Refik), Gökşin Sanlav (Nusret9, Sercan Gidişoğlu (Cüneyt), Yardımcı Oyuncular: Necmettin Çobanoğlu, Didem Yıldırım, İsmail Dündar, İlker Kurt, Yiğit Kulam, Ali İl, Ushan Çakır, Ayla Özarslan, Ahmet Küçükali, Orkun Çerçi, , Yalçın Kumeli, Zafer Yılmaz Tuğçe Tamer, Erşan Özhim, Hüseyin Arı, Sadfık Batı, İbrahim Coşkun, Ali Haydar Doğan, Şeker Topal, Çiçek Brktaş, Yağmur Bulut, Elif Özdoğan,

 Konu: Çöplerin içinde bulunan bir ceset. İstanbul Gazi Mahalle’sinde işlenmiş bir cinayet. Öldürülen gencin ağabeyi Güneydoğu’da yaptığı askerliğini yeni bitirmiş, geri dönmekte… Kardeşinin katilini bulmak için harekete geçtiğinde cevaplanması zor sorularla dolu bir başka savaşın içine sürüklenmektedir. Gerçeğin arayışı içinde iz sürerken, “kaybedilen” şeyin sadece kendi kardeşinin hayatı olmadığını görecektir. · Bu seneki Altın Portakal Film Festivali'nde Başka Semtin Çocuklan, 'En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu' ve 'En İyi Sanat Yönetmeni' ödülleriyle beraber 'Behlül Dal Digitürk Genç Yetenek Jüri Özel Ödülü'nü de aldı. Film, Ihlamurlar Altında, Sultan Makamı gibi dizi filmlerin yönetmeni olarak tanınan Aydın Bulut'un ilk uzun metraj filmi.

 Başka Semtin Çocukları, hikayesini Gazi Osman Paşa Mahallesi'nde yaşayan karakterler etrafında şekillendirir. Filmin içinde farklı politik gündemlerle ve çelişkilerle bağlantılı pek çok tema varsa da merkezde duran başlık Kürt illerinde sürmekte olan savaş ve bunun yarattığı TürkKürt gerilimidir. Filmin hikayesi, mahalleli gençlerden birinin öldürülmesi ve gencin abisinin askerden dönerek bu olayın izini sürmesiyle ilerler. Öykü savaşın içinde başlar.

Ağabeyin yanı başında arkadaşlarının öldüğü çatışma görüntüleri, bir ölünün yıkandığı sahneyle iç içe kurgulanır. Sonradan anlaşılır ki, görülen cenaze hazırlıkları çatışmada ölenlerle bağlantılı değildir; Gazi' de öldürülen gencin cenazesidir bu. Dolayısıyla film daha açılışında, işlenen bu cinayetin aslında çok uzakta olduğu sanılan savaşla doğrudan bağlantılı olduğunu; İstanbul' da Gazi Mahallesi'nde yaşanan gerilimlerin Kürt illerinde süren savaşla içi içe olduğunu söylemiş olur.

 Cinayetin izinin sürülmesiyle peşine düşülen "Katil kim?" sorusu, gencin kimlerle sorunu olduğu üzerinden mahallede yaşanan çelişkiileri gündeme getirir. Tekstil işçisi olan genç, aynı atölyede çalışan bir kızla aşk yaşamaktadır, ancak kızın ailesi Sünni olduğu için Alevi gençle kızın ilişkisini onaylamaktadır; şüphelilerden biri kızın abisidir... Gencin abisi gibi askerliğini çatışmaların içinde geçirmiş bir karakter de diğer şüphelidir. Askerlik dönüşü akıl sağlığını yitirmiş olan bu adam asker kııyafetleriyle gezen, kavgada kulak kesmeye kalkan, Kürt düşmanı bir karakterdir. Öldürülen gencin bütün çevresi için tehdittir.

 Filmde, açıktan görünür olan bu tür toplumsal gerilimler, daha üstü kapalı olan birtakım içsel gerilimlerle yan yana durur. Asıl olarak, ölen gencin arkadaşı üzerinden çizilen bu bireysel çelişkilerin kaynağının da yine, toplumsal olanda aranması gerektiğini söyler film. Filme göre, olan biten onca şey, karakterlerin "kendi hikayeleri"yle "büyük hikaye" arasındaki ilişkiyi göre memelerinde n kaynaklanır. Filmde öykünün dışında kalan ama sıklıkla göz önünde olan "devrimci" figürler, karakterlerin neyi teğet geçtiğini gösterirler. Sonuçta cinayet aydınlandığında, film boyunca göz önünde olan AleviSünni, TürkKürt gibi gerilimlerin değil, siyasi konularla bağlantısız görünen bireysel gerilimlerin yıkıcılığı ortaya çıkar.

 Filmin zayıf yanıysa daha açılışında, işlenen cinayetle savaşı birbirine bağlamış olmasına rağmen, öykü içerisinde bu bağlantıyı güçlendirememesidir. İlk bölümdeki paralel kurguyla sözünü baştan söyleyen film, kurduğu karakterlerin yüzeyselliğiyle, değindiği temaları birer motif olarak bırakışıyla, öykü yapısını zayıflatan dizi film formülleriyle, başlangıç noktasında duyurduğu niyetin uzağına düşmüş olur. (Ayça Çiftçi, Altyazı Aylık Sinema Dergisi, sayı, 78)

 #1995 Mart ayında yaşanan Gazi Olayları, birçok insanın yüreğinde acı, kafasında ise derin izler bıraktı. O zamanlar belgesel ve kısa film yönetmeni olan Aydın Bulut, bu olayın etkilerini daha derinden gözlemleyerek bir senaryo yazdı hemen. Başka Semtin Çocukları… Evet o varoşlarda yaşayan, şehrin etrafını düzensiz bir şekilde çevreleyen evlerden taşan yürekleri anlatmak istemişti… Ama olmadı, maddi yetersizlikler yüzünden sanırım… Ama Bulut, ilk göz ağrısı senaryosundan bir an olsun vazgeçmemiş anlaşılan… Aradan yıllar geçmesine rağmen o fikir hep aklının bir köşesinde asılı kalmış. Senaryo değişti mi değişmedi mi tam olarak bilmiyorum ama Bulut’un olaylara bakış açısı biraz değişmiş gibi duruyor… Ya da olayların üzerinden geçen yıllar birtakım şeyleri daha farklı oturtmuş Bulut’un kafasında…

 Olaylar toplumsal başlıyor, toplumsal olarak yuvarlanıyor ama tamamen kişisel sebeplerle sonlanıyor… Yani nereden bir çıkış yaratmaya çalışırsak çalışalım, sonuçta her şey kişisel çıkarlara, eksikliklere ve komplekslere dayanıyor gibi bir bakış açısı var. Ya da oralarda eskiden dayanışma vardı, ortak bir tavır vardı, ondan eser kalmadı demeye mi getiriyor lafı Bulut…

 Şehrin içinde kaybolma fobisini çatı katlarına taşıyan (yoğun olarak Eşkıya’da kullanılmıştı ilk) film, aslında bu bölgelerde yaşayan insanların iki yönünü gösteriyor… Bir taraf siyasi olmaya çalışırken, diğer bir taraf kendi mevzusunun peşine düşüyor… Filmin sonunda ikiye bölünen yol, bu ayrımı gayet derin çizgilerle işaret ediyor… Siyasete bulaşmadan var olma çabası ancak mafyavari bir çizgiye uzanıyor ki, onun sonu bu insanlar için de tatmin edici bir sonuç ortaya çıkaramıyor… Arkadaşlığın anlamı, delikanlılık, racon kesme, doğuda askerlik yapmanın travmatik etkisi, kadın olmanın handikapları gibi birçok konuya dalmaya çalışan Başka Semtin Çocukları, bir yol ayrımıyla bitiriyor filmi… Gitmek, Bir Türk kızıyla, Kürt erkeğin aşkını anlatıyordu, alevi bir gençle, sünni bir kızın aşkına odaklanıyor Başka Semtin Çocukları da… Yani sinemada politik aşklar gündeme geliyor, herkes bir yanından yaklaşmaya çalışıyor bu sorunlara… Bir yanıyla ayrımcılık yapmanın anlamsız olduğunu, hayatın o ayrımı biz istemeden de yaptığını anlatmaya çalışıyor… Ama bunu anlatırken kullandığı dil, anlattığı meseleyi tam olarak da sahiplenemiyor… Yok etme uğruna en yakınındaki öldürmeyi seçen, hayallerini kaybetmiş insan tiplemeleri daha derinlikli ve gerçekçi olmalıydı… Film dile getirmeye çalıştığı sertliğin içine daha fazla girmeliydi, arkasında daha sağlam durmalıydı diye düşünüyorum… Ama birçok filme kıyasla fazlasıyla cesur olduğunu da eklemeliyim… (Banıu Özdemir, Akşam G. 11.06.2009)


filmi izle 



 

AYAKTA KAL (2008) “asla eğilme“


 Yönetmen: Adnan Güler, Senaryo: Selim Ciprut, İrfan Saruhan, Müzik: Oğuz Kaplangı, Görüntü Yönetmeni: Ferhan Akgül Yapım: Fida Film/Murat Akdilek,  Aksoy Film/Faruk Aksoy Kurgu: Erkan Özekan, Yardımcı Yönetmen: Deniz Aydenk, Arzu Ayda, 1. Yönetmen Yrd: Merve Kurnaz, 2. Yönetmen Yrd: Pınar Çamdal, 3. Yönetmen Yrd.: Koray Taşan, Kamera Assti.: Ahmet Açıkkol, Işık asistanı: Ali Asker Yıldırım, Kostüm Ast:. Arzu Ayda, Ses Tasaeım: Suat Onur Ayas, Premix: Mert Özer, Boom Operatörü: Furkan Atlı, Prodüksiyon Amiri: Meltem Balta,

 Oyuncular: Sinem Kobal (Yasemin), Mehmet Aslan (Ali), Irmak Ünal (Asiye), Okan Karacan (Ömer), Oğuzhan Yıldız (Murat), Ozan Aydemir (Osman), Eriş Akman (Hasan), Burak Tamdoğan (Tekin öğretmen), Fırat Çöloğlu (Can), ... Emre Tetikel (Berk), Ercü Turan (Rıfat), Tuğçe Koçak (Kumru), Alp Çoker (Cem), Gül Kütevin (Ayşe), Yeren Banu Akbaş (Tuğçe), Songül Doğutaş (Seval), Gülnihal Karanazmioğulları (Emel), Gökçe Suyabatmaz (Meryem), Ümit Acar (Sadık), Mehtap Çakır (Türkan), Eriş Akman (Hasan), Mine manavoğlu (Candan), Gürbey İleri (Berkin arkadaşı), Mehmet Can Güreler (Berkin arkadaş), Ümit Ertan (Kaleci), Burcu Suna, Burcu Dağlı

 Konu: Fakir bir liseli öğrenciyi canlandıran Mehmet Aslan ile zengin kolej öğrencisini canlandıran Sinem Kobal’ın aşkı, çatışmayı körükleyen nedenlerin başında geliyor. Tarafların karşılıklı güç gösterisi, devlet okuluna atanan bir matematik hocasının öğrencilere aşıladığı umut sayesinde yürekli olanın kazanacağı bir oyuna dönüşüyor.

FİLMİ İZLE 



 

AVANAK KUZENLER (2008)

 Yönetmen: Oğuzhan Tezcan, Senaryo: Kerem Arıca, İrfan Saruhan, Batuhan Varuş Müzik: Oğuz Kaplangı, Görüntü Yönetmeni: Ertunç Şenkay, Yapım: Fida Film/Murat Akdilek,Aksoy Film/Faruk Aksoy Ortak Yapımı Yardımcı Yönetmen: Sema Aytaç, 1. Yönetmen Yrd: Berna Türkkan, 2. Yön. Yrd: Onur Kök, 3. Yön. Yrd: Müfit Samık, Kameraman: Özkan Karaköse, Adem Güven, Focus Puller: Serdar Güz, Video Asist: İnci Asal, Panther Operatörtü: Hakan Duyar, Steadycam Operatörü: Tuncay Başpınar, JimmyJib: Serkut Ketboğa, Set Fotoğrafları: İdil Dizdar, Panther Asist: Engin Şahin, Jimmy Jib Ast: Özcan Yıldırım, Steadycam Ast: Ahmet Ballı, Kurgu: Engin Öztürk, Kurgu Ast: Akın Denizli, Sanat Yönetmeni: Buket Kalyoncu, Dekor: Esra Çetinkanat, Laboratuar Şefi: Yusuf Özbek, Kopya Baskı: Ayhan Kısa, Mustafa Koç, Ersan Gümüş, Film Yıkama: Kenan Gürşan, Aydın Yeniçeri, Hüseyin Sargın, Süleyman Göktaş, Renk Düzenleme: Yusuf Özbek, Burcu Doğanay, Işık Şefi: Feramuz Tuna, Işık Ast.ları: Mehmet Bildik, Hüseyin Koç, Arif Kamber, Ali İlker Özçelik, Kostüm: Serpil Özergin, Sanat Asistanları: Recep Bayat, Nazan Topçu, Vedat Sakar, Ümmü Arıcı, Sema Çeker, Dilara Bakıtkal, Makyaj: Serpil Şahanlı, Kuaför: Doğu Aslan, Makyaj Ast: Gamze Ünal, Final Miks: Serdar Öngören, Ses Teknisyeni: Recep Demir, Boom Operatörü: Ömer Küç, Özel Efekt Süpervizörü: Ömer Boduroğlu, Görsel Efekt Süpervizörü: Hamit Keleş, Özel Efekt Ast.ları: Ozan Akbay, Yunuz Kanbay, Haluk Bayındır, Temel Akyol, Serkan bayındır, Öncü Yılmaz, Cast Direktörü: Berna Türkkan, Halkla İlişkiler: Mehmet Çalışkan, Set Amiri: Melih Sezgin, Set Ast.ları: Murat Pulaş, Hüseyin Pulaş, Erkan Demircioğlu, Ayhan Çevrim, Muhasebe: Mehmet Arpak, Muh Yard: Meryem Açıkalın, Genel Koordinatör, Servet Aksoy, Yapım Sorumlusu: Selçuk Şireci, Yapım Ast: Bülent Uğurata, İrfan Saruhan, Servet Öztaş, Emrah Kazancıgil, Safa Turan, Emir Nalcı, Özlem Tunç, Cansu Işık, Ömer Eren Gültekin,

 Oyuncular: Alp Kırşan (Serkan), Yağmur Atacan (Tankut), Peşhan Yılmazel (Neco), Fatma Toptaş (Melike), Erdal Tosun (Süleyman), Tuluğ Çizgen (Kevser), Hakan Bilgin (Peştekül), Özlem Savaş (Necla), Macit Sonkan (Muhtar), Görkem Gürsoy (Salih), Arif Burak Öncü (Cemali), Resul Okan (peştekül adamı), Kasım Kemer (peştekül adamı), İsrafik Köse (peştekül adamı), Faruk Aksoy (Yapımcı), Özlem Tunç (Yapımcı ast.), Ayfer Çalgıcı (anne), Mehmet Avdan (baba), Burak Kutlu (Süleyman Koruma), Adil Sak (Süleyman Koruma), Yusuf Sisko (Süleyman Koruma), Oktay Özel (Süleyman Koruma), Mahmut Bintepe (Süleyman Koruma), İbrahim Kumral (manav Haydar), Murat Kubilay (jan. Bşçvş.), Muammer Aşi Tuncer (Mahkum), Murat Aydın(Mahkum) Sefa Turan (Mahkum), Uğur Gürcan (mühendis), İlhan Kilimci (mühendis), Alla Koyvistoynen (Tatu), karolina (Sveta), Selçuk Şireci (zabıta), İrfan Saruhan (benzinlik müşterisi), Recep Bayat (Çoban), Nurettin Çakmak (Kral)

 Konu: Kendisini dünün Tarık Akan'ı bugünün Kenan İmirzalıoğlu'su sanan Tankut. Kendisini insanların kaderlerini değiştirecek mucit sanan Serkan. Kendisini kadınların peşinde koştuğu Valantino sanan Neco. En belirgin ortak özellikleri avanaklıkta yarışmaları. Üç avanağın kurtarıcısı güzel ve asi Melike.


FİLMİ İZLE 



 AŞK TUTULMASI (2008) Bir Fenerbahçe’linin aşkla imtihanı”



Yönetmen:
Murat Şeker, Senaryo: Murat Şeker, Selami Genli, Görüntü Yönetmeni: Murat Tuncel Müzik: Serhat Ersöz, Yapım: TIM Productions ve Sugarworkz/ Timur Savcı, Murat Şeker Ses tasarım ve Final Miks: Orçun Kozluca, Kurgu: Hamdi Deniz, Deniz Kayık, Kostüm tasarım: Şaduman Kızıldere, Işık Şefi: Hakan Altınok, Foley Artist: Ai Ören, Boom Operatörü: Fatih Diren, DS Nitris: Burak Sürücü, Uygulayıcı Yapımcı: Birol Temizyer, Yardımcı Yönetmen: Selami Genli, Sanat Yönetmeni: Levent Uysal, Prodüksiyon Amiri: Türkay Türkmen, Yapım Koordinatörü: Hülya Şeker, Yapım Ekibi: Başak Aracıgil, Mücahit Murat, Işık Şefi: Hakan Altınkök, Ses Kayıt: Serter Alkaya, Set Amiri: Serdal Ateş, Reji Asistanları: Irmak Sueri, Emel Bulut, Gamze Öğüt, Işık Asistanları: Hacı Parlak, Mustafa Esin, İsmail Öztürk, Ozan Derya, Prodüksiyon Asistanları: Ayhan Yavuz, Mert Okter, Burak Özcan Hemi Behoaras, Kamera Asistanları: Cenk Bingöl, Yalçın Avcı, Set Asistanları: Erdal Yıldırım, Cem Tanışman, Yılmaz Yıldız, Erhan Enis, Negatif Kayıt: Şafak Mıhlaç, Negatif Renk: Erol Şahin, Kopya Baskı: Zekeriya Şahin, Osman Yıldız, Çağlar Özlek, Film Yıkama: Yahya Öztürk, M. Mustafa Oruç, Mustafa Şahin, Ali Komaz, Tuncay Koçtürk, Suna Kaymakçı,

 Oyuncular: Tolgahan Sayışman (Uğur), Fahriye Evcen (Pınar), Tim Seyfi, (Burçaslan), Ayten Uncuoğlu (Latife), Ali Erkazan (Mustafa), Suzan Aksoy (Makbule), Ayten Uncuoğlu (Lâtife), Murat Akkoyunlu (Hiko), Yasemin Öztürk (Müge), Feridun Düzağaç, Rahşan Gülşen (Pervin), Begün Akkaya (Gamze), Filiz Ahmet (Eczacı) Şener Savaş (Uğur), Cahit Kaşıkçılar (Berber), Asuman Kostak (Fevziye), Aydoğan Oflu (İlkay), Feridun Düzağaç (doktor), Uğur Şeker (müdür Selami), Anıl Özyavaş (liseli Uğur), Eda Elif Özbek (liseli kız), Emir Çakır ( çocuk Uğur), Şener Savaş (Uğur’un babası), Ahu Selin Ay (Genç Latife), İsmail Gülal (eczacı İsmail), Saadet Çıracı (hacı hanım teyze), Ev Hanımları: Asuman Çelik, Güzin Metimkan, Nezahat Oynar, Nurvet Dal, Türkay Türkmen (Manav), Mustafa Esin (bisikletçi,), Tuğba Özoğlu (1. turist), Alex (2. turist), Kadir Akyüz (garson)

 Konu: Ay güneşle dünyanın arasına girer; karanlık olur... Sevgili hayatla arana girer; herşey tozpembe olur... Gerçek aşksa hesapsız kitapsız bulur adamı, şakası olmaz... Uğur da Pınar'ı öyle bulur; aşk zamanla tutulur... Aşkın tutulduğu yerde başlar hikayemiz, hayatın içinden karakterlerimiz…

 Uğur 30'lu yaşlarında, kendi halinde, mevzu Fenerbahçe olduğunda on kaplan gücünde, mahallenin abisi, tribünün delisi, kızların gözdesi, annesinin bitanesi, biricik kız kardeşinin tek güvencesi, ilacın mümessili, tatlı dilli, güler yüzlü genç bir adam... Annesi mürvet görmek ister, Uğur babasının ölümünden sonra kadınları yasaklamış kendine tek tabanca gezer...Pınar 25 yaşında, güzeller güzeli, annesinin incisi, babasının goncası, kariyer sevdalısı,astımın hastası, aslında çeker aşk acısı...

 İki gönül birleşince aşk olur... Çekemeyenler hırsından yanar kül olur..Burç Aslan; adamın kötüsü, simetridir takıntısı, aslında ruh hastası, Pınar'la Uğur'un baş belası…Uğur gönlünü bölmüş ikiye, biri Pınar'a biri Fenerbahçe'ye... İki aşk arasında geçmez hayat, seçmezsen birini olursun nakavt...Annesiyle babasıyla, iyisiyle kötüsüyle, esnafıyla, kankasıyla, acısıyla tatlısıyla, romantizmin komedisi


FİLMİ İZLE