Powered By Blogger

26 Aralık 2022 Pazartesi

 

BİR TUĞRA KAFTANCIOĞLU FİLMİ (2008)

Senaryo ve Yönetmen: Emre Akay, Hasan Yalaz, Görüntü Yönetmeni: Emre Akay, Hasan Yalaz, ;Seçkin Uysal, Kurgu: Emre Akay, Ses: Emre Akay, Yapım: No Budget Film/ Emre Akay, Hasan Yalaz

Oyuncular: Tuğra Kaftancıoğlu (Tuğra), Gülüm Baltacıgil (Gülüm), Emre Akay (Emre), Mehmet Demirtaş (Mehmet)

& " Dehşetengiz korkularım 'tiyatro korkusu', 'bale korkusu' ve 'konser korkusu'nun yanına, 'sinema korkusu' eklenecek diye korktuğum zamanlar olmuyor değil. Demem o ki, insancıkların 'Elveda Lenin' filmini iyi ve özgün bir film telakki ettikleri zamanlarda yaşıyoruz. Bu bayatlıklarla ağlayıp gülebildikleri.

Demem o ki, özellikle kendi evimde, VCD'den, DVD'den izliyorsam bir filmi, çok çok daha büyük tehlikelere açılmış vaziyetteyim. Zira duvarlarda, kalkıp habire düzeltebileceğim tablolar, masanın üstünde kalkıp yiyebileceğim elmalar, çalma imkânları da ihtiva eden metalik bir telefon ve yani, benim bir filmden çabucak sıkılıp kopmamı kolaylaştıracak neler neler var. Dün gece, evimde, VCD'den 'Bir Tuğra Kaftancıoğlu Filmi'ni izledim ve ne kadar uzun zamandır ilk defa 'bir şeyi' hakikaten beğenmiş, etkilenmiş olmanın coşkusuyla yazıyorum bu satırları. İtiraf ediyorum: ilk başlarda, hani kasting/arayış numaraları esnasında, kameranın fazlaca zıpır/bilindik/bilinmedik/ savruk/şımarık edaları filan, Devam edecek miyim?' oldum. Yalnızca, oralarda. En başlarda. Oldum biraz. Birazcık. Ama devam ettim. Soluksuzca. Tamamen kendimi kaptırarak sonra. Ve içine ne kadar girilebilirse o kadar girerek çıkarak. Sıçrayarak oradan oraya kafamda. Hayret ve hayranlıkla.

Sonunda da 'Oh be!' diyerek. En nihayet bu topraklardan yeni bir 'şey' çıktı. Bir film çıktı. Bir yönetmen çıktı!

İsmi: Emre Akay

Kimse oynamıyor. Kimse oyuncuoyuncu değil. Ada vapuruna zayıf tabiatlı kasting insanı Emre binip de, Tuğra Kaftancıoğlu'yla karşılaşıncaya değin.

Tuğra Kaftancıoğlu'nun öz sinir bir tipi var ve bir dublaj sesi. N'olur olmasın. Olmasın. Bu filmde dublaj sesiyle konuşan biri olmasın, oluyorsunuz.

Ya da ben oldum işte. Vapur süresince. Sonra adamın adı Tuğra zaten, soyadı Kaftancıoğlu bir şahıs adının daha ne kadar 'saray' kokmuş olması istenebilir ki? Devamlı sansüre uğramaktan yakınan, sadist yönetmenimiz (film için de film içinde film) o, işte. Ve okuduğu bölümden memnun olmayan, oyuncu olmak isteyen, o seri imalat kızlardan: mor çorap kırmızı bebek ayakkabılar, hep aynı atkılar, hep aynı tonlamalarGülüm'le, oynanan bir KEDİFARE oyunu. Sosyal psikolojiye dair bir sürü şey düşündürüyor insana film. New York'ta onlarca kişi seyrederken camda öldürülen kadını düşündürüyor insana diyelim, iskeleden Gülüm'ü onlarca insanın içinde itip kakarak sürükledikleri sahnelerde.

Bir de tabii, derisini kullanmak için fukara komşuların iki tavuk butuna el koyacak denli arsızca bir üst sınıf kibri artı her fırsatta sarf edilen o sihirli cümle:

'Film çekiyoruz.' 'Film çekiyoruz işte.' Film çekilirken, bu yüksek hayat formu karşısında, hepimizin durup kalması icap ediyor tabii ki. Beklememiz, susmamız; itilip kakılan, gözetlenen, taciz edilen kadınlar için ses çıkarmamamız, gürültüye patırtıya, görüntülerimizi kirletmelerine ses çıkarmamamız.

Çünkü elde kıçı kırık bir video kamerayla dahi olsa, en fiyakalı aletlerle de: 'film çekiliyor' önünde saygıyla eğilmemiz gereken yeni DİN, bu. En mühim olay: film çekilmekte! Sonra Skinner'ın meşhur itaat deneyini düşündüm. 'Otorite' karşısında, gıcık Tuğra Kaftancıoğlu'nun üstün gıcıklığı karşısında Gülüm'ün zamanında çekip gidememesini, karşı koyamayışını. Hayır! diyemeyişini. En başında. Her faşistin işlerini gören bir yardımcı/yardakçı olması gerektiği gibi, Tuğra beyin Mehmet'ini. Sonuç olarak acımasızlığın acımasızlığı üstüne, mizah anlayışı da ihtiva edebilen, ama insanı soluksuz bırakmayı da becerebilen bir film.

Alkışlarla 'hakiki' yönetmen sahneye gelip de 'Yalan ve sahtelik üstüne dürüst bir deneme' yaptıklarını söylemeye kalmıyor ki, yine Gülüm'ü sosyal bir itip kakmaca. Hadi yine alkışlarla filmin gösterim sahnesini tekrar çekelim. Gülüm daha çabuk gelmeli sahneye.

 Yani dürüst bir deneme diye bir şey yoktur ve olamaz. Hele yalan ve sahtelik üstüne!

Bizlere düşen Emre Akay'ın bir sonraki filmini beklemek. Ki, bu onca zamandır başımıza gelmeyen bir 'şeydir'. (Perihan Mağden, Radikal G. 19 Şubat 2004)

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder