Yönetmen
Ahmet
Fehim, Fazlı Necip
Senaryo Münif Fehim (Yusuf Ziya Ortaç'ın aynı adlı eserinden) [1]
Yönetmen Yardımcısı Münir Hayri Egeli
Foto Direktörü Fuat Özkınay ,
Yapımcı Malul Gaziler Cemiyeti / Fuat Özkınay
Senaryo Münif Fehim (Yusuf Ziya Ortaç'ın aynı adlı eserinden) [1]
Yönetmen Yardımcısı Münir Hayri Egeli
Foto Direktörü Fuat Özkınay ,
Yapımcı Malul Gaziler Cemiyeti / Fuat Özkınay
|
Oyuncular:
Milé
Blanche (Binnaz), Hüseyin Kemal Gürmen (Ahmet Efe), Rana Dilberyan, Hakkı Necip
Ağrıman, İsmail Zahit, Eliza Binemaciyan, Ekrem Oran, Ahmet Fehim, Raşit
Rıza
Konu:
Lale
Devri'nin ün salmış güzellerinden "Binnaz", Efe Ahmet adlı bir
yeniçeriye aşıktır. Bir gün Binnaz'ın kapısını bir delikanlı çalar. Bu güzelin
ününü duymuştur.
Tuna
boylarından kalkıp İstanbul'a gelmiş olan Hamza Bey'dir bu genç. Hamza
Binnaz'ın evine gelmeden yolda serserilerin saldırısına uğrar ve efe Ahmet
tarafından kurtarılır. Karanlıkta yüzünü iyi göremediği bu adama işlemeli
yeniçeri hançerini verir. Binnaz'ın evine gelen Hamza, Binnaz'a aşkını ilan
eder, Binnaz'da tatlılıkla onu gönderir. Daha sonra yeniçeri kahvesinde Binnaz
yüzünden Ahmet Efe ile Hamza Bey arasında bir kavga çıkar, Hamza bey bıçakla
yaralanır. Efe zindana atılırsa da Binnaz'ın zindan cıyı etkilemesi sayesinde,
buradan kaçar. Bu arada Hamza Bey, Sadrazam'-dan Efe Ahmet için bir ferman
alır. Bu Binnaz'la aralarında bir yakınlığın doğmasına yol açar.
“Filmin
Topkapı Sarayı gibi mükemmel bir mekanda çekilmiş olmasına karşın,
eleştirilerden anlaşıldığı üzere; sinema tekniği, ışık ve kameranın iyi
kullanılamaması bakımından kaliteden yoksun bir film olarak kabul edilmişti. O
dönemde yayınlanan “Temaşa” dergisindeki bir eleştiride filmin oynanışı hakkında
şu bilgiye yer veriliyordu. “Oynanış itibariyle de film şayan-ı merhamet idi.
‘Binnaz’ rolündeki matmazel çirkin ve pek acemi olmamakla evza ve etvar nokta-i
nazarından (güzel) değildi. Aşıklardan efe rolündeki aktör, hepimizin tahayyül
ve tahmin ettiğimiz asil ve mert (yeniçeri efesi) değildi. Evza ve etvariyle
hakir Samatya efesi idi. Hazma rolünü ifa eden genç, tavru sanat itibariyle
(güzel) davrandığı halde, ‘Binnaz’daki Tuna’dan İstanbul’a kadar dereler,
dağlar aşan bağrıyanık aşık değildi. Darülbedayimizin yeni aktörlerinden
(Hüseyin) Kemal Bey, çalışmak suretiyle iyi bir sinema artisti olabilir. Tali
Rolleri oynayan zevat arasında şayan-ı takdir dikkat simalar yok değildi.
Fakat artistlerin kusuru her halde operatörlerin kusurundan çok değildi...”
1919'un
"BiNNAZ" I
“....Malulin-i
Guzat sinema fabrikasının bir sinema reklamı için hicabaver bir afişle şaheserimiz
diye muvaffakiyetini satan "Binnaz" filmi. Gelelim "Binnaz"
filmine: Malulin-i Guzat sinema heyetinin bu ikinci eserini, birincisine
nispeten her halde daha muvaffakiyetli bir hatve olarak alkışlayacağımızı
zannederdik. Halbuki gerek (senaryo) gerek almak ve temsil etmek nikat-i
nazarından birincisinin bir tekrarı olduğu gibi musahabetimizin iptidasında
dediğimiz gibi sokaklarda (şaheserimiz!) diye tefahürle ilan edilebilecek bir
eser-i sanat olmak mahiyetinden çok uzak bulunuyor.. Bizde şurası teslim
edilmek isteniyor ki sanat işlerinde herhangi bir eserimiz ancak ve belki
muvaffakiyete bu mukaddeme teşkil edebilecek şeylerdir. Yani elimizdeki echüze
ile, fen ve sanate olan derece-i vukufumuzla başarabileceğimiz iş nihayet yarın
için muvaffakiyetimizi tebşir eden bir vaat olmak haddini geçemez.. Halbuki
bugün, fazla hasılat ve rağbet temini için ilanların balasında kullandığımız
kelimati tefahür erbabı nezdinde yüzümüzü kızartacak bir hatayi tegafüldür.
Binnaz
vak'a itibariyle "Dar-ül bedayi"nin "Binnaz"ından
farklıdır. Beş kısım içinde israf edilen şeritlerin miktar ihtimal ki iki
kısımlık bir miktare baliğ olur. Hele mukaddeme denmesi daha doğru olabilecek
birinci kısım, manasız ve iç sıkıcı bir resmi geçitten ibaret kalıyor, sonra
Topkapı saray-i hümayu-nun her biri birer şehdane-i sanat olan köşeleri o kadar
acemice alınmış ki kalben acımamak elden gelmiyor.
Çadırdaki
bezm-i safa büyük Nedim'in ruh-i şairevetini rencide edecek öyle bir
zevksizlikle geçiyor ki, orası İbrahim Paşa'nın aşçısının eğlendiği çadır
olsaydı her halde yine bu kadar sönük bir havme-i tarab olmazdı. Gerçi beş
kısım ötesine berisine serpilmiş bazı güzel ve cidden gözleri doyuracak kadar
güzel sahneler yok değil fakat bu madud manzaralar bir enstantane olmaktan
ileri geçemiyor.
Oynamış
itibariyle de film şayan-i merhamet idi.. Binnaz rolündeki matmazel-madam
sinemada çirkin ve pek acemi olmamakla beraber evza ve etvar nokta-i nazarından
(güzel) değildi. Aşıklarından (efe) rolündeki aktör, hepimizin tahavvül ve
tahmin ettiğimiz asil ve mert (yeniçeri efesi) değildi.
Evza
ve etfariyle hakir bir Samatya efesi idi. Hamza rolünü ifa eden genç, tavr-u
sanat itibariyle (güzel) davrandığı halde manzum "Binnaz"daki
Tuna'dan İstanbul'a kadar dereler, dağlar aşan bağrı yanık genç aşık değildi.
"Dar-ül Bedayi" mizin yeni aktörlerinden Kemal Bey çalışmak şartıyla
iyi bir artist olabilir.
Tali rolleri oynayan zevat arasında
şayan-ı dikkat simalar yok değildi. Fakat artistIerin kusuru her halde
operatörlerin ve dirijörlerin kusurIarından çok değildi.. "Binnaz"
filmini daha mufassal surette tahlil ve tenkid etmek isterdik. Yalnız binnetice
pek sevdiğimiz bu müessesenin daha ziyade muvaffakiyetlerine temennikar kalmağı
tercih ettik... Yalnız sanatın siyaset tanımadığını mezkur idare bilmeli ve ona
göre işlerinde daha dikkatli ve daha musifikane davranmalıdır. " (Temaşa
dergisi, sayt:18, 1 Kanunsani / Ocak 1920) [2]
► Aynı isimli film 1959
yılında Metin Erksan ve Mümtaz Yener’in senaryosundan, Mümtaz Yener’in
rejisiyle filme tekrar çekilmiştir. Filmde başrolleri, Orhan Günşıray ve Belgin
Doruk paylaşmıştır.
[1] Yahya Kremal Beyatlı, Victor
Hugo’nun “Marion Delorme” isimli oyununu, Yusuf Ziya Ortaç’a anlatmış,
Ortaç da. Bu oyunu Lale Devri’ne uygun bir tarzda “Binnaz” adı altında
uyarlamıştır
[2] Yazının anlamını
kaybetmemsi için günümüz Türkçesine çevirmeden aynen aktardım (y.ö)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder