Powered By Blogger

28 Nisan 2015 Salı

PENÇE (1917)



Senaryo ve Yönetmen Sedat Simavi
Foto Direktörü Yorgo İlyadis
Yapımcı Müdafaa-i Milliye Cemiyeti 

Oyuncular: Bedia Muvahhit, Elisa Binemeciyan, Nureddin Şefkati, Raşit Rıza, (Dar-ül Bedayi oyuncuları ) 

Konu: Mehmet Rauf’un evlilik ile evlilik dışı aşkın çatışmasını ortaya koyduğu ve bunun için de birbirine paralel iki olay dizisini geliştirdiği oyun Pençe'dir, Bu olaylar dizisinin birincisi genç bir şair olan Pertev'in hikayesidir. Oyunun başında Pertev, kız kardeşiyle evli eniştesi Ferit Bey'le derinlemesine tartışır.
Ferit yerleşmiş toplumsal kurumlara özellikle evliliğin kutsallığına inanmıştır insanlık için evlilik zorunludur, evlilik dışı aşksa bir 'pençe'dir. Pertev'e göre kadınlar, bayağı, miskin, cahil yaratıklardır, evlilikse hep kötü sonuçlara götürür, evlilik insanlık için bir canavar pençesidir. 

 Evlilik dışı aşkta erkeğin sevdiği kadını istediği zaman değiştirebilmesi elindedir. Bu tartışmaya karışan dostları evli Vasfi Bey de evlilik dışı aşka inanmaktadır. 

Bu tartışmadan sonra Pertev ile Vasfi'nin hikâyeleri birbirine paralel olarak gelişir Her iki gelişme de evlilik dışı aşkın kötülüğü ve evliliğin üstünlüğünü gösterecek yolla sonuçlanır. Pertev'in hikâyesinde erkeğe doymak bilmeyen, harem ağasıyla bile sevişen tinsel sapık Leman adlı bir genç kadınla ilişki kuran Pertev, daha sonra Leman'ın önüne gelen erkekle yatığını öğrenince büyük bir sarsıntı geçirir. Öte yandan Vasfi de Feride adında bir evli kadınla sevişmektedir, bu tutkusuyla karısını ve çocuğunu bile evden kovmuştur. Ancak Feride’nin kocası Cabir, ikisini suçüstü yakalamış tabancasıyla Vasfi'yi yaralamış, Feride de çırılçıplak sokağa fırlamıştır. Bütün bunlara rağmen, Vasfi'nin karısı kocasına dönerek onun yaralarına bakmıştır. Ferit, her iki olayı da örnek göstererek evliliğin aşktan da üstün olduğunu Pertev'e kabul ettirir.
Pençe, Memed Rauf'un bir oyunundan uyarlanan ilk Türk Filmi. Aynı zamanda da "Cinsellik içeren ilk film." Metni 1900 yılında yayınlanmış olan "Pençe", oynanmaktan çok okunmaya elverişli bir metin olarak görülmekteydi. Bundan dolayı teknik bakımdan sahneye bile uyarlanması güç bir eserdi. Konusu bakımından evliliği insanlığa en büyük acıları duyuran bir "pençe" olarak tanımlayan ve özgürce sevişmenin övgüsünü yapan bu oyun, bugün için bile "gözü pek" sayılabilecek bir düşünceyi öneriyordu. Hareketsiz ve diyaloglarla gelişen bir konuyu içeren oyun, filme çekilince de aynı etkiyi yaptı.
Muhsin Ertuğrul'un "Her Türk vatandaşını utandırdı" diye nitelendirdiği bu film, iç içe geçmiş iki öykü üzerine kuruluydu. Kadın ile erkek arasında yaşanan bildik sorunlar. Ama öykülerden birindeki kadın kahramanın birden fazla erkekle ilişkiye girmesi o dönemin Türk toplumu için kabul edilemeyecek bir durumdu.

Bazı kesimler tarafından utanç verici bulunan, bazı kesimler tarafından da beğenilen “Pençe”, tıpkı Ayastefanostaki Rus Abidesi'nin yıkılışı gibi arşivlerde tek kopyası bile olmayan bir ilk film. 

“Pençe namıyla ortaya atılan o saçma sapan şeylerin birbirine eklenmesinden meydana gelen şerit, memleketimizde yalnız bu güzel sanatla ilgilenenleri değil, her Türk’ü utandırmıştı. (Muhsin Ertuğrul, Memlekette Sinema Hayatı, “Temaşa Dergisi”, 15 Ağustos 1918) 

Eleştiri : Mehmet Rauf'un aynı adlı tekniği bakımından sahneye elverişli olmadığı gibi konusu bakımından davranması imkansız oyunundan sinemaya uyarlanmıştır Evliliği insana acılar veren bir 'pençe' olarak gören düşünce ile asil pençeyi 'aşk ve alaka' olarak gören düşüncenin çatışması olan oyun bugün için bile cüretkar savılacak açık sahneler içeriyordu. 1909 da yazılan oyun uzun zaman geçmesine rağmen sahnelenemez, hareketsiz, sonu gelmez konuşmaIarı ile sinemaya yatkın değildir. Simavi tarafından yazılan senaryo ile çekilen film ise Muhsin Ertuğrul'un 'Temaşa' dergisine yazdığı yazıda, oyundan taşıdığı olumsuzlukların yanında sinemasal tekniğinin zayıflığı ve görüntüsel içerik, ve yorumu ile de ağır bir dille hayli eleştirilir, utanç kaynağı olarak gösterilir, Hatta filmin Berlin'e gönderilmesi bu özellikleri nedeni ile kınanır. Filmin uğradığı bu eleştirinin kendi içeriği olduğu kadar, kendine kaynak olan eserden de kaynaklanması acaba bir rastlantı mı? 

Oyunun özellikleri göz önünde bulundurulunca, yapılan seçimin bu sonuca ulaşması kaçınılmazdır Daha ilk sinema yapıtında, tiyatro seyircisinin karşısına sekiz yılda çıkamamış bir oyunun ele alınması oyunun yoğun teatralliği yanında cüretkarlığı da düşünülünce görselliğin kitleler üzerinde ki etkileyiciliği akla gelmektedir. (Orhan Ünser, “Kelimelerden Görüntüye” syf, 14)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder