Powered By Blogger

18 Ağustos 2016 Perşembe

KIZILIRMAK, KARAKOYUN (1967)

Senaryo ve Yönetmen: Lütfi Akad
“Nazım Hikmet’in “Ercüment Er “takma adıyla yazdığı bir eserinden”
Fotoğraf Direktörü: Ali Uğur
Müzik:Abdullah Naili Bayşu
Yapım:Dadaş Film / Kadir Kesemen


Çalan ve Okuyan: Orhan Kençebay, Reji Asistanları: Ali uzunisa, Arif Erkuş, Kamera Asistanı: İzzet Akay, Montaj: Diamandi Filmeridis, Seslendiren: Yorgo İlyadis, İlya İlyadis, Prodüksiyon: Abdullah Ataç, (Erman Stüdyosunda hazırlanmıştır.)

Oyuncular: Yılmaz Güney, Nilüfer Koçyiğit, Kadir Savun, Tuncer Necmioğlu, Osman Alyanak, Senih Orkan, Murat Tok, Derya Tanyeli, Osman Türkoğlu, Tümer Özer, Haluk Orçun,


Konu: Kan emici, sülük gibi şişkin bir adamdır Abdi Ağa (Haluk Orçun). Civardaki obalar ve çiftlikler Abdi Ağaya borçludur. Kuraklık nedeniyle faizlerini bile ödeyemeyecek hale gelen köylülerin çiftliklerini yakıp yıkacak kadar da zalimdir. Mülküyle birlikte hırsı da büyüyen, yok pahasına civar topraklara el koyan Abdi Aga'nın borçlularından biri de Hüseyin Ağa'dır (Kadir Savun).
Kızılırmak gürül gürül akan eteklerindeki Hüseyin Ağa'nın obasında çobanlık yapan Ali Haydar (Yılmaz Güney), ince uzun, dal gibi bir delikanlıdır ve oba beyi Hüseyin Ağa'nın kızı Hatçe'ye (Nilüfer Koçyigit) sevdalanmıştır. Yüreği öylesine yanmıştır ki, hep onu düşler durur; Hatçe de bu boynu bükük çobana yakınlık duymaktadır. Birbirlerini severler. Ama o yörenin törelerine göre bey kızı bir çobana varamaz. Onlar da birbirlerine kavuşamazlarda, kaçıp Yıldız Dağı’nı aşacaklardır. Abdi Ağa'nın oğlu Ahmet (Tümer Özer), Hatçe'yi görür görmez hoşlanır. Yanından geçerken laf atar. Hatçe yüz vermez. Aklı Hatçe'ye takılı olan Ahmet: Şaban Ağa'yı (Tuncer Necmioğlu) sorgular. Bilgisine başvurur, yardım ister. Şaban suskundur. Hatçe'nin gönlünün Ali Haydar'da olduğunu söyleyemez. Ahmet, bu işe aracı olması için Şaban'a bir kese altın verir.


Şaban, kızını arayan Hüseyin Ağa'ya, Harçe'yi pınar basında Ali Haydarla birlikte gördüğünü söyler. "Eli elindedir," der. Hüseyin Ağa kızgındır. Ali Haydar'ı çağırıp sorar. Ali Haydar, "Ben çobanını, senin kulunum, Hatçe'nin kurbanı. Var bildiğin gibi hükmet. Boynum kıldan ince, sen ise kılıçtan keskinsin," deyip söylentiyi doğrular. Dillere düşen bu kara sevda obanın erenlerine duyurulur. Meydanda obanın ileri gelenleri loplanır. Ali Haydar'ı törelere göre mahkeme edeceklerdir. Şahitlerden Şaban ile Zehra (Derya Tanyeli) dinlenir. Zehra, Hatçe’nin analığıdır. Hüseyin Ağa, ilk karısı ölünce Zehra'yla evlenmiştir. Genç ve uçkuruna düşkün bir kadın olan Zehra, Hatçe'yi kıskanıp ona eziyet eder. Çünkü Çoban Ali'de gözü vardır. Obanın en yaşlılarından, gözleri görmeyen erenlerinden Ded
ecan (Murat Tok), iki sevdalı gençten yanadır. "Gönül töre dinlemez, Çoban Ali netsin? Gönlü bir bey kızına akmışsa elden ne gelir," deyip şartlı bir öneri getirir. Obanın koyun sürüsüne üç güç üç gece tuz yedirilecektir. Sürüyü su içmeden dereyi aşıp karşı kıyıya götürebilirse Hatçe, Ali Haydar'a verilecektir. Hüseyin Ağa da razıdır "Bu şartı yerine getirirse verdim gitti kızımı," der.

Şaban ve Zehra, ciğerlerine kadar işlemesi için üç gün üç gece, sürüye çuvallar dolusu tuz yalatırlar, ikisi de Abdi Ağa'nın oğlu Ahmet'ten yunadırlar. Ali Haydar, bu sınavında başarılı olamazsa obadan sürülecektir, Çoban Ali, o gün kavalını çalar. Kara koyun önde, sürü arkadadır. Kavalın içli sesiyle kara koyunun peşine takılan koyunlar ağızlarını suya değdirmeden karşı kıyıya geçerler. Ali Haydar, hak kazanıp Hatice'ye kavuşacağı sırada obaya bir kara haber gelir. Abdi Ağa, Hüseyin Ağa'nın konakladıkları yaylayı satın almıştır. Ardından adamı Fellah'ı(Senih Orkan) gönderip Hatçe'yi istetir. Oba halkı donup kalmıştır. Hüseyin Ağa, obanın kurtuluşu için kızım Ali Haydar'a vermekten vazgeçer. Abdi Ağa'nın oğlu Ahmet ve Fettan, gözleri yaşlı gelini almaya gelirler. Obanın erenlerinden Ferhat'ın (Osman Alyanak) uyarısıyla halk ayaklanır. Hak çobanındır. Ali Haydar, Hatçe'yi geri almak için babasından 'ruhsat' ister. Ve oba halkı, atlarına atlayıp Ali Haydar'la birlikte peşlerine düşerler. Kasabayı yaylaya bağlayan asma köprünün önünde gelin alayı ile karşılaşırlar. Silahlı bir çatışma başlar, Ali Haydar yaralanmıştır. Atını köprünün ortasında ellerini uzatan Hatçe'ye doğru sürerken asma köprünün ipleri kopmaya başlar. Köprü çöker,insanlar, atlar suda boğulur, kimse kurtulamaz. Hatçe'nin gelin başlığı Kızılırmak’ın sularında sürüklenerek kaybolur.


 Sinema Yazarları tarafından Seyyit Han'la birlikte 1967-1968 sinema mevsiminin 'en iyi film'i seçildi.


 Yedinci Sanat dergisinin düzenlediği, "konusuyla, anlatımıyla, oyun düzeniyle ulusal nitelikler taşıyan bütün zamanların en iyi 10 Türk filmi" soruşturmasında 10 film arasına girdi.


 As sinema dergisinin sinema yazarları arasında düzenlediği "1965-1969 döneminin en iyi 10 filmi" soruşturmasında üçüncü oldu.


 …."Kızılırmak Karakoyun'un göçebe Türkmenler'in yerleşik düzene geçmeleri konusunda getirdiği tarihi yorum ancak kökü feodaliteye dayanan sınıflı Batı toplumları için geçerli olup o devrin Osmanlı toplumunun özelliklerini yanlış aksettirmektedir. Tefecilik yoluyla sermaye birikimi ve sınıflaşma ancak toprakta özel mülkiyetin olduğu Batı toplumları için geçerlidir. 'Miri toprak sistemine', yani toprakta devlet mülkiyetine bağlı Osmanlı toplumu için 'Kızılırmak Karakoyun'un yorumu bir masa başı nazariyesi olmaktan öte geçmemekte, ayrıca Osmanlı devleti için gerçekten çok ciddi bir hal alan göçebe Türkmenler meselesini yanlış bir açıdan yorumlamaktadır. Filmde sinemanın folklordan istifadesi yolunda da Atıf Yılmaz'ın on yıl önce 'Alageyik' ve 'Karacaoğlan'da yaptıklarından daha ileri ve gelişmiş bir örnek ortaya konulmamaktadır. Türkmenlerin terzi elinden yeni çıkmış kıyafetlerle bir halk opereti sahnesinde dolaşırmış gibi dağ başlarında gezinmesi filmin ancak masal anlattığı gerekçesiyle hoş görülebilir. Bütün bunlara rağmen 'Kızılırmak Karakoyun' Lütfi Akad'ın artık kişisel damgası haline gelen yalın, ölçülü anlatım, bir satranç oyunu gibi gelişen dramatik yapısı, gösterişsiz fakat ustalıklı sahne düzenlemeleri, sınırlı malzemesinden azami istifadenin sağlanışı ile Türk sinemasının dikkate değer eserlerinden biri haline geliyor. Lütfi Akad usta 15 yıl Batılı gibi nasıl film yapılacağını öğretmeye çabaladıktan sonra şimdi de Türk gibi nasıl film yapılacağını gösteriyor.


Sinema üzerinde düşünen ve yazarlarımıızın Resnais'nin yahut Welles'in ustalıkları üzerine kafa patlatacaklarına Lütfi Akad'ın geometrik ölçüye varan sinema dili üzerinde durmaları, derin araştırmalara, uzun incelemelere giriş-meleri gerekmektedir". Türk sinemasının Akad'dan öğrenecekleri batılı ustalardan öğreneceklerinden hiç şüphesiz daha çoktur." (Halit Refiğ Uluusal Sinema Kavgası, Sayfa: 115, 1971) “Kırk Yılın Serüveni” Coşkun Çokyiğit ”


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder