UZAK İHTİMAL (2008)
Yönetmen: Mahmut Fazıl
Coşkun, Senaryo: Tarık Tufan, Görkem Yeltan, İsmail Kılıçarslan, Bektaş
Topaloğlu Görüntü Yönetmeni: Refik Çakar, Müzik: Rahman Altı,
Yapım: Tülin Soyaslan, İsmail Kılıçarslan Kurgu: Çiçek Kahraman,
Kostüm tasarım: Hale İşsever, Sanat Yönetmeni: Selda Çiçek,
Yardımcı Yönetmen: Ayhan Özen, Müge Uğurlar, Focus Puller: Özgür Gür,
Sanat Yön. Yrd: Davut Kanmaz, Ruhan Ünlüer, Kostüm Asistanı: Meral
Aktan, Yapım: Tülin Çetinkol Soyarslan, İsmail Kılıçarslan, Tarık
Tufan, Mahmut Fazıl Coşkun
Avrupa’nın en prestijli film
festivallerinden biri olan Rotterdam Film Festivali’nde Türk sineması büyük bir
başarı elde etti. Mahmut Fazıl Coşkun’un yönetmenliğini yaptığı Uzak İhtimal /
Wrong Rosary filmi Rotterdam Film Festivali’nde Tiger ödülüne lâyık görüldü.
Toplam 14 filmin yarıştığı festivalde
verilen üç Tiger ödüllerinden biri, yarışmaya katılan ilk Türk filmi olan Uzak
İhtimal / Wrong Rosary’nin oldu.
Uzak İhtimalin en cazip yanı, bunun belki
ancak yalnız İstanbul'da geçebilecek bir hikâye olması. Gerçi farklı dinlerden
kişiler arasında, özellikle inançlarının imkânsız kıldığı aşkları anlatan
filmler yapılmıştır. Ama bu film kadar coğrafyasına, maddi çevresine oturan bir
hikâye pek görülmemiştir. Öyle ki, filmi sanki doğal dekoru olan Galata'dan
çekip alın, gücü hayli azalacaktır. Böylece, Tophane'deki bir küçük camiye
müezzin olarak gelen Musa'yı tanırız. Anadolu'dan İstanbul'a atanan Musa, bu
büyük kentte kaybolmuş gibidir. Galata'daki eski apartmanda komşusu,
sessizsedasız bir kızdır: Sonradan bir İtalyan annenin kızı olduğunu
öğrendiğimiz Clara. Clara bir küçük kilisede çalışır, ölüm döşeğindeki yaşlı
rahibe Anna'ya bakar ve bilemediğimiz uzak hayaller kurar. Musa'nın gönlü ona
kayar gibi olur. Ama birleşmeleri için, uzak da olsa bir ihtimal var mıdır?
Filmin bir gücü, son derece sade ve sakin yapısında. Konuşmalar asgariye
indirgenmiş, dramatik gerilim sanki frenlenmiş. Ama bu sıkıcı bir film de
değil. Çünkü, bir yandan son derece gerçekçi olması, birçok sahneyi birer yaşam
tablosu haline getiriyor. Ayrıca kimi sürpriz gelişmeler, hikâyeye beklenmedik
bir gerilim katıyor. Buna üstün oyunculuklar da ekleniyor. Nadir Sarıbacak,
hele ezan okurken, gerçek bir müezzin sanki... Görkem Yeltan ise bir ikon
güzelliği taşıyor. Onların yanı sıra, yaşlı sahafta Ersan Uysal da mükemmel.
Belki bir temel sorun, ayrıntıların eksikliği. İki başkişiyi daha iyi tanımak,
onların hikâyesini daha iyi bilmek istiyoruz. Örneğin müezzinin inançla
ilişkisi, Clara'nın bir heykel görünümü ardında yatan gerçek... Ama olmuyor,
bunları öğrenemiyoruz. Bir de o iletişimsizlik duygusu... Ki finali neredeyse
bıçak gibi keskin hale getiriyor. Ama bu toplum böyle değil ki... Bu sanki bir
Kuzey Avrupa ya da Antonioni filmi iletişimsizliği. Açılamayan yürekler, itiraf
edilemeyen sırlar... Ama biz pek böyle değiliz sanıyorum. Ancak bu küçük
eleştirilerin dışında, bu sakin filmin yadsınamaz bir içsel gücü var. Bu 'bin
kocadan arda kalan bakire' kentin ruhuna eldiven gibi uyuyor ve onun yüzyıllık
hüznünü taşıyor. Görülmeye değer...(ATİLLA DORSAY 10.10.2009 SABAH)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder