Yönetmen: Ertem Göreç
Senaryo: Nurettin İrişen
Operatör: Orhan Kapkı
Yapım: Sezer
Film
Yönetmen
Yardımcısı: Erol Avcı, Kamera Asistanı: Suha
Kapkı, Ses Kayıt: Tuncer Aydınoğlu,
Oyuncular:
Kartal Tibet (Kemal Demir), Esen
Püsküllü (Fatma Akay), Kayhan Yıldızoğlu, Nubar Terziyan (Faik Baba), Bülent
Kayabaş (Doğan), Ali Şen (Yakup amca), Turgut Boralı (Dr. Halit), Feridun
Çölgeçen (Fahri Bey), Mümtaz Ener (Ağır ceza üyesi), İhsan Baysal (Ahmet Atılgan),
Semih Sezerli (Ağır ceza üyesi), Ekrem Dümer, (Savcı) Renan Fosforoğlu (Bakkal
Talât), Necla Baysal, İhsan Gedik (Sadık), Yaşar Şener (Rıfat abi), Zeki Sezer
(ağır ceza üyesi), Ahmet Karaca, Kumarbazlar: İbrahim Kurt, Kudret Karadağ,
Ekrem Gökkaya, Ali Ekdal, Hakkı Kıvanç, Osman Han, Niyazi Gökdere, Mustafa
yavuz, İhsan Bayraktar
Konu: Francis Lai’in ‘Le Passager De La Pluie’
(1970) (yönetmen Rene Clement) için yaptığı müziklerin de kullanıldığı filmde
Kemal’in Fatma’ya anlattıkları; “Anamı hiç tanımadım. Babam da, ben bacak
kadarken adam vurup mapushaneye düştü. Tek başıma kaldım çocuk yaşımda.
Sokaklarda, yangın yerlerinde, köprü altlarında büyüdüm. Babam mapustan
çıktıktan sonra aramadı beni. Babamken şu kadarcık hayrını görmedim. Bir mapus
arkadaşından öldüğünü öğrendim. Yattığı yeri bile öğrenemedim. Sonra
yetimhaneye düştüm. Ama, alışamadım oraya da. Yaptığım her şeyi suç sayıp
cezalandırdılar beni. Çocuklardan ikisi ile kapışmıştım bir keresinde.
Dövüyorlardı beni. İki kişi olunca gücüm yetmemişti. Elime geçen makası
salladım. İkisi de kanlar içinde düştüler yere. Ben de içeri girdim böylece ilk
defa. Sonra, birkaç defa daha girdim. Bir arayanım olmadı.
Hastalandım.
Şu yatakta günlerce yattım. Kapım mı çalındı… İnsanlar böyle olunca ben de kahrettim.
Onlardan daha zalim oldum. O yüzden pek kimse sokulmaz bana.”
Kemal..
Kendi halinde bir balıkçı. Şakakları, belki zor yaşam koşulları belki de
‘yaşının kemale ermesi’ nedeniyle hafifçe kırlaşmış. Kırmızı sandalı ile
tuttuğu balıkları mahallede satıyor. Fatma’nın yaşantısına karışmasından sonra
kayığı beyaza boyayıp, üzerine AK GÜVERCİN yazacaktır. Akşamları Faik Sonra da,
elinde avucunda kalan parayı Abbas’ın bitirimhanesinde tüketiyor.
Kumarhanedeki bir kavgada
kendisine yardım eden Doğan ve sokakta kalmış kimsesiz, kör Fatma’yla
karşılaşıncaya dek bu şekilde geçip gider.
Doğan.. Yedikule’de
oturuyor. Onun da kimsesi ve ‘şimdilik’ işi gücü yok. ”İnsan bir gaye uğruna
çalışmalı. Evinde anası babası, karısı çocuğu varsa çalışmalı. Adam tek başına
olunca çalışmak niye.”
Güzel Fatma.. “Eskişehir’de
doğmuşum ben. Babam memurdu. Annem ben küçükken ölmüş. Körlüğümle babamın ölümü
arka arkaya geldi. Halam vardı. İstanbul’a geldik sonra. Denizi hiç görmedim
senin anlayacağın. Kokusunu, bir de sesini duyuyorum, elimle değebiliyorum,
yetiyor.”
Halası öldükten sonra
Kemal’e rastlayıncaya dek günlerce sokakta kalır. “Yaşamak ölmekten zordu benim
için. Kemal zor olanı yaptı. Yaşattı beni. Yatacak bir yerim vardı artık.
Karnımı doyuran karşılık beklemeyen bir koruyucum vardı.”
Kemal, Doğan’ı ama asıl
Fatma’yı tanıdıktan sonra bir değişim gösterir. Önce genç kızı, sonra da tüm
insanları sever. Mahallede herkes şaşkın. “Hünerli kızmış. Baksana ne hale
geldi Kemal. Aferin kıza.”
O
günlerde, düşündüğü tek konu, sevdiği ama bunu bir türlü söyleyemediği
Fatma’nın gözleridir. Şişli Kliniğindeki Dr. Halit’ten genç kızın bir
ameliyatla (15 bin lira) görebileceğini öğrenir. “15 bin lira. Değil bulmak,
say deseler sayamam be.” Bitirimhaneyi soyar Ameliyattan birkaç gün sonra
sargılar çıkarıldığında Fatma’nın görebilmesinin bedeli, Kemal’in hapislerdeki
yılları dolacak gibiyken Mahallelinin bu parayı aralarında toplayıp vermesi ve
hafifletici nedenlerle iki sevdalı kısa sürede kavuşacaklardır.(Murat
Çelenligil – sınematürk Internet veri tabanı)