Powered By Blogger

24 Mart 2018 Cumartesi

SIĞINTI (1974)

Yönetmen: Ertem Göreç
Senaryo: Nurettin İrişen
Operatör: Orhan Kapkı
Yapım: Sezer Film

Yönetmen Yardımcısı: Erol Avcı, Kamera Asistanı: Suha Kapkı, Ses Kayıt: Tuncer Aydınoğlu,

Oyuncular: Kartal Tibet (Kemal Demir), Esen Püsküllü (Fatma Akay), Kayhan Yıldızoğlu, Nubar Terziyan (Faik Baba), Bülent Kayabaş (Doğan), Ali Şen (Yakup amca), Turgut Boralı (Dr. Halit), Feridun Çölgeçen (Fahri Bey), Mümtaz Ener (Ağır ceza üyesi), İhsan Baysal (Ahmet Atılgan), Semih Sezerli (Ağır ceza üyesi), Ekrem Dümer, (Savcı) Renan Fosforoğlu (Bakkal Talât), Necla Baysal, İhsan Gedik (Sadık), Yaşar Şener (Rıfat abi), Zeki Sezer (ağır ceza üyesi), Ahmet Karaca, Kumarbazlar: İbrahim Kurt, Kudret Karadağ, Ekrem Gökkaya, Ali Ekdal, Hakkı Kıvanç, Osman Han, Niyazi Gökdere, Mustafa yavuz, İhsan Bayraktar

Konu: Francis Lai’in ‘Le Passager De La Pluie’ (1970) (yönetmen Rene Clement) için yaptığı müziklerin de kullanıldığı filmde Kemal’in Fatma’ya anlattıkları; “Anamı hiç tanımadım. Babam da, ben bacak kadarken adam vurup mapushaneye düştü. Tek başıma kaldım çocuk yaşımda. Sokaklarda, yangın yerlerinde, köprü altlarında büyüdüm. Babam mapustan çıktıktan sonra aramadı beni. Babamken şu kadarcık hayrını görmedim. Bir mapus arkadaşından öldüğünü öğrendim. Yattığı yeri bile öğrenemedim. Sonra yetimhaneye düştüm. Ama, alışamadım oraya da. Yaptığım her şeyi suç sayıp cezalandırdılar beni. Çocuklardan ikisi ile kapışmıştım bir keresinde. Dövüyorlardı beni. İki kişi olunca gücüm yetmemişti. Elime geçen makası salladım. İkisi de kanlar içinde düştüler yere. Ben de içeri girdim böylece ilk defa. Sonra, birkaç defa daha girdim. Bir arayanım olmadı.

Hastalandım. Şu yatakta günlerce yattım. Kapım mı çalındı… İnsanlar böyle olunca ben de kahrettim. Onlardan daha zalim oldum. O yüzden pek kimse sokulmaz bana.”

Kemal.. Kendi halinde bir balıkçı. Şakakları, belki zor yaşam koşulları belki de ‘yaşının kemale ermesi’ nedeniyle hafifçe kırlaşmış. Kırmızı sandalı ile tuttuğu balıkları mahallede satıyor. Fatma’nın yaşantısına karışmasından sonra kayığı beyaza boyayıp, üzerine AK GÜVERCİN yazacaktır. Akşamları Faik Sonra da, elinde avucunda kalan parayı Abbas’ın bitirimhanesinde tüketiyor.
Kumarhanedeki bir kavgada kendisine yardım eden Doğan ve sokakta kalmış kimsesiz, kör Fatma’yla karşılaşıncaya dek bu şekilde geçip gider.
Doğan.. Yedikule’de oturuyor. Onun da kimsesi ve ‘şimdilik’ işi gücü yok. ”İnsan bir gaye uğruna çalışmalı. Evinde anası babası, karısı çocuğu varsa çalışmalı. Adam tek başına olunca çalışmak niye.”

Güzel Fatma.. “Eskişehir’de doğmuşum ben. Babam memurdu. Annem ben küçükken ölmüş. Körlüğümle babamın ölümü arka arkaya geldi. Halam vardı. İstanbul’a geldik sonra. Denizi hiç görmedim senin anlayacağın. Kokusunu, bir de sesini duyuyorum, elimle değebiliyorum, yetiyor.”
Halası öldükten sonra Kemal’e rastlayıncaya dek günlerce sokakta kalır. “Yaşamak ölmekten zordu benim için. Kemal zor olanı yaptı. Yaşattı beni. Yatacak bir yerim vardı artık. Karnımı doyuran karşılık beklemeyen bir koruyucum vardı.”
Kemal, Doğan’ı ama asıl Fatma’yı tanıdıktan sonra bir değişim gösterir. Önce genç kızı, sonra da tüm insanları sever. Mahallede herkes şaşkın. “Hünerli kızmış. Baksana ne hale geldi Kemal. Aferin kıza.”
O günlerde, düşündüğü tek konu, sevdiği ama bunu bir türlü söyleyemediği Fatma’nın gözleridir. Şişli Kliniğindeki Dr. Halit’ten genç kızın bir ameliyatla (15 bin lira) görebileceğini öğrenir. “15 bin lira. Değil bulmak, say deseler sayamam be.” Bitirimhaneyi soyar Ameliyattan birkaç gün sonra sargılar çıkarıldığında Fatma’nın görebilmesinin bedeli, Kemal’in hapislerdeki yılları dolacak gibiyken Mahallelinin bu parayı aralarında toplayıp vermesi ve hafifletici nedenlerle iki sevdalı kısa sürede kavuşacaklardır.(Murat Çelenligil – sınematürk Internet veri tabanı) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder