Powered By Blogger

24 Mart 2018 Cumartesi

AH NEREDE (1975)


Yönetmen: Orhan Aksoy
Senaryo: Sadık Şendil
Görüntü Yönetmeni: Hüseyin Özşahin
Yapım: Arzu Film / Ertem Eğilmez

Oyuncular: Tarık Akan (Ferit), Gülşen Bubikoğlu (Zehra), Nilgün Atılgan (Aysel), Aydan Adan (Selin), Serpil Nur (Selin), Hulusi Kentmen (Ferit’in babası), Hayati Hamzaoğlu (Ali kaya), Halit Akçatepe (Murat), Adile Naşit (Huriye), Şükriye Atav, Cengiz Nezir (Ömer), İlhan Hemşe-ri (Komiser), Ekrem Dümer (nikah memu-ru), Leman Akçatepe (Zehra’nın annesi), Nubar Terziyan (Dünür), İhsan baysal (konuk oyuncu), Feridun Şavlı (konuk oyuncu), Selim Naşit (öğretmen), Osman Han (polis), Gülten Kaya (Ferit’in nişanlısı), Nermin Özses, Ali Eraslan (Kumarbaz), Dilaver Gür (kumarbaz), Niyazi Vanlı

Konu: Ustabaşının kızı ile fabrikatörün oğlunun aşkını anlatan "Oh Olsun" filminin en önemli özelliği sınıflar arası farkın belirginleşmesi ve dönemin siyasal orta-mına gönderme yapan grev görüntüleri-nin kullanılmasıdır. Her ne kadar grev işten çıkarılan ustabaşını desteklemek için yapılan bir dayanışma grevi olsa da günün koşullarına dair bir anıştırma yapılıyor olması önemli bir özelliktir. Hale Soygazi'yle gizlice evlendikten sonra, kızın hamile kalması üzerine onu evin çatı katına yerleştiren oyuncu ailesinin kendisini iş anlaşmaları gereği başka bir zengin kızla evlendirme girişimini engelleyemez. Karışan işler filmin finalinde oyuncunun kardeşleriyle birlikte grev gözcüsü gömleğini giyerek babasına karşı grevci işçilerin yanında yer almasıyla ve babanın torununun hatırına çocuklarını affetmesiyle tatlı sona bağlanır.

 Oh Olsun" ve "Ah Nerede" filmlerinin ortak paydası, yumuşatılmış bir sınıf çatışmasının ve dönemin siyasal ortamının izlerinin görüldüğü filmler olmalarıdır. "Oh Olsun" filminde Tank Akan fabrikatörün ilk başlarda sorumsuz ve dalgacı oğludur. Babası tarafından akıllanması için fabrikada çatışmak zorunda bırakılır. Babasının sert ve otoriter tavrı karşısında bir çocuk kadar savunmasızdır. Babasına karşı çıkıp yaşam tarzını savunacak güçlü bir karakterden yoksundur. Babaya ve onun ekonomik gücüne bağımlıdır. Aşkı hayatta-ki tavrını netleştirmesini sağlar. Filmin finalinde her şey çözüme ulaşır ve sınıf çatışması bir sorun ol maktan çıkar.

"Ah Nerede" filminde Ferit (Tarık Akan) iki kardeşiyle birlikte İstanbul'da okumaya gelmiştir. Zengin bir çiftlik sahibinin oğludur ve tıp fakültesinde okumaktadır. Ancak çapkınlıktan ve kadınlarla ilgilenmekten derslere pek zaman ayıramamaktadır. Diğer iki kardeşten biribaba onu kumar, diğeri siyasetle meşgul olmaktan dolayı öğrencilik yapmamaktadırlar. Ferit hayatında ilk kez Zehra'ya (Gülşen Bubikoğlu) gerçekten aşık olur. Tam o sırada baba aniden çocuklarını ziyarete gelince oğulIarının ne işler çevirdiğini öğrenir. Siyasetle ilgilenen çocuğunu karakoldan almaya giden baba çocuğuna bağırıp "memleketin idaresi size mi kalmış ulan? Komiser bey iyice dövdünüz mü bunu" diye sorar. Komiser, babaya "bizde dayak yoktur" yanıtını verince, baba Hulusi Kentmen oğlunu komiserin önünde "al sana siyaset.." diyerek evire çevire döver. Diğer oğlunu kahvehanede kumar oynarken yakalayan da kahvehanede döver. Eve dönünce Ferit'i de çapkınlığından dolayı döver. Çocuklar akılları başlarına gelsin diye çiftlikte çalışmaya götürülür. Ancak çocuklar çalışma koşullarına dayanamaz. Ferit, Zehra'nın aşkını kazanmak ve babasına kendisini ispatlamak için kardeşleriyle birlikte kente döner. Babadan harçlık almadan, kendi başlarının çaresine bakmaya çalışırlar. Türlü olaylardan sonra Ferit Zehra'ya aşkını ispatlamak için intihara teşebbüs eder ve bunun üzerine babası ve Zehra tarafından affedilir. Oh Olsun" filminde olduğu gibi oyuncu, "Ah Nerede" filminde de babaya ba-ğımlı bir çocuk gibidir. Öyle ki babadan dayak yer, azar işitir, istemediği bir yerde, kol emeğiyle çalışmak zorunda bıra-kılır. Her iki filmde de sıradan bir işçi ola-rak çalışmak bir cezalandırma biçimi olarak kullanılır. Yine iki filmde de oyun-cu ancak gerçek aşka ulaşma yolunda kimliğini ortaya koyma, yetişkin bir erkek gibi davranma ve baba otoritesine karşı çıkma cesaretini gösterir. "Ah Nerede" filminde siyasetle ilgilenen kişi Ferit'in kardeşidir. Filmde siyasete dair göndermeler bu kardeş üzerinden yapılır. Ferit apolitik biridir. "Oh Olsun" filminin finalinde grev yapan işçilere verilen destek, politik ve sınıfsal tavır değil kişisel bir so-runla ilgilidir.

AH MUALLA NE ALA (1975)


Yönetmen: Naki Yurter
Senaryo: Recep Filiz
Görüntü Yönetmeni: Muzaffer Turan
Yapım: Yonca Film/Naki Yurter

Oyuncular: Ünsal Emre, Aynur Akarsu, Nevin Nuray, Tevhit Bilge, Senar Seven

Konu: Nişanlısını aldatan bir genç ile ona tuzak hazırlayan kişilerin öyküs

AH BU KADINLAR (1975)


Senaryo Ve Yönetmen: Ülkü Erakalın
Görüntü Yönetmeni: Erhan Canan
Yapım: Süper Film/Halil Dilmen

Oyuncular: Sermet Serdengeçti, Feri Cansel, İlhan Daner, Meral Orhonsay, Ayfer Feray, Fuat Soner

Konu: Gazetecilik yapan genç bir kızın kötü emeller besleyen adamların elinin içine düşüşünün öyküsü.

AH BU GENÇLİK (1975)


Yönetmen: Orhan Elmas
Senaryo Erdoğan Tünaş
Görüntü Yönetmeni: Orhan Kapkı
Yapım: Sezer Film/Berker İnanoğlu

Oyuncular: Gülşen Bubikoğlu (Cemile), Mesut Engin (Tarık), İlhan Daner (İlhan), Şemsi İnkaya (Cemal), Tevhit Bilge (Mahmut), Nubar Terziyan (Salih Dayı), Alpay İzer (Cabbar), Giray Alpan (Cabbar’ın adamı), Osöan Alyanak (Mahmut’un yardımcısı), Ehat Alinçe (Garson), Cemil Paskap (Osman), Ali Demir (Motor satıcısı), Yusuf Çetin (borçlu adam), Arap Celal (Uişak)

Konu: Filmde, motorlu bir tekne almak için İstanbul’a gelen Cemile’nin başından geçenler anlatılır. Cemile, dedesiyle birlikte yaşayan bir balıkçıdır. Dedesi Salih de meyhane işletmektedir. Cemile’nin en büyük hayali motorlu bir tekne almaktır. Bu uğurda para biriktirmektedir. Salih, balıkçılık yaparak motor almanın imkânsız olduğunu bildiğinden meyhaneyi satar ve parasını Cemile’ye verir. Onu motor alması için İstanbul’a yollar. Ancak Cemile’nin İstanbul’da başına hiç düşünmediği işler gelecektir

AĞRI DAĞI EFSANESİ (1975)


Yönetmen: Memduh Ün
Eser: Yaşar Kemal
Senaryo: Lütfi Akad, Duygu Sağıroğlu,
Memduh Ün,
Görüntü Yönetmeni:Gani Turanlı
Müzik: Yalçın Tural
Yapım: Uğur Film/Memduh Ün

Oyuncular: Fatma Girik, Hakan Balamir, Hayati Hamzaoğlu, Reha Yurdakul, Atıf Kaptan, Yavuz Selekman, Reha Yurda-kul, Hüseyin Peyda, ıhsan Yüce, Coşkun Göğen, Hikmet Taşdemir, Baki Tamer, Nuran Aksoy, Ömer Kahraman, , Giray Alpan, Ata Saka, Cemal Gonca, Erdo-ğan Seren, Yadigar Ejder

Konu: Bir padişah olan zalim Mahmut hanın atı çoban Ahmet’in kapısına gelir töre geleneğine göre at Ahmet’in olması lazımdır fakat Mahmut Han atı Ahmete vermez bu arada çoban Ah-met paşa kızı Gülbahar’a sevdala-nır fakat Aahmet zindana atılır zindancı çoban Ahmet’i serbest bırakır zindancı kendisini paşanın öldüreceği için canına kıyar.

* …Memduh Ün'ün "Ağrı Dağı Efsanesi" filmi, Yaşar Kemal'in romanından (veya destanından, veya masalından) sinemamızın bugünkü koşulları içinde yapılabilecek olan en başarılı uyarlamaya bir hayli yakındır. Daha iyisini yapmak, Yaşar Kemal'in tüm lirizmini ve masal havasını sinemaya getirmek için, bir dehanın soluğu gerekirdi. Ün ise bir "dahi sinemacı" değil, yalnızca işini çok iyi bilen bir profesyonel senaryo ve yönetmendir. Onun için "Ağrı Dağı Efsanesi" bir başyapıt, yıllarca anılacak bir film değilse bile çok temiz, çok dürüst, çok özenilmiş bir çalışmadır ve sinemamızın bugünkü ortamı içinde de yüz ağartacak bir filmdir...

"Ağrı Dağı Efsanesi' Yaşar Kemal'in ro-manları arasında "masal" niteliğini en çok taşıyanlardan biridir. Yaşar Kemal'in romanlarından röportajlarına ne denli "gerçekçi" bir yazar olduğu, gerçeğe çok daha yakın olması gereken röportaj türünde bile hayale, hayal gücüne nasıl bir yer ayırdığı tartışılabilir. (Zaten tartışılıyor). Biz, konumuz ve yet-kimiz dışına çıkan bu tartışmaya karışmak durumunda değiliz. Ancak, "Ağrı Dağı Efsanesi"nin zaten isminin de belirttiği ölçüde bir "efsane" olduğu, gerçeği vermek savında kesinlikle bulun-madığını belirtelim bir kez daha... Kemal'in olayları belli bir döneme oturtmak için çaba göstermemiş olmasının yanı sıra, şiire, şiirselliğe çok yaklaşan üslubu da, eserin bu niteliğini pekiştirmektedir.

Ağrı Dağı Efsanesi", Osmanlı'nın en parlak dönemini izleyen bir dönemde geçmektedir denebilir. Olayların geçtiği yerler de kesinlikle belirlidir: Doğu Anadolu... Ağrı Dağı, coğrafik yörenin merkezini oluşturduğu gibi, öykünün gelişiminde de bir merkez oluşturur: Yüksekliği, ululuğu, erişilmezliği, insancıl oranların dışına taşan boyutları ile, insanların bitmez tükenmez didişmelerine yukarılardan tanıklık eder... Giderek- sonunda olaylara daha yakından karışır... Kötü yürekli Mah mut Han'ın Ahmet'i sınamasını iyiliğin ve iyilerin lehine sonuçlandırmak için, hiçbir canlıya yapmadığını Ahmet'e yapar, herkesten esirgediğini ondan esirgemez: Onun kimselerin erişemediği doruğuna çıkmasına, ateşi yakmasına ve insanların arasına geri dönmesine izin verir…

Öykünün çeşitli kişileri, Osmanlı düzeninin değişik zümrelerini, toplumsal kat-manlarını temsil ederler... Halk çocuğu Ahmet'le bey kızı Gülbahar'ın trajik öykülerine, Osmanlı soyluları, Osmanlı yöneticileri, (beyler, paşalar,) devlet dışı dinsel gücü simgeleyen Kervan Şeyhi, halk bilgeleri (demirci Hüso, yaşlı ermiş Sofi) ve "gelgitten sonraki bir deniz gibi" olan halk karışır... Ama, Osmanlı toplumundaki çeşitli katmanları temsil etmelerine karşılık, tüm bu kişiler, Yaşar Kemal'in romanına yine de gerçekçi bir boyut vermeğe yetmezler kuşkusuz (romanın böyle bir savı da yoktur zaten). Çünkü, tüm bu kişiler, insanları eyleme yönelten tüm Senaryo ve Yönetmenal ve ekonomik nedenleri bir yana bırakmışlardır; tüm davranışlarının merkezi ve çıkış noktası, Gülbahar ile Ahmet'in aşk öyküleri ve ona bağlı olarak da Mahmut Han'ın akıl almaz zulmüdür. Yani tüm bu kişiler, asıl öykünün birer figüranı olmaktan çıkıp da gerçek yaşamlarını yaşamazlar...

Ve "Ağrı Dağı Efsanesi"ne egemen olan, trajik duygusudur... Kemal, doğanın şiirini söyler... Ağrı Dağı'nın, Küp gölünün, Mahmut Han'ın kır atının, insan/insan, insan/hayvan, insan/doğa ilişkilerinin şiirini söyler... Ama doğaya sevecenlikle ve iyimserlikle bakan gözlerin ardında, tam bir trajik duygusu gizlidir. Bu duygu, tüm eser boyunca okuyucuya duyurulur... Gelişim, bir trajedi gelişimidir

Okuyucu, kişilerin trajik bir yazgısı olduğunu sezer, bir acılı sonu bekler... Kemal de okuyucusunu düş kırıklığına uğrat-maz... Ama bunu ozancasına yapar... "Ağrı Dağı Efsanesi"nin belki de en güzel yeri sonudur romanda... Belirsiz bir sondur bu, sözcüklerin yarı saydam bir tül gibi örüldüğü ve gerçek olayı okuyucu-dan gölgeli biçimde sak-ladıkları... Gülbahar Ahmet'i sahiden vurur mu? Kıyar mı ona? Bu son, Yaşar Kemal'in eşsiz Türkçesiyle bir bilmece gibi okuyucunun kendi yorumuna bırakılmıştır...
Memduh Ün işte bu nitelikleri içeren bir yazıyı sinemalaştırmak işini yüklenmişti. Romanın taşıdığı şiir yükü oranında sine-malaştırması da güçlü kuşkusuz. Çok tutucu bir Yaşar Kemal hayranı (veya edebiyat canlısı) olunduğunda filmi tümüyle olumsuz bulmak olanaklıdır... Ama sinema ile edebiyat bir yerde aynı şeylerdir. Sözcüklerin verdiğini sinema aynen veremez. Ama sözcüklerin verdiğine kendisinden çok şey de ekleyebilir. Ün'ün filminde bu gerçeğin bir kez daha doğrulandığını görmemek Olanaksız.

Ün'ün çok özenli sinema/kurgu çalışma-sıyla romana kattıklarını görmeye çalışalım önce... Film, sinemanın niteliği gereği, zengin görsel boyutlar ekleyebilmiştir esere... Ün öncelikle, "mekan" sorununu çok başarılı biçimde çözümlemiştir. Doğa Beyazıt'taki ünlü İshakpaşa saray/ camii, Topkapı Sarayı, Rumelihisarı ve stüdyo mekanından oluşan dörtlü mekan olanaklarını hiç aksatmadan, seyirciyi yadırgatmadan birbirine bağlayabilmiştir...
Filmin çok özenli kurgusu, bazı bölümlerin etkisini güçlendirmektedir. Bir örnek ve-reyim. Demirci Hüso'nun atı getirmesi beklenen günden önceki gece... Herkes, tüm kahramanlar, uykusuz, sabahı beklemektedir. Ün, kahramanları göster-diği karelerin arasına, Mahmut Han'ınkurduğu darağacının karelerini yerleştirir. Çok iyi bir gerilim müziğiyle de des-teklenen bu bölüm, kurgu-müzik başa-rısının bütünlenmesiyle gerilimi, giderek romandan daha da güçlü olarak du-yurmaktadır, Aynı biçimde, Ün'ün Gül-bahar'la Ahmet’in birleşmelerini, ro-mandaki gibi tensel birleşmenin dışına kayan, sanki "dünyevi" olmayıp da düşsel olan bir biçimde verebildiği de dikkatten kaçacak gibi değildir... Bu örnekler kuşkusuz çoğaltılabilir...

Film, romanın bazı bölümlerini vermekte yetersiz kalmaktadır. Yaşar Kemal'in tasvir ettiği o büyük kalabalık, halkın o benzersiz toplanışı yoktur filmde... Ağrı Dağında yakılan ateş inandırıcı değildir... Filmin sonu ise tartışılabilir. Ün, Gülbahar'ın Ahmet’e kıyışını, sinemamızın son yıllarındaki tutkusu olan "yavaşlatma" yöntemiyle çözümleme-ğe çalışmıştır. Ama romandaki şiirsel belirsizliği verebildiği söylenemez. Bu da elbette görsel olması nedeniyle daha "somut" olmak zorunda bulunan sinemanın, söze karşı olan zaafından doğmaktadır.. Ün'ün filminde çok başarılı bir noktanın da oyuncu seçimi ve yönetiminde olduğunu belirtmeliyiz. Girik ve Balamir ikilisinin, melodrama, abartmaya kaçması ustalıkla önlenmiş. Hepsinden söz etmek gerekir belki, böyle bir başarı karşısında: Hayati Hamzaoğlu'nu, Hüseyin Peyda'yı, Atıf Kaptan'ı, Reha Yurdakul'u, Nuran Aksoy'u, Yavuz Selekman'ı İıhsan Yüce'yi, hepsini zikretmek gerekir... Ve elbette ve kuşkusuz, Gani Turanlı’nın kusursuz kamera çalışması ve Yalçın Tura'nın şimdiye dek olan tüm başarılarını aşan müzik çalışmasını da. Ağrı Dağı Efsanesi", taşıdığı masal ve şiir öğe-lerinin sinemalaştırılması zorluğu nedeniyle yitirdiklerini, sinemanın kendine özgü gücü nedeniyle kazanan ilginç ve önemli bir edebiyat uyarlama örneği. Bunun dışında da, birkaç eksikliği dışın-da olgun, özenli bir sinema yapıtı. Ün'ün filmografisinin ise son 10 yıldaki en önemli ve başarılı fılmi olduğu söylenebi-lir... “Atilla DORSAY “Sinemamızın Umut Yılları” syf, 172”

Memduh Ün Anlatıyor:
Yaşar Kemal'i çok seviyorum, kitaplarının çoğunu okudum. 1960 yılıydı, Orta Direk romanından film yapmak istemiştim. Mecidiyeköy'de ·oturuyordu o zaman Yaşar; gittim konuştuk. O günlerde bir filmin maliyeti 60-70 bin liraydı. Eser hakkı için 30 bin lira istedi. Kabul ettim. Yalnız senaryo denetimden geçtikten sonra veririm dedim. Hayır, ben parayı peşin alırım dedi. O yıllarda sansür kurulunca Yaşar Kemal, Orhan Kemal gibi yazarların yapıtları çok sakıncalı görülüyordu; denetimden geçme olasılığı zayıftı. Ben de bu nedenle göze alamadım ve çok sevdiğim o romanı çekmek bana nasip olmadı. Sonra okuduğum Ağrı Dağı. Efsanesi'ni de çok sevdim. Yaşar'la anlaştık. Çok iyi dost olmuştuk yıllar içinde. Sağ kolum olan Duygu, çekme bunu dedi bana. Ticari başarısının olmayacağını düşünüyordu. Belki de efsaneyi yansıtamayacağımı düşünüyordu. Ben çekmeye kararlıydım, hazırlıklara başladım. Duygu senaryoyu yazdı. Bir kez benim, bir kez de Lütfi Akad'ın elinden geçti senaryo.

Yaşar Kemal romanın finalinde, Ağrı Dağı'nın tepesindeki Küp gölü diye bir göl anlatır. Rengarenk çiçekler ortasında bir göldür anlattığı. Çok şiirli bir sahnedir. Ben de yörenin böyle olduğunu hayal etmiştim hep.

Çekim öncesi yer bakmak için Gani Turanlı ve Duygu Sağıroğlu'yla birlikte Doğu Beyazıt'a gittik. Ağrı Dağı'na birkaç yerden çıkılıyor, Iğdır'dan da, Doğu Beyazıt'tan da. Doğu Beyazıt'ta Zeki Bey isminde Kürt kökenli, Cumhuriyet Halk Partili bir sinemacı bize çok yardımcı oldu. Zeki Bey çok aydın bir kişiydi. Ağrı (Dağı'na çıkıp da Küp gölünü görmek istediğimizde bize atlar buldu. Bir de Kürt bir kılavuz. Ağrı Dağı'na çıkmak kolay bir şey değildi. Tırmanırken kayalar, çukurlar çıktı karşımıza, bir süre sonra atlardan inmek zorunda kaldık. Yolda korkunç şeyler anlatıyordu Zeki Bey. Tırmanış sırasında turistlerin bileğini kesip bileziğini, saatini, parmağını kesip yüzüğünün alındığını içeren olaylar Bir süre sonra nasıl olduğunu anlayamadan hepimiz dağıldık. Birbirimize ayak uyduramamıştık. Kılavuzla ben yan yana kalmıştım. Zirveye de yakındık. Kayaların aralarından geçiyorduk. Kafamda hep bu kesme biçme, çalma alma hikayeleri dönüp duruyordu. Bu Kürt dağın başında, üzeri-me saldırmasın, beni de kesmesin endi-şesiyle buzullara kadar geldik. Neyse Duygu, Gani ve Zeki beyle yeniden bu-luştuk bu düzlükte. Küp gölünü aradıkbirlikte. Bir gölcüğe de rastladık, ama çevresi karla kaplıydı. Toprak görmeye olanak yoktu. Biz çekime gelinceye kadar karlar kalkacak romanda Yaşar'ın anlattığı gibi rengarenk çiçekler, laleler fışkıracak diye düşündük. Çıktığı-mız gibi bin bir eziyetle indik. Kolay mı, Ağrı Dağıydı.

İkinci kez geldiğimizde erimişti. Göle baktığımızda dehşete düştük. Çapı elli metre olan bir su birikintisiydi sadece. Çevresinde değil çiçek, yeşil çimen bile yoktu. Dağdan kopan kırmızımtırak kayalarla doluydu Çıldırıyordum az kalsın. Yaşar Kemal'in çizdiği görüntüyle en küçük bir benzerlik taşımıyordu. Yaşar Kemal görmeden bir göl üretmişti hayalinde. Oysa filmin finaliydi bu: Film de her şey oraya göre pompalanmıştı. Sıkıntıdan ölecektim. Birden, gölgemin düştüğünü gördüm suya. Hem de pırıl pırıl. Kafamda bir ışık çaktı. Ağrı'nın gazabını kavalla çalacak olan çobanları, gölgeleri suya düşecek şekilde gölün kenarına oturttum. Sahneye çobanların suya düşen yansımalarından başlayıp sonra yakın planlar yaparak, idare ettim. “Memduh Ün Filmlerini Anlatıyor” , Kabalcı yayınları, Ağustos 2009 - İstanbul”
a

A’DAN Z’YE KADAR (O BİÇİM) (1975


"Erotik Komedi” -  
Senaryo ve Yönetmen: Aram Gülyüz, 
Foto Direktörü: Abdullah Gürek 
Yapım: Yıldız Film/Manuk Manukyan

Işıklar: Kahraman Kongur, Reji Asistanı: Ali Kıvırcık, , Jenerik: Refik Onubil, Kameraman: Galip İkibir Set Ekibi: Nurettin Uyguner, Teoman Sayın, Dursun Ayyıldız, İsmail Mercan, Renk Uzmanı: Turgut Ören, Prodüksiyon Amiri: Mehmet Güler, (Ören Film Stüdyosunda hazırlanmıştır)

Oyuncular: Mete İnselel, Arzu Okay, Melek Görgün (Misafir Oyuncu), Ahmet Mekin, Nalan  Çöl, Nur - Ay, Gündüz Akar, Nur Soylu, Sevda Selen, Gülten kaya, Yonca Gül, Cemil V. Akacan, Yusuf Çetin, İlhan Hemşeri,

Konu: Bir mirasa konmak için çeşitli kadınlarla ilişki kuran salak bir adamın öyküsü.


Teknik ve oyuncu kadrosu filmin jeneriğinden alınmıştır.

ADAMINI BUL (1975)


Yönetmen: Aram Gülyüz
Senaryo: Suavi Süalp
Foto Direktörü Abdullah Gürek
Yapım: Melek Film/Şahan Haki

Prodğüksiyoın Amiri: Erol Deniz, Set Ekibi: Naci Fidan, Kemal Altun, Ahmet Yürek, Işık Şefi: Kahraman Kongur, Reji Asistanı: Ali Kıvırcık, Kamera Asistanı: Galip Kızılova, Laboratuar Şefi: Recai Karataş, Montaj Senkron: Özdemir Arıtan, Dublaj Rejisörü: Zafer Önen, Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu,
Acar Film renkli stüdyolarında hazırlanmıştır

Oyuncular: Müjdat Hezen, Hale Soygazi, Ülkü Özen, Kenan Pars, Seyhan Gümüş, Meral Deniz, Zafer Önen, Selim Naşit, Ayçin Tansel, Kamer Sadık, Baki Tamer, Yüksel Yurdum, İhsan Bayraktar, İhsan Özenç, Mustafa Yavuz, Zeynep Ramazanoğlu, Ali Demir, Nurettin Kaygısız,

Konu: Film, uzak bir akrabasından miras kalan ev yüzünden başına olmadık işler gelen fakir bir gencin öyküsünü anlatır. Hüsnü, bir fabrikada çaycı çırağı olarak çalışır. Çalıştığı işten kazandığı parayla zar zor geçinmektedir. Hüsnü, çalıştığı fabrikada şef olmayı hayal etmektedir. Bu nedenle fabrika çalışanlarının alay konusu olur. Hüsnü ise fabrikada yalnız Filiz’le ilgilenmektedir. Ancak fakirliği yüzünden bir türlü Filiz’e yanaşmaya cesaret edemez. Günün birinde Hüsnü’ye uzak bir akrabasından miras olarak bir ev kalır. Sahip olduğu bu ev sayesinde Hüsnü fabrikada kademe atlar. Ancak durum hiç de onun düşündüğü gibi değildir. Ev yüzünden Hüsnü’nün başına olmadık işler gelir.

ACI SEVERİM TATLI DÖVERİM (1975)


Senaryo ve Yönetmen: T. Fikret Uçak
Foto Direktörü Rafet Şiriner
Yapım: Saba Prodüksiyon/İ. Necil Ozon

Reji Asistanı: Erol Yeşilyaprak, Kamera Asistanı: Taci Saraç, Prodüksiyon Asistanı: Ali, Ramazanoğlu, Ar Direktör: Özdemir Akın, Işık: Kahraman Kongur, Jenerik: Refik Onubil, Laboratuar Şefi: Recai Karataş, Altan Sertesen, Sesleri Alan: Tuncer Aydınoğlu, Bican Avşar, Montaj Şefi: Özdemir Arıtan, (Acar Film Renkli laboratuVarlarında hazırlanmıştır)

Oyuncular: Serdar Gökhan, Elif Pektaş, Emel Özden, Oktar Durukan, Haydar Karaer, Süheyl Eğriboz, İhsan Gedik, Yaşar Şener, Gülay Esaen, İbrahim Uğurlu, Kemal As, Ahmet Karaca, İhsan Baysal, Sevda Şerten, Özdemir Akın, Fırat Tuba, İbrahim Kurt, Niyazi vanlı, Dündar Aydınlı, Mustafa Doğan, Os-man Han, Tevfik Şen, Kadir Kök, Giray Alpan, M. Ali Güngör, Ali Ramazanoğlu,

Konu: Film, sınırda uyuşturucu ticareti yapan uluslararası bir çeteye karşı mücadele eden bir polisin hikâyesini anlatır. Türkiye sınırında uyuşturucu ticareti yapan uluslararası bir kaçakçılık örgütü polis tarafından çökertilir. Ancak örgütün lideri yaralı olarak kurtulur. Çeteyi ortaya çıkaran komiser Şükrü de aldığı kurşun yarası nedeniyle emekliye ayrılmaya karar verir. Komiser Şükrü’nün yerine ani bir kararla Yusuf tayin edilir. Komiser Yusuf, yıllar önce kardeşini uyuşturucu çetesine kurban vermiştir. Bu nedenle uyuşturucu çetelerinin korkulu rüyası haline gelmiştir. İstanbul’a gelen Yusuf, Şükrü’nün kızı Canan’la tanışır. Şükrü’nün yaraladığı çete lideri ise Şükrü’den intikam almak için fırsat kollamaktadır. Çete hem Şükrü’ye hem de Canan’a kumpas kurar. Bunun üzerine Yusuf çeteye karşı zorlu bir mücadeleye girişir.

ACELE KOCA ARANIYOR (1975)


Senaryo ve Yönetmen: Muzaffer Arslan
Foto Direktörü:Necati İlktaç
Yapım:Sine Film / Muzaffer Arslan

Müzik: Feridun Kınay, Prodüksiyon Ekibi: Bedri Uğur, Yusf Avcı, Şeref Yılmaz, Ses Mühendisi: Feridun Kınay, Asistanı: Şakir Ozan, Montaj/Senkron: Reşat Kaya, Mehmet Umar, Mustafa Karataş, Laboratuar: Ziya Uçak, Ahmet Kuru, Recep Çakmak, Renk Uzmanı: Sabahattin Hoşsöz, Işık: Dede Şimşek, Kamera Asistanı: Özer Korkmazlar, Asistan Direktör: Tolgay Ziyal, Atila Gökbürü, Me-sut Uçakan, Jenerik: Yalçın Çetin, Şarkılar: Kervan Plak Semiramis Pekkan, Rıza Silahlıpoda ve Ritim 68 Orkestrası (Enginz Rütmandu, Sacit Çöze, Güray Aktalay, Varol Ucuptan), (Acar film ve İpek Film Stüdyolarında hazırlanmıştır.)

Oyuncular: Türkan Şoray ()Melike), Bü-lent Kayabaş (Apti), Deniz Erkanat (Azra), Mürüvvet Sim (Seher), Hulusi Kentmen (Hakim), Sami Hazinses (Katip), Cevat Kurtuluş(Ayakkabıcı), Turgut Boralı (Hamido), Muzaffer Hepgüler, Çetin Başaran (Ahmet), Aynur Akarsu, Kayhan Yıldızoğlu (Otel müdürü), Ekrem Dümer (Doktor), Buket Işılay, Hamit Haskabal, N. Mahfi Ayral, Çetin Başaran, Ekrem Dümer, Yalçın Akçay, Hamit Has, Buket Işılay, Nuket Işılay,

KONU: Gemi kazası sonunda öldüğü sanılan kadın Türkan kocasının yeniden evlenip balayı yaptığı otele gider, kocası çok şaşırır ve iki kadın arasında kalır. Türkan Şoray bu filmde çok başarılı. Filmin çoğu bölümü otelde geçiyor Bülent Kayabaş’ın erotik film furyasına girmeden önceki başrolde oynadığı filmlerinden biridir.

ZİNDAN (1974)


Senaryo ve Yönetmen: Remzi Jöntürk
Kamera: Ali Yaver
Yapım: Barlık Film / Necdet Barlık

Negatif Montaj: Ziya Kuşdoğan, Sesleri Alan: Necip Sarıcıoğlu,

Oyuncular: Tamer Yiğit, Feri Cansel, Yıldırım Önal, Bilal İnci, Nevin Nuray, Güzin Özipek, Turgut Gözata, Ersun kazançel, Süheyl Eğriboz,

Konu: Bir rum kızı (Feri Cansel) Türk erkeğini (Tamer Yiğit), sevmektedir. Fakat kızı bir başka rum Nikos’da sevmektedir. Nikos Tamer’i tutan Yıldırım’ı öldürür kız ve türk genci kaçarlar Nikos onların peşine düşer Nikos onları yakalar. Tamer’in Nikos’a bir diyet borcu vardır Tamer diyet borcunu kolunu keserek öder. Nikos oradan ayrılır Feri Tamer’den hamile kalır ve olaylar gelişerek devam eder.


ZAFER KARTALLARI KIBRISTA (1974)


Senaryo ve Yönetmen: Seyfi Havaeri
Kameramanlar Necati İltaç, Rafet Şiriner,
Muzaffer Turan, Salih Dikişçi
Yapım: Serpil Film / Seyfi Havaeri

Renk Uzmanı: Turgut Ören, Zihniye Ören, Sesleri Alan: Marko Buduris, Laboratuar Şefi: Hikmet Kuyucu, Hayati Akbulut, Negatif Montaj: Bayram Türkkan, Senkron Montaj: Süleyman Karakaya, Asistan Rejisör: Şahin Dilbaz, (Ören Film Stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir)

Oyuncular: Perihan Savaş, Ünsal Emre, Ferit Bozkurt, Diler Saraç, Müşerref Çapın, Renan Fosforoğlu, Seyfi Havaeri, Cevdet Arıkan,

Konu: Filmde, birbirini seven iki gencin yaşadıkları olaylar anlatılır. Üsteğmen Kemal ile çocukluk arkadaşı Serap birbirlerine ilgi duymaktadırlar. Fakat bunu bir türlü dile getiremezler. Kemal'in komutanı Fikret, bu durumun farkına varır ve Kemal'e haber vermeden kızı ailesinden ister. Böylece Kemal ile Serap arasında söz kesilir ve ardından Kemal göreve gider. Kemal görev sırasında kaza geçirir ve görme yetisini kaybeder. Bu durumdan dolayı hayata küsen Kemal, Serap'la bir daha görüşmek istemeyecektir.


ZAVALLILAR (1974)



Senaryo ve Yönetmen: Atıf Yılmaz, Yılmaz Güney
Görüntü Yönetmeni: Kenan Ormanlar, Gani Turanlı,
Yapım: Süha Pelitözü

Yönetmen Yardımcıları: Yaşar Seriner, Emel, Ceylan, Senaryo Yardımcısı: Güven Şengil, Müzik: Şanar Yurdatapan, Attila Özdemiroğlu, Seslendiren: Necip Sarıcıoğlu, Laboratuar Şefi: S. Türker Vatan, Laboratuar: Hasan Örnek, İsmet Tomaçgil, Selahattin Kaya, Abdullah Akdeniz, Montaj, Senkron: Mevlut Koçak, Ekrem Ülgen, Negatif Montaj: Sezai Elmaskaya, Set Ekibi: Nizam Ergüden, Ercan Akyıldırım, Mevlüt Ekinci, Yapım Yönetmeni: Nuri Tunçel, (Yeni Stüdyoda Hazırlanmıştır)

Oyuncular: Yılmaz Güney, Yıldırım Önal, Güven Şengil, Seden Kızıltunç, Göktürk Demirezen, Kamuran Usluer, Hülya Şengül, Mehmet Şahiner, Birtane Güngör, ıhsan Baysal, Süha Doğan, Hüseyin Kutman, Feridun Çölgeçen, Hakkı Kıvanç, Ajlan Aktuğ, Asım Nipton, Nizam Ergüden, Ali Seyhan, Yaşar Şener, Osman Alyanak, Mustafa Yavuz, Mehmet Bahadır, Celalettin Yonal, Faik Coşkun

Konu: Sultanahmet Cezaevi'nde yeni bir gün başlar. Mahkumlar hapishanenin avlusunda volta atmaktadırlar. Hacı (Yıldırım Önal) ile Arap (Güven Şengül) duvarın dibine çömelmişler, güneşlenmektedirler. Arkadaşları Abuzer (Yılmaz Güney) ise yere atılan bir izmariti alıp yanlarına gelir. Çeşitli suçlardan içeri giren bu üç arkadaşın cezaları üç gün sonra bitecektir. Endişelidirler. Dışarıya çıkınca aç, susuz ve işsiz, ne yapacaklardır?
Koğuşun bir kenarında birkaç mahkum, önlerindeki tepsiye çökmüşler, soluk almadan baklava yemektedirler. Mahkumlardan birinin kerhanedeki dostu göndermiştir baklavayı. Onları uzaktan ağzı sulanarak seyreden Abuzer, yanlarına gelir, "Afiyet olsun abi..." der, baklavayı yiyenler hiç oralı olmazlar. Abuzer tekrar aynı şeyi söyler:
"Afiyet olsun abi... " Yine oralı olmazlar. Adamlar baklavayı yemeye devam ederlerken Abuzer adamları itip baklava tepsisini kapar ve kaçar. Peşindekiler, baklavaları ağzına tıkıştırıp yemeye çalışan Abuzer'i demir parmaklıklı kapının arkasında yakalarlar, üzerine çullanıp döverler. Gardiyanlar koşar, Hacı ile Arap gelir. Müdürün emriyle ceza olarak saçları kesilecektir.
Abuzer, berberin koltuğuna oturup aynaya baktığında çocukluk günlerini hatırlar. Başına ne gelmişse üvey babası yüzünden gelmiştir. Babası bir iş kazasında öldükten sonra komşuları, anasını (Nuran Aksoy) bir adamla evlendirmişlerdir. Ama ne yazık ki adam kötü biri çıkmıştır ve anasını sık sık dövmeye başlamıştır. Bu yüzden de Abuzer evden kaçmak zorunda kalmıştır. Tophane kahvelerinde sabahlayan Abuzer evine döndüğünde anasına saldıran yabancı bir adamla karşılaşmıştır. Üvey babası, anasını o adama satmıştır. Olaydan habersiz olan anası, ekmek bıçağıyla saldırganın üzerine yürüyüp o adamı öldürmüştür. Anası sekiz yıla mahkum olup hapishaneye girince, Abuzer sokaklarda aç-susuz kalmış, böylece hırsızlık yapmaya başlamıştır ve çocukluğu da çoğalarak hep içeride geçmiştir.
Arap da Abuzer'e benzer bir kader mahkumudur. Köyünden kaçırdığı kızla (Birtane Güngör) evlenme hazırlığı içinde olan Arap, tüm umudunu yanında çalıştığı patronuna (Hüseyin Kutman) bağlamıştır. Hanındaki kahve ocağını çalıştırması için ona söz vermiştir patronu. Ancak sözünü yerine getirmeyen, karşılığında para isteyen patronunun kafasına telefon ahizesiyle vurur, patronu yaralanır.
Hacı'nın geçmişteki hayatı onlardan farklı değildir. Sokaklarda kaçak Amerikan sigarası satan Hacı, tutkunu olduğu fahişe Naciye'yi (Seden Kızıltunç) eski dostuyla yatakta yakalayınca onu delik deşik etmiştir. Ve kader onları Sultanahmet Cezaevi'nde bir araya getirmiştir.
Abuzer, Hacı ve Arap cezalarını tamamlayıp hapisten çıktıklarında yatacak yerleri yoktur. Bir yanda açlık, diğer yanda buz gibi bir hava ...Sultanahmet Parkı'ndaki bir bankta otururlarken, Abuzer dalıp gitmiştir yine. Delikanlılık yıllarında (Göktürk Demirezen) bir lunaparkta çalışırken tanıştığı Fidan'ı (Hülya Şengül) hatırlar. Onun yüzünden işten atılışı ve Cibali Tütün Fabrikası'nda işçi olarak çalışan Fidan'ı kapıda bekleyişi gözlerinin önünden gitmemektedir.

Abuzer, Hacı ve Arap, esrarkeşlerin ve ispirtocuların mesken tuttuğu surlarda karınlarını doyurup yatacak yer bulması için Muhlis'i ararlar. Bulamazlar... Karınlarını doyurmak için bir lokantaya girerler. Yemek yedikten sonra Arap ile Hacı, Abuzer'i lokantada yalnız bırakıp
kaçarlar. Parasızdırlar. Abuzer de kaçarken yakalanır ve karakola düşer. Komiser, Abuzer'i bağışlar. Nereye gideceğini bilemeyen Abuzer için hayat değişmez. Yine yalnızdır, yine açtır. Arkasına bakmadan insanlardan hep kaçacaktır.

ÖDÜL:
 12. Antalya Altın Portakal Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (1 – 10 Eylül 1975)
► En başarılı 3. Film
► Seden Kızıltunç “en başarılı Yardımcı kadın”

Jüri Üyeleri: Semih Tuğrul, Kenan Değer, Faruk Güvenç, Prof. Özdemir Nutku, M. Tali Öngören, Erman Şener, Sadun Tanju, İki Antalyalı

Sinematek Derneğince “sezonun en iyi 3. filmi

Meraklısına Notlar:
Yılmaz Güney'in tutuklanıp hapse girmesi sonucu yarım kalan filmi, üç yıl kadar sonra yeni bir senaryo çalışması ve yeni bir düzenlemeyle Atıf Yılmaz tamamladı. Hapishane bölümleri tümüyle Güney tarafından çekilen filmin üç mahkumla ilgili dışarıdaki sahneleri ve onların geçmişteki hayatlarını, dolayısıyla suça itilme nedenlerini, ayrıca Yılmaz'ın gençlik yıllarını Atıf Yılmaz yönetti. Yılmaz Güney'in çalışmasında yer alan ve Romalı Perihan'ın Beyrutlu bir kadını oynadığı sahneler tümüyle atıldı. Şanar Yurdatapan-Atilla Özdemiroğlu ikilisinin müziklerini düzenlediği film, gösterime girdiğinde bazı bölgelerde ve bazı sinemalarda saldırıya uğradı. Özellikle Kahramanmaraş'taki iki sinema salonu (Atlas ve Ceylan sinemaları), Oğuzhan Asiltürk'ün İçişleri Bakanı ve Naim Cömertoğlu'nun da Kahramanmaraş Valisi olarak görev yaptığı dönemde yaşandı bu olaylar. Bazı suçlular tutuklandı.

Almanya'daki video kopyasında ve Türkiye'de çıkarılan VCD'sinde jenerik bölümü eksiktir. İki ayrı çalışma ve iki ayrı senaryo düzenlemesi nedeniyle Güney'in senaryosundaki bazı sahneler, yazıldığı gibi, birbirini tutmamaktadır. “Agâh Özgüç, “Bütün Filmleriyle Yılmaz Güney”

ZAVALLI (1974)


Senaryo ve Yönetmen: Yücel Uçanoğlu
Kamera: İzzet Akay
Yapım: Renk Film / Ünsel Aybek

Oyuncular: Yıldırım Önal, Esen Püsküllü, Ahmet Arkan, Güzin Özipek, Hamit Yıldırım, Diler Saraç, Nubar Terziyan

Konu: Cinayet işlemiş bir adamın pişmanlık öyküsü.


YÜZ LİRA İLE EVLENİLMEZ (1974)


Yönetmen: Osman F. Seden
Senaryo: Ahmet Üstel Kamera:
Kaya Ererez
Yapım: Akün Film / İrfan Ünal

Oyuncular: Ediz Hun, Gülşen Bubikoğlu, Ahu Tuğba, Bülent Kayabaş, Hulusi Kentmen, Adile Naşit, Mete İnselel, Suzan Avcı, Ekrem Dümer, Hüseyin Kutman, Feridun Çölgeçen

Konu: İki çapkın ajans fotoğrafçısı gencin ceplerinde bir kuruş para yoktur ve zengin olduklarını düşündükleri iki kıza aşık olurlar. Kızların babaları da çok despot bir adamdır ve tesadüfen gençlerin çalıştıkları ajansın müşterisi çıkınca yaşanan olaylar komik bir hal alır.

YÜREĞİMDE YARE VAR (1974)


Senaryo ve Yönetmen: Safa Önal
Görüntü Yönetmeni: Mustafa Yılmaz
Müzik Yönetmeni: Metin Bükey
Yapım: Cem Film/Yahya Kılıç, Deniz Kalkavan

Yönetmen Yardımcısı: Yılmaz Koç, Görüntü Yardımcısı: Ender Turgut, Şarkılar: Gülderen Gül, Yapımcı Yönetmen: Nurettin İrişen, Yardımcılar: Yahya Kılıç, Deniz Kalkavan, Yapım Müdürü: Hasan Demircan, Negatif Kurgu: Orhan Elmaskaya, Renk Uzmanı: S. Türker Vatan, Senkron uyum: İsmail Kalkan, Mevlüt Koçak, Çekim Düzeni: Nizam Ergüden, Yardımcıları: Ercan Akyıldırım; Halil Dede, Tevfik Atakan, Ses Mühendisi: Necip Sarıcığlu, Yardımcısı: Ender Teker, Işık: Aslan Yılmaz, Yardımcıları: İsmail Sandalcıoğlu, Turgut Ören, Laboratuar: Hasan Örnek, İsmet Tomaçgil, Selahattin Kaya, Abdullah Akdeniz, Yapımcı Yönetmen: Nurettin İrişen,
(Yeni Stüdyoda seslendirilmiş, Renkli Film laboratuarında hazırlanmıştır).

Oyuncular: Türkan Şoray, Hakan Balamir, Uğur Güçlü, Hulusi Kentmen, Altan Bozkurt, Yeşim Soydan, Turgut Boralı, Yüksel Gözen, Feridun Çölgeçen, Mahmure Handan, Faik Coşkun, Renan Fosforoğlu, Özcan Özgür, Suna Selen, Leman Akçatepe, Müşerref Çapın, Savaş Erenkul, İnan Orkuç, Yılmaz Koç,

KONU: Küçük yaşta öksüz kalan Türkan’ı yanına alan Hulusi ile oğlu Hakan beraber aynı evde kardeş gibi büyümüş yetişmişlerdir. Ekonomik durumları pek iyi olmayan ve İstanbul’un varoşlarında oturan bu aile çevresi tarafından sevilmekte sayılmaktadır. Hulusi baba artık her iki çocuğunun da evlenip yuva kurmasını istemekte ise de gençler evliliğe taraftar değillerdir. Türkan karşısına çıkan tüm talipler geri çevirmekteyse de Hakan, şoför olarak çalıştığı işyerinin patronunun kızı ile sevişmekte, işi evlenme derecesine kadar götürmüştür. Aslında yıllarca aynı evi paylaşan Türkan ve Hakan birbirlerini deli gibi sevmekte iseler de. Aşklarını gizlemektedirler.

Hakan’ın zengin kızıyla yaşadığı ilişkiyi kıskanan ev bu nedenle de inat için zengin iş adamı olan Uğur’un Evlenme Teklifini Kabul Eder. Uğur aynı mahallede büyümüş ve işleri iyi gidince kısa sürede zenginleşip inşaat işlerine atılan ve çocukluğundan beri Türkan’a hayranlık duymaktadır. Her iki genç te artık evlenme safhasına geldikleri bir sırada, başkalarıyla yapacakları bu evliliği bir türlü kabullenemezler ve ayrılırlar. Artı birbirlerinden saklayacak bir şeyleri kalmamıştır. Aşklarını itiraf ederler ve Hakan ile Türkan, mutlu sona ulaşırlar.

► Türk sinemasında kısa hikayeden gelen Safa Önal, gerek asıl uğraşı olan senaryoculukta, gerekse sonra geçtiği yönetmenlikte kendine özgü bir duyarlılığı sürdürmesiyle dikkati çekiyor. Bu duyarlığın iyi bir sinemaya dönüşmesi ise, ancak geçen yıl yaptığı "Umut Dünyası" ile olmuştu. Bu filmin kendisi için de bir "uyanış" olduğunu söyleyen Önal, bundan böyle sinemasına yeni yönler vereceğini ummaktadır. Yüreğimde Yare Var" bilinen Safa Önal duyarlığıyla işlenmiş bir aşk öyküsü, bir "tutku filmi" ... Birlikte büyümüş bir kızla erkeğin sevgisi bu ... Kız, 4 yaşında iken geldiği evde baba ve erkek çocukla birlikte büyümüş, onlara "baba" ve "ağabey" demeye alışmış. Gel gör ki, ikisi de birbirine gizliden gizliye tutulmuş, ama bu aşkı bir tür "günah aşk" sayarak kimselere, kendilerine bile söylememişler. Babanın 2 genci ısrarla evlendirmek istemesinden çıkıyor çatışma, ve gelişiyor ... Önal,bir yandan, aslında düz ve monoton bir çizgide gelişen bir tutku filmi yaparken, öte yandan da, tıpkı "Umut Dünyası"nda yaptığı gibi, çevre tasvirini vermek istemiş. Boğaz'ın Anadolu yakasındaki bu küçük köyde çarşı esnafı, manavı, balıkçısı, meyhanesi ve akşamcısıyla çiziliyor, dert ortaklığı, kader birliği etme gelenekleri veriliyor ... Önal, hala çok iyi bir sinemacı değil, çekim yanlışları var (örneğin sık sık kullanılan üstten çekimlerin hiç bir işlevi yok),
ama duygululuğunu iyi sinemacılığa dönüştürmeye çalışan bir sanatçı ve "Yüregimde Yare Var", bu iyi niyetin ve Safa önal'daki gelişmenin açık bir kanıtı ... "Umut Dünyası"nın çizgisini aşmamakla birlikte tutarlı, seviyeli bir film ... Şoray da, gittikçe gelişen bir oyuncu olan Hakan Balamir de iyi oynuyorlar ..”Atilla Dorsay, “Sinemamızın Umut Yılları” syf,101”