Powered By Blogger

8 Mart 2020 Pazar

YILANI ÖLDÜRSELER (1981)


Yönetmen: Türkan Şoray
Eser: Yaşar Kemal
Senaryo: Yaşar Kemal, Türkan Şoray, Işıl Özgentürk, Arif Keskiner (Yaşar Kemal'in aynı isimli romanından)
Görüntü Yönetmeni : Güneş Karabuda
Kameraman: Muzaffer Turan
Özgün Müzik : Zülfü Livaneli
Yapım : Umut Film/Arif Keskiner

Yönetmen Asistanları: Zafer Par, Arif Erkuş, Leyla Taçdemir, Görüntü Yönetmeni Asistanları: Erhan Güner, Serdar Selvidal, Ses Teknisyeni: Erkan Esenboğa, Montaj: Lennart Arvidsson, Set Ekibi: Sonay Kanat, Kemal Kundak, Kemal Altun, Taci Ersen, Işık Ekibi: Turgut Köse, Ali Koşun, Müzisyenler: Ferhat Liva-neli, Daoud Amin, Ziyaettin Aytekin, Kemal Rastgeldi, Prodüksiyon Amiri: Erol Deniz, Dublaj Rejisörü: Levent Dönmez, Laboratuvar: Nordisk Filmkopia,

Oyuncular: Türkan Şoray, Talat Bulut, Mahmut Cevher, Ahmet Mekin, Aliye Rona, Hüseyin Peyda, Yaman Okan, Erol Demiröz, Pars Sezer (Küçük Oyuncu), Sabahat Işık,

Not: Film Osmaniye ilçesinin Hemite köyünde çekilmiştir.

KONU: Esme (Türkan Şoray) köyün en güzel kızıdır. Yaşadığı yörede herkes vurgundur Esme'ye. Esme de köyün yiğit delikanlısı eşkıya Abbas'a (Mahmut Cevher) sevdalıdır ama. köy Ağası Halim'le (Ahmet Mekin) evlenmek zorunda kalmıştır. Ve bu evlilikten çocuğu olmuştur. Esme uğruna elini kana bulayıp, on bir yıldır hapislerde yatan Abbas bir gün çıkar gelir. Abbas karalıdır. Çünkü hala Esme'ye vurgundur. Onu kaçırmak ister. Esme de ona boş değildir. Gene de direnir, kaçmaz. Çünkü çocuğu Hasan'ı (Pars Sezer) düşünür. Abbas, bir gece evi basıp Esme'nin kocasının öldürür. Ve Esme'yi kaçırır. Ama köylüler Abbas'ı öldürüp, cesedini köy meydanına atarlar. Esme'nin uğursuz güzelliği felaketler getirmektedir. Esme'nin köyden alıp başını gitmesi ya da ölmesi istenmektedir. Bu kez Esme'yi öldürmek için Ali (Talat Bulut) görevlendirilir. Ali de bu işi beceremez. Çünkü bu güzelliğe kıyamaz. Peki ya kim yapacaktır bu işi? Oğlu Hasan mı? Silah Hasan'a verilir. Babasının kanı yerde kalmamalıdır. Bütün olaylardan suçlu olan Esme öldürülmezse Hasan'ın babası Halil, mezarında hortlayacaktır. Ve Esme çırılçıplak leğende, Hasan anasına silahı ateşler ...
ÖDÜL:

Ankara Sanatevi adına sinema ya-zarlarının düzenlediği (1982) "En İyi 5 Yerli Film" seçiminde

► "Yılanı Öldürseler" 5 filmden biri seçil-di.
► "En İyi Özgün Müzik" dalında da Lülfü Livaneli "Birinci" oldu.

* Türkan Şoray'ın yönetmenlik çalışmasını hiç ummadığım derecede olumlu bulduğumu baştan belirtmeliyim. Osmaniye ilçesinin Hemite köyünde çekilen filmin yönetmeni Türkan Şoray'ın mı sunusunu akla getirecek denli başarılı bir bütünlüğü sahip "Yılanı Öldürseler", öz ve biçim yönünden de, teknik açılardan da Yeşilçam 'ölçütlerinin hayli üstünde bir düzeye ulaşmış. (Sungu Çapan, Milliyet Sanat Dergisi, S.: 44, 15 Mart 1982)

* "Yılanı Öldürseler", biraz Yaşar Kemal'in anlatım zenginliklerini içeren yapıtından gelen akıcılıkla ve biraz da, Şoray'ın katkısıyla, klasik bir deyişle eli yüzü düzgün bir film. Böylesine bir konudan daha başka, örneğin Türk sineması için aşama yapacak bir film çıkarılamaz mıydı? Sanırız bu da en azın-dan yapıtın taşıdığı tema açısından olanaksız olurdu. Çünkü "Yılanı Öldürseler" tüm başarılı taraflarına rağmen, Türk sinemasında bu konuda yapılmış benzer filmlerin bir yinelenmesi ötesine gidecek hiçbir özellik taşımıyor. (Burçak Evren, Gösteri, S.: 17, Nisan 1982) “Agah Özgüç, a.g.e. ”

* Evet, hem genel olarak, hem de birçok yönüyle özel olarak başarılı bir film "Yılanı Öldürseler". Ama bir edebiyat uyarlaması aynı düzeyde başarılı demek güç. Yaşar Kemal'in senaryo ekibi içinde yer alması da bu yargıyı değiştiremiyor. (Ahmet Günlük, Nokta, S.: 5,15-21 Mart 1982)

* Türkan Şoray'ın iyi niyetini, özellikle bu kon uya gösterdiği özeni yadsımak mümkün değil. Ancak, Türkan Şoray gibi kendini kanıtlamış bir sanatçının Yaşar Kemal romanını sinemalaştırmak ve dış festivallere katılmak gibi ağır bir sorumluluğun yarattığı psikolojik baskı altında bazı yanlışlara düştüğü de gözden kaç-mıyor. (Turan Aksoy, Hey, S.: 19, 15 Mart 1982)

* Doğu Anadolu, Güney Anadolu, Güney-Doğu Anadolu... Tarih içinde insanoğlunun en büyük uygarlıkları kurduğu, en görkemli yapıtları yarattığı yerler... Hangi yazgı, hangi dönüşü olmayan yanlış, hangi tanrıların laneti bu yerleri en acılı, en iç burucu insan dramlarının da sahnesi haline getirip koymuş? Hangi karayazı bu yöreleri çağımızda bile süren koyu karanlıklara boğmuş? Kim, hangi suçlu, İnsanları böyle geri bırakmış, insanı insana böylesine kıydırmış, insanı insanın kurdu falmış? Yaşlı büyük ananın yüreğini, oğlunun katili bellediği güzel Esmeye karşı böylesine kinle doldurmuş? Küçük oğlu Ali'yi, torunu Hasan'ı katil kılma pahasına, üstelik Hasan'ı "ana katili etme pahasına Esme'yi yok ele isteğini yüreğine böylesine doldurmuş? Kim yanık yüzlü köylüyü, kadınıyla erkeğiyle olayları yatıştırmak, kinleri, tutkuları söndürmeye çalışmak yerine ateşe körükle giden, şiddeti, kini, Öldürme isteğini yüreklendiren ağızlar haline getirmiş? Bu topraklar lanetli mi gerçekten, hep böyle kinle, ölümle dolu Öyküler mi olacak burada, romancılarımız bunları anlatacak, filmcilerimiz bunları mı seyrettirecekler bize?

"Yılanı Öldürseler", bu "Doğu filmleri" zincirine yeni bir halka ekliyor Yaşar Kemal’in bir romanından gelen sağlam bir malzemeye yaslanan, senaryosu üstün-de bir hayli uğraşılmış, çekimi özenle yapılmış, teknik işlemler Türk sinemasının alışılmış standartlarının çok üstünde (İsveç’te) gerçekleştirilmiş, çok ince kurgusu, müziği ile de dikkatleri çeken.. Ama tüm bu çalışmaların sonucu, insanı tam anlamıyla doyuran bir filme ulaşmıyor bence... Niye? Bunu anlamaya, açıklamaya çalışayım,,.

"Yılanı Öldürseler"de, biçim olarak hemen göze batan özellikler var. Bir kez, yakın planların, yüzleri iyice yakından veren yakın planların genelde çok az kullanıldığı dikkati çekiyor. Çokluk genel ve orta planlarla oluşuyor öykü. Bu yönetmen açısından bilinçli bir tutum kuşkusuz ve sonuçta, filmin görsel yanına bir tür "minyatür" görünümü kazandırıyor.

Sanki eski minyatürlerimizden yararlanma tekniği geliştirilmek İstenmiş gibi geliyor İnsana... Diğer yandan, film, kuşkusuz geniş ölçüde kurgu sırasında sağlanmış, ama bir ölçüde mutlaka çekim aşamasında da düşünülmüş olması gereken biçimde, kısa planlardan oluşuyor. Birbirine çabucak bağlanan, filme çok akıcı, giderek hızlı bir tempo kazandıran planlar.,. Bu hızlı anlatım/ kurgulama, filmi hemen yalnızca olayların genel akışının izlendiği, kişiler, kişilikler, onların karakterleri, onlarda olaylarla oluşan değişimler üstünde durmayan bir yapıt haline getiriyor. Bu da, filmi bir zamanlar "Ulusal Sinemacıların” özellikle Halil Refiğ'in savunduğu biçimde bize, bizim halk masallarımıza ve genelde "Doğu öykülerine, masallarına bağlıyor: Batı'da bireyin ortaya çıkışı, gelişmesi, psik-ojinin bir bilim dalı olarak ortaya çıkışıyla da daha geniş ruh bilimsel boyutlar kazanması sürecine tümüyle ters olarak İşleyen bir süreçle, bireyin bireysel psikolojinin var olmadığı, bireylerin değil toplulukların, "halkın" anlatıldığı bir anlatı biçimi. Film, sanki bu Doğu anlatı geleneğine bağlanmak istermiş gibi bir anlatım seçiyor ve zaten "minyatür" görselliği ile çelişmiyor, tam tersine bağdaşıyor bu... Bir ölçüde "Hazal’da da var olan ve belli bir bileşime gitmede, bir uyum sağlamada bir ölçüde başarılı olan bir arayış söz konusu, belki de...

Ama ne var ki bu uyum, filmin (öykünün) genel tavrıyla, yapısıyla uyumlu değil, "Yılanı Öldürseler" tümüyle klasik dramatik yapıda bir öykü çünkü. Giderek bir trajedi bu... Trajediyi yalnızca "koyu dram" anlamına almıyorum: Klasik Yunan trajedisinin havası, öğeleri seziliyor filmde.

Yılanı Öldürseler"i seyri zevkli, görsel açıdan ilginç, ayrıca belli bir öz anlatım birlikteliği, uyumu tutturmuş ilginç bir çaba sayıyorum. Ama "Doğu filmleri "köy filmleri "geri kalmışlık öyküleri anlatmadaki yöntemler üstüne yeni baştan ve şöyle esaslı bir düşünme gereği de var derim. Bu film bana bu gereği yeniden duyurdu. Ayrıca, bir de, baştaki girişe dönersek, kuşkusuz yadsıyamayacağımız biçimde var olan, üstelik bize, sanatımıza Yaşar Kemal'leri, Orhan Kemal'leri, Bekir Yıldız'ları ve son dönemin birçok başarılı sinema ürününü armağan etmiş olan geri kalmışlığımız ve onun koşullarının yanı sıra, biraz da başka gerçeklerimize eğilmek, biraz da onları, söz gelimi kentin sorunlarını ve insanlarını, kentleşmenin acılarını anlatsak nasıl diyorum...


YAŞAMAK BU DEĞİL (1981)



Yönetmen: Temel Gürsu
Senaryo : Arda Uskan
Kamera: Sertaç Karan
Yapım: Kuzey Film/Seyfettin Özkasap, Tanju Gürsu

Oyuncular: İbrahim Tatlıses, Serpil Çakmaklı, Suzan Avcı, Kadir Savun, Reha Yurdakul, Hikmet Taşdemir, Mete Sezer, Civan Canova,

Konu: Kasabaya çalışmak için gelen İbrahim, kötü bir şöhreti olan Gülbahar'ın kızı Emine ile evlenir. İnşaat sahibinin oğlu ve arkadaşları bir gün hem Gülbahar'ı hem de Emine'yi kaçırırlar. Her ikisine de tecavüz ederler. Emine kendisini asar. İbrahim'de intikamını alır.

YASAK AŞK (1981)




Yönetmen: Ümit Efekan
Senaryo: Dinçer Önal
Eser: Frederc Dart
Kamera: Orhan Kapkı
Yapım: Ödül Film/Müfit İlkiz

Oyuncular: Selahattin Alpay, Emel Tümer, Tülay Erçetin, Hayati hamzaoğlu, Alev Gürzap, Filiz Çetin, Sema Sevinç, Tomris Tez, Baykal Kent, Seçkin Bal, Recep Filiz,

Konu: İki kız kardeş arasında kalan bir gencin aşk öyküsü


YAPIŞIK KARDEŞLER “Nokta ile Virgül” (1981)




Yönetmen: Samim Utku
Senaryo: Erdoğan Tünaş
Kameraman: Sedat Ülker
Yapım: Tufan Film/Samim Utku

Oyuncular: Abdullah Şahin (Nokta), Enver Demirkan (Virgül), Ahu Tuğba, Ünsal Emre, Bülent Kayabaş, Erdinç Akbaş, Ajlan Aktuğ, Yüksel Gözen, Necla Fide, Nuran Aksoy, Yadigâr Ejder, Nuray Tansu, Orhan Çin, Muhittin Ayan, Cafer Çağan,

Konu: Yapışık olarak doğan ikiz kardeşin aşk ve macera öyküsü.


VAZGEÇ GÖNLÜM (1981)


Yönetmen: Osman F. Seden
Senaryo: Bülent Oran
Görüntü Yönetmeni: Edoğan Engin, Hüseyin Özşahin
Yapım: Gülşah Film/Selim Soydan

Oyuncular: Orhan Gencebay (Orhan), Canan Perver (Pınar), Yalçın Gülhan (Hakan), Şemsi İnkaya, Tevhit Bilge, Abdurrahman Palay, Seyfettin Karadayı, Coşkun Göğen, Yavuz Karakaş (çete reisi), Hüseyin Kutman, Tevhid Bilge, Coşkun Göğen, İbrahim Uğurlu, Semra Uçar, Hüseyin Kâşif, Hakkım Kıvanç

Konu: Bir araba tamirhanesi olan Orhan (Orhan Gencebay), kendi yağıyla kavrulan ve hiçbir zaman şikayet etmeyen mazbut biridir. Kardeşi Hakan'ın (Yalçın Gülhan) gözü ise aksine parada ve lükstedir. Başı sürekli belaya girer ve onu her zaman ağabeyi Orhan kurtarır. Bir zaman sonra kardeşi artık düzeldiğini, ağabeyine olan minnet borcunu çalışıp ödemek istediğini, bunun için de bir kamyon almak istediğini söyler. Orhan, tereddüt eder ama kardeşini kıramaz. istediği kamyonu alarak yüklü bir borcun altına girer. Ancak kardeşi ona son bir oyun oynar ve kamyon ile birlikte içindeki malları yok pahasına satarak yurt dışına kaçar. Orhan zor durumda kalır. 

Kamyonun borcu tamamiyle üstüne kalır. Bir müddet sonra kardeşi Hakan çıkagelir. Orhan önce onu kovar sonra dayanamaz ve yine affeder. Bu arada bir turizm şirketinde çalışan Pınar'a (Canan Perver) da aşıktır. Ancak kıza açılamamaktadır İş için gideceği Anadolu'dan döndükten sonra Pınar'a ev-lenme teklif etmeye karar verir. Tamirhaneyi kardeşine emanet eder ve gider. Hakan, işine hiç önem vermez, Pınar'a asılarak onu elde etmeye çalışır. Sonunda Pınar hamile kalır, evlenmeye karar verirler. Ancak bu Hakan'ın pek de umurunda değildir. Tekrar kirli işlere döner. Orhan düğünde, Hakan'ı bu kirli işlerden kurtarmaya uğraşır. Ama onu artık geri getiremez. Çaresiz kalan Pınar, kendini bir araba altına atarak intihara kalkışır.

Orhan, onu hastaneye kaldırdığında, sevdiği kızın kardeşinden hamile olduğunu öğrenir. çocuğun babasız doğmaması için Pınar'la göstermelik olarak evlenir. Yıllar sonra, Avrupa'dan uçakla Hakan'a ait ait olduğu söylenen yüzü parçalanmış bir ceset gönderilir. Kardeşinin ölümüyle Orhan'ın dünyası bir kez daha yıkılır. Daha sonra Orhan, Pınar’ın bir başkasıyla daha mutlu bir yuva kurabilmesi için ondan ayırmaya karar verir. O gece kapı çalınır, Hakan çıkagelir. Yaralıdır, üstelik çete reisi (Yavuz Karakaş) ve adamları tarafından takip edilmektedir. 'Orhan kardeşini içeri alır. Onun elbiselerini giyerek dışarı çıkar. Çetenin adamları, Orhan'ı Hakan zannederek öldürürler.

ÜMMÜYE (1981)


“Sevdiğim Sensin” 

Senaryo ve Yönetmen: Oğuz Gözen
Görüntü Yönetmeni: Mükremin Şumlu
Yapım: Mete Film/Necdet Erdur

Oyuncular: Engin Çağlar, Ümmiye, Mustafa Dik, Nubar Terziyan, Türkân Akay, Cevdet Arıkan, Yılmaz Kurt, Birtanem

Konu: Kör bir kızla, geçirdiği bir kaza sonucu ömür boyu yüzündeki yara iziyle yaşamak zorunda kalan bir gencin aşk öyküsü.

ÜÇ KARDEŞTİLER … (1981)



Yönetmen: Oksal Pekmezoğlu
Senaryo: Recep Filiz
Foto Direktörü: Erhan Canan
Yapım: Oksal Film/Oksal Pekmezoğlu

Prodüksiyon Müdürleri: Asker Suha, İbrahim Kul, Müzikler: Cavit Deringöl, Ercüment Yaltır, Oren Stüdyolarında renklendirilmiştir

Oyuncular: Ünsal Emre, Aytekin Akkaya, Seda Sayan, Tülay Erçetin, Hasan Ferman, Gülay Gülen, Nurhan Nur, Orhan Alkan, Gülcan Gül, Nurhan Nur, Recep Filiz, Samuray, Ali Kilci, Yılmaz Kurt, Tevfik Şen, Misafir: Necla Fide

Konu: "Taşı toprağı altındır" deyip anneleriyle birlikte İstanbul'a gelen üç taşralı kardeşin büyük şehir öyküsü.


ÜÇ KAĞITÇI (1981)


Senaryo ve Yönetmen: Natuk Baytan
Kameraman: Rafet Şiriner
Yapım: Cumhur Film/Yahya Kılıç

Reji Asistanı: Ali Kıvıcık, Nilgün Seren, Kamera Asistanı: Soner Saygılı, Set: Cengiz Öktem, Abdullah Monay, Mehmet İnal, Hüseyin Kivi, Işık: İsmet Yurtçu, Prodüksiyon Müdürü: Ekrem Gökkaya, (Yeni Lâle Stüdyosunda hazırlanmıştır.)

Oyuncular: Kemal Sunal, Ülkü Özen, Ali Şen, Turgut Özatay, Reha Yurdakul, Necdet Kökeş, Nizam Ergüden, Yadigar Ejder, Hakkı Kıvanç, Celal Donat, Renan Fosforoğlu, Süheyl Eğriboz, Kudret Karadağ,

Konu: Rıfkı Almanya'da işçi olarak çalışır. Babasının ölmesi üzerine malları satmak için köyüne döner. Bazı olaylar sonunda köyde ona herkes "ermiş" gözüyle bakar. Rıfkı'da bunu benimser. Sakatları iyileştirir. Bazı kimseler Rıfkı'dan yararlanmak için belediye başkanı olmasını isterler. Rıfkı seçimleri kazanır ama başkan olamaz. Çünkü nasıl bir üç kağıtçı olduğu ortaya çıkmıştır.

UNUTULMAYANLAR (1981)


Yönetmen : Remzi A. Jöntürk
Senaryo Ali Fuat Kalkan
Foto Direktörü : Orhan Kapkı
Yapım: Kalkavan Film/Deniz Kalkavan

Müzik: Ersen, Eser: Mehmet Samsa, Laboratuar: Sabahattin Hoşses, Selahattin Kaya, Ziya Uçak, Montaj, Senkron ve Negatif Montaj: Sedat Karadeniz, Sesleri Alan : Erkan Esenboğa, Prodüksiyon Amiri: Sabri A. Kaya, Prodüksiyon: Yılmaz Eşsiz, Yönetmen Asistanı: Arif Erkuş, Kamera Asistanı: Recep Kapkı, (Lale Stüdyo ve laboratuarlarında hazırlanmış ve seslendirilmiştir)

Oyuncular: Cüneyt Arkın, Fikret Hakan, Ekrem Bora, İzzet Günay, Selma Güneri, Eşref Kolçak, Orhan Günşiray, Nejat Özbek , Ülkü Özen, Levent Çakır, Selçuk Uluergüven, Şeref Çokşeker, Nejat Gürçren, Osman Ateş, Mehmet Karakaya, Yadigâr Ejder, Çetin Başaran, Mehmet Uğuır, Ferhat Ünal, Yılmaz Kurt, İbrahim Kurt, Kudret Karadağ, Cevdet Balıkçı,

Konu: Ayrı ayrı özlemleri olan yedi uzun yol şoförü, bir oyun sonucunda kirli bir işe girişirler. İstemeyerek büyük çapta bir silah kaçakçılığının kurbanı olan bu yedi şoförün peşine polis düşer. İstanbul'dan Beyrut'a kadar uzanan bu macera içinde kaçaklar kendilerini bu yola iten şefi bulurlar. Ve intikamlarını alıp İstanbul'a dönerlerken sınırdaki mayın tarlasında tek tek can verirler.

► Remzi A. Jöntürk'ün oldukça geniş kadroya, çok iddialı bir filmde toplaması bir hayli zorlayıcı olmuş. Filmin çıkış noktası son derece başarılı. Ancak filmin finaline doğru hikaye ve Oyuncular yavaş yavaş dağılıyor. (Hayri Caner, Kelebek, 17 Şubat 1982) “Agâh Özgüç, “Türk Filmleri Sözlüğü” 2. Cilt ”

► Cüneyt Arkın, Fikret Hakan, Ekrem Bora, İzzet Günay, Eşref Kolçak, Orhan Günşıray ve Selma Güneri. Hepsi de Zor koşullar altında yetişmiş, her birinin Türk sinemasının belli dönemlerine damgala-rını vurmuş Oyuncular. Ama gelin görün ki, böyle saçma sapan bir senaryoda, Yeşilçam'ın harika beyinli bir yönetmeninin kurbanı olmuşlar. (Agah Özgüç, Yıldız, S.: 195, 16 Şubat 1982)

TÖVBE (1981)


Senaryo ve Yönetmen: Orhan Aksoy
Eser: Aydemir Akbaş
Görüntü Yönetmeni: Orhan Oğuz
Kamera: Serdar Servidal
Yapım: Mine Film/Kadri yurdatap

Yönetmen Asistanları: Semih Servidal, Nilgün Seren, Işık Ekibi: Ömer Ekmekçi, Bülent Eryılmaz, Ali Yalman, Set Ekibi: Cengiz Öktem, Ali Rıza Durda, Abdullah Menay, Prodüksiyon Müdürü: Reha Yurdakul, Prodüksiyon Asistanı: Recai Pekmezoğlu,

Oyuncular: İbrahim Tatlıses, Oya Aydoğan, Muharrem Gürses, Şehnaz Vreskala, Şükriye Atav, Reha Yurdakul, Asuman Arsan, Erol Şen, Oktar Durukan, Nermin Özses, Sabahat Işık, Hikmet Denizci, Nermin Denizci, Yusuf Çetin, Seyfettin Karadayı, Hakkı Kıvanç

Konu: Mehmet doktor olmak için okumaktadır. Mahalleye taşınan Zeynep'e aşık olur. Fakat Mehmet'in amcasının da de kızda gözü vardır. Kız bu zengin ancak yaşlı adamla evlenir. Mehmet çok üzülür. Bir başka amca Zeynep'e dil uzatınca, Mehmet onu öldürür. 12 sene sonra hapisten çıktığında Zeynep'i bir randevu evinde bulur.

TOPRAĞIN TERİ (1981)


Yönetmen : Natuk Baytan
Senaryo: Mehmet Soyarslan, Bülent Oran
Görüntü Yönetmeni: Kaya Ererez
Müzik: Mehmet Soyarslan
Yapım: Özen Film/Mehmet Soyarslan,
Haluk Ünsal

Oyuncular: Fikret Hakan, Güngör Bayrak, Bulut Aras, Erol Taş, Nubar Terziyan, Esra Bora, Atilla Ergün, Mehmet Tabak, Levent Soyarslan

Konu: Mühendis Hasan karısı ve çocuğu ile Amerika'dan köyüne döner. Köye bir süt fabrikası kuracak, köylülerin ürününü değerlendirecektir. Köylüden para toplar. Fakat bu girişime kızan paraları çaldırmak ister. Herkes çalındığını sanmıştır ama Hasan'ın kardeşi paraları kurtarıp saklamıştır. Köylüleri kışkırtıp Hasan'a saldırtır. Karısına tecavüz edilir. Ağa'nın oğlu ise, Hasan'ın karısına (Güngör Bayrak) zorla tecavüz eder. Kemal, ağabeyini kurtarırken yavuklusu Gül (Esra Bora) ile birlikte öldürülür. Köylülerin ayaklandığı sıra Hasan, kardeşinin sakladığı paraların yerini bulur.

ÖDÜL:

* Sinema yazarlarının Ankara Sanatevi adına yaptıkları değerlendirmede (1982), 
► Kaya Ererez, "en iyi görüntü yönetmeni".

* Türk sinemasının son yıllarda dışarı açılması, filmlerimizin satılması, ticari dağıtım zincirleri içinde gösterilmesi ve büyük seyirci toplaması, herkesin İlgisini çekti (galiba devletimiz dışında). Bu ilgiden yararlanmak için, şimdiye dek yalnızca film getirtmekle uğraşan bir büyük sirkelin. Özen Film'in ilk kez olarak yerli yapıma yönelmesi, sevinilecek bir davranış. Üretmekten, yaratmaktan daha güzel daha olumlu ne olabilir?

Özen Filmin sahibi aileden sinemacı Mehmet Soyarslan, bu ilk filmi için klâsik deyimle, "Hiç bir fedakârlıktan kaçınmamış..." Filmin büyük bir bütçesi var. (22 milyondan söz ediliyor: Bir Türk filmi için büyük bir para). Çekimi 2,5 ay sürmüş, teknik işlemleri olabildiğince iyi biçimde yapılmış. Filmin teknik açıdan sinemamız için de önemli bir aşama olduğu söylenebilir, bazı laboratuar (yıkama ve basma) hatalarından da tümüyle arındırabilseydi... Ne var ki Soyarslan, asıl büyük "fedakârlığı" yapamamış, yani filmin konusunu ve senaryosunu kendi oluşturmak yerine iyi bir yazara veya yazarlar grubuna ısmarlasaydı, hikâye üstünde, kişilikler üstünde daha İyi bir düşünmek fırsatı olsaydı, kuşkusuz film kendine harcanan parayı gerçekten hak ederdi.

Ne anlatıyor "Toprağın Teri?.." Amerika'da okumuş, "mühendis olmuş" bir genç adamın, Hasan'ın köyüne dönerek hemşerilerini içinde bulundukları yoksulluktan, Ağa sömürüsünden kurtarmak üzere bir bir süt ve süt ürünleri fabrikası kurmaya girişmesini anlatıyor. Köye genç, güzel karısı ve oğluyla birlikle gelen Hasan, kardeşi Kemal'le birleşerek köylüleri para toplayıp fabrikayı kurmak için inandırıyor. Görmüş, geçirmiş Salih Ağa, bu isteğe karşı çıkmazmış, gibi davranıyor, kendisi de yardım bile ediyor. Ama ağanın planlan vardır: Parayı, muhtar tarafından bankaya götürürken baskınla ele geçiriyor ve başlık parası peşinde olan Kemal'in suçlanmasına yardımcı oluyor. Köylüler ağadan değil ama. Hasan - Kemal kardeşlerden sırt çeviriyorlar.

Bu arada, zaten baştan beri "dekolte" giysileri içinde köy geleneklerine meydan okumakta olan Hasan'ın karısı Alev, zor dakikalar geçiriyor. Salih Ağa, Alevi kaçırtıyor. Kemal'i öldürtüyor. Hasan ise düşürüldüğü tuzaktan kurtularak Ağa'ya savaşımını sürdürüyor, sonunda onu yakalıyor. Ama nerde olduğunu yalnız Kemal'in bildiği paralar, ortada yoktur.,.

"Toprağın Teri", yıllardır en basit serüven romanlarından İtalyan Western'lerine artık en bilinen macera trüklerini, motiflerini yeniden bir araya getiriyor. İyiler iyi, kötüler tümden kötü bu filmde... Ama iyilerin de kötülerin de ortak bir özelliği var.

Yaşamıyorlar, kanlı - canlı değiller. Nasıl olsunlar ki: senaryoda onlara işlevsel, beylik konuşmaların dışında en küçük bir karakter boyutu verilmemiş. Hasan, söz gelimi, niye Amerikalardan köyüne gelir, başını belaya sokar, bunca uğraşır? Bu "İdeal" niye onun için bu denli önemlidir? Bu bilinmez, anlaşıl-maz. Alev niye bu ırak Anadolu köyünde açık saçık dolaşır, "bikini" ile göle girer? Az - biraz "teşhİrcİ" midir? Sonra gerilimi uzatmak için düşülen mantık hataları, karışık bir entrika boyunca anlaşılmayan, kavranamayan gelişimler; Niye Kemal paraları alıp kaçar da köylülere veya jandarmaya gidip gerçeği anlatmaz? Hep adı edilen polis, jandarma niye bir türlü ortada gözükmez? Köylüler niye öyle bilinçsiz bir yığın, adeta bir koyun sürüsü gibi bir o yana, bir bu yana gidip gelirler, her şeye hemen inanır, Hasan’ı ve Alev'i ölümcül bir sürü gibi Öldürmeye davranırlar? Ve asıl önemlisi, bunca kana, bunca zulme, şiddete ne gerek vardır? Sinemada şiddetin egemen olduğu bir dönem vardı, biraz azalmakla birlikte belki hala var. Ama bu işin çok daha iyisini yabancılar yaptılar, yapıyorlar, hem de, (Sam Peckinpah örneği) şiddete kendine özgü bir boyut, neredeyse bir "şiir katarak... "Toprağın Terindeki şiddetin "şiiri" nerede? Gerekçesi ne?

Yanılgı surdan doğuyor, sanıyorum: Son dönemde dışarıda ilgi gören filmlerimiz de. Doğu’da ve Güneyde, sömürünün, zor yaşam koşullarının egemen olduğu geri kalmış yörelerimizde çekildi. Bir "Sürü", bir "Hazal", bir "Kara Çarşaflı Gelin" benzer koşullan işliyorlardı. Ama benzer bir konuyu veya öyküyü almakla sorun çözümleniyor mu? "Sürü’deki büyük insancıl bildiri, yoğun sinemasal derinlik kolay yakalanabilir mİ? "Hazal"da yönetmenle senaryo yazarının, aşıkların sonda halk tarafından öl-dürüldüğü (ve bir bölüm sinemacımız için kuşkusuz son kerte "sinema" olan bölümü filme koymayı değil, koymamayı yeğlemeleri, bu şiddet sahnesini filmde kullanmamaları, Türkân Şoray / Tank Bulut çiftini öldürülmüş olarak göstermeleri anlamlı değil miydi? "Kara Çarşaflı Gelin"de tüm bir sömürü düzeninin, Ankara'da politikacıya dek uzanan kirli bağlar sergileniyordu. "Toprağın Teri"nde, ise yine klasik ve beylik "Ağa sömürüsü" işleniyor. Bunca yıl sonra artık bu inandırıcı olabilir mİ? 27 Mayıs eylemi Doğu'dan 55 ağayı toplayıp kaldırınca, sömürü durdu mu Türkiye'de, köylü rahata erdi mİ?

Evet, bir filme 22 milyon harcamak iyi, güzel, alkışlanacak bir davranış. Ama yeterli değil. Bu denli emek harcanan bir film için geniş, boyutlu, evrensel, insancıl bir tema veya temalar bulmak, bunları özenle düşünülmüş, hazırlanmış bir öykünün içine özenle yerleştirmek gerekiyor. Çağdaş bir sinema yapılmak isteniyorsa, dışarı satılmak isteniyorsa... Yoksa Türk usulü İtalyan westerni yapmak, belki yine satış şansı getirir, ama yankılar yapacak, kendinden söz ettirecek bir film oluşmasını sağlayamaz.

Özen Filmin "Toprağın Teri"ni içerdiği iyi niyet için alkışlayabiliriz ancak... Oyuncu kadrosundan ise özellikle Güngör Bayrak sivriliyor: "Düşman'daki oyununu unutamadığımız sanatçı, bu filmde de nüans, incelikli oyunuyla dikkati çekiyor. Sinemamızın bu olağanüstü kadından daha iyi yararlanmasını dilerim. Film yapımını sürdürecekse eğer, Mehmet Soyarslan'a da iki küçük öğüdümüz var. Gelecek sefere öyküsünü daha iyi düşünsün, hazırlasın... Ve bir de ailesinin çok cici iki bireyini evde bıraksın....”Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız

► Filmin ilk başladığı dakikalar, Güngör Bayrak'ın uzun soluklu koşusunu, Natuk Baytan'ın bu sahnedeki nefis anlatımını görünce bayağı zevklendik. Ama filmin giderek Ringo ve korku filmlerinin kalıpla-rına dönüştüğünü de üzülerek izledik...Bu imkana, bu paraya yazık. olmuş. Böyle bir konudan, parasal olanaklara dayalı ne kadar bir "üstün yapım" çıksa da sonuç "Toprağın Teri"ndeki gibi yanlış, boşa harcanmış çaba olarak kalır. (Agah Özgüç, Yıldız, S.: 193, Şubat 1982)

TAKİP (1981)


Yönetmen: Remzi A. Jöntürk
Senaryo: Mehmet Aydın
Foto Direktörü: Çetin Tunca
Yapım: Gökçen Film/Oğuz Çetiner

Sesleri Alan: Erkan Esenboğa, Renk uzmanı: Sabahattin Hoşses, Laboratuvar: Selahattin Kaya, Ziya Uçak, Montaj, Senkron ve Negatif Montaj: Sedat Karadeniz, Mustafa Kul,
Yeni Lale Stüdyo ve laboratuarlarında hazırlanmış ver seslendirilmiştir

Oyuncular: Cüneyt Arkın, Oya Aydoğan, Fikret Hakan, Eşref Kolçak, Hayati Hamzaoğlu, Kadir Savun, Yılmaz Köksal, Ülkü Özen, Kadir Savun, Atilla Ergün, Kâzım Kartal, Çocuk Yıldız: Barış Aydın

Konu: Karlı yollarda devrilen hapishane aracından iki idam mahkumu Hasan'la (Cüneyt Arkın), Kör Mustafa (Hayati Hamzaoğlu) kaçarlar. Aile içinde ve çalışma yaşamında kendini bir türlü kanıtlayamamış olan emekli komiser Hüseyin (Fikret Hakan), peşine düştüğü iki azılı caniyi yakalar. Karın yolları kapatması nedeniyle kaçaklar ve komiser bir dağ evine sığınırlar. Hasan, ev sahibi yaşlı adamın genç ve isterik karısı Oya (Oya Aydoğan) ile ilişki kurar. Bu ara iki mahkum evden kaçarlar. Yolda Kör Mustafa, Hasan'ı öldürmek ister. Gerçekte kaldıkları evin sahibi (Eşref Kolçak), karısıyla yatan Hasan'ı öldürüp cesedini getirmesi için Kör'e para ve silah vermiştir. Ne var ki Hasan'ın yerinde Kör'ün cesedi gelir. Ve karısının ihanetine dayanamayan adam intihar eder. Yıllar önce yanlışlıkla iki çocuğunu öldürüp katil olan Hasan'ın peşine düşen emekli komiser, çeşitli maceralardan sonra onu teslim alır. Ama artık, kanun adamıyla cani birbirlerine düşman değil, dostturlar ...

* Filmin en etkili ve de anahtar sahnesi Cüneyt Arkın'ın bir geriye dönüşle anımsadığı çocuklarını öldürdüğü bölüm. Bu vurucu sahneden yola çıkılıp geliştirilseydi, amacına varılmış bir film ortaya çıkardı. Ne var ki saptırılmış, psikopat tiplemelerle psikopatlığın antolojisi olmuş Ya da "psikopatlığın komedisi. (Bkz.: Agah Özgüç Yıldız,s.:.201,30 Mart 1982)


ŞAKA YAPMA (1981)


Senaryo ve Yönetmen: Osman F. Seden
Görüntü Yönetmeni: Muzaffer Turan,
Kurgu: Mevlut Koçak
Yapım: Özer Film /Nazmi Özer

Yardımcı Yönetmen: Nezih Tunar, Arif Erkuş, Görüntü Yönetmen yardımcısı: Saner Saygılı, Cem Esentepe, Teknik Ekip: Taci Ersan, İbrahim Önen, Ahmet Topal, Yapım Yönetmeni: Fikret Ertuğrul, Renk Uzmanı: Hikmet Kuyucu, Laboratuar: Selahattin Kaya, Ziya Uçak, Mustafa Yıldız, Sesleri Alan: Erkan Esen-boğa, Negatif Montaj: Mustafa Kul, (Yeni Lâle Stüdyosunda hazırlanmıştır).

Oyuncular: Zeki Alasya, Metin Akpınar, Serpil Çakmaklı, Adile Naşit, Pembe Mutlu, Orhan Günşıray, Süleyman Turan, Neriman Köksal, Ali Şen, Sabiş Kara, Semra Uçar, Şefik Döğen, Hüseyin Kutman, Orhan Aydınbaş, Ali yalaz, Nubar Terziyan, Nezih Tuncay,

Konu: Oldukça zengin bir adam, at ara-bacısı bir gence son model arabayla çarpar. Adam genci hemen hastaneye götürür. Gencin kazadan dolayı bir rahatsızlığı yoktur ama,yapılan testlerde ölümcül bir hastalığa yakalandığı ve çok az bir ömrü olduğu ortaya çıkar. Bunu öğrenen fakir genç büyük bir şok yaşar. Onun bu durumundan yararlanmak isteyen bazı reklam şirketlerinin sahipleri para kazanmak için yardım kampanyası başlatırlar.