Senaryo: Mehmet Soyarslan, Bülent Oran
Görüntü Yönetmeni: Kaya Ererez
Müzik: Mehmet Soyarslan
Yapım: Özen Film/Mehmet Soyarslan,
Haluk Ünsal
Oyuncular: Fikret Hakan, Güngör Bayrak, Bulut
Aras, Erol Taş, Nubar Terziyan, Esra Bora, Atilla Ergün, Mehmet Tabak, Levent
Soyarslan
Konu: Mühendis Hasan karısı ve
çocuğu ile Amerika'dan köyüne döner. Köye bir süt fabrikası kuracak, köylülerin
ürününü değerlendirecektir. Köylüden para toplar. Fakat bu girişime kızan
paraları çaldırmak ister. Herkes çalındığını sanmıştır ama Hasan'ın kardeşi paraları
kurtarıp saklamıştır. Köylüleri kışkırtıp Hasan'a saldırtır. Karısına tecavüz
edilir. Ağa'nın oğlu ise, Hasan'ın karısına (Güngör Bayrak) zorla tecavüz eder.
Kemal, ağabeyini kurtarırken yavuklusu Gül (Esra Bora) ile birlikte öldürülür.
Köylülerin ayaklandığı sıra Hasan, kardeşinin sakladığı paraların yerini
bulur.
ÖDÜL:
* Sinema yazarlarının Ankara
Sanatevi adına yaptıkları değerlendirmede (1982),
► Kaya Ererez, "en iyi
görüntü yönetmeni".
* Türk sinemasının son yıllarda dışarı açılması, filmlerimizin
satılması, ticari dağıtım zincirleri içinde gösterilmesi ve büyük seyirci
toplaması, herkesin İlgisini çekti (galiba devletimiz dışında). Bu ilgiden
yararlanmak için, şimdiye dek yalnızca film getirtmekle uğraşan bir büyük
sirkelin. Özen Film'in ilk kez olarak yerli yapıma yönelmesi, sevinilecek bir
davranış. Üretmekten, yaratmaktan daha güzel daha olumlu ne olabilir?
Özen Filmin
sahibi aileden sinemacı Mehmet Soyarslan, bu ilk filmi için klâsik deyimle,
"Hiç bir fedakârlıktan kaçınmamış..." Filmin büyük bir bütçesi var.
(22 milyondan söz ediliyor: Bir Türk filmi için büyük bir para). Çekimi 2,5 ay
sürmüş, teknik işlemleri olabildiğince iyi biçimde yapılmış. Filmin teknik
açıdan sinemamız için de önemli bir aşama olduğu söylenebilir, bazı laboratuar
(yıkama ve basma) hatalarından da tümüyle arındırabilseydi... Ne var ki
Soyarslan, asıl büyük "fedakârlığı" yapamamış, yani filmin konusunu
ve senaryosunu kendi oluşturmak yerine iyi bir yazara veya yazarlar grubuna
ısmarlasaydı, hikâye üstünde, kişilikler üstünde daha İyi bir düşünmek fırsatı
olsaydı, kuşkusuz film kendine harcanan parayı gerçekten hak ederdi.
Ne anlatıyor "Toprağın
Teri?.." Amerika'da okumuş, "mühendis olmuş" bir genç adamın,
Hasan'ın köyüne dönerek hemşerilerini içinde bulundukları yoksulluktan, Ağa
sömürüsünden kurtarmak üzere bir bir süt ve süt ürünleri fabrikası kurmaya
girişmesini anlatıyor. Köye genç, güzel karısı ve oğluyla birlikle gelen Hasan,
kardeşi Kemal'le birleşerek köylüleri para toplayıp fabrikayı kurmak için inandırıyor.
Görmüş, geçirmiş Salih Ağa, bu isteğe karşı çıkmazmış, gibi davranıyor, kendisi
de yardım bile ediyor. Ama ağanın planlan vardır: Parayı, muhtar tarafından
bankaya götürürken baskınla ele geçiriyor ve başlık parası peşinde olan
Kemal'in suçlanmasına yardımcı oluyor. Köylüler ağadan değil ama. Hasan - Kemal
kardeşlerden sırt çeviriyorlar.
Bu arada, zaten baştan beri
"dekolte" giysileri içinde köy geleneklerine meydan okumakta olan
Hasan'ın karısı Alev, zor dakikalar geçiriyor. Salih Ağa, Alevi kaçırtıyor.
Kemal'i öldürtüyor. Hasan ise düşürüldüğü tuzaktan kurtularak Ağa'ya savaşımını
sürdürüyor, sonunda onu yakalıyor. Ama nerde olduğunu yalnız Kemal'in bildiği
paralar, ortada yoktur.,.
"Toprağın
Teri", yıllardır en basit serüven romanlarından İtalyan Western'lerine
artık en bilinen macera trüklerini, motiflerini yeniden bir araya getiriyor.
İyiler iyi, kötüler tümden kötü bu filmde... Ama iyilerin de kötülerin de ortak
bir özelliği var.
Yaşamıyorlar,
kanlı - canlı değiller. Nasıl olsunlar ki: senaryoda onlara işlevsel, beylik
konuşmaların dışında en küçük bir karakter boyutu verilmemiş. Hasan, söz gelimi,
niye Amerikalardan köyüne gelir, başını belaya sokar, bunca uğraşır? Bu
"İdeal" niye onun için bu denli önemlidir? Bu bilinmez, anlaşıl-maz.
Alev niye bu ırak Anadolu köyünde açık saçık dolaşır, "bikini" ile
göle girer? Az - biraz "teşhİrcİ" midir? Sonra gerilimi uzatmak için
düşülen mantık hataları, karışık bir entrika boyunca anlaşılmayan, kavranamayan
gelişimler; Niye Kemal paraları alıp kaçar da köylülere veya jandarmaya gidip
gerçeği anlatmaz? Hep adı edilen polis, jandarma niye bir türlü ortada gözükmez?
Köylüler niye öyle bilinçsiz bir yığın, adeta bir koyun sürüsü gibi bir o yana,
bir bu yana gidip gelirler, her şeye hemen inanır, Hasan’ı ve Alev'i ölümcül
bir sürü gibi Öldürmeye davranırlar? Ve asıl önemlisi, bunca kana, bunca zulme,
şiddete ne gerek vardır? Sinemada şiddetin egemen olduğu bir dönem vardı, biraz
azalmakla birlikte belki hala var. Ama bu işin çok daha iyisini yabancılar yaptılar,
yapıyorlar, hem de, (Sam Peckinpah örneği) şiddete kendine özgü bir boyut,
neredeyse bir "şiir katarak... "Toprağın Terindeki şiddetin
"şiiri" nerede? Gerekçesi ne?
Yanılgı
surdan doğuyor, sanıyorum: Son dönemde dışarıda ilgi gören filmlerimiz de.
Doğu’da ve Güneyde, sömürünün, zor yaşam koşullarının egemen olduğu geri kalmış
yörelerimizde çekildi. Bir "Sürü", bir "Hazal", bir
"Kara Çarşaflı Gelin" benzer koşullan işliyorlardı. Ama benzer bir
konuyu veya öyküyü almakla sorun çözümleniyor mu? "Sürü’deki büyük
insancıl bildiri, yoğun sinemasal derinlik kolay yakalanabilir mİ?
"Hazal"da yönetmenle senaryo yazarının, aşıkların sonda halk
tarafından öl-dürüldüğü (ve bir bölüm sinemacımız için kuşkusuz son kerte
"sinema" olan bölümü filme koymayı değil, koymamayı yeğlemeleri, bu
şiddet sahnesini filmde kullanmamaları, Türkân Şoray / Tank Bulut çiftini
öldürülmüş olarak göstermeleri anlamlı değil miydi? "Kara Çarşaflı
Gelin"de tüm bir sömürü düzeninin, Ankara'da politikacıya dek uzanan kirli
bağlar sergileniyordu. "Toprağın Teri"nde, ise yine klasik ve beylik
"Ağa sömürüsü" işleniyor. Bunca yıl sonra artık bu inandırıcı
olabilir mİ? 27 Mayıs eylemi Doğu'dan 55 ağayı toplayıp kaldırınca, sömürü
durdu mu Türkiye'de, köylü rahata erdi mİ?
Evet, bir
filme 22 milyon harcamak iyi, güzel, alkışlanacak bir davranış. Ama yeterli
değil. Bu denli emek harcanan bir film için geniş, boyutlu, evrensel, insancıl
bir tema veya temalar bulmak, bunları özenle düşünülmüş, hazırlanmış bir
öykünün içine özenle yerleştirmek gerekiyor. Çağdaş bir sinema yapılmak
isteniyorsa, dışarı satılmak isteniyorsa... Yoksa Türk usulü İtalyan westerni
yapmak, belki yine satış şansı getirir, ama yankılar yapacak, kendinden söz
ettirecek bir film oluşmasını sağlayamaz.
Özen Filmin "Toprağın
Teri"ni içerdiği iyi niyet için alkışlayabiliriz ancak... Oyuncu
kadrosundan ise özellikle Güngör Bayrak sivriliyor: "Düşman'daki oyununu
unutamadığımız sanatçı, bu filmde de nüans, incelikli oyunuyla dikkati çekiyor.
Sinemamızın bu olağanüstü kadından daha iyi yararlanmasını dilerim. Film
yapımını sürdürecekse eğer, Mehmet Soyarslan'a da iki küçük öğüdümüz var.
Gelecek sefere öyküsünü daha iyi düşünsün, hazırlasın... Ve bir de ailesinin
çok cici iki bireyini evde bıraksın....”Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve
Sinemamız
► Filmin ilk başladığı
dakikalar, Güngör Bayrak'ın uzun soluklu koşusunu, Natuk Baytan'ın bu sahnedeki
nefis anlatımını görünce bayağı zevklendik. Ama filmin giderek Ringo ve korku
filmlerinin kalıpla-rına dönüştüğünü de üzülerek izledik...Bu imkana, bu paraya
yazık. olmuş. Böyle bir konudan, parasal olanaklara dayalı ne kadar bir
"üstün yapım" çıksa da sonuç "Toprağın Teri"ndeki gibi
yanlış, boşa harcanmış çaba olarak kalır. (Agah Özgüç, Yıldız, S.: 193, Şubat
1982)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder