MASUMİYET (1997)
Senaryo ve Yönetmen: Zeki Demirkubuz, Görüntü Yönetmeni: Ali Utku, Müzik: Cengiz Onural Yapım: Mavi Filmcilik/Nihal G. Koldaş, Zeki Demirkubuz, (Şafak Film laboratuarında hazırlanmıştır). Yönetmen Yardımcısı: Güliz Sağlam, Kurgu: Mevlut Koçak, 1. Kamera Ast: Barış Işık, 2. Kamera Ast: Ali Sanlı, Makyaj ve Joker: Cüneyt Ballı, Kostüm: Aslı Sungu, Burcu Unurtan, Işık Yönetmeni: Recep Biçer, Işık Teknisyeni: Eray Kantarcı, Mehmet Subatan, Işık Servisi: Can Film, Ulaştırma: Ahdamar Turizm, Set Amiri: Adnan Tezel, Set Teknisyeni: Namık Eken, Ses mühendisi ve mixing: Erkin Hadımoğlu, Teknik Donanım: A Vizyon, Jenerik: Özkan Sevinç, Grafik Düzenleme: Nursen Öztürk (Print A.Ş.), Yapım Sorumlusu: Didem Gündüz, Renk Düzenleme. Türker Vatan, Uğur Orbay, Film Banyo: Ekrem Şen, Arif Şengül, Film baskı: Veli Burç, Uğur Orbay, Negatif Montaj: Tamer Eşkazan, Ses kayıt ve Mix: Metin Çeşmebaşı, Yapım Yardımcıları: Feridun Koç, Aylin Ünsal, Vurmalı Sazlar: Oğuz Çimen, Gitarlar, Vokal: Kadir Şan Tarhan, Gitarlar, kemençe: Cengiz Onural, Toplu çalgılar: Erkin Hadımoğlu, Bas: Raci Pişmişoğlu, Davul Erdinç Şenol, Obua: Yeşim Bastoncu, Vokallere: Bora Ebeoğlu
Oyuncular:
Derya Alabora (Uğur), Haluk Bilginer (Bekir), Güven Kıraç (Yusuf), Melis Tuna
(Çilem), Doğan Turan (otelci), Ajlan Aktuğ (enişte), Nihal G. Koldaş (abla),
Zeki Demirkubuz, Erdoğan Seren, Rıza Sönmez, Ümit Çırak, İskender Altın
(otobüsteki polis), Feridun Koç, Apo Demirkubuz, Yalçın Çakmak (Cezaevi
müdürü), Feridun Koç (satıcı), Nazım Gök (eniştenin oğlu), Salih Urfa (oteldeki
fedayiler), Erdoğan Seren (pavyondaki adam), Süha Tuna (sorgucu polis),
Baskındaki polisler: Apo Demirkubuz, Namık Eken, Eray Kantarcı (oteldeki adam),
Rıza Sönmez (kahvedeki adam), Ümit Çırak (Necati), Engin Kurtçuoğlu (zagor
baba), Dursun Derebaşı (hastabakıcı)
KONU: Yusuf, açık bir kapının ardında
oturmaktadır. Cezaevinden çıkmak üzeredir. Cezaevi müdürü açık kapıyı kapatır.
Ancak kapı yine açılır. Yusuf 10 yıllık hapis cezasını tamamlamıştır. Üç gün
sonra dışarı çıkacaktır. Müdürlüğe bir mektup yazarak depremde kaybettiği
ailesi nedeniyle dışarıda hiç yakını kalmadığını, işi ve mesleği olmadığı için
hapiste kalmaya devam etmek istediğini belirtmiştir. Bu isteği olmazsa da
tekrar suç işleyip, geri döneceğini söylemektedir. Dışarıdan korkuyordur. Müdür
bir denemesini söyler. Jenerik başlar. Yusuf'un dışarı çıktığını görürüz.
Otobüstedir. İzmir' e gitmektedir. Polis otobüsü durdurarak bir kadın (Uğur) ve
erkeği (Bekir) dışarı çıkartır. Yusuf, otobüsten inince ucuz bir otele gider.
İçeriden Türk filmi oynayan TV'nin sesi gelmektedir. Resepsiyonda kimse yoktur.
İçeriden bir ses beklemesini söyler. Koltuğa oturur. Karşısındaki koltukta küçük
bir kız uyuya kalmıştır. Çocuğun ateşi olduğunu far keder. Resepsiyondaki adama
(Mehmet) çocuğun hasta olduğunu söyler. Mehmet Yusuf'a odasını gösterir. Bir
süre sonra geri döner çocuğun kötü olduğunu söyler. Yusuf, çocuğu doktora
götürür.
Otele döndüklerinde kızın
ailesinin daha gelmediğini öğrenir çocuğu yatırrlar. Sabah kızın ailesi hala
gelmemiştir. Yusuf, eniştesini arar. Eniştesi onu iyi karşılar. Birlikte eve
giderler. Ablası yüzüne hiç bakmaz. Eniştesi oğluna ve eşine çok kötü
davranmaktadır. Yusuf'un ablasının aşığını öldürdüğünü öğreniriz. Eniştesi içki
içer. Ablasına bağırıp, çağırır ve sonunda da kemeriyle dövmeye başlar. Yusuf
yapacak birşeyi olmadığı için evden çıkıp, gider. Otele geri döner.
Yatarken kapısı çalar. İçeri
daha önce otobüste gördüğü Bekir girer. Çocukla ilgilendiği için teşekkür eder.
Birlikte çorba içmeye giderler. Birbirlerine hikayelerini anlatırlar. Bekir,
akşama Uğur ile çalıştıkları pavyona çağırır. Ayrılırlar.
Yusuf, sokakta dolaşırken Uğur' u görür.
Onu takip etmeye başlar. Uğur elinde poşetlerle hapishaneye gider. Aynı akşam
pavyonda Uğur'u şarkı söylerken görürüz. Şarkı bitince Yusuf ile Bekir'in
yanına gelir. Uğur, kızıyla ilgilendiği için Yusuf'a teşekkür eder. Sonra da
başka bir masaya gidip, oturur. Bekir'in davranışından bu durumdan hoşnut
olmadığını anlarız. Otele döndüklerinde Bekir ve Yusuf TV izlerken içeriye iki
adam girer. Uğur' u almaya gelmişlerdir. Bekir, Uğur aşağı indiğinde adamlarla
gitmemesini söyler. Kavga ederler. Bekir silah çeker. Uğur, sıkmasını söylese
de tabancayı ateşleyemez. Uğur gittikten sonra Bekir şoka girer. Kendinde
değildir. Yusuf ile Mehmet, Bekir'i yatırırlar.Yusuf ve Mehmet çoğu zaman
yaptıkları gibi Türk filmi izlerler. Küçük kız (Çilem) aşağı indiğinde Mehmet,
kızın sağır ve dilsiz olduğunu söyler. Yusuf kızın yanına oturur.
Sabah Yusuf'u uyandıran Bekir, Çilem'i "saklı cennet"e
gezmeye götüreceğini söyleyerek onu da davet eder. Uğur geri dönmüştür. Yusuf'a
kızına dikkat etmelerini söyler. "Saklı Kent"te Yusuf en yakın
arkadaşını ablasıyla kaçtığı için öldürdüğünü anlatır. Ablasını da ağzından
vurmuştur. Mermi dilini parçaladığı için konuşamamaktadır. Bekir'e, Uğur'un
ziyaret ettiği adamın kim olduğunu sorar. Bekir sevgilisi olduğunu söyler ve
hikayesini anlatmaya başlar. Uğur'a olan tutkusundan bahseder. Otele geri
dönerler. Sabah Uğur, Yusuf'a birlikte Aydın'a gitmeyi teklif eder. Yusuf kabul
eder. Aydın'da bir otele giderler. Geri döndüklerinde Bekir'in onları
bulamayınca çılgına döndüğünü öğrenirler. Bekir otele geldiğinde Uğur ile büyük
bir kavgaya tutuşurlar. Güçleri tükendiğinde Bekir sızar. Sabah bir silah sesi
ile uyanırlar. Bekir intihar etmiştir.
Yusuf, Uğur ile çalışmaya başlamıştır.
Pavyona giderken Uğur'a eşlik etmektedir. Yusuf'un tavırları değişmiştir.
Eniştesinin onu aradığını öğrenince ablasına gider. Ablası ile iletişim kurmaya
çalışır ancak başaramaz. Pavyonda polis baskını olunca Uğur ve Yusuf'ta
karakola götürülüp sorgulanırlar. Yusuf, Uğur'a karışmaya başlamıştır. Birlikte
gitmeyi teklif eder. Polisin onları rahat bırakmayacağını söyler. Yusuf ise ona
aşık olduğunu belirtir. Uğur kızar bağırır. Yusuf'ta ağlamaya başlar. Sabah
Yusuf gider. Ancak geri döner. Uğur'u bırakıp gidememiştir. Uğur dışarıdayken
polis gelir. Yusuf'u yakalarlar. Sorguda Uğur'un nerede olduğunu sorarlar.
Otele geri döndüğünde Mehmet, Uğur'un bıraktığı haberi söyler. Sevgilisi
hapisten kaçmıştır. Çilem ile bir süre bekledikten sonra Aydın' daki otele
gelmelerini söylemiştir. Yusuf ablasına gider yeniden, dizlerine kapanarak
ağlar. Ayrılacağını söyler. Çilem ile Aydın' a gidip, otele yerleşirler. Bir
süre sonra telefon alır. Ankara'ya verilen adrese gittiklerinde burasının bir
disco olduğunu görürler.
Disco'nun kapısı
mühürlenmiştir. Kapının önünde beklemeye başlarlar. Biraz sonra bir adam gelir.
Adama Uğur'u sorar. Uğur'un sevgilisinin bir gece önce orada cinayet işlediğini
öğrenir. Yapacak bir şey olmadığı için İstanbul' a doğru yola çıkarlar. Molada
yemek yerlerken Çilem gözünü TV'den ayırmamaktadır. Haberler yayınlanmaktadır
ve bir cinayet haberi verilirken Uğur'un da fotoğrafı verilir. Ancak Yusuf bu
görüntüyü kaçırır ve görmez. İstanbul' a geldiklerinde hapisten arkadaşı olan
Orhan'ın babasının kahvesine gider. Ancak kahve devredilmiştir. Sonunda adamın
kaldığı yeri bulur. Eve girdiğinde arkadaşının cenazesini görür . Üstü örtülüp,
yere yatırılmıştır. “Nigar Posteki, Yönetmen Sineması” sayf, 67 ”
ÖDÜL:
11. Adana Altın Koza Film Festivali’nde,
► Derya Alabora, “en iyi kadın Oyuncu
► Haluk Bilginer, “en iyi erkek oyuncu”
► Zeki Demirkubuz “en iyi
yönetmen”
►Masumiyet
“ en iyi film”
10.
Angers Film Festivali
►
Haluk Bilginer “ en iyi erkek oyuncu”
► Zeki
Demirkubuz, “Büyük Ödül”
10.
Ankara Film Festivali’nde
►
Haluk Bilginer, “en iyi erkek oyuncu
► Zeki
Demirkubuz “Seçiciler kurulu özel ödülü”
►
Derya Alabora, “en iyi kadın oyuncu”
► Ali
Utku, “en iyi görüntü yönetmeni”
34.
Antalya Altın Portakal Film Festivali
► Zeki
Demirjubuz “Dr. Avni Tolunay Özel Ödülü,
►
Haluk Bilginer “en iyi erkek oyuncu “
►
Derya Alabora “en iyi kadın oyuncu”
►Ali
Utku “en iyi görüntü yönetmeni”
17.
İstanbul Film Festivali
►Masumiyet
“En iyi film”
Magazin
Gazetecileri Derneği seçiminde,
► Zeki
Demirkubuz, “en iyi yönetmen,
►Masumiyet
“ en iyi film”
20.
Siyad (Sinema Yazarları Derneği) Türk Sineması Ödülleri
►
Masumiyet “ en iyi film”
► Zeki
Demirkubuz, “en iyi senaryo”
►Zeki Demirkubuz “en iyi
yönetmen”
► Haluk Bilginer “ en iyi erkek oyuncu
&
Masumiyet; Hiçbir günahı, suçu bulunmama durumu. Temizlik, saflık. Değerler
borsasında yükselenler sınıfına giremez masumiyet. Kimse ona yatırım yapmaz.
Uyanık, fırsatçı, bitirim olmak varken kim masum, temiz, saf kalmak ister?
Yaşamını ve kişiliğini `tasarlama' seçeneğinden yoksun olup gerçekliği
hissettiği gibi yaşayan, başına gelen her şeyi yazgı olarak kabullenenler..
."Masumiyet" bir üçüncü sayfa
haberinin oluşum öyküsü. Ayak takımının, bıçkın heriflerin, yollu karıların,
düşkünlerin, keşlerin, belinde tabanca taşıyıp düşünmeden adam harcayanların,
içip içip çevresindekilere bıçak çekenlerin, asla yolumuzun düşmediği arka
sokak sakinlerinin yaşamöyküleri. Otel odaları, tek göz evler, pavyonlar,
karakollar, mahkeme kapıları, cezaevleri arasında geçen yaşamları çokluk
hastaneden bile geçmeden kimsesizler mezarlığında son bulanların acı çekmekle
eşanlamlı aşkları.
Sevdiği adamı hangi cezaevine nakledilse izleyen, çocuğunun
karnını doyurmak için pavyonlarda şarkı söyleyip fahişelik yapmaktan başka
seçeneği olmayan Uğur, namussuz; iyi eğitim görüp, güzel giysiler giyip, zengin
ve statüsü yüksek bir koca bulana kadar rahat bir işte çalışan, sonra da
gündüzleri alış veriş merkezlerini gece barları dolaşan küçük kaçamakçı, namus
timsali! Uğur'un uğruna hacı babasından kalan düzeni bozup yollara düşen.
Uğur'un kendisinden başka her erkekle birlikte olmasına, hapisteki adamden
vazgeçmemesine ancak kalın sigaralar sararak katlanabilen Bekir, pezevenk;
yasalardaki her boşluğu kullanan, tatlı kar etmenin inceliklerini bilen, parmak
kadar çıraklarının iliğini sömüren piyasa kurdu, işadamı!
Televizyon dizilerindeki zevzekçe
sunumundan, Pazar yazılarındaki iç bayıltıcı şairane biçemden, aslında yok
ukalalığından, birkaç ayda bir sevgili değiştirme maymun iştahlılığından çok
uzakta insanın boğazına düğümlenen, olağan aşkların olağanüstü bir duyarlılıkla
anlatıldığı bir film "Masumiyet". On yıl sonra hapisten çıkan,
doğduğu kent depremle yerle bir olmuş, namusunu temizlemek için vurduğu
ablasına karşı ezik Yusuf, labirente koyulmuş fare gibi içgüdülerini kullanarak
umutsuzca yönünü bulmaya çalışırken bu acımasız deneyin sorumluluğunu
duyabilirsiniz.
İçerdiği duyguyu izleyiciye birebir verebilen, inandıran ve
sevdiren özel filmlerden "Masumiyet". Teknik kusurlarına rağmen! Ama
öyle içten bir biçemi var ki rahatlıkla görmezlikten gelebilirsiniz montaj ve
görüntüdeki aksaklıkları. Alt tarafı biraz para eksik kalmış deyip
geçebilirsiniz. Mekan ve kostümlerin bu kadar isabetli seçildiği, bu kadar
gerçeğe uygun olduğu, kişiliklerin bu kadar doğal ve inandırıcı geldiği,
oyunculuğun soluğunuzu kestiği kaç bizden film izlediniz bugüne dek? Başta
Haluk Bilginer, Derya Alabora, Doğan Turan ve Ajlan Aktuğ olmak üzere oyuncular
üzerine söz söylemek abes olur: Mutlaka izlemelisiniz.
Masumiyet", aynı zamanda, en üst
düzeyde gerçekçi bir tavırla sinemasal gerçekliği tanımlıyor. Televizyon
aracılığıyla özel yaşamımızın içine giren, hatta yerine geçen filmlerin
gerçeklikle nerede, ne kadar ve nasıl örtüştüğünün ipuçlarını veriyor bu film.
İnsanların filmlere verdikleri tepkiyi düşünmemizi, kendi deneyimimiz içinde
başkalarının deneyimlerini de algılamamızı sağlıyor. Bir leitmotiv gibi, otel
lobilerinde sürekli televizyon izleyenlerden biri, yönetmenin ta kendisi,
izlediği de ilk filmi "C Blok"! Ne kadar da gerçeğe uygun olsa
izlediğimiz bir film. İkinci sayfalardaki yaldızlı dedikodular yine kulağınıza
küpe olsun, ama bir üçüncü sayfa öyküsüne de yüreğinizi açın. (Alin Taşcıyan”
Milliyet Gazetesi 24.10.1997)
& Zeki Demirkubuz, ilk filmi C Blok'ta büyük
kentte (İstanbul'da) lüks blok apartmanlardan birinde geçen bir öykü
anlatmıştı. Kendi yazdığı hikayeleri ile onların geçtiği mekanlar arasında fark
edilmemesi olanaksız bir uyum sağlayan yönetmen, ikinci fılmi Masumiyet'i
Anadolu kasabalarına adamış. Büyük kentte de geçse, kasaba esprisini ve ruhunu
taşıyan bir şey var bu fılmde ...
Örneğin temiz, bakımlı, ama hepsi birbirine
benzeyen ana arterlerin biraz çevresine taşınca ortaya çıkan o kaçınılmaz
köylülük... Duvarlarında Yılmaz Güney, Orhan Gencebay veya İbrahim Tatlıses
posterleri sırıtıp duran sefil ve bakımsız oteller... Sabahları kahvaltı
niyetine içine ekmek doğranmış yağlı çorbaların içildiği "kebap ve kadayıf
evleri" ... Bir insan mahşerinin kaynadığı ve insanları başka bir kente
mi, yoksa başı bozuk bir trafik sonucu ölüme mi yolladığı pek belli olmayan
otogarlar. ..
Tıraşı uzamış, yakalarının
kiri perdeden bile yansıyan kirlipaslı, sorunlu ve maço erkekler, ezik
kadınlar, Kendi başına bırakılmış ve daha o yaştan paranoyak olmuş gibi duran
çocuklar. .. Otellerinde gelip gidenin hep eski Türk filmlerini izleyerek vakit
geçirdiği, ekrandan gelen büyünün insanları oyalamanın da ötesinde
aptallaştırdığı bir iç sıkıntısı. ..
Filme adını veren "masumiyet",
eniştesinin bir arkadaşıyla kaçan ablasını kıstırıp adamı öldüren ve ablayı da
yaralayan, bu nedenle de 10 yıl içerde yattıktan sonra çıkan Yusufun masumiyeti
... Yaşamı hiç tanımayan, sert hapishane koşullarında bile içindeki çocuk yanı
korumuş Yusuf, ablasının evinde hüküm süren dramdan sıkılıp kapağı ucuz bir
otele atıyor. Orada tanıştığı "pavyon şarkıcısı" Uğur ve onun
koruyucusu, aslında pezevengi ve tutkunu Bekir, genç adamı yeni bir yola doğru
sürükleyecektir.
Masumiyet, 'şu kahrolası
yaşama' haşin ve ödünsüz bir göz atan, sanki yürekten gelen bir çığlık gibi
yükselen, içten ve dokunaklı bir film. Bir röportaj yalınlığıyla yaklaşıyor
kahramanlarına, hoşa gitmek için hiçbir ödün vermiyor, çok uzun monologlardan,
kederli renklerden, iç burucu çerçevelemelerden, rahatsız edici olmaktan kaçınmıyor.
Ve sonuçta bu tavrının bedelini de gerçekten içtenlikle çekilmiş, bunun yanında
seyri kolay olmayan bir filme ulaşarak ödüyor.
Demirkubuz'un
anlatımında yer yer tutuk bir tavır var. Örneğin o pavyon sahneleri hiç
yaşamıyor, Yusuf’un Uğur'u sokakta takip sahnesinin birden pavyonda şarkı
bölümüyle sürmesi tam bir kopukluk yaratıyor, TV tutkunluğunu veren sahneler
bir zamanların Şerif Gören filmleri kadar sık ve iç bayıltıcı biçimde
kullanılıyor, sesli çekimin getirdiği doğallık, konuşmalardan önemli bölümünün
anlaşılmaz olmasıyla ödeniyor. Vs., vs.
Yani çok neşeli ve keyifli bir
seyir değil bu ... Ama yine de insanı tokat gibi çarpan içtenliği ve katıksız
gerçekçiliğiyle, film, uzun zaman belleklerde kalacak gibi gözüküyor. Beni
gerçekten etkileyen başlıca sahne, Yusuf’un Uğur'a aşkını söylediği ve kadından
tokat gibi bir yanıt aldığı bölüm oldu. Bu sahneyi sanırım hiç unutmayacağım.
Ama bu filmin en önemli yanı, oyun düzeyi.
Derya Alabora ve Haluk Bilginer gerçekten iyiler. Ama filmin asıl sürprizi,
hemen tüm filmi sırtında taşıyan ve sanki damgasını vuran Güven Kıraç'ın oyunu
oldu. Kıraç, son derece yalın, ama etkili oyunuyla muazzam bir çağdaş oyuncu
olarak yükseliyor. Ve filmin bana yer yer Barton Fink'i anımsatmasında, sanırım
ki onun John Turturro'nun oyununu düşündüren varlığı en önemli etken oluyor.
“Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 114”
4 Sinemanın kendi dili vardır. Çoğunluk yanlış bir oyuncu
kadrosuyla, üstelik belirgin bir konusu olmadan akıp giden gerçek hayatınıza
benzemez. Ama sinema hayatınızı değiştirebilir. İyi bir film, size bir görme
biçimi, yepyeni bir dil, en has edebiyat yapıtının verebileceği coşkuyu
verebilir. Söz gelimi ben yakınlarda iki kere üst üste seyretme ihtiyacı
duyduğum bir filmle birlikte yaşıyorum nicedir. Zeki Demirkubuz’un Masumiyet’i
beni sinema, oyunculuk, dünya, masumiyet, çocukluk, yoksulluk, merhamet,
vicdan, dil, dilsizlik, velhasıl kişisel arayışım üstüne kurmuş olduğum, hayata
dair birçok şey üstüne kışkırttı. Çok sevdiğim bir şiiri, bir şarkıyı taşıdığım
gibi taşıyacağım bu filmi de yıllar boyu çıkınımda. Tarkovski’nin “İz Sürücü”sünün
sonundaki kız çocuğunun gözleri, Mahler’in “Ölü Çocuklar İçin Şarkılarından
biri, Vermer’in Işığı, Blake’in bir vizyonu, Ece Ayhan’ın mor bir dizesinin
yanında duracak…
Masumiyet, Türk sinemasında
bir örneğini daha göremeyeceğimiz bir kapı açıyor. Erksan’ın fazlasıyla kişisel
“takıntı sinemasının yanında anılabilir olmasının nedeni de bu. Zeki bize
ısrarla kendi dilini okutuyor. Anlattığı öyküden öte, bize o öyküyü kendi
diline nasıl tercüme ettiğinin öyküsünü sunuyor. Bütün büyük sinemacılar gibi,
Hollywood sinemasının iyice dayattığı dilin sentaksına hiç yüz vermeden yazıyor
kendi dilini. Ticari sinemanın yılların deneyimi sonucu saptamış olduğu drama
kuralları, onun kaygı alanına girmiyor. Dolayısıyla onun filmini izlerken bir
özgürleşme sürecine de tanık oluyorsunuz. Karanlıkta yapayalnız karşısında
kalakaldığımız bu anlatı, kendinden başka hiçbir şeye benzemiyor.
Zeki, unutulmaz sinema anlarını yakalarken, inadının,
huysuzluğunun ve yaptığı işe olan takıntılı aşkının karşılığını alıyor. Sevdası
uğruna ölüme giden yolda gözünü kırpmadan sürüklenen Uğur gibi kendi
sinemasını, kendi kişisel takıntılarını odak alıp, ticari bir iflası asla
umursamadan bakıyor gözlerimizin içine. Bu yüzden, kamerasının açısını
değiştirmeden, Türk sinema tarihine geçeceği kesin olan o, Bekir’in hayatını
anlattığı on dakikalık sahneyi ürkmeden çekebiliyor. (Yıldırım Türker, Radikal
Gazetesi, 9.11.1997)
4
Masumiyet'teki
olaylar eski Yeşilçam filmlerindekinden farklı değil: "namus uğruna elini
kana bulayanlar, evlenmek istediği kadına bağrına taş basıp pezevenklik
edenler, sağır ve dilsiz küçük kızlar, hiç olmayacak tesadüfler, aşk uğruna
canına kıyanlar... Yani' Arabesk' filminde parodisi yapılıp yerden yere çalan
nice Türk filmi teması aynıyle vaki. Zeki Demirkubuz bize tüm bu temaların
duygu sömürüsüne kaçmadan, zerre kadar abartılı olduğu duygusunu bırakmadan,
gerçekçi biçimde sunulabileceğini kanıtlamaya soyunuyor ve başarıyor. Sorun
konu değil, üslup' diyor adeta. Yönetmen, Yeşilçam geleneğinden 'popüleri
şırıngayla çekip almış. Yaptığı operasyonda da hangi kangren olmuş organların
kesilip alındığı bize bir bir anlatılmış sanki ... Demirkubuz'un Türk
sinemasıyla hesaplaşması sadece eski Yeşilçam ile de sınırlı kalmamış. Nitekim
filmin sonlarında televizyon ekranına bu kez Demirkubuz'un kendi filmi 'C Blok'
yansıyor ve filmi izleyenler arasında Demirkubuz'un kendisi de yer alıyor Ama
belki de filmin en ilginç yanı 'Eşkiya' ile benzerlikleri: Uzun süre hapiste
yatmış bir adam sonunda kendini yabancı hissettiği 'dışarı' ya çıkar. Bir otele
yerleşir. Otelde tanıştığı bir kabadayı ile dost olur... Kahramanımız ayrıca
oteldeki :küçük bir çocukla da arkadaşlık eder. Otelde bir intihar yaşanır.
Filmin bir de dilsiz kadın kahramanı vardır. Bu kadarıyla 'Eşkıya' ile
'Masumiyet' birebir örtüşüyor. Ancak 'Eşkiya' fantastik bir filmken,
'Masumiyet' alabildiğine gerçekçi" ... (Erdem, Gazete Pazar, 26.10.1997)
“Prof. Dr.Alim Şerif Onaran/Bülent Vardar, “20 Yüzyılın Türk Sineması” syf,
113”
& "Zeki Demirkubuz ve Nihai G. Koldaş'tan bağımsız bir
yapım" ibaresi ile başlayan film, hikayesi ile Türk Sinemasında farklı bir
yerde bulunmaktadır. Pavyon §arkıcısı olan ve para karşılığı erkeklerle
birlikte olan Uğur'un çaresiz aşkı ve ona olan aşkları nedeniyle hayatları
kararan erkeklerin hikayesini anlatırken; sıradan hayatların arkasındaki
dramlara da ışık tutmaktadır. Aşkın acıtıcı halini ele alan film melodramın ağlatıcı
kalıpları ile çizilen öyküsünde masumiyetin yok oluşunu anlatmaktadır. Ancak
yönetmen öyküyü kendi hikaye anlatım tarzına göre kurgulamıştır. Bu nedenle
ağlatmaktan ziyade ortaya koymayı amaçlayan, rahatsız eden bir dili vardır.
Karakterler arasındaki ilişkinin ve şiddeetin dolaysız verilişi Türk
Sinemasının yeni dönem yönetmenlerinin tercih ettikleri bir yoldur. Türk
Sinemasının her daim masum kalan hayat kadınının tersine Uğur, ağzı bozukluğu,
sevgilisi için fahişelik yaparken; kızını pek düşünmemesi ile farklı bir kadın
karakter çizmektedir. C Blok'un Tülay'ı soğukluğu ve Avrupai uzaklığı, Uğur ise
aksine aşırı sinirli, tutkulu sıcaklığı ile Zeki Demirkubuz'un farklı kadın
karakterlerinin habercileridir.
Masumiyet, Zeki Demirkubuz filmlerinde bir
türlü kapanmayan sürekli açılan büyük devlet dairesi kapılarından birinin
arkasında başlamaktadır. Dışarıda tutunacak kimsesi olmadığı için hapiste
kalmaya devam etmek isteyen, dışarııdaki hayattan korkan Yusuf, tüm çaresizliği
ile karşımızdadır. 10 yıl önce ablasının aşığı olan arkadaşını öldüren,
ablasını kurşunları ile dilsiz bırakan kahraman, kaderinin getireceklerinden
korkmaktadır. Tanımadığı, bilmediği İzmir'e gittiğinde kaldığı bir otel yeni
hayatına yön verirken; dışarı çıkmaktaki korkusunun boşuna olmadğının da
tanıklığını yapmaya başlarız. Burada pavyon şarkıcısı Uğur, sağır dilsiz kızı
Çilem, onlarla birlikte olan ve Uğur'a aşık olan Bekir ve sürekli Türk filmi
izleyen otelin sahibi Mehmet ile tanışacaktır. Türk filmlerinin o masum hayal
dünyası film boyunca ekrandan gerçek hayata nazire yaparcasına görünmektedir.
Oysa gerçek hayatta melodramlar daha farklı yaşanmaktadır. Filmin tam ortasında
intihar eden Bekir, Uğur'un peşinden şehir şehir gezdiği Zagor'a olan aşkını ve
erkeklerle sürekli birlikte oluşunu içine sindiremez noktaya gelmiştir. Yusuf
ve Çilem ile gittikleri piknikte tek planda öyküsünü anlattığı sahne
yönıetmenin birçok karakterinin geçmişlerini anlattıkları sinema dilinin
başlangıcıdır. Bekir, Yusuf'a acıklı hikayesini anlatmaya başlar. Sıradan
olmayan garip bir aşk üçgenini anlatır. Tutkuya dönüşüp, saplantı haline gelen
bir aşktır bu. Uğur'a nasıl aşık olduğunu, uğruna dükkanını ve taksisini
kaybedişini, sevgilisi Zagor'u, onun için nasıl şehir şehir dolaştığını,
kendisinin de peşlerinden nasıl gittiğini anlatır. Haluk Bilginer'in oyunculuğu
ve diyaloğun doğallığı ile kendisini izleten bir sahnedir.
Bekir, kadın satıcısı bir insan
görüntüsünün ardında aşkından mecnun olmuş birisidir aslında. Uğur, kötü kadın
olarak görünse de yine aşk yüzünden yollara düşmüştür. Yusuf katildir ama
hayattan korkmaktadır. Bu üç talihsiz ve mutsuz insan biraraya gelirler. Film,
kötülüğün ve masumiyetin ne olduğunun sorgusunu yapmaktadır. Ablasının aşığı
ile kaçışlnı hazmedemeyip cinayet işleyen Yusuf, dayanamayacağı noktaya gelse
de zamanla aşık olduğu Uğur'un erkeklerle birlikte olması karşısında bir şey
yapamamaktadır. Kötülüğün nerede başlayıp, nerede bittiği belli değildir. Uğur,
erkekleri çukura sürükleyen bir kadın gibi görünse de aşk yüzünden sevmediği
bir hayat yaşamak zorunda kalmıştır: Köksüz, yersiz, yurtsuz ve mekansız bir
hayat. Filmde tek masum olan ve olaylardan birinci derecede etkilenen kişi
Çilem'dir. Küçük dünyasını televizyon doldurmuştur. Annesinin ölümünü de Çilem
televizyon izlerken öğreniriz. Sessiz dünyasına ortak olduğumuz bu sahnede
uzakta haberler yayınlanırken sadece görüntülerini gördüğümüz; iki dakika
verilen bir cinayet haberi olmuştur Uğur'un hayatı.
Bekir ve Uğur'dan miras olarak kendisine Çilem kalan Yusuf,
İstanbul'a giderek arkadaşının babasının yanında çalışma ümidini taşır. Ancak
arkadaşının ölüsünün üzerine gitmiştir. Tekrar çabalayacağı, mücadele edeceği
hayat karşısına çıkmıştır. Ancak film "Hep denedin. Hep yenildin. Olsun.
Gene dene. Gene yeni!. Daha iyi yeni!." sözüyle biter. Yusuf'un önünde
belki gene yenileceği ama mücadele edeceği bir hayatı bulunmaktadır.
Film, öyküsünü abartmadan, gerçek dünyanın
içinden anlatmaktadır. Karakterler sıradan insanlardır. Olağanüstü bir
özellikleri yoktur. İyilik ve kötülük hayatlarında birleşmiştir. Mekanlar,
olaylar gerçek gibidir. Hayatta yenilen ancak yine çabalayan insanlardır.
Dramatik anlatıda Türk filmlerinin aksine abartı yoktur. Melodram bir hayatı,
melodram kalıplarını kullanmadan anlatmıştır. Başarılı oyunculuğu ile dikkati
çekerken, yönetmen müziği bir anlatım aracı olarak filmde kullanmıştır. “Nigar
Pösteki, Yönetmen Sineması, syf 69”