HOŞÇAKAL YARIN (1997)
Senaryo ve Yönetmen: Reis
Çelik, Görüntü Yönetmeni: Uğur İçbak, Müzik: Cengiz Özdemir, Yapım:
RH Politik Yapımcılık/Reis Çelik
(TürkiyeFransa MacaristanBelçika) Sanat Yönetmeni: Veli Kahraman,
Kurgu: Ekrem Çelik, Steadycam Operatörü: Ercan Yılmaz, Işık Şefi:
Nezir Yücel, Kültür Bakanlığı ve Eurimages'ın katkılarıyla
Oyuncular:
Berhan Şimşek (Deniz Gezmiş), Tuncel Kurtiz (Ali Elverdi), Tuncer Necmioğlu
(Halit Çelenk), Mazlum Çimen (Yusuf Arslan), Bülent Çolak (Hüseyin İnan),
Mümtaz Sevinç, Orhan Aydın, Gönen Bozbey, Bengi Heval Öz, Meltem Berent, Metin
Yıldırım, Hikmet Karagöz (Bekçi), Uğur Taşdemir, Okay Şenol, Yaman Tarcan, Ali
Tutal, Rıza Sönmez (Sinan Cemgil), Mete Dönmezer, Ali Başkan, Engin Günay,
Ferhat Tunç (Öğrenci), Suavi (Tutuklu), Bedri Baykam (konuk oyuncu), Sefa
Zengin, Gürkan Uygun, Ali Çekirdekçi, Filiz Bozkurt (doktor), Oxan Süslü
(devrimci öğrenci), Tamer Yılmaz, Nazım Yılmaz, Yaşar Mirzalı (polis)
Konu: Film, 1998 yılında İstanbul'da
gecekondu yıkımıyla başlar. Yıkılan gecekonduların birinin duvarında Deniz
Gezmiş'in resmi vardır. Resimde, Bağımsız Türkiye ve 68 yazmaktadır. 12 Mart
1971 'de askerler ülke yönetimine el koymuştur. Bir köyde iki yabancının
motosileti bozulmuştur. Motoru bir kamyonete yüklerlerken köyün bekçisi
onlardan kimlik sorar. Turist gibi davranan gençler kimlik gösteremeyince bekçi
onları karakola götürmek ister. Çıkan çatışmada Yusuf vurulur. Deniz, Yusuf'un
üstelemesiyle onu bırakmak zorunda kalır ve köydeki bir evden rehine aldığı bir
adam ve arabasıyla kaçar. Yolda giderlerken polisin yolu tutmasından dolayı
arabayı bırakarak kaçarlar. Yanındaki adamı bırakan Deniz, polis ve askerlerden
kaçarken geçmişi anımsar. Deniz, Sinan, Hüseyin, Yusuf zindanımsı bir mekanda
gelecek planları yaparak kaçmaktadırlar. Deniz, Naciye'yle konuşmak için geri
döner. Naciye, Deniz'in sevgilisidir. Deniz'in anılarından sıyrıldığı bir anda
iki köylü onun yakalanmasına neden olur. Tutuklanan Deniz Gezmiş, Ankara'ya
götürülür.
Deniz Gezmiş dönemin İçişleri Bakanı'na
kendisini Türk Halk Kurtuluş Ordusu askeri olarak tanıtır. Deniz Gezmiş ve
Yusuf Aslan'ın avukatları müvekkillerini görmek için cezaevine gelirler.
Deniz'in avukatı şehir girişinde engellenmeye çalışılır. Bu arada Yusuf Aslan,
kaldığı cezaevinin revirinde ayağından zincirlerlerle yatağa bağlanmıştır.
Kadın doktor, bu şekilde muayene edemeyeceğini söyleyerek Yusuf'u muayene
etmez. Avukat Halit Çelenk, zar zor Deniz'le görüşebilmek için 10 dk. izin
alır. Görüşme sonrasında Halit Çelenk'i getiren adamı askerler soruşturmak için
gözaltına alırlar. Türk Halk Kurtuluş Ordusu davasının birleştirilmesine karar
verilir. Bütün sanıklar Deniz ve arkadaşlarının yattığı cezaevine konulurlar.
Deniz bu arada Endi'den Sinan, Alpaslan ve Kadir'in, Nurhak'da nasıl vurularak
öldüğünü öğrenmek ister. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının adalet önüne
çıkarılacakları gün basın, mahkeme başkanı Ali Elverdi'ye davayla ilgili
sorular sorar. Mahkumlar sloganlar atarak sıkıyönetim askeri mahkeme salonuna
girerler. Deniz yargılanma sırasında mahkemenin adaletini sorgular. Salona
alınmayan basın mensuplarına iddianameler dağıtılır. Mahkemede ilk söz
iddianamesini okuması için savcıya verilir. Deniz anayasayı ortadan kaldırmakla
itham edildiklerini öğrendiğinde kalkarak, yargıçlara asıl onların darbe
yaparak anayasayı ihlal ettiklerini söyler. İkinci duruşmada savcı sanıkların anayasayı
zor kullanarak değiştirmek ya da ortadan kaldırmaya kalkıştıklarını ileri
sürerek, Türk Ceza Kanunu 'nun 146/1 maddesi gereği idamlarını talep eder.
Mahkeme heyeti, sanıklara savunmalarını kendilerinin mi yoksa avukatlarının mı
yapacağını sorar. Deniz soruyu avukatların yapacağı şeklinde yanıtlar. Halit
Çelenk savunmayı avukat heyeti adına üstlenerek Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının
savunmasını yapar. Savunma sırasında savcının iddiasına konu olan olaylar
gösterilir. Halit Çelenk savunmasında dönemin iktidarı olan AP'yi eleştirir.
Üçüncü duruşmada sanıklardan Sevim Onur, söyleyecek bir şeyi olmadığını, ortak
savunmaları olduğunu söyler. Deniz Gezmiş yargıçlardan birinin söz vermesi
üzerine ortak savunmalarını yapar. Yusuf ise savunmalarında Amerikan 6.
Filosunu protesto ettikleri için polisin arkadaşları Vedat Demircioğlu'nu
öldürdüğü söyler. Savunmalar sonrasında verilen hükümde sanıkların anayasayı
zor kullanarak değiştirmek ya da ortadan Kaldırmaya kalkışmaktan dolayı Türk
Ceza Kanunu'nun 146/1 madddesi gereği idam edilmelerine karar verilmiştir.
Başta mahkeme başkanı Ali EIverdi olmak üzere bütün üyeler kalemlerini
kırarlar. TBMM oy çokluğu ile idamları onaylar. Avukatların hükümlülerle
görüşme istekleri cezaevi komutanı tarafından reddedilir. Komutanı zorlayarak
savcıya ulaşan Halit Çelenk görüşme ayarlar. Deniz, Halit Çelenk'den daha önce
katledilen arkadaşları Taylan'ın, Cebeci mezarlığındaki mezarının yanına
gömülmeyi talep ettiklerini söyler. Bu arada Deniz ve arkadaşları açlık grevine
başlamışlardır. Halit Çelenk görüşmeye geldiğinde Deniz zorlukla ayakta
durmaktadır. Halit Çelenk, Deniz ve arkadaşlarını ölüm orucundan vazgeçmeye
ikna eder. Ani bir emirle Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan
hücrelerinden alınırlar. Halit Çelenk, eşi Şekibe ile onları önleyememenin
üzüntüsünü paylaşır. Bu arada sıkıyönetimden gelen erler Halit Çelenk ve diğer
avukatları infazın yapılacağı cezaevine getirirler. Damasından sonra avukatlar
ve yetkililer Deniz ve arkadaşlarının yanına alır. Deniz ve arkadaşları son
derece metin görünmektedirler. Ailelerine verilmek üzere mektup yazdırırlar.
İnfaz öncesi son istekleri olarak birbirleriyle görüşmelerine izin verilir.
Deniz ve arkadaşları 6 Mayıs 1972'de şafak vakti idam edilirler. Diğer
hükümlüler güçsüz görünmemek için idamların yapıldığı sabah Mamak cezaevi
avlusunda voleybol oynamaktadırlar. “Prof. Dr.Alim Şerif Onaran/Bülent Vardar,
“20 Yüzyılın Türk Sineması” syf, 124”
4 Hoşçakal Yarın', yakın
tarihimizdeki önemli travmalardan birinin üzerine yoğunlaşan, kurmacayla
belgelenmiş görüntülerin bir arada kullanılmasıyla gerçekleştirilmiş bir film.
Cumhuriyet döneminin demokrasi tarihinde ikinci önemli kesintiyi oluşturan, 12
Mart 1971 darbesiyle sonuçlanan olayların anlatıldığı film, dönemin yapısını ve
yakın geçmişimizin neredeyse iç savaşa benzeyen aylarının perde arkasını, hemen
hiç bilmeyen günümüz gençliği için de bilgilendirme işlevi taşıyor. Film,
jeneriğinde de belirtildiği gibi, görsel ve yazılı belgelerden de faydalanarak
dönemin gerçek olaylarına bağlı kalarak oluşturulmuş. Ülkemizde 1961
anayasasının sağladığı özgürlük ortamına paralel olarak, özellikle üniversite
öğrencilerinin gerek tanıştıkları sol düşüncelerin etkisiyle, gerekse de bütün
dünyayı saran 1968 gençliğinin özgürlük istemlerine paralel gelişmelerin
yansımasıyla oluşan olaylar, ülkemizde de çığ gibi büyümüştü. O dönemlerde
ortaya çıkan DevGenç, THKO gibi oluşumların etrafında kümelenen Deniz Gezmiş ve
arkadaşları bağımsız ve tam demokrat bir Türkiye'yi savunuyor ve amaçlarını
gerçekleştirmek için mitingler ve bazı eylemler (dört Amerikalı askerin
kaçırılışı, banka soygunları vb.) yapıyorlardı. Dönemin siyasi iktidarın
acizliğine ve 1961 anayasasını sindiremeyen davranışlarına karşı direnen Deniz
Gezmiş ve arkadaşları, ülkenin anayasal düzenini silah zoruyla değiştirmek
iddiasıyla tutuklanıp sonrasında idam edilmişlerdi. Film bütün bu süreci
özetleyerek anlatmak yerine Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan'ın yakalanmaları ve
yargılanmaları süreci üzerine yoğunlaşmış. Bu arada fonda diğer gençlik
önderlerinden Sinan Cemgil, Taylan Azimli ve Vedat Demircioğlu'nun
öldürülüşlerine yer verilmiş.
Reis
Çelik, dönemin olaylarını geniş çaplı araştırarak, ayrıca Deniz Gezmiş ve
arkadaşlarının savunmasını üstlenen avukat Halit Çelenk'in de yardımlarına
başvurarak ülkemizin siyasi tarihinde mitleşmiş gençlerin direnişini başarılı
bir şekilde sinemalaştırıyor. Fakat bu süreç, anlattığı dönemin etkisinde
kalarak şüphesiz gerçeklere dayanmaya çalışsa da kendi içinde bazı zaaflar
taşıyor. Örneğin; filmin başlarında Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan'ın
yakalanışları kurmaca bir filmin ekseninde çok inandırıcı canlandırılamıyor,
müsamere kokusu hissediliyor. " ... açılıştaki gecekondu yıkımı, Gezmiş ve
arkadaşlarının yakalanmaları, pek çok cezaevi sahnesi yeterince başarılı değil.
Diyalogların iyi işlendiği söylenemez. Figürasyonda 30, 35 yaşın altında
kimsenin bulunmamasının yarattığı 'yaşlı görünüm' de rahatsız edici"
(Tunca Arslan, Radikal, 11.11.1998).
&
Filmin etkisini güçlü kılmak için sık sık dönemin görsel ve yazılı belgelerine
yer veren Reis Çelik, öyküsünü bu iki dünyanın iç içe geçmiş kurgusu şeklinde
sinemalaştırmış. Oyunculuk açısından Deniz Gezmiş'i canlandırmasının
avantajıyla Berhan Şimşek öne çıkıyor. Bunda kısmen fiziki açıdan Deniz
Gezmiş'e benzerliğinin de katkısı var. Ama film boyunca sık sık gerçek
belgelerden fotoğraflarını gördüğümüz Deniz Gezmiş, Berhan Şimşek'in
canlandırdığı Deniz karekterinin büyüsünü bozuyor. O efsane haline gelmiş
bakışlarıyla anılarımızda yer etmiş Deniz Geçmiş'i, Berhan Şimşek'in oyunundan
algılamada, gücünü hissetmede bir eksiklik olduğu duygusuna kapılıyorsunuz.
"Deniz Gezmiş'i perdede canlandırmayı üstlenen Berhan Şimşek'i bu role
yakıştıramayışım ve ilk filmi 'Işıklar Sönmesin'i iyi niyetli, ama oldukça
şematik bulduğum yeni bir yönetmenin, Reis Çelik'in bu efsaneyi filme
dönüştürmenin üstesinden gelip gelemeyeceği kaygısıydı önyargımızın kaynağı.
Ancak ummadığım kadar düzgün, temiz ve düzeyli bulduk ... malum dramatik bir
finale bağlanan 'Hoşçakal Yarın'ı. Bunun temelinde, Halit Çelenk'in
danışmanlığında çekilmiş bu filmin, vaktiyle yaşanmış olaylara nesnellikle
yaklaşan sağlam senaryosunun da vaktiyle Deniz Gezmişler'in avukatlığını yapıp
'İdam Gecesi Anıları'nı yazmış Halit Çelenk'in kitabından uyarlanmış olması
vardı kuşkusuz" Uğur İçbak'ın özenli görüntü çalışması ve özellikle lokal
aydınlatmaların yoğun kullanıldığı cezaevi bölümlerinde atmosfer duygusu
başarıyla destekleniyor. "Cengiz Özdemir'in etkileyici müziklerinin de
başarısına katkıda bulunduğu 'Hoşçakal Yarın', çok yakın tarihimizin karanlık
sayfalarını gün ışığına çıkarıp kuşkusuz günümüzü de yer yer aydınlatan,
samimi, dokunaklı ve seyre değer bir deneme" ... Muhalif karakterine taban
tabana zıt bir karakteri canlandıran Tuncel Kurtiz ise, Ali Elverdi'yi canlandırırken
düştüğü duruma hayıflanır gibi sanki bıyık altından gülüyor. (Sungu Çapan,
Cumhuriyet, 1998). “Prof. Dr.Alim Şerif Onaran/Bülent Vardar, “20 Yüzyılın Türk
Sineması” syf, 124”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder