Powered By Blogger

12 Aralık 2022 Pazartesi

 

KUŞATMA ALTINDA AŞK (1997) 



Senaryo ve Yönetmen:
Ersin Pertan Görüntü Yönetmeni: Erdal Kahraman Müzik: Kamran İnce, Yapım: Sanmal A.Ş./Annie G. Pertan – Tarataruga Ltd/Atina – Magyar Filmroda Rt/Budapeşte Yönetmen Asistanı: Serpil Kurtça, Sanat Yönetmeni: Annie G. Pertan, Kurgu: Nevzat Dişiaçık, Video Devamlılık: Pelin Benk, Script: Hatice Yakar, Dekor: Ahmet Şişman, Basri Büyükcan, Kostüm: Sevil Nursan, Zeynep Çiftçi Ün, Cathy Ebcim, Makyaj: Hilal İçelli, Saç: Mehmet Damar, Işıklar: Oğuz Yaralı, Ali Salim Yaşar, Set Sorumlusu: Taci Erbaş, Set Asistanı: Mustafa Buvan, Aslan Gül, İzzet Yılmaz, Prodüksiyon Asistanları: Sabit Çolakel, Sadık Çevrim, Türkan Tombul, Kast: Hülya Bilban, Ses Kayıt: Ercan Okan, Ses efekt ve Miksaj: Erkan Aktaş, Laboratuar: Mustafa Oruç, Osman Yıldız, Negatif Montaj: Eyüp Yıldız, Lale Cerrahoğlu, Renk Uzmanı: Adnan Şahin,

Oyuncular: Erdal Uğurlu (George), Sevtap Çapan (Anna), Cüneyt Türel (Notaras), Erdinç Akbaş (Genneadios), Eray Özbal (Longo), Giovanni Scognamillo (Sphrantes), Tomris İncer (Helen), Müfid Can Saçıntı (Mavro), Ersin Pertan (Sultan Mehmed), Chris Stillman (Grant),

Konu: 15. yüzyılın ortasında, Osmanlı'nın İstanbul'u kuşatması sırasında geçen tutkulu bir aşk ve entrika öyküsü. 1452'ye gelindiğinde Osmanlı İmparatorluğu, doğuda Anadolu Beyliklerine üstünlüğünü kabul ettirmiş, batıda ise Sırpları sindirmiştir ve sıra Konstantinopolis'in fethine gelmiştir. Çaresiz kalan İmparator Konstantin XI, Avrupa'dan destek ister. Papa ise, yardım göndermek için kiliselerin birleşmesini şart koşar. Bizans komutanı Notaras ve keşiş Gennadios, kentteki bazı soylularla birlikte bu birleşmeye karşıdır. Notaras'ın kızı Anna, Fatih'in fedaisi olduğundan kuşkulanılan gizemli şövalye Yorgo'ya aşık olur. Katolik olan Yorgo aşkı uğruna Ortodoks olmayı kabul eder ve kentin savunmasında ön saflarda savaşır.

Notarus ise fethin önlenemez olduğunu anlamış, Sultan'la uzlaşma peşindedir. Babasına olan sevgisiyle Yorgo'ya duyduğu aşk arasında kalan Anna, bir gemiye binerek kaçıp canını kurtarabilecekken şehirde kalmayı ve Yorgo'yla aşkını sonuna kadar yaşamayı tercih eder. 29 Mayıs 1453'te Osmanlı ordusu kapıları aşar; Konstantinopolis düşer ve Sultan Mehmet şehrin adını değiştirerek, İstanbul'u Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti yapar. (Türsak Sinema Yıllığı 97/98)

Ödül:

34. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde (1997)

►Annie G. Pertan “en iyi sanat yönetmeni”
    ►Erdal kahraman “en iyi görüntü yönetmeni”

& Kuşatma Altında Aşk, bir dönem filmi değil, öncelikle bir aşk filmi. Hatta bana fazla romantik gelen bir aşk öyküsü. Bunda başarılı görüntü yönetiminin de payı var! Erdal Kahraman, Altın Portakal'ını hak eden bir ışıklandırmayla iç çekimlerin sıkıntısını bir ölçüde gidermeyi başarmış. Eski İstanbul'u baştan yaratma lüksüne sahip olmadığımız için kapalı mekanlarda geçen filmin sanat yönetimi de oldukça başarılı. Alanında deneyimli olan Annie Gelmuyden Pertan, fiimin asıl yönetmeni sayılabilir. Açıkçası, içeriğine karşın diyalogları fazla uzun, mizahı yer yer öne çıkıp yer yer tümüyle yok olduğu için dengelenmemiş bulduğum, ‘yeni Hande Ataizi' Sevtap Çapan ve balet Erdal Uğurlu'nun oyunculuklarından ise hiç söz etmek istemediğim 'Kuşatma Altında Aşk' bir kostüm filmi. Yeşilçam'ın tüm Bizanslıları ve diğer küffarı göğsü göbeği koca bir haçla kaplı, garip haçlı ordusu eri gibi görüntüleme cehaletinden 'İstanbul Kanatlarımın Altında'nın turku az armonisine uzanan çizgide, otantik bir kostüm ve mekan tasarımına ulaştık!" (Alin Taşçıyan, Milliyet, 14.11.1997). “Prof. Dr. Alim Şerif Onaran/Bülent Vardar, “20 Yüzyılın Türk Sineması” syf, 110”

& Gerekli gereksiz sunulan sevişme sahneleri çıkarıldığında, ilk ve orta öğrenim öğrencilerini ilgilendirebilecek 'resimli tarih ansiklopedisi' düzeyinde bir film 'Kuşatma Altında Aşk'. Kameraya dönüp uzun uzun konuşarak ilk elde akla gelebilecek kitaplardan bilgiler aktaran, oyuncular; Osmanlı saldırısının ne zaman başladığını bile anlamamıza olanak bırakmayan atlamalı zıplamalı kurgu surlarda yarım yamalak savaş ve ucuzundan patlama görüntüleri... 'Müsamere deyip geçemiyoruz; çünkü çocukluk anılarımızdaki ilkokul müsamerelerinin masumiyetine haksızlık etmek istemiyoruz ...

Karikatür film' dersek de biliyoruz ki karikatürcüler isyan edecek!" (Arslan, Radikal, 25.11.1997). “Prof Dr.Alim Şerif Onaran/Bülent Vardar, a.g.e”

& Bir ülkeyi, bir uygarlığı yenmek .. Onun yerine kendi uygarlığını kurmak, kendi kültürünü getirmek. İyi, güzel. Zaten, bu tarihin değişmez akışı demek değil mi? Ama ya sonrası? Yenilen ve böylece çoğu zaman tarih sahnesinden silinen kültüre karşı bir ilgi, bir merak? Özellikle de yenen tarafından, galibin mağluba yönelik ilgisi, araştırması? ABD, yok ettiği Kızılderili kültürüne yıllar sonra da olsa bir yakınlık duydu, ondan kalanı korumaya girişti. İspanyollar, yok ettikleri Aztek Maya kültürünü yüzyıllar sonra bilimsel incelemeye aldılar. Yine Amerika, günümüzde yakın zamanda bir savaşla silmeye kalkığı Vietnam'a büyük ilgi duyuyor, onun kültürüne destek oluyor. Bunun sayısız örneği var.

Ya bizler, Bizans'ı tarih sahnesinden silmiş Türkler ne yaptık? Yüzyıllar sonra bile olsa, son noktasını koyduğumuz bu uygarlığa hangi ilgiyi gösterdik? Bizans üzerine hangi araştırmalar, hangi yayınlar var? Niçin İstanbul'da hala bir Bizans müzesi yok? Niye Ayasofya'nın depolarında gizlenen (ve yıllar önce sergilemeye kalkışıldığında kimileri çalınan) Bizans ikonalarını görme imkanına sahip değiliz acaba?

 

Bu açıdan Ersin Pertan'ın filmi öncelikle ilgiye değer. Çünkü fetih olayında karşı yana, Bizans cephesine eğiliyor. Ünlü tarihsel roman yazarı Mika Waltari'nin bir yapıtından yola çııkarak, kuşatma altındaki cepheyi ve orada filizlenen bir aşkı anlatıyor. ilginç değil mi?

İlginç, ama ne yazık ki son derece başarısız. Üçüncü filminde, Pertan'ın sinemasındaki donukluk ve tutukluk anlaşılır gibi değil. Film tümüyle kekeme bir sinemaya sahip. Oyun düzeyi yerlerde sürünüyor. Kurgusu öylesine başarısız ki, fılm sürekli kesilmiş veya atlamış gibi duruyor. Kamran İnce'nin kendi başına iyi bir müzik olan ve kasetini keyifle dinlediğim "Fall of Constantinople" müziği, sinemada müziğin yanlış kullanımına örnek diye gösterilebilir: filme eski Amerikan filmlerindeki gibi sürekli eşlik ediyor. Üstelik bu Bizans fılminde bu denli Osmanlı müziği kullanmanın alemi ne? Eski Bizans müziği, Atina'nın herhangi bir müzik dükkanında kolayca bulunabilir.

Evet, bu film tam bir felaket. Kurtarılabilecek sayılı şeyler, Annie Pertan'ın kostümleri ve Erdal Kahraman'ın görüntüleri. Yazık, çünkü başarısız her Türk filminin, filmlerin büyük zorlukla kotarıldığı bu ortamda, kaçırılmış bir büyük şans ve yapılabilecek iyi bir filmin önünü kesme olduğunu düşünüyorum. Yani bu tür başarısızlıklar, bireysel olmakla kalmıyor, tüm bir sinemaya zarar veriyor. “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 109”


FİLMİ İZLE 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder