KUŞATMA ALTINDA AŞK (1997)
Senaryo ve Yönetmen: Ersin Pertan Görüntü Yönetmeni: Erdal Kahraman Müzik: Kamran İnce, Yapım: Sanmal A.Ş./Annie G. Pertan – Tarataruga Ltd/Atina – Magyar Filmroda Rt/Budapeşte Yönetmen Asistanı: Serpil Kurtça, Sanat Yönetmeni: Annie G. Pertan, Kurgu: Nevzat Dişiaçık, Video Devamlılık: Pelin Benk, Script: Hatice Yakar, Dekor: Ahmet Şişman, Basri Büyükcan, Kostüm: Sevil Nursan, Zeynep Çiftçi Ün, Cathy Ebcim, Makyaj: Hilal İçelli, Saç: Mehmet Damar, Işıklar: Oğuz Yaralı, Ali Salim Yaşar, Set Sorumlusu: Taci Erbaş, Set Asistanı: Mustafa Buvan, Aslan Gül, İzzet Yılmaz, Prodüksiyon Asistanları: Sabit Çolakel, Sadık Çevrim, Türkan Tombul, Kast: Hülya Bilban, Ses Kayıt: Ercan Okan, Ses efekt ve Miksaj: Erkan Aktaş, Laboratuar: Mustafa Oruç, Osman Yıldız, Negatif Montaj: Eyüp Yıldız, Lale Cerrahoğlu, Renk Uzmanı: Adnan Şahin,
Oyuncular: Erdal Uğurlu
(George), Sevtap Çapan (Anna), Cüneyt Türel (Notaras), Erdinç Akbaş
(Genneadios), Eray Özbal (Longo), Giovanni Scognamillo (Sphrantes), Tomris
İncer (Helen), Müfid Can Saçıntı (Mavro), Ersin Pertan (Sultan Mehmed), Chris
Stillman (Grant),
Konu: 15. yüzyılın ortasında,
Osmanlı'nın İstanbul'u kuşatması sırasında geçen tutkulu bir aşk ve entrika
öyküsü. 1452'ye gelindiğinde Osmanlı İmparatorluğu, doğuda Anadolu Beyliklerine
üstünlüğünü kabul ettirmiş, batıda ise Sırpları sindirmiştir ve sıra
Konstantinopolis'in fethine gelmiştir. Çaresiz kalan İmparator Konstantin XI,
Avrupa'dan destek ister. Papa ise, yardım göndermek için kiliselerin
birleşmesini şart koşar. Bizans komutanı Notaras ve keşiş Gennadios, kentteki
bazı soylularla birlikte bu birleşmeye karşıdır. Notaras'ın kızı Anna, Fatih'in
fedaisi olduğundan kuşkulanılan gizemli şövalye Yorgo'ya aşık olur. Katolik
olan Yorgo aşkı uğruna Ortodoks olmayı kabul eder ve kentin savunmasında ön
saflarda savaşır.
Notarus ise fethin önlenemez
olduğunu anlamış, Sultan'la uzlaşma peşindedir. Babasına olan sevgisiyle
Yorgo'ya duyduğu aşk arasında kalan Anna, bir gemiye binerek kaçıp canını
kurtarabilecekken şehirde kalmayı ve Yorgo'yla aşkını sonuna kadar yaşamayı
tercih eder. 29 Mayıs 1453'te Osmanlı ordusu kapıları aşar; Konstantinopolis
düşer ve Sultan Mehmet şehrin adını değiştirerek, İstanbul'u Osmanlı
İmparatorluğu'nun başkenti yapar. (Türsak Sinema Yıllığı 97/98)
Ödül:
34. Antalya
Altın Portakal Film Festivali’nde (1997)
►Annie
G. Pertan “en iyi sanat yönetmeni”
►Erdal kahraman “en iyi
görüntü yönetmeni”
&
Kuşatma Altında Aşk, bir dönem filmi değil, öncelikle bir aşk filmi. Hatta bana
fazla romantik gelen bir aşk öyküsü. Bunda başarılı görüntü yönetiminin de payı
var! Erdal Kahraman, Altın Portakal'ını hak eden bir ışıklandırmayla iç
çekimlerin sıkıntısını bir ölçüde gidermeyi başarmış. Eski İstanbul'u baştan
yaratma lüksüne sahip olmadığımız için kapalı mekanlarda geçen filmin sanat
yönetimi de oldukça başarılı. Alanında deneyimli olan Annie Gelmuyden Pertan,
fiimin asıl yönetmeni sayılabilir. Açıkçası, içeriğine karşın diyalogları fazla
uzun, mizahı yer yer öne çıkıp yer yer tümüyle yok olduğu için dengelenmemiş
bulduğum, ‘yeni Hande Ataizi' Sevtap Çapan ve balet Erdal Uğurlu'nun
oyunculuklarından ise hiç söz etmek istemediğim 'Kuşatma Altında Aşk' bir
kostüm filmi. Yeşilçam'ın tüm Bizanslıları ve diğer küffarı göğsü göbeği koca
bir haçla kaplı, garip haçlı ordusu eri gibi görüntüleme cehaletinden 'İstanbul
Kanatlarımın Altında'nın turku az armonisine uzanan çizgide, otantik bir kostüm
ve mekan tasarımına ulaştık!" (Alin Taşçıyan, Milliyet, 14.11.1997).
“Prof. Dr. Alim Şerif Onaran/Bülent Vardar, “20 Yüzyılın Türk Sineması” syf,
110”
&
Gerekli gereksiz sunulan sevişme sahneleri çıkarıldığında, ilk ve orta öğrenim
öğrencilerini ilgilendirebilecek 'resimli tarih ansiklopedisi' düzeyinde bir
film 'Kuşatma Altında Aşk'. Kameraya dönüp uzun uzun konuşarak ilk elde akla
gelebilecek kitaplardan bilgiler aktaran, oyuncular; Osmanlı saldırısının ne
zaman başladığını bile anlamamıza olanak bırakmayan atlamalı zıplamalı kurgu
surlarda yarım yamalak savaş ve ucuzundan patlama görüntüleri... 'Müsamere
deyip geçemiyoruz; çünkü çocukluk anılarımızdaki ilkokul müsamerelerinin
masumiyetine haksızlık etmek istemiyoruz ...
Karikatür film' dersek de biliyoruz ki
karikatürcüler isyan edecek!" (Arslan, Radikal, 25.11.1997). “Prof Dr.Alim
Şerif Onaran/Bülent Vardar, a.g.e”
& Bir
ülkeyi, bir uygarlığı yenmek .. Onun yerine kendi uygarlığını kurmak, kendi
kültürünü getirmek. İyi, güzel. Zaten, bu tarihin değişmez akışı demek değil
mi? Ama ya sonrası? Yenilen ve böylece çoğu zaman tarih sahnesinden silinen
kültüre karşı bir ilgi, bir merak? Özellikle de yenen tarafından, galibin
mağluba yönelik ilgisi, araştırması? ABD, yok ettiği Kızılderili kültürüne
yıllar sonra da olsa bir yakınlık duydu, ondan kalanı korumaya girişti.
İspanyollar, yok ettikleri Aztek Maya kültürünü yüzyıllar sonra bilimsel incelemeye
aldılar. Yine Amerika, günümüzde yakın zamanda bir savaşla silmeye kalkığı
Vietnam'a büyük ilgi duyuyor, onun kültürüne destek oluyor. Bunun sayısız
örneği var.
Ya
bizler, Bizans'ı tarih sahnesinden silmiş Türkler ne yaptık? Yüzyıllar sonra
bile olsa, son noktasını koyduğumuz bu uygarlığa hangi ilgiyi gösterdik? Bizans
üzerine hangi araştırmalar, hangi yayınlar var? Niçin İstanbul'da hala bir
Bizans müzesi yok? Niye Ayasofya'nın depolarında gizlenen (ve yıllar önce
sergilemeye kalkışıldığında kimileri çalınan) Bizans ikonalarını görme imkanına
sahip değiliz acaba?
Bu açıdan Ersin Pertan'ın
filmi öncelikle ilgiye değer. Çünkü fetih olayında karşı yana, Bizans cephesine
eğiliyor. Ünlü tarihsel roman yazarı Mika Waltari'nin bir yapıtından yola çııkarak,
kuşatma altındaki cepheyi ve orada filizlenen bir aşkı anlatıyor. ilginç değil
mi?
İlginç, ama ne yazık ki son derece
başarısız. Üçüncü filminde, Pertan'ın sinemasındaki donukluk ve tutukluk
anlaşılır gibi değil. Film tümüyle kekeme bir sinemaya sahip. Oyun düzeyi
yerlerde sürünüyor. Kurgusu öylesine başarısız ki, fılm sürekli kesilmiş veya
atlamış gibi duruyor. Kamran İnce'nin kendi başına iyi bir müzik olan ve
kasetini keyifle dinlediğim "Fall of Constantinople" müziği, sinemada
müziğin yanlış kullanımına örnek diye gösterilebilir: filme eski Amerikan
filmlerindeki gibi sürekli eşlik ediyor. Üstelik bu Bizans fılminde bu denli
Osmanlı müziği kullanmanın alemi ne? Eski Bizans müziği, Atina'nın herhangi bir
müzik dükkanında kolayca bulunabilir.
Evet, bu film tam bir felaket.
Kurtarılabilecek sayılı şeyler, Annie Pertan'ın kostümleri ve Erdal Kahraman'ın
görüntüleri. Yazık, çünkü başarısız her Türk filminin, filmlerin büyük zorlukla
kotarıldığı bu ortamda, kaçırılmış bir büyük şans ve yapılabilecek iyi bir
filmin önünü kesme olduğunu düşünüyorum. Yani bu tür başarısızlıklar, bireysel
olmakla kalmıyor, tüm bir sinemaya zarar veriyor. “Atilla Dorsay, “Sinemamızda
Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 109”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder