ÜÇÜNCÜ SAYFA (1998)
Senaryo ve Yönetmen: Zeki
Demirkubuz, Görüntü Yönetmeni: Ali Utku, Yapım: Mavi Film/Nihal
G. Koldaş, Zeki Demirkubuz Yönetmen Yardımcısı: Feridun Koç, Yönetmen
Yardımcıları: Mehmet Erdem, Neşe Mesutoğlu, Kamera Asistanı: Barış
İltaç Işık, Çevre Düzeni ve Kostüm: Şebnem Ocak, Tülin Çetinkol, “Ağlıyorum
Kahrımdan” Şarkısı Saz ve Müzik: Cengiz
İmren, Yorum: Olgun Şimşek, Kurgu: Nevzat Dişiaçık, Işık
Yönetmeni: Recep Biçer, Işık Teknisyenleri: Eray Kantarcı, Barış
Ünlü, Zafer Saka, Ses Görevlileri: Ümit Özcan, Ümit Cin, Sorumlu
Yapımcı: Cüneyt Ballı, Laboratuar: Fono Film, Negatif Yıkama: Mustafa
Oruç, Negatif Kurgu: Eyüp Yıldız, Lale Cerrahoğlu, Optik kayıt: Erkan
Aktaş, Renk Düzeltme: Adnan Şahin, Kopya Baskı: Zekeriya Şahin, Kopya
Yıkama: Şafak Mihraç, Miksaj: Erkan Aktaş, Ses Stüdyosu: Eta
Görüntü Sanatları, Ses Kayıt: Orhan Akbaş, Murat Bör, Yapım
Yardımcısı: Tuba Erdem,
Oyuncular: Ruhi Sarı (İsa),
Başak Köklükaya (Meryem), Cengiz Sezici (Ev Sahibi), Erdoğan Seren, Naci
Taşdöğen, Bülent Düzgün, Feridun Koç, Serdar Orçin, Emrah Elçiboğa (Reis),:
Ayten Soykök (Ajans Sekreteri), Filiz Küçük, (Ajanstaki Asistan), Barış Hayta
(Ajanstaki Kameraman), Hasan Bilgin (Evdeki Polis), Serdar Orçin (Evsahibinin
Oğlu), Şemistin Kaya (Koca), Mustafa Turan, Okan Selvi, Tulga Serim, Ali Su
Ülger (Sibel), Erdoğan Seren (Köpekli Adam), İlkcan Temel (Can), Rıza Sönmez
(Dizi Yönetmeni: Mahmut Yumuşak (Dizi Kameramanı), Didem Özkan (Dizdeki
Suflör), Ali Güney (Dizideki kötü Adam), Cevdet Tiğin (Dizideki Patron), Bülent
Düzgünoğlu (İbrahim), Feridun Koç (Dizideki 1. Fedai), Fuat Onan (Dizideki 2.
Fedai), Nemci Aykan (Okeyci Adam), Özgür Güvelioğlu (Öğrenci Figüran),
KONU: İsa Demirci, Çankırı'dan İstanbul'a
gelmiş gariban bir genç adamdır. Yanında çalıştığı mafya müsvettesi adamın
ofisinde, kaybolan 50 dolardan sorumlu tutulur ve parayı almadığını söylediği
için fena halde dövülür. Ofisin sahibi, parayı ertesi güne kadar getirmezse
kendisini öldürmekle tehdit eder. Zaman zaman işyerine yardıma gittiği Şeref'in
yanındaki kadınlardan biri kötü şekilde dövülmüş olan İsa'ya yardım eder. İsa,
Şeref'e punduna getirerek 50 dolara gereksinmesi olduğunu söyler. Şeref parayı
vermez. Bitkin şekilde evine dönen İsa'nın kapısı çalınır. Gelen ev sahibidir
ve ödeyemediği kirayı istemektedir. Kirayı ödemek konusunda kendisinden süre
isteyen İsa'ya hakaretler yağdırarak, 600 milyon lira tutan kirayı en kısa
sürede ödemezse döverek evden atacağını söyler. Ev sahibinin arkasından kapıyı
kapatmak üzere olan İsa, kendisini kaybeder. İçeri koşarak silahını alır ve ev
sahibinin kapısını çalar. Kapıyı açan adama ateş eder. Adam vurulmuştur ve
İsa'dan kendisine yardım etmesini ve ambulans çağırmasını söyler. Adama boş
gözlerle bakan İsa, yaşadıklarının etkisiyle de ev sahibinin evinin holüne
yığılır kalır. İsa kendine geldiğinde evindedir. Polisler ölen ev sahibinin
soruşturması için kendisini merkeze götürürler. Sorgu sonrası eve geldiğinde
bitkinlikten kapının önüne yığılır kalır. Kapı komşusu Meryem, İsa'ya yardım
eder. Onu içeri sokar, yemek verir. İsa'yla Meryem arasında bir dostluk
oluşmuştur. Bu arada ev sahibinin evine, oğlu Serdar taşınmıştır. Meryem, 50
doları almaya çalışan adamlara parayı vererek İsa'yı dövmelerine engel olur.
Meryem'in kocası, İstanbul dışında geçici işler bulan bir adamdır: Eve
döndüğünde iki çocuğuyla ilgilenmediği gibi, Meryem'i döverek ona kötü
muamelede bulunur. Genç kadına aşık olan İsa, Meryem'e onun için her şeyi
yapabileceğini söylemiştir. Meryem, İsa'dan kocasını öldürmesini ister. Bu
arada İsa'nın tabansız davrandığını hisseden kadın, ona cinayeti birlikte
işlemeyi teklif eder. İsa geçimini televizyon dizilerinde, kliplerde zaman
zaman figüranlık yaparak temin etmeye çalışmaktadır. Kadınla cinayet için
anlaştıkları gece evde beklerken polisler gelir ve Meryem'i alıp karakola
götürürler. Meryem'in kocası öldürülmüştür. Sonraki günlerde İsa ve Meryem
buluşarak çocuklarla birlikte parka giderler. İsa bir ay lığına bulduğu çekim
için İstanbul dışına çıkıp geri döndüğünde Meryem'in taşındığını anlar. Bu
arada Serdar, onun da evden taşınmasını rica eder. İsa bir çekim için gittiği
yerde minibüste beklerken Meryem'i görür. Kadının köyüne döndüğünü düşündüğü
için şaşırır. Uygun bir zamanda oturduğu evi bulup Meryem'in kapısını çalar.
Meryem kapıyı açtığında elinde silahla İsa'yı bulur. Ona her şeyi anlatır.
Meryem Serdar'la birlikte yaşamaktadır ve İsa ev sahibini öldürmeye gelmeden
önce adamı öldürmek için birlikte plan yapmışlardır. İsa ev sahibini öldürmek
için evine geldiğinde Meryem evdedir. Ev sahibinin metresi de olan Meryem,
İsa'yı evine taşımış ve silahı da saklamıştır.Yıkılan İsa, kadına ateş edemez,
dışarı çıkar ve karanlıkta bir el silah sesi duyulur. “Prof.Dr.Alim Şerif
Onaran/Doç.Dr.Bülent Vardar, “20 Yüzyılın Son Beş Yılında Türk Sineması” syf,
181”
36.
Antalya Film Şenliği
► Başak
Köklükaya “En İyi Kadın Oyuncu” ► Ali Utku, “En İyi Görüntü Yönetmeni “
► Zeki
Demirkubuz “Behlül Dal Jüri Özel Ödülü
► Zeki
Demirkubuz “En İyi Senaryo”
7.
ÇASOD "En İyi Oyuncu" Ödülleri
►
Başak Köklükaya “ En İyi Kadın Oyuncu”
19.
İstanbul Film Festivali
►
Başak Köklükaya “En İyi Kadın
Oyuncu”Fipresci Ödülü (Ulusal)
► Zeki
Demirkubuz “En İyi Türk
► En
İyi Film “Üçüncü Sayfa”
► Zeki
Demirkubuz “En İyi Yönetmen”
► Ruhi
Sarı “En İyi Erkek Oyuncu”
►
Başak Köklükaya “En İyi Kadın Oyuncu”
21. Siyad Türk Sineması
Ödülleri
► Zeki Demirkubuz “En İyi Senaryo”
► Başak Köklükaya “En İyi Kadın Oyuncu”
&Türk Sinemasının kendine özgü yönetmeni Zeki Demirkubuz, kendine has film dili ile yeni kuşak içerisinde ayrı bir yere sahip olmuştur. Popüler film çevirmekten kaçışı ile dikkati çeken yönetmen, bağımsız oluşunu özellikle belirtmektedir. Üçüncü Sayfa, daha sonraki filmlerinde belirginleşecek tavrının başlangıç filmidir. Bunu filmin başlangıcındaki "Zeki Demirkubuz "bağımsız" yapımı" ifadesinden anlamak mümkündür. En radikal değişimi oyuncu seçiminde görmekteyiz. Tanınmamış ya da amatör oyuncuları kullanmıştır. Oysa ki C Blok ya da Masumiyet'te farklı olarak Serap Aksoy, Fikret Kuşkan, Derya Alabora, Haluk Bilginer, Güven Kıraç gibi profesyonel oyuncuları kullanmıştır.
Film adını gazetelerin üçüncü sayfa
haberlerinden almaktadır. Bu sayfalarda yer alan dramlar sürekli değişirler.
Okuyucu için bir sonraki gün yeni facialar okumak sıradan bir eylemken; bunları
yaşayanların öyküleri haberin sonrasında da devam etmektedir. Her gün değişen
dramların, cinayetlerin ardında yaşanan hayatlar bulunmaktadır. Filmde böylesi
bir öykü anlatılmaktadır. Sıradan insanın, normal hayatı sırasında başına
gelenler ve bunların sunumudur. Büyük şehre gelmiş İsa'nın ve kocası ile
İstanbul'a göç etmiş Meryem'in aracılığı ile kentin kenarında kalmışlık film
içerisinde görülebilmektedir. İsa'nın işe gidişgelişleri, dizi seti
görüntüleri, mekanlara girişçıkışlar film içerisinde kurgunun devamlılığını
bozacak şekilde keskin hatlarla ayrılmıştır. Bu anlatım karakterlerin
birbirlerine olan mesafesini, yaşadıkları açmazları ve hayata tutunma
çabalarını yansıtmak açısından filmde anlam kazanmaktadır. Karakterler yaşam
mücadelesinde çevrelerine karşı ilgi ve sevgiyi yitirmişlerdir. Çocuklara bile
direkt bir sevgi ifadesi yoktur. Asık sıratlı, mesafeli, seyircinin
özdeşleşmesinin zor olduğu, bir yönleri ile kötü insanlardır. İçinde
bulundukları çıkışsızlık, yaşadıkları mekanlarla da betimlenmektedir. Kapılarla
ve köhne mekanlarla karakterlerin mücadeleleri de ortaya konulmaktadır. Parka
gittiklerinde bile yeşil yoktur etraflarında. Grilik hakimdir. Başta suçlu olan
İsa, sonrasında kurban olarak karşımıza çıkmaktadır. Küçük hesaplarla
birbirlerine zarar veren küçük insanlardır. Filmin "yeniklere,
unutulmuş/ara" adanmasından da bellidir bu.
Kaybedenler içinde yer alan bu insanlar küçük dünyalarında büyük
işler çeviriyor gibi durmaktadırlar. Bu da herkesin kendi hayatı içerisinde
ayrı dramlar yaşadıklarını anlatmaktadır. Belki gazetelerde sadece üçüncü
sayfada yer alacak hayatları vardır. Ancak 50 dolar peşinde olan mafya bile
kendisini büyük görmektedir. İsa'yı döven adam, duvarında Tansu Çiller resminin
asılı olduğu, kapısı bir türlü kapanmayan odasında büyük bir mafya babası gibi
oturmaktadır. Arkada Tansu Çiller'in resmi dururken söylediği, onunla özdeşleşen
tamlama dikkati çekmektedir; "yarına kadar parayı ya getireceksin, ya
getireceksin" der. İsa yediği dayaktan sonra intihardan başka çıkış yolu
bulamamıştır. Bu nedenle bürodan aldığı silahı şakağına dayar. Ancak birikmiş
kira borcunun bardağı taşırması, ev sahibinin ona küfür1ü konuşması öfkesine
hakim olamamasına neden olacaktır. İsa, silahı eline aldıktan sonra gücünün
yettiği kişiye doğrultarak duygusal bir boşalıma gitmiştir.
Cinayeti işledikten sonra nasıl geldiğini
bilmediği odasında uyanan İsa'nın hayatına Meryem girer. Karşı dairede yaşayan
hayatın acımasızlaştırdığı bu kadın, lafını sakınmayan kişilik yapısı ile
kaybedecek birşeyi kalmayan birinin öfkesini taşımaktadır. Kıyafeti, konuşması,
tavırları ile kenar mahallelerde yaşayan kadınların tipik bir temsilcisidir.
Hayatı TV programları, çocuklar ve temizlikçilik yapmakla geçen Meryem
çocuklarına Sibel ve Can isimlerini vermiştir. İsa ile ilk karşılaşmalarında
kurduğu cümleler bir magazin programından çıkmış gibidir. Çocuklarına ismini
verdiği şarkıcı Sibel Can için şunları der: "Çoluk çocuk sahibi insan.
Biraz ağ.ır olması lazım. Sesi güzel ama hareketlerini hiç tasvip etmiyorum. Ne
o öyle kıtlıktan çıkmış gibi." der. İbrahim Tatlıses için olan yorumu da
ilginçtir: "Ben şahsen beğeniyorum. Hem akıllı, hem yakışıklı. Hem de
mütevazi. İnsan onunla konuşurken, sıkılmıyor, ezilmiyor. Belden aşağı çok
iniyo ama olsun. Onun da huyu böyle. Herkesi olduğu gibi kabul etmek lazım.
" Televizyonun ve magazinin insan hayatının içerisine çok girmesi yavaş
yavaş yaşadıkları gerçeklikten uzaklaşmaları sonucunu doğurmaktadır. Meryem'in
çocuklarının isimleri, TV' deki yüzlerle ilgili yorumları ve her şeylerini
bilmesi günümüzün habercisi gibidir. Diziler, magazin ve reality programları
ile örülmüş bir sanal hayat ve gerçeklikten uzaklaştıran görüntüler. Meryem'in
İsa'ya yaşadıklarının film olmadığını sürekli tekrarlaması ya da cinayet
planını yaparken izlediği filmlerden etkilenmesi hayattan yabancılaşmışlığın
göstergesidir.
& Aşk istem dışıdır. Kötülük öğrenilir. Bir
içten davranış, bir sıcak bakış duyguları ateşler. Oysa kötülük yapabilmek için
ince düşünüp hain planlar kurmak gerekir.
Hak,
adalet, fırsat eşitliği, paylaşma gibi kavramların göz ardı edildiği, şiddet,
acımasızlık, para ve iktidarın yüceltildiği bir dünyada "köşeye
sıkışan" insan ne yapar? Üçüncü Sayfa bu soruya, müthiş bir senaryo ve
müthiş bir oyunculukla, ahlaklı bir yanıt arıyor.
Filmde gazetelerin üçüncü
sayfalarında okuyup geçtiğimiz, bazen hayret edip bazen hiç aldırmadığımız,
çoğunlukla hiç çözümlenemeyen bir "adi suç" haberinin iç yüzünü, onu
hazırlayan koşullarını ve taraflara etkilerini ayrıntılarıyla öğrenebiliriz.
Demirkubuz, toplum eleştirisini ve yükselen değerlere muhalefetini ilk iki
filmi C Blok ve Masumiyet'te de ortaya koydu. Üçüncü Sayfa'da biçemini
sadeleştirmekle birlikte içerikteki yoğunluğunu koruyor.
Üçüncü Sayfa, senaryosu kadar görüntü
yönetimiyle de hakiki bir muhalefet yapıyor. Kameranın hareket etmeyişi,
ortamın doğal ışığından mümkün olduğunca yararlanması, kararmaları apartmanın
otomatiğinin sönmesi ve kapıların kapanmasıyla sağlaması buna karşın son derece
etkileyici olması, aslında sinemanın ne kadar yalın ve bir yanı hala saf bir
sanat dalı olduğunu vurguluyor.
Üzerinde düşündükçe anlamına
vakıf olunan Üçüncü Sayfa'nın genç oyuncuları Başak Köklükaya ve Ruhi Sarı,
gerçekten zor rollerin altından üstün bir başarıyla kalktı. Onlar bu kadar
tutkulu ve inandırıcı olduğu için Üçüncü Sayfa'nın etkisi de artıyor. (Alin
Taşcıyan) “www.europeanfilmfestival.com”
* Eski
Yeşilçam geleneğini modern bir daramaturji ve ahlakçı bir bakış açısıyla
'temize çeken' Demirkubuz'un filmlerinde dikkat çekici yanlarından biri de
anlatım. Daha ilk filmi C Blok'ta çerçeve, kurgu, mizansen, oyuncu yönetimi
gibi temel yönetmenlik sanatı öğeleri üzerindeki hakimiyetini sergileyen
Demirkubuz, hızlı kurguyu, kamera atraksiyonlarını sevmeyen bir yönetmen.
Ayrıca her filminde farklı bir görsel dünya yaratmayı becerebiliyor. Masumiyet
iç mekanlarda alan derinliğini kullanan geniş açılı çerçeveleriyle dikkat
çekmişti. Üçüncü Sayfa ise dar mekanlarda klostrofobik bir atmosfer yaratıyor.
(Mehmet Açar, Aktüel Dergisi, 29 Ekim 1999) “Agâh Özgüç, “Türk Filmleri
Sözlüğü” 4. cilt ”
4
Zeki sonuçta elli dolar yüzünden hayatı hızla uçumdan aşağı sürüklenen İsa'nın
öyküsünü anlatırken bize suç ve ceza dolayında üstünden kolayca atlayıp
geçemeyeceğimiz bir ahlâk problemi sunuyor. Çiller'in portresi altında maç
seyreden, Rambo/Yuppie karışımı gariban çete babası adayları, elli dolar için
afili can alıcıları oynayan tetikçi müsveddeleri, merdivenin altında oturanları
tehdit ve şantajla kullanan küçük mal sahipleri ile çizilen atmosfer, suçu da
yeniden tanımamız gerektiğini hatırlatıyor. Evet karanlık. Umuda, bir yerinden
ışık sızan bir fona bağlanmıyor Zeki'nin öyküleri. (Yıldırım Türker, Radikal
Cumartesi, 11 Ekim 1999) “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans
Yılları” syf, 147”
4 Filmin belki de en
büyük başarısı, sinemanın yaratısı olan "Femme Fatal" imgesinin
ipliğini pazara çıkarmasında yatıyor. Sinemada görmeye alıştığımız, doğası
gereği ölümcül kadın imgesi bu filmde yerini acımasız bir yaşam savaşında
kötücülleşmiş bir kadına bırakıyor. Böylelikle hem kadının kendinden menkul
kötülüğü sorgulanıyar, hem de kurban olmanın cellat olmayı dışlamadığı
vurgulanıyor (Tuna Erdem, Radikal Cumartesi, 06 Kasım 1999)
4 Zeki
Demirkubuz, yine 'bataklık çiçeklerine eğiliyor. Toplumun en alt kesimlerinden
gelen, yaşamları bin bir sorun ve dertle örülü insanlara çeviriyor kamerasını
... Yaşadıkları genelde gazetelerin üçüncü sayfalarındaki haberlere konu olan,
varlıklarını sadece bir haber boyu öğrendiğimiz, sonra yine genelde sorunlu,
giderek sefil bir hayatın girdaplarında kaybolup giden küçük insanlar ...
Filmlerde ve TV dizilerinde
figüranlık yapan ve en son genç bir arabesk şöhretinin dizisinde oynayan
İsa'nın başı, "bir avuç dolar", tamamı tamamına 50 dlar için derde
giriyor! ... Bu parayı çalmakla suçlandığı için polisten feci dayak yiyen İsa
(işte bir üçüncü sayfa haberi), intihar etmeyi denerken üzerine gelen ve
ısrarla alacağını isteyen ev sahibini öldürüveriyor. (Bir diğer üçüncü sayfa
haberi!)
Ancak bu olay gazetelere düşmüyor, çünkü
İsa'nın suçu gizli kalıyor. O da bu arada aynı binada oturan ve kocasından
sürekli dayak yiyen bir kadınla tanışıyor. Feleğin sillesini yemiş iki insan
arasında kolay anlatılmaz bir ilişki başlıyor sonra ...
Demirkubuz, gerçek gazete
haberlerinden esinlendiği senaryosunda, bir kez daha ezilenlere adanmış bir
öykü sunuyor bize ... Filmi çeşitli yan öğelerle zenginleştirilmiş.
Örneğin
günümüzün TV dizileri ve popülizme teslim olmuş bir yayıncılık sürekli alaya
alınıyor. Ne yazık ki zaman zaman şematik kalmak ve tekdüzeliğe düşmek pahasına
... Filmde yer yer kahramanlar kameraya dönerek konuşuyor, bir anlamda içlerini
döküyorlar. Böylece film biraz 'epik' bir tavır kazanıyor, Bertolt Brecht'in
tiyatro anlayışına yaklaşıyor. Üçüncü Sayfa, belki Masumiyet'in o trajik
şiirselliğini içermiyor. Ama belki de Demirkubuz'un Masumiyet reçetesini
özellikle yinelemediği daha farklı ve özgün bir deneyim bu ...
Filmin en büyük şansı
oyuncuları. Antalya'da ödül alan Başak Köklükaya olsun, alamayan Ruhi Sarı
olsun, her ikisi de çok ciddi birer karakter yaratma çabası içine girmişler. Ve
büyük ölçüde de başarmışlar. Bu iki oyuncuya da gönülden "helal
olsun" diyorum ve bu yeni, taze Türk sineması örneğini belki en çok onlar
için görmenizi öğütlüyorum. “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans
Yılları” syf, 147”
4
Zeki Demirkubuz, özellikle 1990'larda öne
çıkan Türk bağımsız sinemasının önde giden temsilcilerinden birini oluşturuyor.
Demirkubuz, filmlerinin çekim koşullarını yaratan bağımsız, yapımcı yönetmen
olmasının avantajlarını da kullanarak, anlatmak istediği dünyalara özgürce
kamerasını çevirebiliyor. Demirkubuz bağımsız sinema tarzını benimsemesini
şöyle açıklıyor: "Sinemayla ahlaki bir bağ kurulması gerektiğini
düşündüğümden benimsedim Bağımsız Sinema tarzını. Benim için sadece para
kaynaklarını ifade etmiyor Bağımsız Sinema. Var olmanın, düşüncenin üstündeki
ipoteklerin kaldırılmasını ve benim öykümün, fikrimin, senaryomun, bir onaya
tabi tutulmadan, doğrudan filme çekilmesini anlıyorum ben Bağımsız Sinema'dan.
Yani paradan çok, savunduğum ahlak, ilkeler demek benim için Bağımsız Sinema.
1980'li yılların getirdiği zihniyete ve yeni yükselen değerlere duyduğum nefret
de, bağımsız olmamı gerektiriyor...(Çapan, Cumhuriyet, 07.11.1999).
“Prof.Dr.Alim Şerif Onaran/Doç.Dr. Bülent Vardar, “20 Yüzyılın Son Beş Yılında
Türk Sineması” syf, 182
4 Daha önce C Blok filminde
bir burjuva kadının iç dünyasındaki karmaşaya, 'sınıf atlamış Tülay'ın yaşadığı
sıkıntı'ya yoğunlaşan yönetmen, "aslında Üçüncü Sayfa'nın Meryem'inin
istediklerini elde ettikten sonra içine düşeceği ruh halini" de
göstermektedir (Öztürk, Radikal, 27.10.2001). Toplumun alt sosyoekonomik ve
kültürel katmanında yaşamaya mahkum edilmiş insanlara yoğunlaşan Demirkubuz'un,
'Üçüncü Sayfa'daki dünyası yavaş yavaş toparlanma görüntüleri veren Türk
sineması içinde farklı bir yerde duruyor. "İlk iki filmindeki gibi yine,
toplumumuzun, ... beşikten mezara kadar süren, zorlu, amansız bir hayatta tutunma
mücadelesine itilen alt kesiminden kahramanlar seçerek kendine özgü bağımsız
bir sinema örneği ortaya koymuş Demirkubuz" (Çapan, Cumhuriyet,
29.10.1999).
4
Demirkubuz'un
filmleri, günlerce popüler kültürün ilgi odağı olmadığı gibi, filmleri için
önceden büyük bir PR çalışması da yapılmıyor. Böyle bir yolu aslında yönetmenin
kendisi tercih etmiyor. Bu kanalların içinde yol alarak hareket etse, belki de
"Üçüncü Sayfa" gibi filmleri yapabilme şansını da bulamayacak..
Demirkubuz'un neredeyse bütün karakterleri, yaşamda tutunamayan, bizim kurallar
ve nezaketler zinciri içindeki yaşamımıza aykırı hareket eden; sürekli küfreden
ve kolaylıkla şiddete başvuran insanlar. "Demirkubuz'un bütün
filmlerindeki ortak tema, kapıcı/katil/figüran/pezevenk olsun, en masum karakterin
çevresinde dönerek onun edilgenliği ya da saflığı sonucunda karakterin aleyhine
dönüşen bir çarkın içine bireyi sıkıştırmak ya da daha doğru ifadeyle,
kuşatılmış bireyi göstermektir" (Öztürk, Radikal, 27.10.2001).
4 Meryem, Sibel Can'ı
sevmediğini söylese de, çocuklarına Sibel ve Can isimlerini vermiştir.
Konuştuğu kişiler, merak ettiği insanlar İbrahim Tatlıses, Mahsun Kırmızıgül gibi
bu dünyanın kahırlarına 'sanatlarıyla' ortak olan insanlardır. Aslında bu
dünyanın içinde sevgi, sıcaklık, merhamet yoktur. Bu insanlar doğuştan böyle
oldukları için değil, içinde yaşadıkları toplumun sınıfsal dayatmalarının
bedelini ödemek zorunda oldukları için böyledirler. Demirkubuz, bağımsız
tavrını salt öyküsünü kurmak yönünde kullanmıyor; aynı zamanda sinema dilini de
oluştururken klasik kurallara göre hareket etmiyor. Gerekli gördüğü yerde aksı
atlıyor. Meryem'in İsaya iç dünyasını açtığı bölümlerde aynı ölçek içinde
sıçramalara yer vererek kadının anlattıklarıyla, anlatmak istemeyip aklından
geçirdiklerini sinemanın olanakları içinde, ama yerleşik kuralların dışında
çözümlüyor. "Yaşanmışlığını hissettirerek yazılmış, gözlemlere, sapmalara
dayanan bir senaryodan çekilmiş, ustaca kurulmuş ve anlatılmış bu Demirkubuz
filmi, bu yönetmenin karakter yaratmadaki, ayrıntıları doldurmadaki ve
oyuncusundan verim almadaki becerisini de örnekliyor.
Dostoyevski tadını veren filmin finalinde
baştaki çıkmazına dönen ve Raskolnikoff'u çağrıştıran İsa'yı oynayan Ruhi
Sarı'nın yanı sıra zorba ev sahibinin oğluyla çoktan işi pişirmiş fettan Meryem
rolündeki Başak Köklükaya'nın performansını gördükten sonra artık sinemamızın
gelecek vaat eden" bir oyuncuyla karşı karşıya olduğunu
söyleyebiliriz" (Çapan, Cumhuriyet, 9.10.1999). Fakat filmin sınırlı olanaklarla
yapılmış olması özellikle teknik kalitesini etkiliyor. Buna karşın "Üçüncü
Sayfa", Türk sinemasının içinden gelmesine karşın dışında durmayı tavır
olarak benimsemiş yönetmenin, sinemamızda çoğu zaman klişelere yaslanabilecek
bir temayı sarsıcı bir dille işlerken, toplumun, sistemin ezdiği insanların
dramını çarpıcı ve başarılı bir şekilde duyumsatıyor.
"Bilinçle kaleme alınmış,
gerçekçiliğin sınır ötelerini sorgulayan, içinde yaşadığı toplumun renkli
açmazları karşısında duyarlı, zengin bir senaryo; giderek kamerasına hakim olan
bir yönetmenin, özgün sinema dilini kararlıkla, adım adım geliştirdiğini
kanıtlayan başarılı bir mizansen... Ancak, senaryonun daha derli toplu ve
çarpıcı olabilmesi için gerekli olgunlaştırma sürecinin yetersiz kalması dramaturji
boşlukları doğurmuş. Oyuncu yönetimindeki genel rahatlık ve güven, özellikle kavga
sahnelerinin inandırıcılığını zedeliyor; teknik yetersizlikler, seslendirmedeki
bariz aksamalar izleyicinin dikkatini zorluyor. 'Üçüncü Sayfa' bu
zayıflıklarına karşın, bütünüyle başarılı, etkileyici bir deneme"
(Basutçu, Radikal, 08.08.1999).