Powered By Blogger

13 Aralık 2022 Salı

 

ÜÇÜNCÜ SAYFA (1998) 

Senaryo ve Yönetmen: Zeki Demirkubuz, Görüntü Yönetmeni: Ali Utku, Yapım: Mavi Film/Nihal G. Koldaş, Zeki Demirkubuz Yönetmen Yardımcısı: Feridun Koç, Yönetmen Yardımcıları: Mehmet Erdem, Neşe Mesutoğlu, Kamera Asistanı: Barış İltaç Işık, Çevre Düzeni ve Kostüm: Şebnem Ocak, Tülin Çetinkol, “Ağlıyorum Kahrımdan” Şarkısı  Saz ve Müzik: Cengiz İmren, Yorum: Olgun Şimşek, Kurgu: Nevzat Dişiaçık, Işık Yönetmeni: Recep Biçer, Işık Teknisyenleri: Eray Kantarcı, Barış Ünlü, Zafer Saka, Ses Görevlileri: Ümit Özcan, Ümit Cin, Sorumlu Yapımcı: Cüneyt Ballı, Laboratuar: Fono Film, Negatif Yıkama: Mustafa Oruç, Negatif Kurgu: Eyüp Yıldız, Lale Cerrahoğlu, Optik kayıt: Erkan Aktaş, Renk Düzeltme: Adnan Şahin, Kopya Baskı: Zekeriya Şahin, Kopya Yıkama: Şafak Mihraç, Miksaj: Erkan Aktaş, Ses Stüdyosu: Eta Görüntü Sanatları, Ses Kayıt: Orhan Akbaş, Murat Bör, Yapım Yardımcısı: Tuba Erdem,

Oyuncular: Ruhi Sarı (İsa), Başak Köklükaya (Meryem), Cengiz Sezici (Ev Sahibi), Erdoğan Seren, Naci Taşdöğen, Bülent Düzgün, Feridun Koç, Serdar Orçin, Emrah Elçiboğa (Reis),: Ayten Soykök (Ajans Sekreteri), Filiz Küçük, (Ajanstaki Asistan), Barış Hayta (Ajanstaki Kameraman), Hasan Bilgin (Evdeki Polis), Serdar Orçin (Evsahibinin Oğlu), Şemistin Kaya (Koca), Mustafa Turan, Okan Selvi, Tulga Serim, Ali Su Ülger (Sibel), Erdoğan Seren (Köpekli Adam), İlkcan Temel (Can), Rıza Sönmez (Dizi Yönetmeni: Mahmut Yumuşak (Dizi Kameramanı), Didem Özkan (Dizdeki Suflör), Ali Güney (Dizideki kötü Adam), Cevdet Tiğin (Dizideki Patron), Bülent Düzgünoğlu (İbrahim), Feridun Koç (Dizideki 1. Fedai), Fuat Onan (Dizideki 2. Fedai), Nemci Aykan (Okeyci Adam), Özgür Güvelioğlu (Öğrenci Figüran),

KONU: İsa Demirci, Çankırı'dan İstanbul'a gelmiş gariban bir genç adamdır. Yanında çalıştığı mafya müsvettesi adamın ofisinde, kaybolan 50 dolardan sorumlu tutulur ve parayı almadığını söylediği için fena halde dövülür. Ofisin sahibi, parayı ertesi güne kadar getirmezse kendisini öldürmekle tehdit eder. Zaman zaman işyerine yardıma gittiği Şeref'in yanındaki kadınlardan biri kötü şekilde dövülmüş olan İsa'ya yardım eder. İsa, Şeref'e punduna getirerek 50 dolara gereksinmesi olduğunu söyler. Şeref parayı vermez. Bitkin şekilde evine dönen İsa'nın kapısı çalınır. Gelen ev sahibidir ve ödeyemediği kirayı istemektedir. Kirayı ödemek konusunda kendisinden süre isteyen İsa'ya hakaretler yağdırarak, 600 milyon lira tutan kirayı en kısa sürede ödemezse döverek evden atacağını söyler. Ev sahibinin arkasından kapıyı kapatmak üzere olan İsa, kendisini kaybeder. İçeri koşarak silahını alır ve ev sahibinin kapısını çalar. Kapıyı açan adama ateş eder. Adam vurulmuştur ve İsa'dan kendisine yardım etmesini ve ambulans çağırmasını söyler. Adama boş gözlerle bakan İsa, yaşadıklarının etkisiyle de ev sahibinin evinin holüne yığılır kalır. İsa kendine geldiğinde evindedir. Polisler ölen ev sahibinin soruşturması için kendisini merkeze götürürler. Sorgu sonrası eve geldiğinde bitkinlikten kapının önüne yığılır kalır. Kapı komşusu Meryem, İsa'ya yardım eder. Onu içeri sokar, yemek verir. İsa'yla Meryem arasında bir dostluk oluşmuştur. Bu arada ev sahibinin evine, oğlu Serdar taşınmıştır. Meryem, 50 doları almaya çalışan adamlara parayı vererek İsa'yı dövmelerine engel olur. Meryem'in kocası, İstanbul dışında geçici işler bulan bir adamdır: Eve döndüğünde iki çocuğuyla ilgilenmediği gibi, Meryem'i döverek ona kötü muamelede bulunur. Genç kadına aşık olan İsa, Meryem'e onun için her şeyi yapabileceğini söylemiştir. Meryem, İsa'dan kocasını öldürmesini ister. Bu arada İsa'nın tabansız davrandığını hisseden kadın, ona cinayeti birlikte işlemeyi teklif eder. İsa geçimini televizyon dizilerinde, kliplerde zaman zaman figüranlık yaparak temin etmeye çalışmaktadır. Kadınla cinayet için anlaştıkları gece evde beklerken polisler gelir ve Meryem'i alıp karakola götürürler. Meryem'in kocası öldürülmüştür. Sonraki günlerde İsa ve Meryem buluşarak çocuklarla birlikte parka giderler. İsa bir ay lığına bulduğu çekim için İstanbul dışına çıkıp geri döndüğünde Meryem'in taşındığını anlar. Bu arada Serdar, onun da evden taşınmasını rica eder. İsa bir çekim için gittiği yerde minibüste beklerken Meryem'i görür. Kadının köyüne döndüğünü düşündüğü için şaşırır. Uygun bir zamanda oturduğu evi bulup Meryem'in kapısını çalar. Meryem kapıyı açtığında elinde silahla İsa'yı bulur. Ona her şeyi anlatır. Meryem Serdar'la birlikte yaşamaktadır ve İsa ev sahibini öldürmeye gelmeden önce adamı öldürmek için birlikte plan yapmışlardır. İsa ev sahibini öldürmek için evine geldiğinde Meryem evdedir. Ev sahibinin metresi de olan Meryem, İsa'yı evine taşımış ve silahı da saklamıştır.Yıkılan İsa, kadına ateş edemez, dışarı çıkar ve karanlıkta bir el silah sesi duyulur. “Prof.Dr.Alim Şerif Onaran/Doç.Dr.Bülent Vardar, “20 Yüzyılın Son Beş Yılında Türk Sineması” syf, 181”

 ÖDÜL

36. Antalya Film Şenliği

► Başak Köklükaya “En İyi Kadın Oyuncu” ► Ali Utku, “En İyi Görüntü Yönetmeni “

► Zeki Demirkubuz “Behlül Dal Jüri Özel Ödülü

► Zeki Demirkubuz “En İyi Senaryo”

7. ÇASOD "En İyi Oyuncu" Ödülleri

► Başak Köklükaya “ En İyi Kadın Oyuncu”

19. İstanbul Film Festivali

► Başak Köklükaya “En İyi Kadın

 Oyuncu”Fipresci Ödülü (Ulusal)

► Zeki Demirkubuz “En İyi Türk

► En İyi Film “Üçüncü Sayfa”

► Zeki Demirkubuz “En İyi Yönetmen”

► Ruhi Sarı “En İyi Erkek Oyuncu”

► Başak Köklükaya “En İyi Kadın Oyuncu”

21. Siyad Türk Sineması Ödülleri
    ► Zeki Demirkubuz “En İyi Senaryo”
    ► Başak Köklükaya “En İyi Kadın Oyuncu”

 &Türk Sinemasının kendine özgü yönetmeni Zeki Demirkubuz, kendine has film dili ile yeni kuşak içerisinde ayrı bir yere sahip olmuştur. Popüler film çevirmekten kaçışı ile dikkati çeken yönetmen, bağımsız oluşunu özellikle belirtmektedir. Üçüncü Sayfa, daha sonraki filmlerinde belirginleşecek tavrının başlangıç filmidir. Bunu filmin başlangıcındaki "Zeki Demirkubuz "bağımsız" yapımı" ifadesinden anlamak mümkündür. En radikal değişimi oyuncu seçiminde görmekteyiz. Tanınmamış ya da amatör oyuncuları kullanmıştır. Oysa ki C Blok ya da Masumiyet'te farklı olarak Serap Aksoy, Fikret Kuşkan, Derya Alabora, Haluk Bilginer, Güven Kıraç gibi profesyonel oyuncuları kullanmıştır.

Film adını gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinden almaktadır. Bu sayfalarda yer alan dramlar sürekli değişirler. Okuyucu için bir sonraki gün yeni facialar okumak sıradan bir eylemken; bunları yaşayanların öyküleri haberin sonrasında da devam etmektedir. Her gün değişen dramların, cinayetlerin ardında yaşanan hayatlar bulunmaktadır. Filmde böylesi bir öykü anlatılmaktadır. Sıradan insanın, normal hayatı sırasında başına gelenler ve bunların sunumudur. Büyük şehre gelmiş İsa'nın ve kocası ile İstanbul'a göç etmiş Meryem'in aracılığı ile kentin kenarında kalmışlık film içerisinde görülebilmektedir. İsa'nın işe gidişgelişleri, dizi seti görüntüleri, mekanlara girişçıkışlar film içerisinde kurgunun devamlılığını bozacak şekilde keskin hatlarla ayrılmıştır. Bu anlatım karakterlerin birbirlerine olan mesafesini, yaşadıkları açmazları ve hayata tutunma çabalarını yansıtmak açısından filmde anlam kazanmaktadır. Karakterler yaşam mücadelesinde çevrelerine karşı ilgi ve sevgiyi yitirmişlerdir. Çocuklara bile direkt bir sevgi ifadesi yoktur. Asık sıratlı, mesafeli, seyircinin özdeşleşmesinin zor olduğu, bir yönleri ile kötü insanlardır. İçinde bulundukları çıkışsızlık, yaşadıkları mekanlarla da betimlenmektedir. Kapılarla ve köhne mekanlarla karakterlerin mücadeleleri de ortaya konulmaktadır. Parka gittiklerinde bile yeşil yoktur etraflarında. Grilik hakimdir. Başta suçlu olan İsa, sonrasında kurban olarak karşımıza çıkmaktadır. Küçük hesaplarla birbirlerine zarar veren küçük insanlardır. Filmin "yeniklere, unutulmuş/ara" adanmasından da bellidir bu.

Kaybedenler içinde yer alan bu insanlar küçük dünyalarında büyük işler çeviriyor gibi durmaktadırlar. Bu da herkesin kendi hayatı içerisinde ayrı dramlar yaşadıklarını anlatmaktadır. Belki gazetelerde sadece üçüncü sayfada yer alacak hayatları vardır. Ancak 50 dolar peşinde olan mafya bile kendisini büyük görmektedir. İsa'yı döven adam, duvarında Tansu Çiller resminin asılı olduğu, kapısı bir türlü kapanmayan odasında büyük bir mafya babası gibi oturmaktadır. Arkada Tansu Çiller'in resmi dururken söylediği, onunla özdeşleşen tamlama dikkati çekmektedir; "yarına kadar parayı ya getireceksin, ya getireceksin" der. İsa yediği dayaktan sonra intihardan başka çıkış yolu bulamamıştır. Bu nedenle bürodan aldığı silahı şakağına dayar. Ancak birikmiş kira borcunun bardağı taşırması, ev sahibinin ona küfür1ü konuşması öfkesine hakim olamamasına neden olacaktır. İsa, silahı eline aldıktan sonra gücünün yettiği kişiye doğrultarak duygusal bir boşalıma gitmiştir.

Cinayeti işledikten sonra nasıl geldiğini bilmediği odasında uyanan İsa'nın hayatına Meryem girer. Karşı dairede yaşayan hayatın acımasızlaştırdığı bu kadın, lafını sakınmayan kişilik yapısı ile kaybedecek birşeyi kalmayan birinin öfkesini taşımaktadır. Kıyafeti, konuşması, tavırları ile kenar mahallelerde yaşayan kadınların tipik bir temsilcisidir. Hayatı TV programları, çocuklar ve temizlikçilik yapmakla geçen Meryem çocuklarına Sibel ve Can isimlerini vermiştir. İsa ile ilk karşılaşmalarında kurduğu cümleler bir magazin programından çıkmış gibidir. Çocuklarına ismini verdiği şarkıcı Sibel Can için şunları der: "Çoluk çocuk sahibi insan. Biraz ağ.ır olması lazım. Sesi güzel ama hareketlerini hiç tasvip etmiyorum. Ne o öyle kıtlıktan çıkmış gibi." der. İbrahim Tatlıses için olan yorumu da ilginçtir: "Ben şahsen beğeniyorum. Hem akıllı, hem yakışıklı. Hem de mütevazi. İnsan onunla konuşurken, sıkılmıyor, ezilmiyor. Belden aşağı çok iniyo ama olsun. Onun da huyu böyle. Herkesi olduğu gibi kabul etmek lazım. " Televizyonun ve magazinin insan hayatının içerisine çok girmesi yavaş yavaş yaşadıkları gerçeklikten uzaklaşmaları sonucunu doğurmaktadır. Meryem'in çocuklarının isimleri, TV' deki yüzlerle ilgili yorumları ve her şeylerini bilmesi günümüzün habercisi gibidir. Diziler, magazin ve reality programları ile örülmüş bir sanal hayat ve gerçeklikten uzaklaştıran görüntüler. Meryem'in İsa'ya yaşadıklarının film olmadığını sürekli tekrarlaması ya da cinayet planını yaparken izlediği filmlerden etkilenmesi hayattan yabancılaşmışlığın göstergesidir.

 Çaresizliğinden intihar etmeye niyetlenen İsa'nın kötülüğünden cinayet işlediğini düşünmeyiz. Kurnaz karakterlerin kurbanı olduğunu onunla birlikte öğreniriz. Başta kocasının şiddetinden ezilen çaresiz kadın pozisyonundaki Meryem, yaptığı cinayet planları ve gizli aşığı ile kurnazlığını ortaya koymuştur. Serdar'ın her şeyden habersiz gibi İsa'ya yaklaşması ve filmde önemi olmayan bir karakterin öykünün bir parçası olduğu filmin sonunda anlaşılmıştır. İsa'nın garip bir biçimde cinayetten suçsuz olarak sıyrılmasının arkasında bilmeden suç ortağı olduğu Meryem ve Serdar vardır. Filmin sonunda bu sefer aşk yüzünden girdiği çaresizlik İsa'nın intiharı ile sonuçlanacaktır. Kandırılmayı onuruna yediremez. Aşık olduğu kadının ara sıra yanağına kondurduğu öpücüklerle yetinen saf İsa, bilmeden onların cinayet planlarına dahil olmuş ve işlerini kolaylaştırmıştır. “Nigar Pösteki, “Yönetmen Sineması” syf, 78 2390”

&  Aşk istem dışıdır. Kötülük öğrenilir. Bir içten davranış, bir sıcak bakış duyguları ateşler. Oysa kötülük yapabilmek için ince düşünüp hain planlar kurmak gerekir.

Hak, adalet, fırsat eşitliği, paylaşma gibi kavramların göz ardı edildiği, şiddet, acımasızlık, para ve iktidarın yüceltildiği bir dünyada "köşeye sıkışan" insan ne yapar? Üçüncü Sayfa bu soruya, müthiş bir senaryo ve müthiş bir oyunculukla, ahlaklı bir yanıt arıyor.

Filmde gazetelerin üçüncü sayfalarında okuyup geçtiğimiz, bazen hayret edip bazen hiç aldırmadığımız, çoğunlukla hiç çözümlenemeyen bir "adi suç" haberinin iç yüzünü, onu hazırlayan koşullarını ve taraflara etkilerini ayrıntılarıyla öğrenebiliriz. Demirkubuz, toplum eleştirisini ve yükselen değerlere muhalefetini ilk iki filmi C Blok ve Masumiyet'te de ortaya koydu. Üçüncü Sayfa'da biçemini sadeleştirmekle birlikte içerikteki yoğunluğunu koruyor.

Üçüncü Sayfa, senaryosu kadar görüntü yönetimiyle de hakiki bir muhalefet yapıyor. Kameranın hareket etmeyişi, ortamın doğal ışığından mümkün olduğunca yararlanması, kararmaları apartmanın otomatiğinin sönmesi ve kapıların kapanmasıyla sağlaması buna karşın son derece etkileyici olması, aslında sinemanın ne kadar yalın ve bir yanı hala saf bir sanat dalı olduğunu vurguluyor.

Üzerinde düşündükçe anlamına vakıf olunan Üçüncü Sayfa'nın genç oyuncuları Başak Köklükaya ve Ruhi Sarı, gerçekten zor rollerin altından üstün bir başarıyla kalktı. Onlar bu kadar tutkulu ve inandırıcı olduğu için Üçüncü Sayfa'nın etkisi de artıyor. (Alin Taşcıyan) “www.europeanfilmfestival.com”

 

* Eski Yeşilçam geleneğini modern bir daramaturji ve ahlakçı bir bakış açısıyla 'temize çeken' Demirkubuz'un filmlerinde dikkat çekici yanlarından biri de anlatım. Daha ilk filmi C Blok'ta çerçeve, kurgu, mizansen, oyuncu yönetimi gibi temel yönetmenlik sanatı öğeleri üzerindeki hakimiyetini sergileyen Demirkubuz, hızlı kurguyu, kamera atraksiyonlarını sevmeyen bir yönetmen. Ayrıca her filminde farklı bir görsel dünya yaratmayı becerebiliyor. Masumiyet iç mekanlarda alan derinliğini kullanan geniş açılı çerçeveleriyle dikkat çekmişti. Üçüncü Sayfa ise dar mekanlarda klostrofobik bir atmosfer yaratıyor. (Mehmet Açar, Aktüel Dergisi, 29 Ekim 1999) “Agâh Özgüç, “Türk Filmleri Sözlüğü” 4. cilt ”

4 Zeki sonuçta elli dolar yüzünden hayatı hızla uçumdan aşağı sürüklenen İsa'nın öyküsünü anlatırken bize suç ve ceza dolayında üstünden kolayca atlayıp geçemeyeceğimiz bir ahlâk problemi sunuyor. Çiller'in portresi altında maç seyreden, Rambo/Yuppie karışımı gariban çete babası adayları, elli dolar için afili can alıcıları oynayan tetikçi müsveddeleri, merdivenin altında oturanları tehdit ve şantajla kullanan küçük mal sahipleri ile çizilen atmosfer, suçu da yeniden tanımamız gerektiğini hatırlatıyor. Evet karanlık. Umuda, bir yerinden ışık sızan bir fona bağlanmıyor Zeki'nin öyküleri. (Yıldırım Türker, Radikal Cumartesi, 11 Ekim 1999) “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 147”

4 Filmin belki de en büyük başarısı, sinemanın yaratısı olan "Femme Fatal" imgesinin ipliğini pazara çıkarmasında yatıyor. Sinemada görmeye alıştığımız, doğası gereği ölümcül kadın imgesi bu filmde yerini acımasız bir yaşam savaşında kötücülleşmiş bir kadına bırakıyor. Böylelikle hem kadının kendinden menkul kötülüğü sorgulanıyar, hem de kurban olmanın cellat olmayı dışlamadığı vurgulanıyor (Tuna Erdem, Radikal Cumartesi, 06 Kasım 1999)

4 Zeki Demirkubuz, yine 'bataklık çiçeklerine eğiliyor. Toplumun en alt kesimlerinden gelen, yaşamları bin bir sorun ve dertle örülü insanlara çeviriyor kamerasını ... Yaşadıkları genelde gazetelerin üçüncü sayfalarındaki haberlere konu olan, varlıklarını sadece bir haber boyu öğrendiğimiz, sonra yine genelde sorunlu, giderek sefil bir hayatın girdaplarında kaybolup giden küçük insanlar ...

Filmlerde ve TV dizilerinde figüranlık yapan ve en son genç bir arabesk şöhretinin dizisinde oynayan İsa'nın başı, "bir avuç dolar", tamamı tamamına 50 dlar için derde giriyor! ... Bu parayı çalmakla suçlandığı için polisten feci dayak yiyen İsa (işte bir üçüncü sayfa haberi), intihar etmeyi denerken üzerine gelen ve ısrarla alacağını isteyen ev sahibini öldürüveriyor. (Bir diğer üçüncü sayfa haberi!)

Ancak bu olay gazetelere düşmüyor, çünkü İsa'nın suçu gizli kalıyor. O da bu arada aynı binada oturan ve kocasından sürekli dayak yiyen bir kadınla tanışıyor. Feleğin sillesini yemiş iki insan arasında kolay anlatılmaz bir ilişki başlıyor sonra ...

Demirkubuz, gerçek gazete haberlerinden esinlendiği senaryosunda, bir kez daha ezilenlere adanmış bir öykü sunuyor bize ... Filmi çeşitli yan öğelerle zenginleştirilmiş.

Örneğin günümüzün TV dizileri ve popülizme teslim olmuş bir yayıncılık sürekli alaya alınıyor. Ne yazık ki zaman zaman şematik kalmak ve tekdüzeliğe düşmek pahasına ... Filmde yer yer kahramanlar kameraya dönerek konuşuyor, bir anlamda içlerini döküyorlar. Böylece film biraz 'epik' bir tavır kazanıyor, Bertolt Brecht'in tiyatro anlayışına yaklaşıyor. Üçüncü Sayfa, belki Masumiyet'in o trajik şiirselliğini içermiyor. Ama belki de Demirkubuz'un Masumiyet reçetesini özellikle yinelemediği daha farklı ve özgün bir deneyim bu ...

Filmin en büyük şansı oyuncuları. Antalya'da ödül alan Başak Köklükaya olsun, alamayan Ruhi Sarı olsun, her ikisi de çok ciddi birer karakter yaratma çabası içine girmişler. Ve büyük ölçüde de başarmışlar. Bu iki oyuncuya da gönülden "helal olsun" diyorum ve bu yeni, taze Türk sineması örneğini belki en çok onlar için görmenizi öğütlüyorum. “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 147”

4  Zeki Demirkubuz, özellikle 1990'larda öne çıkan Türk bağımsız sinemasının önde giden temsilcilerinden birini oluşturuyor. Demirkubuz, filmlerinin çekim koşullarını yaratan bağımsız, yapımcı yönetmen olmasının avantajlarını da kullanarak, anlatmak istediği dünyalara özgürce kamerasını çevirebiliyor. Demirkubuz bağımsız sinema tarzını benimsemesini şöyle açıklıyor: "Sinemayla ahlaki bir bağ kurulması gerektiğini düşündüğümden benimsedim Bağımsız Sinema tarzını. Benim için sadece para kaynaklarını ifade etmiyor Bağımsız Sinema. Var olmanın, düşüncenin üstündeki ipoteklerin kaldırılmasını ve benim öykümün, fikrimin, senaryomun, bir onaya tabi tutulmadan, doğrudan filme çekilmesini anlıyorum ben Bağımsız Sinema'dan. Yani paradan çok, savunduğum ahlak, ilkeler demek benim için Bağımsız Sinema. 1980'li yılların getirdiği zihniyete ve yeni yükselen değerlere duyduğum nefret de, bağımsız olmamı gerektiriyor...(Çapan, Cumhuriyet, 07.11.1999). “Prof.Dr.Alim Şerif Onaran/Doç.Dr. Bülent Vardar, “20 Yüzyılın Son Beş Yılında Türk Sineması” syf, 182

4  Daha önce C Blok filminde bir burjuva kadının iç dünyasındaki karmaşaya, 'sınıf atlamış Tülay'ın yaşadığı sıkıntı'ya yoğunlaşan yönetmen, "aslında Üçüncü Sayfa'nın Meryem'inin istediklerini elde ettikten sonra içine düşeceği ruh halini" de göstermektedir (Öztürk, Radikal, 27.10.2001). Toplumun alt sosyoekonomik ve kültürel katmanında yaşamaya mahkum edilmiş insanlara yoğunlaşan Demirkubuz'un, 'Üçüncü Sayfa'daki dünyası yavaş yavaş toparlanma görüntüleri veren Türk sineması içinde farklı bir yerde duruyor. "İlk iki filmindeki gibi yine, toplumumuzun, ... beşikten mezara kadar süren, zorlu, amansız bir hayatta tutunma mücadelesine itilen alt kesiminden kahramanlar seçerek kendine özgü bağımsız bir sinema örneği ortaya koymuş Demirkubuz" (Çapan, Cumhuriyet, 29.10.1999).

4 Demirkubuz'un filmleri, günlerce popüler kültürün ilgi odağı olmadığı gibi, filmleri için önceden büyük bir PR çalışması da yapılmıyor. Böyle bir yolu aslında yönetmenin kendisi tercih etmiyor. Bu kanalların içinde yol alarak hareket etse, belki de "Üçüncü Sayfa" gibi filmleri yapabilme şansını da bulamayacak.. Demirkubuz'un neredeyse bütün karakterleri, yaşamda tutunamayan, bizim kurallar ve nezaketler zinciri içindeki yaşamımıza aykırı hareket eden; sürekli küfreden ve kolaylıkla şiddete başvuran insanlar. "Demirkubuz'un bütün filmlerindeki ortak tema, kapıcı/katil/figüran/pezevenk olsun, en masum karakterin çevresinde dönerek onun edilgenliği ya da saflığı sonucunda karakterin aleyhine dönüşen bir çarkın içine bireyi sıkıştırmak ya da daha doğru ifadeyle, kuşatılmış bireyi göstermektir" (Öztürk, Radikal, 27.10.2001).

4  Meryem, Sibel Can'ı sevmediğini söylese de, çocuklarına Sibel ve Can isimlerini vermiştir. Konuştuğu kişiler, merak ettiği insanlar İbrahim Tatlıses, Mahsun Kırmızıgül gibi bu dünyanın kahırlarına 'sanatlarıyla' ortak olan insanlardır. Aslında bu dünyanın içinde sevgi, sıcaklık, merhamet yoktur. Bu insanlar doğuştan böyle oldukları için değil, içinde yaşadıkları toplumun sınıfsal dayatmalarının bedelini ödemek zorunda oldukları için böyledirler. Demirkubuz, bağımsız tavrını salt öyküsünü kurmak yönünde kullanmıyor; aynı zamanda sinema dilini de oluştururken klasik kurallara göre hareket etmiyor. Gerekli gördüğü yerde aksı atlıyor. Meryem'in İsaya iç dünyasını açtığı bölümlerde aynı ölçek içinde sıçramalara yer vererek kadının anlattıklarıyla, anlatmak istemeyip aklından geçirdiklerini sinemanın olanakları içinde, ama yerleşik kuralların dışında çözümlüyor. "Yaşanmışlığını hissettirerek yazılmış, gözlemlere, sapmalara dayanan bir senaryodan çekilmiş, ustaca kurulmuş ve anlatılmış bu Demirkubuz filmi, bu yönetmenin karakter yaratmadaki, ayrıntıları doldurmadaki ve oyuncusundan verim almadaki becerisini de örnekliyor.

Dostoyevski tadını veren filmin finalinde baştaki çıkmazına dönen ve Raskolnikoff'u çağrıştıran İsa'yı oynayan Ruhi Sarı'nın yanı sıra zorba ev sahibinin oğluyla çoktan işi pişirmiş fettan Meryem rolündeki Başak Köklükaya'nın performansını gördükten sonra artık sinemamızın gelecek vaat eden" bir oyuncuyla karşı karşıya olduğunu söyleyebiliriz" (Çapan, Cumhuriyet, 9.10.1999). Fakat filmin sınırlı olanaklarla yapılmış olması özellikle teknik kalitesini etkiliyor. Buna karşın "Üçüncü Sayfa", Türk sinemasının içinden gelmesine karşın dışında durmayı tavır olarak benimsemiş yönetmenin, sinemamızda çoğu zaman klişelere yaslanabilecek bir temayı sarsıcı bir dille işlerken, toplumun, sistemin ezdiği insanların dramını çarpıcı ve başarılı bir şekilde duyumsatıyor.

"Bilinçle kaleme alınmış, gerçekçiliğin sınır ötelerini sorgulayan, içinde yaşadığı toplumun renkli açmazları karşısında duyarlı, zengin bir senaryo; giderek kamerasına hakim olan bir yönetmenin, özgün sinema dilini kararlıkla, adım adım geliştirdiğini kanıtlayan başarılı bir mizansen... Ancak, senaryonun daha derli toplu ve çarpıcı olabilmesi için gerekli olgunlaştırma sürecinin yetersiz kalması dramaturji boşlukları doğurmuş. Oyuncu yönetimindeki genel rahatlık ve güven, özellikle kavga sahnelerinin inandırıcılığını zedeliyor; teknik yetersizlikler, seslendirmedeki bariz aksamalar izleyicinin dikkatini zorluyor. 'Üçüncü Sayfa' bu zayıflıklarına karşın, bütünüyle başarılı, etkileyici bir deneme" (Basutçu, Radikal, 08.08.1999).

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder