LOLA + BİLİDİKİD (1998)
Senaryo ve Yönetmen: Kutluğ Ataman, Görüntü Yönetmeni: Chris Squires, Müzik: Arpad Mondy Yapım: Co Prodüksiyon/Zeynep Özbatur, Martin Hagemann, James Schamus Sanat Yönetmeni: Mona Kino, Kurgu: Ewa J. Lind, Türkiye, Almanya, ABD ortak yapımı.
Oyuncular: Gandi Mukli,
Erdal Yıldız, Baki Davrak, lnge Keller, Celal Perk, Mesut Özdeemir, Murat
Yılmaz, Hakan Tandoğan, Cihangir Gümüştürkmen, Ulrich Simontowitz, Hasan Ali
Mete, Willie Herren, Mario Irrek
Konu: Almanya'da doğup büyüyen ve
ailesiyle birlikte Berlin'de yaşayan 16 yaşındaki eşcinsel Murat'ın (Baki
Davrak) dramatik öyküsü. Annesi ve ailede en çok sözü geçen maço ağabeyi
Osman'la (Hasan Ali Mete) birlikte yaşayan Murat, gittiği bir gece kulübünde
şarkıcılık yapan Lola’yı (Gandi Mukli) bulur. 15 yıl kadar önce aile reisi
Osman tarafından evden kovulan ve Berlin'in ucuz barlarında travesti şovlarına
çıkan Lola, Murat'ın da küçük ağabeyidir. Yıllar sonra hasret giderip
birbirleriyle yakınlaşırlar. Lola, Berlin'deki eşcinseller, pezevenkler ve
oğlanlar dünyasının yıldızıdır. Murat, Lola ve düzücü erkek sevgilisi
Bilidikid'le (Erdal Yılldız) yakınlık kurması sonucu, kendini bambaşka bir
dünyada bulur. Özellikle de bitirim eniştesi Bilidikid'den aldığı derslerle.
Berlin'in yer altı tuvaletlerinde 50 mark karşılığında yaşlı başlı Alman
eşcinselleriyle ilişkiye girer. Dünyası değişen Murat, bir süre sonra büyük
ağabeyi Osman'la küçük ağabeyi Lola arasında bir takım şeyler geçtiğini fark
eder. ve aralarındaki bu aile sırrı ortaya çıktığında, gerçeklerden habersiz
anne, Murat'ı da yanına alarak büyük oğlu Osman'ın evini terk eder.
ÖDÜL:
36. Antalya Altın
Portakal Film Festivali'nde (1999)
► Inge
KeIler "en iyi yardımcı kadın oyuncu"
SiYAD Sinema Yazarları Derneği'nin (19981999)
seçiminde:
► Celal
Perk "en iyi yardımcı erkek oyuncu"
49.
Uluslararası Berlin Film Festivali'nde (1999)
► Teddy
Bear Ödülü".
& İyi
seçilmiş ve oynanmış, kanlı canlı tiplerle, sürekli inişçıkış halindeki yoğun
ilişkileri önümüze seren Ataman, kesinlikle ele aldığı bu konuyu şimdiye dek
çoğu başka örnekteki gibi ayağa düşürmeyen, ilginç bir deneme kazandırıyor
sinemamıza. Kitsch zevklere, renklere bulanmış mekanlarda, göbek dansıyla hip
hop karışımı, arabesk raks gösterilerine... Kutluğ Ataman'ın tabu bir konuya el
attığı "Lola ve Billidikid"i, her yaptığını merakla bekleten bu
senaristyönetmenin yürekli ve sıra dışı bir çalışması olarak sinemaseverlerden
ilgi bekliyor özetle. (Sungu Çapan, Cumhuriyet G., 18 Haziran 1999) “Agah
Özgüç, “Türk Filmleri Sözlüğü” 4. cilt”
& Lola + Bilidikid", yönetmen Kutluğ Ataman'ın
bireysel tercihleri bağlamında, Türkiye'den Almanya'ya çalışmaya giden
işçilerin "üçüncü kuşak" çocuklarının sorunlu yaşamına eğilen bir film.
Yabancı bir kültür içindeki sorunlar, sürekli öteki muamelesine tabi kalmaya
neden olan ırkçı yaklaşımlar ve özellikle yaşamın sınırında gezen, kadınsı
eğilimleriyle var olan kadın erkekler ya da onlarla birlikte olan erkeklerin
alışagelindiği koşullar dışındaki yaşamlarından kesitler sunan bir film Lola +
Bilidikid. "Lola ve Bilidikid, eşcinselleri anlatan bir film değil sadece.
Cinsel kimlikleri üzünden itilmişlerin, yaşama alanları olabildiğince
sınırlanmışların, klasik tanımla 'sıra dışı' insanların yaşamlarını anlatmıyor
yalnızca. Film, bütün dünyayı sarmış, homofobiklerin 'aşırı' dünyalarını gözler
önüne seriyor" (Ali Çavuşoğlu, Cumhuriyet, 22.06.1999).
&
Bu arada film, Almanya'ya işçi statüsünde göçmüş insanlarımızın, kendilerini
oralı hissetmeme koşullarıyla ilgili çarpıcı görüntüler ve sonuçlar üreten bir
film. Bu duygunun, baskının şekil değiştirmesinin boyutlarını Kutluğ Ataman
şöyle açıklıyor: "Batılı bir ülkede olmak baskıyı azaltmıyor. Türkler
arasında getto psikolojisi hakim. O yüzden bu tür baskılar aslında daha da
büyük, ama kaçış daha kolay; bir yan mahalleye gidip kaçabiliyorsun. Bense
hikayemde şöyle bir paralellik kurmak istedim: 'Almanlar bizi dışlıyor' diyen
bir toplum, kendi kadınlarına. diyelim ya da kendi gay'lerine aynı şeyi
yapıyor. Bu çelişki hikayem için çok önemliydi" (Sönmez, Radikal, 31.01.
1999). “Prof.Dr.Alim Şerif Onaran/Doç.Dr.Bülent Vardar, “20 Yüzyılın Son Beş
Yılında Türk Sineması” syf,”
& Diğer yandan yönetmen Kutluğ Ataman ise
"eşcinselliğin birleştirici bir tarafı var. Çünkü değişik kültürlerden
olabilirsiniz; birbirinizin dilini, kültürünü bilmeyebilirsiniz, ama ortak
yönünüz olan dışlanmışlık sizi birbirinize bağlıyor" diyerek filmindeki
eşcinsellik vurgusuna açıklık kazandırıyor (Ali Çavuşoğlu, 2,06.1999).
"Baştan sona Murat'ın meledromatik öyküsüyle ilişkilendirilmiş, şamatacı
travestilerle (Lola'yla arkadaşları Şehrazat, Kalipso, Fikret), sert, maçonun
allahı, AIDS'i bile takmaz (malum Türk olmak kolay değil), erkek fahişeler
(Bilidikid'le soylu, varlıklı Alman mimarın kulamparası, DaimIer meraklısı
İskender), kötü (sürekli Murat'la, LolaBilidikid çiftiyle hırlaşan, Türkler
için en hafif sövgüsü 'deve düzücüsü' olan, yeni ırkçı, 3 saldırgan genç) ve
iyi (zor durumdaki Murat'a sandviççi dükkanını açan, tonton, İmbiss'çi kadın
Bella) Alman karakterle zenginleştirilmiş film, son dönemin geçerli anlayışına
uyup türden türe göz kırparak, melodramdan gerilime atlayarak,. " oyuncu
yönetiminden mekan kullanımına, çerçevelemelerinden hızlı temposuna dek sağlam bir
anlatım tutturuyor" (Sungu Çapan, Cumhuriyet, 18.06.1999). “12”
& Lola + Bilidikid'de Ataman için önemli olan şey "Osmanlar ve
anneleri". Ataman filmini Osman'ı temsil ettiği değerlerle yüzleştirmek
için yapmış bir bakıma. Ataman'ın filminde Osman karakteri, bu yanıyla bir
metafor işlevi taşımaya başlıyor. Ataman bu durumu şöyle açıklıyor:
"Osmanlara karşı kendimi savunmak zorunda değilim. Zaten film ortada.
Evet, Türkiye Osmanlarla dolu. Ama bu filmin Osmanlar için yapılmış olduğunu da
unutmamak gerekiyor. Yoksa eşcinseller için yapılmış bir film değil Lola ve
Bilidikid. Onlar zaten kendi sorunlarını biliyorlar, neden gidip görsünler.
Eşcinsel olsam, ki eşcinselim, gidip görmem. Ama bu filmi özellikle Osmanlar ve
anneler gidip görmeli... (Ali Çavuşoğlu, 22.06.1999)
& Anadolu'nun çorak bağrından gelip gurbet ellere
düşmüş, memlekette ya aile içi tacizden, ya sıra dışı yumuşaklıktan, ya
genlerinden ya da başka şeylerden küçük yaştan beri "farklı" olmuş ve
bu hoşgörü toplumunda özgür yaşamaya başlamış esmer adamlar. .. İster
"gay" hayatın aldatıcı neşesine kapılmış, isterse kadınlıklarını tıp
ve hukuk olarak tescil ettirmiş olsunlar, o kara yağız deriyi, o bin bir
boyanın örtemediği sakalları saklayamayan Almanya' daki Türk eşcinseller ...
Kutluğ Ataman'ın ilk ve temel başarısı, kuşkusuz ki böyle bir camiaya ve böyle
bir yaşama el atmış olması. Varlığı bilinen, ama hep bilmezden gelinmiş bir
çevre bu ... Zaten iki yaşam tarzı, iki kültür arasında kalmış olmanın
getirdiği bin bir sorun varken, bunlara iki cinsellik arasında kalmanın
sorunlarını da katan oldukça acınası insanlar...
Ataman, bu çevreden tipik
örnek kahramanlar getirmiş perdeye ... Yıllar önce evden kaçarak travesti olmuş
Lola, onun sessiz ve mütevekkil anası, alabildiğine maço cazgır ağabeyi Osman,
en küçük kardeş, cinsel eğilimleri nedeniyle bunalımlar geçiren ve sonunda ağa
beyin baskısından yeni keşfettiği Lola'nın hoşgörü dünyasına sığınan genç
eşcinsel Murat ...
Lola'nın maço sevgilisi,
"aktif' olması nedeniyle kendi eşcinselliğini kabul etmeyen, oysa boğazına
dek bu çevreye batmış Bilidikid, eşcinsel jigololuk yapan isyancı ve somurtkan
İskender, İskender'in soylu ve zengin Alman sevgilisi Friedrich, Friedrich'in
oğlunu korumaya çalışan yaşlı annesi, genç ırkçı Almanlar ve daha kimler, kimler.
..
Ataman bu iç burucu karakterlerin arasına
dalıyor ve bize işlek bir sinemayla ilginç duyarlılıklar, etkileyici portreler
getiriyor. Kahramanlarına sevecenlikle, anlayışla yaklaştığı besbelli. Ama
tuhaftır bu sözde erkeklerin öyküsünü anlatan filmin en akılda kalan
kahramanları kadınlar: özellikle etrafında olup bitenlere şaşkınlıkla bakan ve
bu yeni çağa, yeni ahlaka uymaya çalışan biri Alman (büyük oyuncu Inge Keller),
öbürü Türk iki anne ...
Lola + Bilidikid'in
"medeni cesareti", ödünsüz tavrı ve kimi sahnelerinin sinemasal
olgunluğu övülecektir elbette. Ama bence Ataman, tüm final bölümüyle kendi
filmine ciddi biçimde zarar veriyor. Hep eşcinsellikle özdeş olarak
sunulagelmiş şiddete böylesine başvurmak ihtiyacını nereden hissetmiş?
Ortalığın kana bulandığı final bölümü de, ağabey Osman'ı Lola'nın çifte
infazcısı (hem tecavüzcüsü, hem de katili) olarak gösteren aşırı melodramatik
çözüm de insanı irkiltiyor. Ve filmin geneline egemen olan yumuşaklığı ve
duygusallığı yok ediveriyor. Sahi, Türk anne son sahnede başörtüsünü atıp
yürüyerek ne demek istedi? Tüm geleneksel değerlere baş mı kaldırdı? Sanırım bu
da ayrıca tartışılacak! …Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları”
syf,112”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder