PROPAGANDA (1998)
Yönetmen: Sinan Çetin Senaryo: Sinan
Çetin Gülin Tokat, Müzik: Sezen Aksu, Görüntü Yönetmeni: Rebakka
Haas,
Kurgu:
Aylin Tinel, Yapım: Plato Film/Sinan Çetin
Oyuncular:
Kemal Sunal, Metin Akpınar, Meltem Cumbul, Rafet El Roman, Meral Orhansoy, Ali
Sunal, Nazmiye Oral, Müge Oruçkaptan, Nail Kırmızıgül, Kenan Baydemir
Konu: Dönem İsmet Paşa dönemidir. Rahim
ve Mehdi çok eski arkadaştırlar. Mehdi (Kemal Sunal) Hislihisar'a, Gümrük
Muhafaza Müdürü olarak atanır. Trenle gelen Mehdi'yi, Rahim ve çevresindekiler
bandoyla karşılarlar. Rahim (Metin Akpınar), Mehdi 'ye bir at hediye eder.
Mehdi atın adını Napolyon koyar. Adem: (Rafet El Roman), Mehdi'nin büyük
oğludur. Rahim'in kızı Filiz (Meltem Cumbul) Mehdi'nin oğlu ile sevişmektedir.
Mehdi, geldiği trende yanında dikenli tel balyaları da getirmiştir. Mehdi köyde
dolaşırken, onu gören köylüler ayağa kalkarak "Ankara Ankara Güzel Ankara,
Seni Görmek İster Her Bahtı Kara" nakaratını söylerler. Mehdi ve Rahim,
askerden buyana, Kurtuluş Savaşı yıllarından beri tanışmaktadırlar. Mahmut (Ali
Sunal), sınır çalışmalarına nezaret etmektedir. Mehdi'nin karısı (Meral
Orhansay) biran önce Adem’le Filiz'in evlenmesini istemektedir. Sınırın
bitmesinden sonra yapılan bir törenle Gümrük Muhafaza geçmek isterken babası
tarafından kolundan vurulur.
4.
Uluslararası Şangay Film Festivali (1999)
►Alltın
Kupa" ödülü
15. Akdeniz Film
Festivali
► "Altın Zeytin"
►"Sinema Eleştirmenleri" ödülü
7. Magazin Gazetecileri
Derneği seçiminde (1999)
►
"En İyi Film",
►"En
İyi Yönetmen" (Sinan çetin).
►"En
İyi Erkek Oyuncu" (Metin Akpınar).
& Propaganda,
propagandası yapıldığı kadar iyi bir fım değil. Hatta bayağı kötü bir filır..
Doğrusu yarıda çıkmamak için kendimi göç tuttum. Ancak fılm ikinci yarıda belli
ölçüde toparlanıyor. Ve seyirciye belli bir mesajı iletebiliyor.
Bir
"sınır hikayesi" bu film... İnsanlar tarafından doğaya konan ve
alabildiğine yapaylıkları, giderek doğayla çelişkileri nedeniyle insan yaşamını
zorlaştıran sınırlar. Özellikle son dönemde Yunanlı yönetmen Angelopoulos'un
hemen tüm filmlerinde duyurduğu bir "sınır fobisi"nin bu kez de bir
Türk yönetmen tarafından ele alınması. ..
1948 yılının Doğu sınırlarında
geçen hikaye ilginç. Ve elbette her dönem, özellikle de bu dönem için
geçerliliğini koruyor. Hislihisar köyüne atanan yeni gümrük muhafaza müdüre.
kusursuz devlet memuru Mehdi'nin köyün ortasından geçen sınırı, yarattığı
sorunlarla birlikte, kayıtsız şartsız itaat ilkesi içinde sonuna dek uygulaması
ve bunun yol açtığı absürd durumlar... Sonunda ise Mehdi'nin bunca
mantıksızlığa isyan ederek resmi giysisini çıkarıp memurluktan istifa ederek
normal insanlığa dönüşü ...
Temel amacı elbette sınır fikrinin çok
ötesinde, buyurgan, mantıksız, yaşama ve doğaya aykırı uygulamalarıyla merkezi
otoriteyi, onun yarattığı kolektif korkuyu ve kaygıyı eleştirmek olan bir film
.. Ne var ki gerek konusunun özü, gerekse değerli oyuncularıyla bir güldürü
müjdesi veren film, uzun süre hemen hiç yürümüyor. İlk yarıyı kendi adıma hemen
sadece Sinan Çetin'in bizzat oynadığı bir sahneye gülümseyerek kapattım.
Böylesine bir konu ve kadro için ne yetersizlik! ...
Ama film sonraları biraz
toparlanıyor. Öncelikle gerçekten komik kimi durum ve sahneler yakalanmış:
Mehdi'nin kaçak koyundan 'pasaport sorması', trendekilerin "Ankara Marşını
söylemesi, Rafet El Roman'ın Meltem Cumbul'a aşkını 'aracı yoluyla' ulaştırması
gibi... Ayrıca finale doğru, belli ölçüde abartına ve aşırı bir stilizasyon
içerse de, filmin ana mesajı seyirciye doğru dürüst biçimde ulaşıyor.
Senaryonun
güçsüzlüğünün yanı sıra, filmin en büyük handikapı, tam anlamıyla reklam filmi
mantığı ve estetiğiyle çekilmiş olması. Bırakınız Tikveşli yoğurduna yapılan
kıyağı, ama birçok sahne, sanırım bizzat Çetin'in sorumlu olduğu reklam
filmlerini anımsatıyor: köylülerin başlarını hızla bir o yana, bir bu yana
çevirip iki aşığın atışmasını izlediği bölüm gibi... Rebekka Haas'ın bol
"balıkgözü" mercekle çektiği görüntüler ise, bu izlenimi pekiştiriyor:
herhalde akvaryumdaki balıklar bizi böyle görüyorlardır!
Propaganda
bu haliyle yarım bir başarı, yeterince eğlenceli olamayan bir eğlencelik. Sinan çetin, nev'i
şahsına münhasır düşünceleriyle bilinen ve sinema alanında zaman zaman
yarattığı tartışmalarla gündeme gelen bir yönetmen. Propaganda'da çetin,
olaylara gerçekçilik tarafından bakıldığında mantık dışı görünen pek çok olayı,
yaklaşımı gündeme getiriyor. Propaganda, Çetin'in iktidara, ceberrut devlete
karşı antipatisini yansıttığı bir film olarak öne çıkıyor. Bu tepkisini
yansıtmada ele aldığı öykü, karakterler zaman zaman gerçekçi öyküleme
yöntemiyle çatışıyor. Şüphesiz bir filmin sınırları içinde yaratıcısını
gerçekleri kendine göre yorumlama konusunda eleştirmek çok anlamlı değil.
Çetin'in sineması, ortalama bir yaklaşımla dengede yol alan bir sinema değil.
Ya aşırı uçlarda gezerek, sinema dilinin olanaklarını da yeterince kullanmadan
propaganda sineması kimliğine dönüşebiliyor ya da sinema sanatının olanaklarını
daha yaratıcı kullanmaya çalıştığı, sayıca daha az tutarlı filmleriyle (Berlin
in Berlin gibi) karşımıza çıkıyor.
Propaganda, hangi amaçla
yapıldığı, hedefi çok açık olmayan bir film. Genel olarak bakıldığında ise
başarılı bir film görüntüsü vermiyor Propaganda. Şüphesiz başarısızlığı
yönündeki eleştiriler daha çok öyküsüyle, öykü anlatma yöntemiyle ya da filmin
özüyle ilgili. Propaganda, biçimsel açıdan ele alındığında başarısız olarak
tanımlanabilecek bir film değil; özenli çerçeveleri, görüntüye katkı sağlayan
filtre kullanımı gibi unsurlarıyla, "Rebecca Haas'ın titiz görüntülerinin
ve uluslararası düzeyde bir teknik çalışmanın da desteği" ile sinemamızın
1990'lar sonrasında görüntü alanında yaptığı atağı yansıtan filmlerden biri
olarak dikkati çekiyor. Diğer yandan ise bir öyküyü anlatırken fantastik
yaklaşımların söz konusu olabileceği gerçeğiyle hareket ederken, geleneksel
Yeşilçam sinemasının kolaycı yaklaşımlarını da beslemek gerekmiyor.
Sinan Çetin Propaganda'da, bir sınır köyü
bağlamında geniş bir coğrafyaya yayılmış olan büyük bir ülkenin açmazlarını,
hamasi devlet koruyuculuğu, eğitimsizlik, köylü kurnazlığı, samimiyetsizlik vb.
gibi sorunlar üzerine yoğunlaşıyor ve sınırlı bir mekan ve insan malzemesine
karşın belli bir başarı tutturuyor gibi görünürken, zaman zaman tutturduğu
düzeysiz göndermeler, yörenin gerçekleriyle uyuşmayan ilişkiler, saptamalar
gibi özensiz ya da umursamaz yaklaşımlarıyla yarattığı umudun alevini kısa
sürede söndürüyor.
"5 yıl önceki 'Bay E'
rezaletinden beri kendini iyice reklamklip çekimlerine vermiş yönetmen Sinan
Çetin'in yeniden sinema aşkının depreşmesinin ürünü 'Propaganda'. Ne var ki
filmde anlatılanlar, kısa ya da bir orta metraj filmin malzemesini kesinlikle
aşamayıp çizgi roman düzeyinde kalıyor. Uzatıldıkça uzatılmış birtakım seyirci
tavlayacak bölümlerin peş peşe montajlandığı ve yönetmenin bir araya getirdiği
eski ve yeni ünlü oyuncuların çekiciliklerine ve televizyondan iyice aşinası
olduğumuz ucuz komikliklere dayanan bir gişe filmi izlenimini veriyor
'Propaganda' ...
Çetin,
sanki her meseleyi halletmişçesine bu kez "resmi devlet ideolojisi"
eleştirisine soyunmuş. Bir süre önce televizyon haberlerinde izlediğimiz o
bayramlaşmak için sınır tellerinin iki yanında sıralanmış, parçalanmış
ailelerinin perişan halini yansıtan görüntülerden esinlenerek, otobiyografik
öğelerle, anılarla, gözlemlerle destekli, yarım yüzyıl öncesinin Türkiye
Cumhuriyeti'nde yaygın egemen 'merkezi otorite' yi sarakaya alan, sözüm ona bir
kara mizah filmi yazıp çekmiş üstat..
.
'Propaganda, futbolumuz gibi Edirne'den öteye geçemeyecek nitelikte, çeşitli
ucuzluklarla, göz boyayıcı numaralarla duygu sömürüsü sahnelerle bezeli,
uyduruk çarpık çurpuk, popülist zıpır ve özenti bir çalışma sonuçta"
(Çapan, Cumhuriyet, 12.03.1999).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder