Powered By Blogger

28 Nisan 2015 Salı

BİR MİLLET UYANIYOR (1932)




Senaryo ve Yönetmen Muhsin Ertuğrul (Nizamettin Nazif Tepedelenlioğlu'nun eserinden) [1]
Yönetmen Yardımcısı Nazım Hikmet, Necati Çakuş
Foto Direktörü Cezmi Ar
Dekor Vedat Ar
Yapım İpek Film / İpekçi Kardeşler

Dâr-ül bedayi oyuncularından Atıf Kaptan, Ferdi Tayfur, Mahmut Moralı, Hadi Ün, Hazım Körmükçü, Sait Köknar, Ercüment Behzat Lav'ın  egemen olduğu dönemde ve bu oyuncularla çekilen Bir Millet Uyanıyor Muhsin Ertuğrul'un en önemli filmi kabul edildiği gibi, Türk sinema tarihimizin de ilk yüz akı filmlerimizden biridir. Ve ilk kez bir oyuncu halk içinde ünlenip öne çıkar. Bu oyuncu Yahya Kaptan rolüyle Atıf Kaptan'dır. Ertuğrul, Kaçakçılar'la çalışma-larını sürdürürken, İpek Film Şirketi de Nişantaşı'nda ilk sesli stüdyoyu kurup işlemlere başlar. Bu yıl, ilk şekliyle hazırlanan Sinema Filmlerinin Kontrolü Hakkında Talimatname'de yürürlüktedir.

İlk Gösterim: 7 Aralık 1932 Elhamra ve Melek sinemaları, İstanbul

Oyuncular: Ferdi Tayfur (Feridun), Atıf Kaptan, Naşit Özcan (Emir Eri Tilki), Emel Rıza (Nesrin öğretmen), Ercüment Behzat Lav (Yzb. Davut), Hadi Hün (yabancı subay), Kevser, Sait Köknar (Çeteci Fecep), Emin Beliğ Belli, (Hamdi Bey) Mahmut Moralı (Gizli Ajan), Muammer Gözalan (zaptiye), Palmira, Hikmet, Samiye, Behsat Butak, Feriha Tevfik, Hazım Körmükçü, İsmail Galip Arcan, Atıf Rıza Kaptan (Yahya Kaptan), Ferih Egemen

KONU: Olaylar, 15 Mart 1920 de başlar Anadolu da bulunan Kuvva-i Milliye’ye mensup yüzbaşı Davut ve emir eri Tilki, alınan bir şifre üzerine önce Akbaş Cephaneliğini basarak cephaneleri Kuvva-i Milliye’ye mal eden birliğe katılırlar, sonra da İstanbul’da görevlendirilirler. Kadınlara saldıran işgal kuvvetleri mensuplarıyla ilgili olaylarda, gizli bir el olumlu rol oynamakta; bunalan vatandaşlara ve Milliscilere yardım etmektedir. Bir yandan da düşmanla işbirliği yapmış kimi bahtı karalar: Said Molla ve yaverlerden Feridun hainliklerini sürdürürler. Simitçi olarak görülen bir ajan da İstanbul'daki Kuvva-i Milliye’cilere haber getirir. Davut ve emir eri. Beyoğlu'nda bir meyhanedeki tehlikeli durumdan yine o bilinmeyen yardımcının eliyle kurtarıldıktan sonra, kendilerine verilen bir adrese bulunmak üzere Erenköy'e gideler.

Aynı gün okuldan çıkan öğretmen Nesrin'i Feridun görür ve ısrar ederek kız kardeşi Cavide'nin de bulunduğu evlerinde çaya alıkoyar. Dönüşte kendisine refakat etmekte olduğu Nesrin'e tenha bir kırlıkta saldırmak ister. Davut'la Tilki rastladıkları bu saldırıyı önler; kızı kurtarır ve evine götürürler. Bu ev, aynı zamanda Davut'un İstanbul'da bulunurken misafir kalacağı, daha da garip bir rastlantıyla, yıllardır görmediği annesinin son zamanlarda tuttuğu evdir. Nesrin de, burada, annesiyle birlikte oturmakta olan çocukluğundan beri görmediği teyzesinin kızıdır. Davud Feridun'la kavga ederken cebinden hüviyetini düşürmüştür. Bu belge ile içindeki izin kâğıdından Feridun, Davut'un kişiliğini öğrenir ve bunu bir silâh gibi kullanarak önce Nesrin'i ele geçirmek; sonra da Davut'u satarak İngilizlerden para sağlamak yollarını düşünür. Nesrin'e gözdağı veren mektuplar gönderir. Sonunda, kız, Feridun'un randevusuna gitmek zorunda kalır. Orada, kendisine sarkıntılığa yeltendiği sırada, durumu anlayarak kızı izlemiş olan teyzesinin tabancasından çıkan kurşunla Feridun ölür Nesrinle teyzesi çıktıktan sonra odaya giren Atıf Kaptan, çalan telefondan bunların hainlikleriyle ilgili bilgi edindikten sonra kimliğini açıklar ve telefonu kapatır. İstanbul'daki bütün gizli hareketlerde parmağı olan ve yardımcı durumunda bulunanın Yahya Kaptan olduğu böylece anlaşılır.

Feridun'un ve Sait Mollanın kullandığı Çeteci Recep, daha önce Feridun tarafından görevlendirilmiş olduğundan, bir gün ansızın. Davut'ların evini basar ve Davut'la Tilki'yi beraberinde sürükleyerek ve dipçikleyerek götürür. Bu sırada Yahya Kaptan ve adamları yetişerek Davut'la Tilki'yi kurtarır. Daha sonra da bunlar Adapazarı'nda Yahya Kaptanın misafiri olurlar.Simitçi ajan yaralı bir durumda köye gelerek baskına uğrayacaklarını haber verir. Ancak geç kalmıştır. Kuvva-i  İnzibatiye'ciler köyü sararlar.  

Tilki gizli bir belgeyle köyden uzaklaşır. Recep ve yardımcılarının bulunduğu koruluğa yaklaşıp bir at çalıp kaçarken görülür, izlenirse de attığı bir el bombasıyla kendisini izleyenleri öldürür ve kurtulur.
Ancak Adapazarı'nda, köydeki Milliciler tutulur. Yahya Kaptan, su içerken kahpece öldürülür. Davut ve arkadaşları kurşuna dizilirlerken «Yaşasın İstikla”l diye bağırırlar. Bunu duyan görevli müfreze de onlara katılır. Artık her yandan asker derlenmekte; Milli Ordu kuvvetlenmekte ve genel taarruz günleri yaklaşmaktadır. Davut'la Tilki de bu ordunun birer bireyi olarak cephede savaşırlar. Filmin sonunda büyük taarruz ile ilgili belgeseller gösterilir ve İzmir'in alınışı ile zaferin kesinleştiği vurgulanırken; bir yerde de Davut'la Nesrin'in zaferden sonra mutluluk içinde birbirlerine sarılmalarına tanıklık ederiz. Senaryonun kısa zamanda ve ayrıntılı olarak yazılmış olması yüzünden çok büyük tutarsızlıklara düşüldüğünden, filmin sinema değerini oldukça zedelemiştir. Buna karşılık, filmde Şehir Tiyatrosu oyuncularından başka dışarıdan da oyuncu kullanılmış olması bir yenilik getirmiş; özellikle gerçekten grafik değeri olan ve iyi kurgulanmış sahneler filmin değerini arttırmıştır. Bazen yakın plândan ya da ayrıntılı plândan gerçekleştirilmiş çekimler de filmin olumlu yönlerindendir. Filmin sonuna eklenen Kurtuluş Savaşına ait belge filmleri, Ertuğrul'un Zafer Yollan adıyla Kemal Film döneminde Cezmi Ar’la çektiği dökümanterlerden alınmıştı. Sonradan Kurtuluş Savaşı konulu Türk filmlerinin hemen tümünde son sekansın belge filmleri ile do-natılması yöntemi ilk kez Bir Millet Uyanıyor'da gerçekleştirilen bu deneyin kalıntısıdır. Bu bakımdan film, «prototype» oluşturmuştur . Denebilir ki, Muhsin Ertuğrul bu filminde Rusya'da gördüklerini kısmen gerçekleştirebilmiş gibidir. Bu yüzden “Bir Millet Uyanıyor”, onun filmolojisinde anılmaya değer üç filminden biridir.

Filmin görüntü değeri ve sanat yöntemlerinin kullanılışı bakımından bir değerlemesini yapabilmek için şu gözlemlerimizi kaydedelim:

— Bu filmde, diğer filmlere bakınca, hareketlilik ve kurgu daha iyi...
Bu durum açık hava sahnelerinde daha çok görülüyor; gerçekten bu gibi sahneler tiyatro öğelerinden daha çok arınmış bir durumda…
— Dekorlu sahnelerde, tiyatro havası daha çok egemen.
— Oyuncuların hepsi tiyatrodan değil... Bunun sonuca etkisi çok. Ama bu filmde tiyatrodan gelen oyuncular yer yer daha başarılı.
Yahya Kaptanın Adapazarı'ndaki evinde dekorların sallanması kötü etki yapıyor.
— Adapazarı’nda Millicilerin kurşuna dizilmek üzere, «müfreze ile kışlada karanlık bir pasaj dan gün ışığına çıkışlarını gösteren sahne iyi..
Ancak Davut dışında ötekilerin gözleri bağlı olarak sağlam adımlarla yürüdüklerinin gösterilmesi anlamsız. [2]

Eleştiri: Film hakkında çeşitli dergi ve gazetelerde bir takım yazılar yayınlanmıştır. Bunlardan ilginç sayılabileceklerden bir tanesi 17 Aralık 1932 tarihli Türkspor adlı dergide, "Diskçi" imzasıyla yayımlanan bir yazıdır. Kurtuluş Savaşını anlatan filmin söz konusu savaşta yaşananlar ve olup bitenler çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği belirtip şu görüşler ileri sürülmüştür:

Bütün bunları nazarı itibare almaz da (bir millet uyanıyor) iyidir ve yahut muvaffak olamamış bir eserdir, derken onu bir hafta evvel gördüğümüz veyahut bir hafta sonra ayni perdede göreceğimiz bir Amerikan veya Alman film ile mukayese edersek alacağımız netice tabii aleyhte olacaktır. Yal-nız düşünmeli ki o gördüğümüz veya film Amerika'nın muazzam filim sanayinin bilmem kaç bininci eseridir. Bir millet uyanıyor ise Türk sesli filmciliğinin daha ilk çiçeği." 

Bu eleştiri Türk filmlerini değerlendirirken hangi ölçütleri temel almak gerektiği konusunda 1930'lardan gelen çarpıcı bir örnektir. Türk filmlerini Batılı örneklere göre mi yoksa kendi şartları içerisinde mi değerlendirmek gerektiği tartışması o günlerden beri devam etmektedir. [3]

Not: Film aynı isim altında Ertem Eğilmez’in rejisi ve Sadık Şendil’in senaryosuyla 1966 yılında tekrar filme çekilmiştir.


[1] Kaynak kitaplarda senaryonun Tepedelnlioğlu’nun eserinden uyarlandığı yazıyorsa da, böyle bir eser yoktur. Doğrudan film hikayesi olarak sinema için yazılmıştır. Tepedelenlioğlu tarafından yazılan bir “sineroman” dır. (Orhan Ünser, “Kelimelerden Görüntüye” syf, 43
 [2] Prof. Dr. Alim Şerif Onaran  "Muhsin Ertuğrul'un Sineması
[3] Okan Ormanlı, “Türk Sinemasında eleştiri” syf, 31 




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder