Senaryo
ve Yönetmen Muhsin
Ertuğrul (Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun romanından)
Görüntü
Yönetmeni Fuat Uzkınay
Kamera
Asistanı Cezmi Ar
Yönetmen
Yardımcısı Kemal
Küçük
Yapım
Kemal Film Kemal ve Şakir Seden
Oynayanlar: Muhsin Ertuğrul (Nur baba), Emin Beliğ Belli (Figâni), Vasfi Rıza
Zobu, Kemal Küçük (Lokman Hekim), Behzat Haki Butak (Çinari), Roza Felekyan
(Nasip), İsmail Galip Arcan, Refik Kemal Arduman, Hakkı Necip Ağrıman, Anna
Mariyeviç, Komik Ali Rıza, Aznif Mınakyan (Celile), Helene Artinova (Süheyla),
Madam Sarmatova (Nigâr), Vahram Papazyan,
Konu: Zevk ve şehvete düşkün, tekkesine gelen zengin kadınlardan yararlanan,
önce şeyhin karısıyla evlenen, başka kadınlarla ilişki kuran, Nigar'ı
ailesinden uzaklaştıran ama sonunda Süheyla ile evlenen bir adamın Nur Baba'nın
öyküsü.
► Nur baba Romanından özet alıntı:
Nur Baba romanı bir Bektaşi şeyhiyle genç bir muhibbesi arasındaki aşkın
hikayesidir. Roman bu aşkın sahnesini çizen bir dekorla başlamaktadır. Nur Baba
dergahı İstanbul’un yedi tepesinden birinde bulunmaktadır. Her zamanki ilahili,
neyli, sazlı ve içkili dem alemlerinden birine sahne olmaktadır. Bu alemler
sabaha kadar sürmekte ve sofralar çoğunlukla bir tekme ile devrilmektedir
Romanın birinci kısmında merkez Nur Baba’dır. Nur Baba söz konusu dergahın
şeyhidir. Hırslı ve hoppa bir genç olan şeyh eski bir aşkını değiştirmek
üzeredir. Bu eski aşkı Ziba hanım adlı Boğaziçi’nin eski şiir ve zevkinden
kopup gelen bir kadındır. Ziba hanım İstanbul’un eski ve namlı ailelerinden
birine mensuptur. Babası Abdülaziz devrinin zenginlerinden Safa Efendi isimli
bir zattır. Çamlıca’daki köşkünde tantana ile yaşamaktadır. Tekkelerde hiçbir
mürşidin yanı başı Ziba hanım’a Nur Baba’nınki kadar haz verici gelmemiştir.
Nur Baba’ya şöhretini kazandıran Ziba hanımdır. İkisi arasında zamanında çok
ateşli olan bu aşk artık küllenmeye yüz tutmuştur. Nur Baba erenler meclisinde
daima yanarken, aynı zamanda daima hükmetmektedir. Etrafı gençlerden,
ihtiyarlardan, kadın ve erkeklerden oluşan dindar ve gönlü yaralı bir aşık
alayı ile çevrilmiştir. Nur Baba çocukken bu dergahın aslı belli olmayan, cılız
bir sığıntısıdır. Muhitler arasında «Nuri» diye çağırılmaktadır. Çocukluğu
hastalıklı ve çirkindir. Dergahın sahibi olan Arif Baba’nın ölümünden sonra
Arif Baba’nın karısı Celile bacı ile evlenir. Celile bacı onu seven üç önemli
kadından biridir. Ciddi,düzenli ve ağır başlıdır. Nur Baba üzerindeki etkisi
büyüktür.
Nur Baba, Ziba Hanım’ın yeğeni Nigar Hanımın da kendi
aralarına katılmasını istemekte, fakat Ziba hanım buna şiddetle karşı
çıkmaktadır. Nigar ile karşı karşıya geldiği zaman değişken devreyi atlatmış,
sabit ve olgun bir Bektaşi şeyhidir, Nur Baba. Gür ve siyah sakalı ona olgun
bir erkek görünümü “Nigar’ı elde edebilmek için çeşitli aşk oyunlarına ve
hilelerine baş vurmuştur. Maddi kadınları istila etmekte, hükmeden marurların
karşısında şimarık çocuk rolü oynamaktadır. Nigar’ı ise diller dökerek, çeşitli
ağlamalar yaparak; mey ve şarkılarla , bütün sesinin ve bakışının kudretini
kullanarak elde etmeye çalışmaktadır. Dini ayinleri de insanları elde etmede bir
araç gibi kullanmaktadır. Nigar, bir sefirin, hayatı herke gibi anlamsız geçen
güzel karısıdır. Nişantaşı’da kocasının akraba ve dostlarıyla çevrili dar ve
sıkıcı bir çember içinde gibidir. Nur Baba’yla karşı karşıya geldiğinde
yanaklarında gamzeler, çocuk gözleriyle günahın ve tehlikenin karşısındadır.
Renk renk çıralar yanan bir çevrenin havasını solumuş ve baş döndürücü bir koku
ile sarhoş olmuştur. Nigar, halası Ziba Hanımın da etkisiyle, fakat yanında
yakın dostlarından bir genç olan Macit ile beraber tarikata girer ve bektaşi
olur. Nur Baba Nigar Hanım’a büyük bir ilgi gösterir. İlk sefer baba tarafından
kendisine sunulan demi reddeden Nigar, ikinci defa sunulduğunda çevresindekilerin
de uyarılarıyla bunu kabul etmek zorunda kalır. Zamanla Nigar ile Nur Baba
arasında büyük bir aşk doğar. Sık sık mektuplaşırlar. İlk aşıklar gibi Çamlıca
tepelerinde, Boğaziçi korularında, Marmara sahnelerinde bütün yaz şarkı ile,
yan yana oturarak baş başa dolaşırlar. Hiçbir şeyden çekinmezler. Fakat kışın
ilk yağmurları düşmeye başladığı zaman Nur Baba her sene olduğu gibi dergahını
kapayıp Üsküdar’daki kışlığına iner. Nigar Hanım da kocasının Nişantaşı’ndaki
konağına taşınır. Artık görüşmeleri, birçok fedakarlıkları gerektiren ve
zahmetler doğuran bir olay haline gelmiştir. Nur
Baba sonunda Nigar’ı ikna eder. Nigar Hanım evini, kocasını
ve çocuklarını terk ederek Nur Baba’ya gider. Canını, malını ve rahatını f eda
eder. Malını dergaha bağışlar. Fakat beş altı sene gibi kısa bir süre geçirdiği
hayat, yirmi dört saat süren dem alemleri, arasız muhabbetler ve Nur Baba’nın
yorucu aşkı, kadıncağızı vaktinden evvel çökertmiş adeta tanınmaz bir hale
sokmuş, saçları ağarmış ve sesi o kadar içki ve sigaraya, bağırıp çağırmak,
uykusuzluklara dayanamayarak kısılmıştır. Yavaş yavaş babanın yanındaki
itibarını kaybetmeye başlar.
Aşk oyunlarından çok çeşitli yollara ve hilelere
başvurmaktadır. Nur Baba bir ihtiras ve aşk putu, gözleri, sakalı, hatta
dudakları ile, vücudunun şekliyle zevke düşkün bir tiptir. Bu tupu etrafında
toplanan kadınlar en canlı ve İstanbul hayatına en düşkün olanlarıdır.
Gözlerinin sürmesi, saçlarının sun’i rengiyle pırıl pırıl
yanan ihtiyar Ziba Hanım; tombul, telaşlı, dedikoducu Nasip Hanım;«Ah arslan
kadın!» diye halanın boynuna sarılan Alhotoz Afife Hanım İstanbul’da geçen
hayatın motiflerindendir. Üstü başı içki kokan bu kadın, bir dalkavuk
tipindedir. Bütün bu safahat meydanında temiz ve sakin kalan tek kadın ciddi ve
ağır başlıdır. Bu kadın, birinci derecedeki Nigar Hanım’dır. Bütün hayatı
manasız, herkes gibi geçen Nigar Hanım bir sefirin genç, güzel karısıdır. Bu
hayatından sıkılmakta, Bektaşiliğe bir yandan iğrenerek bakarken, öte yandan
istekle bakmaktadır. Bir aşk putu gibi olan Nur Baba ile tanıştığında
yanaklarında cazip çukurluklarla, berrak çocuk gözleriyle günahın ve tehlikenin
karşısındadır. Renk renk çıralar yanan bir çevrenin havasını solumuş ve baş
döndürücü bir koku ile sarhoş olmuştur. Nigar, halası Ziba Hanımın da
etkisiyle, fakat yanında yakın dostlarından bir genç olan Macit ile beraber
tarikata girer ve Bektaşi olur. Nur Baba Nigar Hanım’a büyük bir ilgi gösterir.
İlk sefer baba tarafından kendisine sunulan demi reddeden Nigar, ikinci defa
sunulduğunda çevresindekilerin de uyarılarıyla bunu kabul etmek zorunda kalır.
Zamanla Nigar ile Nur Baba arasında büyük bir aşk doğar. Sık sık
mektuplaşırlar. İlk aşıklar gibi Çamlıca tepelerinde, Boğaziçi korularında,
Marmara sahnellerinde bütün yaz şarkı ile, yan yana oturarak baş başa
dolaşırlar. Hiçbir şeyden çekinmezler. Fakat kışın ilk yağmurları düşmeye
başladığı zaman Nur Baba her sene olduğu gibi dergahını kapayıp Üsküdar’daki
kışlığına iner. Nigar Hanım da kocasının Nişantaşı’ndaki konağına taşınır.
Artık görüşmeleri, birçok fedakarlıkları gerektiren ve
zahmetler doğuran bir olay haline gelmiştir. Nur Baba sonunda Nigar’ı ikna
eder. Nigar Hanım evini, kocasını ve çocuklarını terk ederek Nur Baba’ya gider.
Canını, malını ve rahatını feda eder. Malını dergaha bağışlar. Fakat beş altı
sene gibi kısa bir süre geçirdiği hayat, yirmi dört saat süren dem alemleri,
arasız muhabbetler ve Nur Baba’nın yorucu aşkı, kadıncağızı vaktinden evvel
çökertmiş, adeta tanınmaz bir hale sokmuş, saçları ağarmış ve sesi o kadar içki
ve sigaraya, bağırıp çağırmak, uykusuzluklara dayanamayarak kısılmıştır. Yavaş yavaş
babanın yanındaki itibarını kaybetmeye başlar.
Hele Nur Baba’nın dergahın genç ve güzel muhibbelerinden
Süheyla ile evleneceğini açıklaması üzerine zavallı kadıncağız büsbütün
yıkılır. Nur Baba’ya bağlanmadan evvel en yakın dostu olan Macit ona çocuklarına
ve eski yaşantısına geri dönmesi için bir fırsat verirse de, o kendisine uzanan
yardım elini kabul etmez ve tekrar Nur Baba dergahına geri döner. Kişiler ve
Karakteristik Özellikleri: Nur Baba, hırslı ve hoppa genç bir şeyhtir. Şehvetli
ağızlı ve süzgün bakışlıdır. Onu erenler meclisinde bazen Ziba hanım ile
yaptığı kavgalarla buluyoruz.
Erenler meclisine daima hükmetmekte ve sözü daima
geçmektedir. Etrafı genç, ihtiyar, kadın ve erkekten oluşan insanlarla
çevrilmiştir. Çocukluğu maddi bir aşk etrafında hayat ve meslek kuran bütün
adamlarındaki gibi hastalıklı ve çirkindir; bu çocukluk, ne hülya, ne de
fantezi ile çizilmiştir. Sofralar altında muhiblerin ellerini ısıran,
çimdikleyen, dehlizlerde bir teke vahşetiyle kadınlara saldıran tüysüz ve sıska
genç çok hakiki bir portreye benzetmektedir.
Evlendiği gün ve siyah
bir sakalla çevrelenen çehresi, süzgün ve halden anlar gözleriyle bu vahşi genç
birdenbire olgun bir erkek durumunu alıyor. Nigar ile karşılaştığında değişken
devreyi atlatmış, artık sabit ve olgun bir Bektaşi şeyhidir. Aşk oyunlarından
çok çeşitli yollara ve hilelere başvurmaktadır. Nur Baba bir ihtiras ve aşk
putu, gözleri, sakalı, hatta dudakları ile, vücudunun şekliyle zevke düşkün bir
tiptir. Bu tipin etrafında toplanan kadınlar en canlı ve İstanbul hayatına en
düşkün olanlarıdır. Gözlerinin sürmesi, saçlarının sun’i rengiyle pırıl pırıl
yanan ihtiyar Ziba Hanım; tombul, telaşlı, dedikoducu Nasip Hanım; «Ah arslan
kadın!» diye halanın boynuna sarılan Alhotoz Afife Hanım İstanbul’da geçen
hayatın motiflerindendir. Bütün hayatı ma-nasız, herkes gibi geçen Nigar Hanım
bir sefirin genç, güzel karısıdır. Bu Üstü başı içki kokan bu kadın, bir
dalkavuk tipindedir. Bütün bu safahat meydanında temiz ve sakin kalan tek kadın
ciddi ve ağır başlıdır. Bu kadın, birinci derecedeki Nigar Hanım’dır hayatından
sıkılmakta, Bektaşiliğe bir yandan iğrenerek bakarken, öte yandan istekle
bakmaktadır. Bir aşk putu gibi olan Nur Baba ile tanıştığında yanaklarında
cazip çukurluklarla, berrak çocuk gözleriyle gülen Nigar hayatın manasını,
kendi ruhunun derinliğini buluyor. Romanın sonunda en temiz muhitte, en parlak
ve berrak bir ruhla yetişen Nigar, adi, hafif, odalık ruhlu bir kadın durumuna
düşmüştür. .(www.ogretmenlerforumu.com/roman_ozetleri)”
(*) İlk konulu film deneyimini, gerçekten yaşanmış olan özgün
bir senaryoya dayanarak çeken Ertuğrul, Kemal Film'le olan beraberliğinde bu
kez bir edebiyat uyarlamasıyla karşımıza çıkmaktadır. Yakup Kadri Karaosmanoğlu'nun
çokça tartışılan bir romanı olan "Nur Baba", film olarak da romanla
aynı kaderi paylaşıyor ve yine çevresinde fırtınalar koparılıyor. Hatta film,
olaylı geçen çekimlerin ardından, ancak bir zaman sonra gösterime girme imkanı
bulabiliyor. Filmin çekimleri için, o zamanlar işgal altında bulunan İstanbul'da
ki tek söz sahibi olan işgal kuvvetleri komutanlığından izin alınır. İşgal kuvvetleri,
o yıllarda sosyal hayatın hemen her alanında olduğu gibi filmciliğimiz üzerinde
de söz sahibi idi.
Bektaşilerin ayaklanmasından çekinilerek polisçe
oynatılmayan, ancak İstanbul'un kurtuluşundan sonra gösterime girebilen ve ilk
gösterimi Kemal Bey Sineması'nda 13 Aralık 1923 tarihinde yapılan' bu filmin
bir kısmı, Eyüp Sultan Camisi'nin avlusunda çekilir. Fakat çekimler olurken
Bektaşiler ve halk seti basar. "Kahrolsun zındıklar!" nidaları
arasında oyuncular dört bir yana kaçışır.
Fuat Uzkınay da güçbela kamerayı kaçırmayı başarır. Muhsin
Ertuğrul'dan evvel Nur Baba rolünde filmin başrol oyuncusu olarak yer alan
Vahram Papazyan ise, baskından ancak çarşaf giyip de kadın kılığına girerek
kaçabilmiştir. Bu baskından sonra Papazyan, Nur Baba rolünü oynadığı taktirde
halk tarafından öldürülmek korkusuyla ekipten tamamıyla ayrılır.
Bu kez çekimler mecburen iç mekanlara taşınarak stüdyoda
dekorlarla yapılır, 'Vahram Papazyan’ın yerine de Muhsin Ertuğrul geçer.
(Gülşah Nezaket Maraşlı, “Osman Fahir Seden’le Türk Sinemasında Düet” syf,49 )
[1] Filmin dış sahneleri
çekilirken Eyüp Camisi'nin avlusu Bektaşiler tarafından basıldı. Saldırı
sırasında bazı oyuncuları tartakladılar. Filmin çekimi, ancak polis
kuvvetlerinin korunması altında tamamlandı. Daha sonra ise yeni bir olaya
meydan verilmemesi için İşgal Kuvvetleri yönetimi, filmi yasakladı. İstanbul'un
kurtuluşundan sonra gösterime girebildi. (Rakım Çalapala, “Südyoya Baskın”,
Yıldız D. 1.8.1944)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder