Yönetmen Refik Kemal Arduman,
Senaryo Muharrem Gürses,
Operatör Baha Gelenbevi , Cezmi Ar , Menasi Filmediris
Yapım Ses Film/Necip Erses
Yönetmen Yardımcısı: İhsan Tomaç,
MüZik: Sadi Işılay
Oyuncular: Mümtaz Yener, Haşim Evci, Gülistan Güzey, Kadri Ögelman, Sezer Sezin, Avni Dilligil, Nebile Teker
► Şimdi Köroğlu filmini merakla bekleyebili-riz. Bu film bize, ya yıllardan beri gölgede kalan hakikati meydana çıkaracak veya onu yine eski rollerine terkedecek. Bu bakımdan Mümtaz Ener'e büyük bir iş düşüyor.
Köroğlu'nda bütün kabiliyetle, herşeyle oynamak ve seyirciye yaranmak. Bunu yapabileceğini temenni edelim. Bu sayede Mümtaz, kendi mevkini bulurken, sanat hayatımız da birinci sınıf bir artist kazanmış olur.
► Bir film çevriliyor.Dertli Pınar, Deniz Kızı filmlerini meydana getiren Ses stüdyosu yeniden iki film hazırlatmakla meşguldür.. Bunlardan biri "Köroğlu”dur. Bu filmin dış sahnelerini çekmek için bir kafile İnegöl'ün Cerrah köyüne yirmi gün kaldı. Bu seyahate ait görüşlerini filmde teknik asistanlık' yapan Baha Gelenbevi'nin ağzından dinleyelim;
Size ilkin filmin üzerinde çalışan eşhası tanıtayım: Baş rolü Şehir Tiyatrosu'ndan Mümtaz Ener oynuyor. Rejisör yine Şehir Tiyatrosu'ndan Refik Kemal Arduman' dır. Süpervizör'lüğü, İpek Film'de birçok filmlerin operatörlüğünü yapmış olan Cezmi Ar yapıyor. Senarist Muharrem Gürses, musikisini Sadi Işılay üzerine aldı. Operatörü Manasi Filmeridis, makiyaj Kadri Ögelmanda, Resimler ile de Foto Şehir uğraşıyor. Efendim bizim Cerrah köyü seyahatimiz bir alemdi. Refik Kemal Arduman burada hakikaten gayet centilmen bir rejisör rolünde idi. Terbiyesi onu hiddetlendiği zaman bağırmaktan alıkoyuyordu ama, hıncını boynundaki düdüğü habire öttürmekten almasına da kimse mani olamıyordu.
Atlılara çevirtilen sahneler onu bir hayli üzdü.'Malum ya, gemideki kaptan ne ise filmde de rejisör odur. Filmin ve yanında çalışanların her şeyinden mes'ul dür. En ufak bir kaza tehlikesi onun dakikalarca yüreğini oynatıyor, yüzü altüst oluyordu: Vakıa kimseye mühim bir şey olmadı, hiç birimiz hastaneye düşmedik ama, eğer bu dış sahneler daha birkaç gün uzasa idi, zannederim ki, centilmen rejisörümüzün kendisi üzüntüden yatağa düşecekti. Arkadaşların rivayetine göre bu seyahatte ben de bir 'hayli rol oynamışım. Beni Spencer Tracy'nin çevirdiği "Iki Yüzlü Adam" a benzetenler oldu. İş dışında her şeyin bir hoş tarafını buluyordum.
Yediğimiz yemekten, yattığımız yere kadar her şeyden memnundum. Ama gel gelelim, iş esnasında pek farkında değilim ama bir titizleniyor, bir aksileşiyormuşum ki. sormayın. İşte herşeyden, bulutlardan; güneşten, filmi çeken makineden, makyajdan, sözün kısası her şeyden şikayet ediyor, mızmızlaşıyormuşum. Bu aksiliğim bazan o kadar ileri gidiyormuş ki, beğendiğim şeylere bile itiraz ettiğim oluyormuş. Söz aramızda işin bu tarafının ben de farkındayım ama, bir kere ismim titize çıkmış, bunu da değiştirmektense öyle kalması daha çok işime geliyordu.
Bu filmin bir adsız kahramanı var. Hiç olmazsa ondan burada bahsedeyim. Adı Burhan Uskan'dır. Filmin en yorucu sahnelerini o çevirdi. At üzerinde yapılan bütün canbazlıkları, kayalardan yuvarlanmaları, döğüşleri hep o yaptı. Öyle zamanlar oldu ki bizim Burhan döğüşün heyecanına kapılıyor, sahnenin çekilmesi bittiği halde karşısındakini hala tartaklamakta devam ediyordu onu güçlükle ayırabiliyorduk.
Köyde hepimiz muayyen vazifelerimizden başka munzam işler de almıştık. Bizim makyajcı Kadri'ye de eczacılık düşmüştü. Kadri iş esnasında kendisine garip bir kıyafet bulmuştu. “ Plaja gitmeye belki vakit bu lamam fırsat,bu fırsat iken bari yanayım," diye çıplak vüçutla ayağına geçirdiği beyaz bir şortla geziyordu.
Bir gün kalabalık bir döğüş sahnesini çeviriyorduk. Yanımıza koşa koşa bir köylü ço-cuğu yanaştı
" Ağabey, "dedi. "Diha şuradan doktoru istiyorlar. ..-
.. Hangi doktoru, diye sorduk. Burada doktor yok ki.. - "
Yok olur mu?" Biraz ilerde duran Kadri'yi gösterdi: ..
Nah işte donlu doktor. Onlar isterler! . - .. O günden sonra Kadri'yi hep bu isimle çağırdığımızı ilaveye lüzum yok sanırım. Bu yolculukta en çok sıkıntı çeken fotoğrafçı Miço oldu. Zavallıyı bir dakika rahabırakmadılar. Miço'nun midesi bir gün düzelemedi. . Söz aramızda o midenin yerinde ben de olsam düzelemezdim. Çünkü Miço bizim yemeklerimizden umumiyetle heo ikişer porsiyon yer, yemek aralarında hararet bastırmak için cacık içer, bunun salatalarını az bulursa, ayrıca bir hıyar daha soyar.
İştihası açılmışken kapamak günah olacağından nereden eline geçirdiğini bir türlü keşfedemediğimiz erik pestilini yer Erik faslı açılmışken dağlardaki çakal eriklerinden avuç dolusu atıştırır, sonra başlayan mide ağrılarını dindirmek için, üç şişe gazoz içerdi. Bütün bu işlerden sonra zavallıcık bir parça uzanmak istese, hemen kaldırırlardı.
Partinin en sükutisi kimdir? diye soracak olursanız, tereddütsüz Cezmi Ar'dır diye cevap veririm. Sık sık köy meydanında, altında oturduğu çınarın bile onun sükutunden çatlayıp, orta yerinden ikiye ayrıldığını arkadaşlar rivayet ediyorlar
Bu seyahat esnasında ağıza alınması adeta yasak olan bir kelime vardı: “Mana“ Herhangi bir sözün arasında: Bunun manası şudur, demeye kalmadan, biraz ileriden şiddetli bir: Efendim . sesi duyulur ve film operatörü Manasi ortaya çıkardı. Bu sebeple üç hafta kadar süren yolculuğumuzda .. mana .. kelimesini kullanmamaya karar verdik. Bu yüzden her şeyin manasını izaha pek meraklı olan senarist Muharrem Gürses konuşurken 'bir hayli güçlük çekti. İşte size bir filmin dış sahneleri arasındaki bir, iki hususi sahnecik.. (Rakım Çalapala - Yıldız, 15 Temmuz) 1945, Sayı: 156 Cilt: 13 )
Nermin kabul etmez. Bir süre sonra Reşit in şöhreti hızını kaybeder. Nesteren le birlikte olur. Nesteren de Reşit i terkeder. Nermin barda çalışmaya başlar. Reşit sonunda Nermin in ısrarı ile köyüne döner.
Filmciliğimizde en acınacak nokta, bu işe her girenin en baştan başlayışı, yani kendisinden evvel bu alanda çalışmış olanların tecrübelerinden istifade edip işi onların getirdiği noktadan ileri doğru götürmeyişleridir. Son zamanlarda gördüğümüz, yerli filmlerde bizi en çok üzen bir takım pek iptidai ve basit hatalara düşüşlerdir. Şimdiye kadar en çok film çevirmiş rejisörümüz olan Muhsin Ertuğrul'dan, hiç değilse kendi tecrübelerinden bol bol istifade edeceği için, böyle bir gerileme beklenemez. mevzuu biliyoruz. Artistleri tanıyoruz. Rejisör malumunuz. İmkanlar da meçhulümüz değil
Senaryo Muharrem Gürses,
Operatör Baha Gelenbevi , Cezmi Ar , Menasi Filmediris
Yapım Ses Film/Necip Erses
Yönetmen Yardımcısı: İhsan Tomaç,
MüZik: Sadi Işılay
Oyuncular: Mümtaz Yener, Haşim Evci, Gülistan Güzey, Kadri Ögelman, Sezer Sezin, Avni Dilligil, Nebile Teker
► Şimdi Köroğlu filmini merakla bekleyebili-riz. Bu film bize, ya yıllardan beri gölgede kalan hakikati meydana çıkaracak veya onu yine eski rollerine terkedecek. Bu bakımdan Mümtaz Ener'e büyük bir iş düşüyor.
Köroğlu'nda bütün kabiliyetle, herşeyle oynamak ve seyirciye yaranmak. Bunu yapabileceğini temenni edelim. Bu sayede Mümtaz, kendi mevkini bulurken, sanat hayatımız da birinci sınıf bir artist kazanmış olur.
► Bir film çevriliyor.Dertli Pınar, Deniz Kızı filmlerini meydana getiren Ses stüdyosu yeniden iki film hazırlatmakla meşguldür.. Bunlardan biri "Köroğlu”dur. Bu filmin dış sahnelerini çekmek için bir kafile İnegöl'ün Cerrah köyüne yirmi gün kaldı. Bu seyahate ait görüşlerini filmde teknik asistanlık' yapan Baha Gelenbevi'nin ağzından dinleyelim;
Size ilkin filmin üzerinde çalışan eşhası tanıtayım: Baş rolü Şehir Tiyatrosu'ndan Mümtaz Ener oynuyor. Rejisör yine Şehir Tiyatrosu'ndan Refik Kemal Arduman' dır. Süpervizör'lüğü, İpek Film'de birçok filmlerin operatörlüğünü yapmış olan Cezmi Ar yapıyor. Senarist Muharrem Gürses, musikisini Sadi Işılay üzerine aldı. Operatörü Manasi Filmeridis, makiyaj Kadri Ögelmanda, Resimler ile de Foto Şehir uğraşıyor. Efendim bizim Cerrah köyü seyahatimiz bir alemdi. Refik Kemal Arduman burada hakikaten gayet centilmen bir rejisör rolünde idi. Terbiyesi onu hiddetlendiği zaman bağırmaktan alıkoyuyordu ama, hıncını boynundaki düdüğü habire öttürmekten almasına da kimse mani olamıyordu.
Atlılara çevirtilen sahneler onu bir hayli üzdü.'Malum ya, gemideki kaptan ne ise filmde de rejisör odur. Filmin ve yanında çalışanların her şeyinden mes'ul dür. En ufak bir kaza tehlikesi onun dakikalarca yüreğini oynatıyor, yüzü altüst oluyordu: Vakıa kimseye mühim bir şey olmadı, hiç birimiz hastaneye düşmedik ama, eğer bu dış sahneler daha birkaç gün uzasa idi, zannederim ki, centilmen rejisörümüzün kendisi üzüntüden yatağa düşecekti. Arkadaşların rivayetine göre bu seyahatte ben de bir 'hayli rol oynamışım. Beni Spencer Tracy'nin çevirdiği "Iki Yüzlü Adam" a benzetenler oldu. İş dışında her şeyin bir hoş tarafını buluyordum.
Yediğimiz yemekten, yattığımız yere kadar her şeyden memnundum. Ama gel gelelim, iş esnasında pek farkında değilim ama bir titizleniyor, bir aksileşiyormuşum ki. sormayın. İşte herşeyden, bulutlardan; güneşten, filmi çeken makineden, makyajdan, sözün kısası her şeyden şikayet ediyor, mızmızlaşıyormuşum. Bu aksiliğim bazan o kadar ileri gidiyormuş ki, beğendiğim şeylere bile itiraz ettiğim oluyormuş. Söz aramızda işin bu tarafının ben de farkındayım ama, bir kere ismim titize çıkmış, bunu da değiştirmektense öyle kalması daha çok işime geliyordu.
Bu filmin bir adsız kahramanı var. Hiç olmazsa ondan burada bahsedeyim. Adı Burhan Uskan'dır. Filmin en yorucu sahnelerini o çevirdi. At üzerinde yapılan bütün canbazlıkları, kayalardan yuvarlanmaları, döğüşleri hep o yaptı. Öyle zamanlar oldu ki bizim Burhan döğüşün heyecanına kapılıyor, sahnenin çekilmesi bittiği halde karşısındakini hala tartaklamakta devam ediyordu onu güçlükle ayırabiliyorduk.
Köyde hepimiz muayyen vazifelerimizden başka munzam işler de almıştık. Bizim makyajcı Kadri'ye de eczacılık düşmüştü. Kadri iş esnasında kendisine garip bir kıyafet bulmuştu. “ Plaja gitmeye belki vakit bu lamam fırsat,bu fırsat iken bari yanayım," diye çıplak vüçutla ayağına geçirdiği beyaz bir şortla geziyordu.
Bir gün kalabalık bir döğüş sahnesini çeviriyorduk. Yanımıza koşa koşa bir köylü ço-cuğu yanaştı
" Ağabey, "dedi. "Diha şuradan doktoru istiyorlar. ..-
.. Hangi doktoru, diye sorduk. Burada doktor yok ki.. - "
Yok olur mu?" Biraz ilerde duran Kadri'yi gösterdi: ..
Nah işte donlu doktor. Onlar isterler! . - .. O günden sonra Kadri'yi hep bu isimle çağırdığımızı ilaveye lüzum yok sanırım. Bu yolculukta en çok sıkıntı çeken fotoğrafçı Miço oldu. Zavallıyı bir dakika rahabırakmadılar. Miço'nun midesi bir gün düzelemedi. . Söz aramızda o midenin yerinde ben de olsam düzelemezdim. Çünkü Miço bizim yemeklerimizden umumiyetle heo ikişer porsiyon yer, yemek aralarında hararet bastırmak için cacık içer, bunun salatalarını az bulursa, ayrıca bir hıyar daha soyar.
İştihası açılmışken kapamak günah olacağından nereden eline geçirdiğini bir türlü keşfedemediğimiz erik pestilini yer Erik faslı açılmışken dağlardaki çakal eriklerinden avuç dolusu atıştırır, sonra başlayan mide ağrılarını dindirmek için, üç şişe gazoz içerdi. Bütün bu işlerden sonra zavallıcık bir parça uzanmak istese, hemen kaldırırlardı.
Partinin en sükutisi kimdir? diye soracak olursanız, tereddütsüz Cezmi Ar'dır diye cevap veririm. Sık sık köy meydanında, altında oturduğu çınarın bile onun sükutunden çatlayıp, orta yerinden ikiye ayrıldığını arkadaşlar rivayet ediyorlar
Bu seyahat esnasında ağıza alınması adeta yasak olan bir kelime vardı: “Mana“ Herhangi bir sözün arasında: Bunun manası şudur, demeye kalmadan, biraz ileriden şiddetli bir: Efendim . sesi duyulur ve film operatörü Manasi ortaya çıkardı. Bu sebeple üç hafta kadar süren yolculuğumuzda .. mana .. kelimesini kullanmamaya karar verdik. Bu yüzden her şeyin manasını izaha pek meraklı olan senarist Muharrem Gürses konuşurken 'bir hayli güçlük çekti. İşte size bir filmin dış sahneleri arasındaki bir, iki hususi sahnecik.. (Rakım Çalapala - Yıldız, 15 Temmuz) 1945, Sayı: 156 Cilt: 13 )
Nermin kabul etmez. Bir süre sonra Reşit in şöhreti hızını kaybeder. Nesteren le birlikte olur. Nesteren de Reşit i terkeder. Nermin barda çalışmaya başlar. Reşit sonunda Nermin in ısrarı ile köyüne döner.
Filmciliğimizde en acınacak nokta, bu işe her girenin en baştan başlayışı, yani kendisinden evvel bu alanda çalışmış olanların tecrübelerinden istifade edip işi onların getirdiği noktadan ileri doğru götürmeyişleridir. Son zamanlarda gördüğümüz, yerli filmlerde bizi en çok üzen bir takım pek iptidai ve basit hatalara düşüşlerdir. Şimdiye kadar en çok film çevirmiş rejisörümüz olan Muhsin Ertuğrul'dan, hiç değilse kendi tecrübelerinden bol bol istifade edeceği için, böyle bir gerileme beklenemez. mevzuu biliyoruz. Artistleri tanıyoruz. Rejisör malumunuz. İmkanlar da meçhulümüz değil
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder