Senaryo ve Yönetmen Atıf Yılmaz “*”
Filmi Çeken Mike Rafaelyan
Müzik Asım Güzey
Yapım Lale Film /Cemil Filmer
Ar Direktör ve Dekoratör: Sohban Koloğlu, Işık Operatörü: Kostantin S. Psaros, Reji Asistanı: Nejat Saydam, Kamera Asistanı: Çetin Gürtop, Işık Asistanı: Erol Batıbeki, Ses Mühendisi: Esat Toroğlu, Montaj: Isak Dilman, Senkron: Mustafa Kent, Fuat Akömer, Laboratuar: İbrahim Üstüner, Nihat Sevinç, Negatif Kurgu: Alis Serabyan , Prodüksiyon sorumlusu: Abdullah Ataç
Oyuncular: Muzaffer Tema, Gülistan Deniz (Güzey), Hadi Hün, Leyla Altın, Agah Hün, Renan Fosforoığlu, İbrahim Delideniz, Osman Alyanak, Alev Elmas, Mina Kazmira, Özkan Gürol,
Konu: 1948. Uludağ. ‘Görülmemiş bir kar fırtınası hüküm sürüyor’. Bodur dağ (filmde çam) ağaçları arasında ‘yayvan, yassı bir bina’. Belediyenin kazazedeler için yaptırdığı sığınak. ‘Uzun boylu, geniş omuzlu, kıvırcık saçlı bir adam’ kendini güçlükle içeri atıyor. Birazdan imdat çığlığını duyduğu bir kadını içeriye taşıyacak.
Nevin. 15-16 yaşlarında. Yabancı bir adamla ilk kez yalnız kalıyor. Önce istemez ama Ferit’in, üstelik bir doktor olarak ısrarları sonucunda ıslak giysilerini çıkarır. (Kahramanımızın kendininkileri çıkarmayıp, genç kızınkiler için ısrarcı olması da ilginçti.)
Sonra genç kız uyurken dakikalar boyu ‘Froydizm’ adlı kitabı okur; “İnsanları bir açlık bir de aşk (aslında cinsellik ama film buna ‘aşk’ diyerek olası tepkileri yumuşataya çalışmış) idare eder..”
Nevin’in güzelliği ile ‘kemiklerinin içine ka-dar titrediğini hisseden’ Ferit, ‘aklıselimin ve eğitiminin yardımıyla arzularına mukavemet etmeye çalışır ama artık bu akışın önünde duracak kuvveti kalmıyor’. Sonrasında yaptıklarını, yine Sigmund Freud mazur göstermeye çalışır;
Her şeyi irade hakimiyetine bağlamak yanlış bir düşünüştür. İnsanı bütün zaaflarıyla, sadece insan olarak kabul etmek lazım.”
Nevin, ‘Froydizm’ kitabı arasındaki resimde Ferit’i karısıyla görünce oradan kaçıyor. 5 yıl sonra.. Dr. Ferit, Beyoğlu’ndaki muayenehanesinde. İki (romanda bir) sene önce ‘feci bir otomobil kazasında karısını ve hafızasının bir kısmını kaybetmiş’. Hastalarından biri de Prof. Kemal Engin’in güzel karısı Ley-la. Onu ilk kez gördüğünde ‘sanki evvelden tanıyormuş hissine kapılır’. Nedenini sonra anlayacağız. Genç kadın uyuyamıyor, sinir buhranları geçiriyor. 37 yaşında ve 20 yıllık evli. Londra’da eğitimini sürdüren yetişkin bir kızı var. Konuşmaları sırasında kocasını, evliliklerinin ilk yılında, üstelik çocuklarının beşiği dibinde (romanda Alman) hizmetçi/dadı ile yakaladığını anlıyoruz.
Yakınlıkları doktor hasta ilişkisini aşıyor. Büyü-kada’daki karşılaşma Sedef Adasında bir-birlerinin olmalarıyla sonuçlanır.
O günlerde Leyla’nın kızı uçakla (romanda trenle) İstanbul’a gelir. Onu görünce şaşırı-yoruz. Çünkü bu genç kız filmin başında gördüğümüz Nevin.
Sonrası aile için çok zor. Kemal Bey, karısının ilişkisini öğrenir. Boşanmaya karar verirler. Nevin, annesinin ‘aşığı’ ile konuşmaya gi-dince başından aşağı kaynar su dökülmüş gibi olur. Ama ‘kısmi hafıza kaybı nedeniyle’ Ferit onu ‘hatırlamıyor’. Her şeyi anımsaması için genç kızın onu Çamlıca tepelerine (filmde Uludağ’daki kulübeye)götürmesi gerekecektir.
“Hakikati şimdi anlıyorum. Kalbimde yaşayan meğer o değil senmişsin. Annen sadece senin bir gölgenden ibaretmiş.” Bu sözleri bir rastlantı sonucu duyan Leyla, Ferit’in onu aylar önce “Sizi sonsuzluğa götürüyo-rum. Ebediyete kadar gider bu yol” diyerekgötürdüğü Sedef Adasında [‘Akasyalar Açarken’ (1963) filminde yapacağına ben-zer şekilde] yaşamına son verir.
Leyla’nın mahkemedeki konuşması;
“Muhterem Hakim bey, biraz da aile dediğiniz müessesenin en bedbaht azası olan kadınlarla meşgul olun.. Erkekler hodkâmdırlar (bencildirler). Kendi zevklerini, arzularını her şeyin üstünde tutarlar. Yavaş yavaş ihmal etmeye başlarlar. Bir zaman gelir ki, artık düşündükleri bile yoktur sizi..O zaman cildinizle ruhunuz arasında bir yol açılır. Bütün ıstıraplarınızı bu yoldan dökmeye başlarsınız. İnanın bana muhterem Hakim bey, günah bizim değil kocalarımızındır.” (Benzer şekilde Ferit, Şoför İsmail’e “..Yoldan çıkan kadınların günahı biraz da söz dinlemeyen kocalarındır” demişti. (Kyn: Murat Çelenligil – Sinematürk Internet veri tabanı)
_____________________________________
NOT: Sohban Koloğlu.. Erman Şener’in ‘efsane dekor’ dediği Dağ Evi’ni nasıl yaptığını anlatıyor. 50 küsur yıllık sinema sanatçısı. 2500’den fazla filmde (sanat yönetmeni, oyuncu, dekorcu olarak) katkısı var. Kadın Severse’nin unutulmaz dekoru için Turgut Demirağ’ın Ant Film platosu Lale Film tarafından kiralanmış. Yapımcı Cemil Filmer’in korusundan 7-8 metre boyunda 15 tane çam ağacı getiriliyor. Kullanılan malzeme; 2 kamyon tuz, 200 kilo naftalin, 3 tane büyük fabrika aspiratörü ve buz sarkıtlar için mum. Ahşap evin duvarları yönetmenin isteğiyle, filmin çekimini kolaylaştırmak için hareketli yapılmış. “Basılmamış gazete kâğıdını iki tahta arasında odun hızarıyla biçtirdim. Tozu toprağı ayırıp ufak kâğıt parçalarını çuvallara doldurdum. Arasına, parlasın diye naftalin attım. Binanın etrafına engebeler, fon için de karlı dağ resimleri yaptım.” Üç aspiratör, kar fırtınasında kullanılacak kâğıt ve naftalin anafor yapacak şekilde yerleştiriliyor. Bu yapay afet, sete gelen Esat Mahmut Karakurt’u şaşırtır. Sohban Koloğlu’nun şakası Aman Hocam, içeri girme. Naftalin var, insanın sıhhatine zararlıdır.” Filmin başında ve sonunda gördüğümüz bu evde Ferit neler buluyor ; ‘İçi odun dolu bir ocak, sedir, minder, sandalyeler, battaniye, çay, şeker, kahve, porselen bardaklar, ecza dolabı, çıra, kibrit, gaz lambası’ (romanın yazıldığı yıllarda petrol lambası deniyormuş). Zamanımızda belediyelerin kazazedelere böyle bir yer yapmaları düşünülebilir mi, (Yazan: Murat Çelenligil “editör” – Sinematürk Internet veri tabanın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder