Senaryo ve
Yönetmen: Lale
Oraloğlu
Eser: Sezgin Burak
Foto Direktörü:
Mass Difala
Yapım: Kıvanç ve Oraloğlu Film
Reji
asistanı: Erdal
Boratap, Kamera Asistanı: Umur Özlüer, Laboratuar: Metin Eren,
Hasan Örnek, Abdullah Akdeniz, Selahattin Kaya, Senkron-Montaj: Turgut
İnangiray, Mehmet Özdemir, Negatif Montaj: Sezai Elmaskaya, Renk
Uzmanı: Mengü Yeğin, Ses Mühendisi: Nevzat Pesen, Prodüksiyon
Amiri: N. Güleçöz, Ar Direktör: Ehat Alinçe, Set Amiri: K.
Kongur, Işık Direktörü: Halit Aysan, Prodüktör: Gürdal Onur, Bülent
Engin, (Saner Film
Stüdyosunda hazırlanmış, Süperfon’da seslendirilmiştir.)
Oyuncular:
Sezgin Burak
(Hüdaverdi), Haldun Dormen, Önder Tekin, Ercan Yazgan (Pırtık), İhsan Yüce, Can
Dirim, Pekcan Koşar, Öcal San, Suna Pekuysal, Yüksel Gözen, Mehmet Yıldırım,
Benan Öz, Teoman Aksoy, Süreyya Gür,
Konu: " Çağımız kültürünü,
"resimli roman kültürü" ismini verdirecek kadar simgeleyen,
gazetelerin en çok okunan köşelerinden birini meydana getiren, Amerikalıların
"comics" dediği resimli romanları küçümsememek gerekir... Zira bu
romanlar, özellikle tutulanları, o toplumun çeşitli özelliklerinin aynası
olarak alınabilir. Öylesine çeşitli ki bunlar: bir aile mizahını sürdürenler,
İngiliz mizahına uygun (ve genellikle yazısız) olanlar, "entelektüel"
olmayı amaçlayanlar (Hoş Memo gibi) hayal-bilimsel özellikleriyle çağımızın
teknolojik gelişmesini yansıtanlar (Dişi Bond, Garth, Johnny Hazard), vs. vs...
Sezgin Burak'ın "Bizimkiler"i, tamamen yerli malı malzemesi, tipleri
bizden ve genellikle Türkçe’nin kıvraklığına, iki anlamlılığına dayanan
esprileri ile olsun, aktüaliteyi izlemesi, günlük sorunlara değinmesi ve
örneğin bütün bir mahalle halkının birbirini tanıması, yardımlaşması gibi Türk
toplumuna özgü, Batı'da artık pek kalmamış özellikleri yansıtması ile olsun,
başarılı bir resimli roman... Böylesine popüler olmuş bir seriyi sinemaya
getirmenin kolaylığı da var, güçlükleri de. Lale hanım, kolaylıklardan
gereğince yararlanmış: başarılı bir "tipleme" ile filmin zaten hazır
olan ticari başarısını herhalde pekiştirecek... Ama güçlüklerin hiç birinin
hakkından gelememiş. Bir espriler zinciri olan filme, sinemasal anlamda hiçbir
hareket ve canlılık kazandıramamış. Ayrıca teknik bakımdan hoş görülmesi zor
hatalarla dolu laboratuar işlemleri aceleye gelmiş bir film: kamera çalışması,
fotoğrafları böylesine kötü, seslendirmesi, dublajı böylesine bozuk, montajı
böylesine dikkatsiz yapılmış bir filme Türk sinemasında son yıllarda
rastlamamıştık. Tutulmuş bir seriyi perdeye aktarırken seyircilerin hepsinin
çocuk olmayacağını da herhalde düşünmek gerekirdi...(Atilla Dorsay, “Sinemamızın
Umut Yılları” syf 90)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder