Powered By Blogger

18 Ekim 2024 Cuma

GELMEYEN BAHAR (2013)

Yönetmen Emrah Senaryo Emrah, Tarkan Ateşmen Görüntü Yönetmeni Doğan Sarıgüzel Müzik Caner Tepecik, Emrah Yapım Yağmur Film/Esin Yağmurdereli, Çağrı Bingüller Danışman: Nedim Hazar, Kurgu: Emre Aş, Kamera Ekibi: Ahmet Açıkkol,

Oyuncular: Orhan Alkaya (Davut), Ayten Uncuoğlu (Feriha), Hasan Küçükçetin (Mirza), Beyza Şekerci (Bahar), Gürkan Tavukçuoğlu (Özgür), Duygu Keser (Songül), Ayşe Kökçü (Neslihan), Turgay Tanülkü (Sinan), Kerem Kupacı, Volkan Bora, Cem Avnayim, Mert Öner, Caner Kadayıfçı, Emre Cilasın, Emre Büyükpınar, Meral Asiltürk ,Pelin Bölükbaş , Aylin Tunceli. Seher Terzi. Özgür Biber, Efe Karaman. Ceren Özben, Musa Pekdemir,

Konu: Kendi küçük dünyalarına sıkışan insanların, hür gün gazete haberlerinde rastladığımız öyküsüdür Gelmeyen Bahar. Bir fabrikada işçi olarak çalışan, 18 yaşına daha yeni girmiş Bahar’ın geleceğiyle ilgili bambaşka hayalleri varken, ailesi onun kaderini çoktan belirlemiştir. Suskun bir anne, evinde bulamadığı mutluluğu başka yerlerde arayan emekli bir baba ve işsiz bir ağabeyin arasında sıkışıp kalan Bahar, kurtuluşu çok iyi bilmediği bir dünyada aramaktadır. Amcası ise, kendi oğluna eş yapmak için, Bahar’ın kanunen reşit olmasını beklemektedir. Başına gelen üzücü bir olay sonrasında evden kaçmak zorunda kalan Bahar için hüküm çoktan verilmiştir bile.

Ailenin namusunu temizlemek ise, evin oğlu Mirza’ya düşmüştür. Mirza ise işsizlik ile mutsuz giden evliliğinin kıskacında her geçen gün biraz daha sıkışırken, eşi Songül’ün kendisinden habersiz bir şeyler çevirdiğini hisseder. Ancak bu küçük, sıkıntılı dünyada hiçbir şey göründüğü gibi değildir.

Gelmeyen Bahar: Oysa Hiç Acelesi Yoktu

(Gulcin Kaya 07 Mart 2013)

Sinema sanatının bizdeki kadar ezilip büzüldüğü, sıradışı deneylere alet edildiği zor görülür. En azından bizdeki hal ve gidişatın eşine az rastlanır ilginçlikte olduğu kesin. Kimden oyuncu olur, hangi komedyenin filmi daha komik tartışmalarının onbeşinci yılında popülerliğini yitirmesini, şarkıcılıktan yönetmenliğe geçen ünlülerimize borçluyuz mesela. Belirli bir akımdan gelen müzik insanları için müzik piyasasında yarışıp kendini ispatlamanın bir sonraki aşaması sinemada yarışmak oldu gibi. Seyirci diğer meslektaşlarının sinema kabiliyetlerini tartışmayı bitirememişken; sahne adıyla Emrah, yönetmen ismiyle Emrah Erdoğan, kendi yönettiği ilk filmiyle vizyonda arzı endam ediyor. Hangisinin filmi daha az kötü tartışmalarına yeni bir soluk getiren bu filmle birlikte, bu bir yarışsa eğer, ruh sağlığınız için içerisinde yer almamayı kolaylıkla tercih edebileceğiniz bir yarışa dönüşüyor.

Hayatımız boyunca izlediğiniz tüm iyi filmleri unuttuğumuz bir distopya hayal edelim. Öyle başyapıt olmalarına da gerek yok, sadece ortalama filmler olsun. Böyle bir birikimle Emrah Erdoğan’ın filmine girdiğiniz takdirde bile, henüz filmin açılış sekansını izlediğinizde ilk şaşkınlığınızı yaşamanız muhtemel. Ardından takip eden yüzlerce dakika boyunca ise kendisinin neden illa bir film çekmek zorunda olduğunu açıklayabilecek zaruri bir gerekçe bulamayabilirsiniz. Zira Gelmeyen Bahar, gerçekten de herhangi bir anının anlamlandırılmasına olanak sağlayan bir film değil. Anlatabileceği her şeyi tastamam anlattığını düşünürken, çizdiği talihsiz dünyaya talihsiz bir cesaretle kefil oluyor. Ortaya çıkan iş ise seyirci için zorlu bir sabır testine dönüşüyor. Uzun yıllar önce sinemanın belirli bir türünde aktif olarak yer almış ve sinemayı orada bırakmış bir birikimin ürünü gibi görünen film, ilk yanlışını 2013 yılında vizyona girerek yapıyor. Yeşilçam döneminin popüler dram anlayışını benimserken güncel anlamda bünyesine dahil ettiği tek şey ‘töre cinayetli drama dizileri’ oluyor. Karakterleri, olay örgüsü ya da müzik seçimleriyle ‘bir dram nasıl olmamalı’ sorusunun cevaplarından onlarcasını bünyesinde barındıran bir deneme olarak kabul edilebilecek olan ve sinema disiplinine bu denli yabancı kalabilen bir yapıtın, sinemanın temel prensiplerine göre incelenmesi bir hayli güç. En az filmin kendisini izlemek kadar da yıpratıcı bir deneyim.

Senaryo, oyunculuk, teknik arka plan gibi temel dallarda hiçbir faktörü önemsemeyen ve bu haliyle barışık olan film, verdiği mesajlar ile ciddiye alınmak istiyor. Kadına şiddeti karşı dikkat çekmek amacıyla çıktığı bu yolda 8 Mart tarihinde vizyona girerek belirli bir farkındalık yaratmak istiyor belli ki. Ancak tutarsızlık anlamında rekor kırabilecek olan senaryosu buna bile izin vermiyor. Çünkü deneyimlediğimiz şey, bir asır uzunluğunda hissedilen süresi boyunca, ‘farkında olmadan’ kendi mesaJinnı yalanlamak için didinen bir yapım. Filmin trajik olabildiği tek nokta da burası. Kadına karşı şiddet konusunda farkındalık yaratmaya çalışan film, senaryosu ve karakter çizimleriyle bu şiddeti nedenselleştiriyor. Bunu da senaryo ve karakter yazımını ciddiye almadan bildiğini okuyan tavrına ve bilinçli bir tercihle meydana gelmediği her halinden belli olsa da filmi esareti altına almış olan cinsiyetçi bakış açısına borçlu. Bunu tartışmak ise en az bu bilinçsiz tercihler kadar önemsiz ve de talihsiz.

Beyaz perdede bolca dizi, bazen standup gösterisi, kimi zaman da uzun video klipleri izleme şansına eriştiğimiz şu günlerde ortaya çıkmasının pek de şaşırtıcı olmadığı bir film Gelmeyen Bahar. Arz ve talep arasındaki kusursuz ilişki devam ettiği sürece son da olmayacağını iyi biliyoruz. Belki de bu sebeple, özelinde ateş püskürmek yerine genel tabloya bakıp daha uzun çıkarımlar yapmak en iyisi olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder