Senaryo ve Yönetmen Ersin Kana Müzik Murat Başaran Görüntü Yönetmeni Mehmet Zengin Yapım Pancard Film/ Hakan Alak, Hüseyin Türkan Kurgu: Umut Şen, Sanat Yönetmeni : Özlem Baş, Uygulayıcı Yapımcı: Ömer Tunar, Yapım Sorumlusu: Birten Kılıç, Zafer Aykaç, Yardımcı Yönetmen: Yasemin Çağan Boğalıoğlu, Negatif Kayıt: Çağlar Özlek, Işık Şefi: Ersin Aldemir, Ses Tasarım: Tayfun Çolakoğlu
Oyuncular: Ozan Bilen (Korhan), Serkan Yakan (Murat), Halil İbrahim Aras (Kofik), Özgül Koşar (Ceren), Mazlum Kiper (Paşa), Ali Savaşçı (Şeyhmuz), Serap Matyaş, Murat Şen, İsmail Yıldız, İsmail Yıldız, Ersin Umut Güler, Yeşim Dalgıçer
Yapımcılığını Hakan Alak'ın üstlendiği film, Agos Gazetesi
kurucusu Hrant Dink'in cinayetine (19 Ocak 2007) odaklanıyor. Asıl
katil/katillerin yer aldığı ama silindiği söylenen güvenlik kamerası
kayıtlarında ne olduğu fikrinden yola çıkıyor, .cinayetin 2 yıl sonrasından
başlattığı hikayeyi katillerin ağzından anlatıyor.
KUKLALARIN EFENDİSİ (Kaan Karsan 23 Nisan
2013)
Türkiye Sineması’nda ‘yakın tarih’in
genelde uzaklaşması beklenir ki üzerine rahatça film çekilebilsin… Mevcut
politik sıkıntılar, otoriter bir tavırla gizliden gizliye baskılanır ve su
yüzüne çıkarılmaz. Bu nedenle ulu orta vuku bulan sürü psikolojisi terörü bile
gündemden dışlanabilir. Zaten bu sebeple halen ‘Sivas Katliamı’ üzerine
çekilmiş cesur bir filmimiz yoktur. Derin devlet pencerelerden el sallarken,
algılarımız bunu görmezden gelmek ya da ileri bir tarihe ötelemek durumunda
kalır. Çünkü biliriz ki, çatlak sesler düzene güdümlenen toplumlarda pek
sevilmezler. Bu hafta vizyonda boy gösteren Hile Yolu, pek yapılmayan bir şey
yapıyor ve altı boş bırakılan Hrant Dink suikastına bir fon çiziyor. Bu acı bu
kadar tazeyken de mutlaka mercek altına alınmayı hak ediyor.
Hile Yolu, Hrant Dink’in katline sebebiyet
veren organize, beyni yıkanmış ve hedefe kilitli öldürme güdüsünün peşine
takılıyor temelde. Odağına ise tam olarak ne için ve kim için çalıştığını
bilmeyen, toplumu kuş bakışı kontrol eden bir sistem tarafından kuklalaştırılan
ve ‘The Manchurian Candidate’ misali insani duygularından arındırılan birkaç
tetikçiyi alıyor. Bu kişiler ve yaşamak üzere oldukları tecrübeler üzerinden
gerilimli bir çatı kurarak pragmatist ve faşist düzeni sabitlemeye çalışan
derin sistematiği deşiyor; Hrant Dink’in ölümüne sebebiyet veren dünya
görüşünün hangi çarkın içerisinde savrulduğundan bahsediyor. Tam anlamıyla Türk
olmanın beş ya da daha çok gayrıresmi şartı var gibi. Bu şartlar, köhnemiş bir
eğitim sisteminin ve kültürlerarası bir dehlizde ayyuka çıkan aidiyet
sorunlarının bir mahsulü. Hile Yolu’nda aidiyet problemleri nedeniyle büsbütün
ait olmayı arzulayan birkaç adam var. ‘Kafatasçı zihniyet’ olarak tabir edilen
ve bir anlamda Türkiye gerçeklerini görselleyen bu algı yaşanmış ve yaşanması
olası birçok sosyal katliamın müstakbel doğurganı. Mevzubahis filmimiz de bu
olguyu irdelemek amacıyla yola koyuluyor.
Filmin sorduğu soru aslında oldukça basit:
“Hrant Dink öldürüldükten sonra basından saklanan, silinen görüntülerde ne
vardı?”. Filmin gerçeğe dirsek temasındaki öyküsel kurgusu da bu soruya
muhtemel bir cevap vermenin derdinde. İç içe geçmiş onlarca kavramdan mafya,
devlet, din ve milliyetçilik başta olmak üzere birçoğunu hiyerarşik bir piramit
düzeninde konumlandıran Hile Yolu, asıl amacının ne olduğunu samimi bir şekilde
hissettiriyor. Lakin eli mecbur bir şekilde duygusal olarak derinleştirdiği
karakterlerle ve bu karakterlerle ‘duygudaşlık’ kurdurma yöntemleriyle
hedefinden saptığını söylemek de çok yanlış olmayacaktır.
Hile Yolu, filmin tamamında odakta olacak
başkarakterlerini dakikadan dakikaya zavallılaştırıyor. İşin bu yönünde bir
sıkıntı yok. Zira bu karakterler, ‘politik olarak doğru’ nitelemesinin yanına
yaklaşamıyor olsalar dahi zavallılar. O kadar zavallılar ki, tüm bu olan
bitenin içerisinde gözlemlediklerinden ders çıkarma yetileri bile yok. O
zavallılar, yalnızca bir üst kata ulaşmak için kullanılan bir basamak
hüviyetindeler. Sıkıntı ise ‘zavallı’ hallerinin film tarafından son derece
vasat hamlelerle duygusal hale getirilmesi… Hiç şüphe yok ki karakterlere
uzantılanan ailevi bağlar başta olmak üzere buna benzer birçok hamle, aslında
karakteri derinleştirilmek için kullanılan ve klasik film gramerinin çok
kullanımlık bir ürünü olan bir metot. Bu metot, Hile Yolu’nun baştan sona çürük
olan bir merdivenin ilk basamaklarını doğru tahlil edememesine ve ele aldığı
problemi hiyerarşik düzenin en tepesine yerleştirmesine sebebiyet veriyor.
Hâlbuki bu büyük sorun, parça parça değil; daha bütüncül bir şekilde incelenmeyi
hak ediyor.
Tüm bu metinsel sıkıntıların yanında
filmin ‘ajan formülü’ mayasının da tutmadığı aşikâr. Aslında ortada
sarkmalarına rağmen fena yazılmamış bir senaryo var; ancak bu senaryonun
perdeye taşınması aşamasında büyük problemler ortaya çıkmış gibi görünüyor. Hile
Yolu, süresi boyunca ‘gerilimli’ bir filmmiş gibi yapıyor. Gelin görün ki
teorik olarak sahip olduğu gerilimi bir türlü pratiğe dökemiyor ve bu da filmin
teknik yönünün, duygusal yönünü zedelemesine yol açıyor.
Hile Yolu, katiyen iyi bir film değil. İyi
bir film olmamasının çok fazla sebebi var. Bu sebepler de teknik ve öyküsel
olarak ikiye ayrılıp uzun uzadıya incelenebilir. Öte yandan film, yakın tarihe
kafa yoruyor oluşuyla belli ölçüde saygıyı hak ediyor. Her ne kadar ‘kafa
yorarken’ yanlış sularda yüzmenin eşiğine geliyor olsa da…(www.eksisinema.com)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder