Powered By Blogger

18 Ekim 2024 Cuma

HİLE YOLU (2013)

 

 Senaryo ve Yönetmen Ersin Kana Müzik Murat Başaran Görüntü Yönetmeni Mehmet Zengin Yapım Pancard Film/ Hakan Alak, Hüseyin Türkan Kurgu: Umut Şen, Sanat Yönetmeni : Özlem Baş, Uygulayıcı Yapımcı: Ömer Tunar, Yapım Sorumlusu: Birten Kılıç, Zafer Aykaç, Yardımcı Yönetmen: Yasemin Çağan Boğalıoğlu, Negatif Kayıt: Çağlar Özlek, Işık Şefi: Ersin Aldemir, Ses Tasarım: Tayfun Çolakoğlu


Oyuncular: Ozan Bilen (Korhan), Serkan Yakan (Murat), Halil İbrahim Aras (Kofik), Özgül Koşar (Ceren), Mazlum Kiper (Paşa), Ali Savaşçı (Şeyhmuz), Serap Matyaş, Murat Şen, İsmail Yıldız, İsmail Yıldız, Ersin Umut Güler, Yeşim Dalgıçer


Yapımcılığını Hakan Alak'ın üstlendiği film, Agos Gazetesi kurucusu Hrant Dink'in cinayetine (19 Ocak 2007) odaklanıyor. Asıl katil/katillerin yer aldığı ama silindiği söylenen güvenlik kamerası kayıtlarında ne olduğu fikrinden yola çıkıyor, .cinayetin 2 yıl sonrasından başlattığı hikayeyi katillerin ağzından anlatıyor.

 

KUKLALARIN EFENDİSİ (Kaan Karsan 23 Nisan 2013)

Türkiye Sineması’nda ‘yakın tarih’in genelde uzaklaşması beklenir ki üzerine rahatça film çekilebilsin… Mevcut politik sıkıntılar, otoriter bir tavırla gizliden gizliye baskılanır ve su yüzüne çıkarılmaz. Bu nedenle ulu orta vuku bulan sürü psikolojisi terörü bile gündemden dışlanabilir. Zaten bu sebeple halen ‘Sivas Katliamı’ üzerine çekilmiş cesur bir filmimiz yoktur. Derin devlet pencerelerden el sallarken, algılarımız bunu görmezden gelmek ya da ileri bir tarihe ötelemek durumunda kalır. Çünkü biliriz ki, çatlak sesler düzene güdümlenen toplumlarda pek sevilmezler. Bu hafta vizyonda boy gösteren Hile Yolu, pek yapılmayan bir şey yapıyor ve altı boş bırakılan Hrant Dink suikastına bir fon çiziyor. Bu acı bu kadar tazeyken de mutlaka mercek altına alınmayı hak ediyor.

Hile Yolu, Hrant Dink’in katline sebebiyet veren organize, beyni yıkanmış ve hedefe kilitli öldürme güdüsünün peşine takılıyor temelde. Odağına ise tam olarak ne için ve kim için çalıştığını bilmeyen, toplumu kuş bakışı kontrol eden bir sistem tarafından kuklalaştırılan ve ‘The Manchurian Candidate’ misali insani duygularından arındırılan birkaç tetikçiyi alıyor. Bu kişiler ve yaşamak üzere oldukları tecrübeler üzerinden gerilimli bir çatı kurarak pragmatist ve faşist düzeni sabitlemeye çalışan derin sistematiği deşiyor; Hrant Dink’in ölümüne sebebiyet veren dünya görüşünün hangi çarkın içerisinde savrulduğundan bahsediyor. Tam anlamıyla Türk olmanın beş ya da daha çok gayrıresmi şartı var gibi. Bu şartlar, köhnemiş bir eğitim sisteminin ve kültürlerarası bir dehlizde ayyuka çıkan aidiyet sorunlarının bir mahsulü. Hile Yolu’nda aidiyet problemleri nedeniyle büsbütün ait olmayı arzulayan birkaç adam var. ‘Kafatasçı zihniyet’ olarak tabir edilen ve bir anlamda Türkiye gerçeklerini görselleyen bu algı yaşanmış ve yaşanması olası birçok sosyal katliamın müstakbel doğurganı. Mevzubahis filmimiz de bu olguyu irdelemek amacıyla yola koyuluyor.

Filmin sorduğu soru aslında oldukça basit: “Hrant Dink öldürüldükten sonra basından saklanan, silinen görüntülerde ne vardı?”. Filmin gerçeğe dirsek temasındaki öyküsel kurgusu da bu soruya muhtemel bir cevap vermenin derdinde. İç içe geçmiş onlarca kavramdan mafya, devlet, din ve milliyetçilik başta olmak üzere birçoğunu hiyerarşik bir piramit düzeninde konumlandıran Hile Yolu, asıl amacının ne olduğunu samimi bir şekilde hissettiriyor. Lakin eli mecbur bir şekilde duygusal olarak derinleştirdiği karakterlerle ve bu karakterlerle ‘duygudaşlık’ kurdurma yöntemleriyle hedefinden saptığını söylemek de çok yanlış olmayacaktır.

Hile Yolu, filmin tamamında odakta olacak başkarakterlerini dakikadan dakikaya zavallılaştırıyor. İşin bu yönünde bir sıkıntı yok. Zira bu karakterler, ‘politik olarak doğru’ nitelemesinin yanına yaklaşamıyor olsalar dahi zavallılar. O kadar zavallılar ki, tüm bu olan bitenin içerisinde gözlemlediklerinden ders çıkarma yetileri bile yok. O zavallılar, yalnızca bir üst kata ulaşmak için kullanılan bir basamak hüviyetindeler. Sıkıntı ise ‘zavallı’ hallerinin film tarafından son derece vasat hamlelerle duygusal hale getirilmesi… Hiç şüphe yok ki karakterlere uzantılanan ailevi bağlar başta olmak üzere buna benzer birçok hamle, aslında karakteri derinleştirilmek için kullanılan ve klasik film gramerinin çok kullanımlık bir ürünü olan bir metot. Bu metot, Hile Yolu’nun baştan sona çürük olan bir merdivenin ilk basamaklarını doğru tahlil edememesine ve ele aldığı problemi hiyerarşik düzenin en tepesine yerleştirmesine sebebiyet veriyor. Hâlbuki bu büyük sorun, parça parça değil; daha bütüncül bir şekilde incelenmeyi hak ediyor.

Tüm bu metinsel sıkıntıların yanında filmin ‘ajan formülü’ mayasının da tutmadığı aşikâr. Aslında ortada sarkmalarına rağmen fena yazılmamış bir senaryo var; ancak bu senaryonun perdeye taşınması aşamasında büyük problemler ortaya çıkmış gibi görünüyor. Hile Yolu, süresi boyunca ‘gerilimli’ bir filmmiş gibi yapıyor. Gelin görün ki teorik olarak sahip olduğu gerilimi bir türlü pratiğe dökemiyor ve bu da filmin teknik yönünün, duygusal yönünü zedelemesine yol açıyor.

Hile Yolu, katiyen iyi bir film değil. İyi bir film olmamasının çok fazla sebebi var. Bu sebepler de teknik ve öyküsel olarak ikiye ayrılıp uzun uzadıya incelenebilir. Öte yandan film, yakın tarihe kafa yoruyor oluşuyla belli ölçüde saygıyı hak ediyor. Her ne kadar ‘kafa yorarken’ yanlış sularda yüzmenin eşiğine geliyor olsa da…(www.eksisinema.com)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder