Powered By Blogger

2 Ekim 2015 Cuma

KIRIK PLAK (1959)

Yönetmen Osman F. Seden
Eser Zeki Müren
Senaryo Bülent Oran
Fotoğraf Direktörü Kriton İliadis
Kamera Yavuz Gönenç
Müzik Zeki Müren
Yapım Kemal Film / Osman F. Seden


Güfte ve Besteler: Zeki Müren; Montaj: Mehmet Bozkuş; Neg. Montaj: Ali Siyavuş Berkan; Laboratuvar: Mihail Skarpedis, Recai Karataş; Kamera Asist.: Kenan Kurt; Dekorlar: Zare Cirityan; Yön. Asist.: Nubar Terziyan; Aksesuar: Ali Kan, Cemil Paskap; Işıklar: Necati İIktaç; Işık Asist: İlhan Aslım, Fikret Güryalçın; Ses Müh: Lami Kamil; Prodüksiyon Asist: Yüksel Tanık; Prodüksiyon Amiri: Adnan İrkut; Set Amiri: Hasan Danabaşoğlu;
Şarkılar: Kırık Plak, Beyaz Gül, Elveda, Öpücük, Bir Tatlı Yalan, Ayrılık Valsi, Bir Tatlı Tebessüm, Bu Hazan Yine Kalbim; Çalanlar: Şükrü Tunar, Ercüment Batanay, İsmail Şençalar, Fevzi Aslangil, Ahmet Yatmaz, Yorgo Bacanoz, Nazif Girgin, İsmail Tezelli, Hasan Erkoç, Paraskko, Metin Bükey, Necdet Gezer, Yaşar Anlı;


Oyuncular: Zeki Müren, Belgin Doruk, İzzet Günay, Ayfer Feray, Hayri Esen, Ahmet Tarık Tekçe, Nubar Terziyan, Mualla Sürer, Hüseyin Kaşif, Asim Nipton, Ziya Metin, Behzat Balkaya, Muammer Gözalan, Güney Dinç, Osman Türkoğlu, Mehdi Yeşildeniz, İlhan Hemşehri

Konu: Zeki Müren, çıkışı olmayan bir ikilem içinde bocalamaktadır. Nermin (Ayfer Feray), ona hamilik etmiş olan geçkince, evli bir sosyete kadını, Leyla (Belgin Doruk), öğrencisi ve gizlice nişanlandığı genç, güzel ve iffetli kız. Nermin zayıf karakterli kocasının kıskançlığına ve itirazlarına rağmen Zeki'yi kontrol altında tutmakta, onun hem sanat hayatını hem de özel hayatını yönetmektedir. Zeki'yi cinsel bakımdan açıkça istismar etmektedir. Zeki Müren nihayet kararını verir, şöhretini suistimal eden bu yoz karıkocadan yüz çevirecek, piyanoda yetenekli bu genç kız ile evlenecektir. Nişan haberinin duyulduğu akşam, Nermin "iyi ayrılmak" bahanesiyle Zeki'yi ve Leyla'yı verdiği bir partiye gelmeye ikna eder, Zeki'ye zehir içirip, ses tellerini harap eder. Uzun zamandır bekledikleri radyo konserinde Zeki'nin kavrulan ses telleri onu yarı yolda bırakır. Şöhreti büyük bir yara almıştır. Nermin' den hesap sormak üzere evine gittiğinde, Nermin'in kocası bunu fırsat bilir, Nermin'i öldürür ve silahı ceset karşısında şok geçiren Zeki'nin önüne atar. Hitchcock'tan ödünç alınmış bir aydınlat-mayla kocanın yüzü yakın çekimlerde hep gölgeler içinde gösterilmiştir zaten. Dehşet içinde kalan hizmetçilerin çığlıklarının cinayet zanlısı olarak damgaladığı Zeki, nasıl bir oyuna geldiğini anladığında çok geçtir; kendini evden dışarı atar ve otomobiliyle kaçar. Otomobile nasıl girdiğini ve arka koltukta sızıp kaldığını tam göremediğimiz bir hayranı uyanıp da müdahale edince telaşlı Zeki kaza yapar. Hayranı ölür, kendisi kurtulur. Kimliğinden sıyrılmak için, birisinden giysilerini satın alır ve İstanbul' dan uzaklaşır. İkinci perde taşrada bir meyhanede açılır. Zeki, sesinden arta kalan hırıltılarla bir 49'luk sipariş edip içmeye başlar... 


Zeki Müren ilkfilmlerini çevirmeye başladığında, hızlı ilerlemek isteyen yapımcıların onu dublaja sokmamaya çalıştıkları rivayet edilir. Bunun da çaresi, zor bir sahneyle dublaja başlamak ve sanatçıyı yıldırmaktır. Ne var ki, sırası geldiğinde Zeki Müren, "Ben hazırım, efendim" deyip işini mükemmel bir biçimde yapar. Bu sahnelerde de, Müren'in, hırıltıları bile mükemmel bir biçimde çıkardığına tanık oluyoruz. Pikapta bir Zeki Müren plağı dönmeye başlar. Ona kaybettiklerini hatırlattığı için kendi şarkısının verdiği acıya katlanamaz, plağı kırar (filmin adı bu sahnede konmuş olur). Meyhanenin diğer müşterileri bu "kendini Zeki Müren sanan" serseriyi döverler. Zeki, O sıırada 'Şen Anadolu' kumpanyasında çalışan ve sonradan sivil polis olduğunu öğreneceğimiz Ali (Nubar Terziyan) ve çalıştığı kumpanyanın sahibi Ruhi'nin (Ahmet Tarık Tekçe) dikkatini çeker. Bu iki karanlık tip, ona yardımcı olacakmış gibi yapıp, hem geriye kalan parasını çalarlar hem de şantaj yapıp, Zeki'yi onlar için çalışmaya zorlarlar. Böylece Zeki, Zeki Müren'in taklidi olarak seyirciye sunulur. Her gece ibiş kılığında, başında külahı, seyircilerin alaylarının, hakaretlerinin bastırdığı kısık sesiyle şarkı söylemeye çalışır. İbiş Zeki Müren' den beklenen, Sanatçı Zeki Müren'i beceriksizce taklit etmesidir. İbiş'in başarısı, Zeki Müren'in başarısızlığında yatar. Bu çadır tiyatrosu kılıklı kumpanyanın seyircisi Zeki Müren'in diğer seyircilerine, dinleyicilerine benzemez. İstanbul' da verdiği konserlerde seçkin bir seyircinin efendiliği dikkat çeker. Radyo yayınlarındaysa, dinleyicileri, mazbut ev hanımları, bir de mapushane koğuşunda yatan kader kurbanları olarak gösterilir. Hepsinin dinleyişlerinde bir 'icabet' duygusu vardır. Ama şimdi ibiş kılığına sokulmuş Zeki'nin karşısına çirkin bir seyirci çıkmıştır. Seyirci öncesi, seyirci müsveddesi bir seyircidir bu. Çarpık ağızları Zeki'ye gülmek için aralandığında, yüzlerinin karanlık kovuğunun içinden çürük dişleri belirir. Kasıtlı olarak çirkinleştirilmiş erkeklerden yine dişleri bozuk olmak üzere, kumpanyada oluşan kitle bir de çalışan kadınlar vardır.

Zeki'nin düştüğü halden zevk almakta, acıyla kıvranırken, hatta hıçkırıklara boğlurken, taşkınca, katıla katıla gülmektedir. Bu seyircinin neden zevkle aşağılayacağı bir İbiş'e ihtiyacı vardır Nihayet Zeki bir gün sahnede yığılır kalır. Ali onu doktora götürür ve Zeki ameliyatla sesine yeniden kavuşur. Giderek artan bir coşkuyla ve yükselen tonla muayenehanede sesini dener. Ali, etraftan duyulacağından endişe ederek, ona sesini saklamasını söyler; gerçek kimliğinin ortaya çıkması başını belaya sokacaktır. Yine de Zeki sabredemez, seyirciden intikamını alır; aynı akşam hırıltılarla başladığı şarkısının orta yerinde, tam alayların, hakaretlerin doruğa ulaştığı bir anda, şarkıya Zeki Müren sesiyle devam eder. Çirkin seyirci ağzını kapar, birden büyür ve Zeki Müren'e hayranlıkla bakakalır. Zeki Müren taklidinin gerçekten Zeki Müren olduğu ortaya çıkınca, seyirciler arasında bulunan takipteki polisler Zeki'nin peşine düşerler. Ali'nin yardımıyla Zeki İstanbul'un yolunu tutar. Bu arada İstanbul' da Lale, Zeki'nin en yakın arkadaşının pençesine düşmek üzeredir. İstanbul' da herkes Zeki'nin öldüğünü düşünmektedir. Bu nedenle, Ali, evlenme arifesindeki Lale'ye Zeki'nin ona her zaman verdiği bir çiçeği uzatınca Lale hayalet görmüş gibi olur.Yine, verdiği ilk piyana konserinde, Zeki gizlice girdiği salonda ona sesiyle eşlik etmeye başlayınca yüzünde bir dehşet ifadesi belirir. Bir an Lale'nin Zeki'yi istemeyeceğini sanırız. Zeki'nin sesi ölümün ötesinden gelen ve bedeni olmayan bir ses olarak ulaşır Lale'ye Neden sonra kendisini toparlayıp, sevinçle kendini Zeki'nin kollarına atar. Bunu, seçkin bir seyirci topluluğunun önünde yapar. Taşranın çadır tiyatrosunun kalabalığını oluşturan çirkin seyirciden sonra, musikiden anlayan ve sanatçıyı takdir etmeyi bilen güzel seyirci, onca badireyi atlatıp birbirine kavuşan bu sanatçı çiftin kontrollü arzularını tebessümleriyle onaylar. (Nezih Erdoğan) “Altyazı Aylık Sinema Dergisi, sayı 82”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder