Yönetmen: Nejat Saydam
Senaryo: Bülent Oran
Eser: Orhan Kemal
Operatör: Melih
Sertesen
Yapım: Acar Film / Murat
Köseoğlu
Kurgu: Özdemir Arıtan, Sanat
Yönetmeni: Semih Sezerli, Yapım Sorumlusu: Rafet Gülerman, Yönetmen
Yardımcısı: Cevat Şahiner, Laboratuar Şefi: Recai Karataş, Işık
Şefi: Cengiz Arlı, Dekor Şefi: Bilal Uysal, Dekor: Mustafa
Acar, Ses: Tuncer Aydınoğlu, Bican Avşar, Set Amiri: Ahmet Ateş
(Acar Film Stüdyosunda hazırlanmıştır)
Oyuncular:
Türkan Şoray (Güllü), Kartal Tibet
(Muzaffer), Suphi Tekniker (Ramazan), Aytaç Arman (Kemal), Mehmet Büyükgüngör
(Cemşir), Erdoğan Seren (Hamza), Özen Tutucu, Aynur Aydan, Handan Adalı (Kemal’in
annesi), Nazan Adalı, Sedat Demir, Ali Seyhan (İbrahim), Ekrem Dümer, İlhan
Hemşeri (Doktor),Asım Nipton, Zühal Üstüntaş (Güllü’nün annesi), Sedat Demir,
Gülten Ceylan Hizmetçi Kız)
Konu; Annesi, üvey babası, üvey ağabeyi ile
Çukurova'dan büyük kente göç eden bir genç kızın öyküsü sinemalaştırılırken
romandan farklılaşmıştır. Romanın birinci cildini oluşturan “Vukuat Var”
1946-1950 yıllarında Adana'da bir işçi mahallesinde geçer. Güllü bir fabrikada
çalışr. Babasının dördüncü karısından olan Güllü'nün başında babası, ağabeyi,
aileden sayılan 'emmi' denilen berber Reşat vardır. Güllü'nün fabrika işçisi
Kemal'i sevdiğini yalnız annesi bilir. Kemal evlenmek istemektedir ama
askerliğini yapmamıştır. Çevredeki Zengin çiftliklerin sahibi Muzaffer Bey'in yeğeni
Zaloğlu Ramazan bir içki alemi dön üşür.Güll'yü görüp aşık olur; Güllü'nün
babası Kürt Çemşir, berber Reşat'ın da kışkırtması ile Güllü'yü Ramazan'a
vermeyi planlar. Fakat Ramazan dayısına açılamaz, Kabak Hafız'ın uydurduğu bir
rüya masalı ile dayı Muzaffer Bey evlenmeye razı edilir. Kemal ile ilişkisi
duyulan Güllü'nün bin lira başlık parasının yarısının kendisinin olacağını
öğrenen berber Reşat, Muzaffer Bey'in çiftliğinde yan gelip yatacağı için bu
evlenmeyi bir an önce yapmak ister. Güllü’nün ağabeyi Hamza'yı kışkırtıp
Kemal'in üzerine salar. Bu arada Muzaffer Bey'in kahyası başlık parasının
yarısını getirmiştir, yarısını da Güllü giderken verilecektir, ama Ramazan ile
evlenmek istemeyen Güllü, Kemal'e kaçar Kemal fabrikada iken babasının adamları
gelip Güllü’yü geri götürürler, Kemal bunun üzerine evde dövülen Güllü'yü
kurtarmak için gittiğinde, Reşit’in kışkırtması ile Hamza tarafından vurulup,
öldürülür. Tüm ümitleri bıten Güllü, Muzaffer Bey'in çiftliğıne gider. Muzaffer
Bey çapkın bir adamdır, bu nedenle Güllü'yü göstermezler; ama sonunda görür ve
yeğeni yerine kendi almak ister.
Güllü
artık Serap Hanım olmuştur. Köy halkı Muzaffer Bey'i kınar, kahya çiftliği terk
eder. duyan dayısı Muzaffer Bey, çiftliğin ortasında döver ve çiftlikten kovar.
Yönetimsiz kalan çiftliği Serap Hanım'ın babası ve berber Reşit yerleşip
yönetmeye başlarlar. Habib isimli bir köylü Muzaffer Beye husumet besler, yeni
siyasi partinin (Demokrat Parti) sayesinde Muzaffer Bey'in işgalinde ki
topraklarını geri alacağını umar. 1954 seçimlerinde Muzaffer Bey de aynı girince
umudu kalmaz ve pusu kurup Muzaffer Bey'i vurur. Çiftlik artık Serap'a
kalmıştır çevrede, Hanımın Çiftliği olarak anılır. Habib’in suçluluğu ortaya
çıkmaz Serap çiftliğin işlerine bakan avukat Erdoğan Bey ile evlenir. Habib ile
Erdoğan toprak anlaşmazlığı yüzünden çekişirler. Erdoğan, Habib'in kardeşine
hakaret eder, eski kinler alevlenir, bir gece Habib çiftliği yakar, yangından
kucağında Muzaffer Bey'in çocuğu ile kaçan Serap'ın hayatını kendini ele
vermeyeceği sözünü alarak bağışlar ve kaçar. Hanımın çiftliğinin kundakçısı
bulunamaz. Siyasal fonda gelişen, liberalleşmenin başlangıç yıllarını anlatan
romandan yapılan film de bu özellikle göz ardı edilerek sevdiği fabrika işçisi
öldürüldükten sonra aşkı çiftlik sahibinde bulan kadının (Türkan Şoray)
yükseliş serüvenine dönüştürülmüştür. (Orhan Ünser, “Kelimelerden Görüntüye”
syf, 150)
► Fabrika işçisi Güllü… Bir
zamanlar anası ile Adana’daki çiftliklerde ırgatlık yapmış. Şimdi
İstanbul’dalar ama gözü hâlâ oralarda. Birkaç dönüm toprağı, küçük bir evi,
koyunları, tavukları olsun istiyor. İsim bile bulmuş; Hanım’ın Çiftliği.
Sırtında elden beter iki üvey; Babası Cemşir ve abisi Hamza. İkisi de işsiz.
‘La Décadanse’ (1971) (Gainsbourg) melodisinin olduğu sahnede haftalığını
cebinden zorla alıyorlardı.
Dert bu
kadar olsa yine iyi. Bir de her paydosta ona askıntı olan ‘boynu kırık’ var;
Zaloğlu Ramazan. Kumarbaz, esrarkeş, alkolik. ‘Dayısı Muzaffer Bey’in parasına
yaslanarak kadınlara pençe atıyor’. ‘Kadifeden Kesesi’ türküsünün duyulduğu
meyhanede Hamza’ya “Senin üveyine piyangonun büyüğü çarptı” diyerek kız
kardeşini istemişti. Cemşir “Güllü’yü Ramazan’a nikâhladıktan sonra Muzaffer
Bey ölüvermeli mesela. Emri hak vaki olmalı… Ne yandan baksan tadından yenmez
bir iş” diyor. Garip görünse de genç kız ‘Hanımın Çiftliği’ne ‘yol kilimi’
dediği bu yeğen sayesinde ulaşacak. Güllü, şimdilik, bir tek Kemal’le mutlu.
Delikanlı bir oto tamirhanesinde işçi. Çukurovalı pamuk tüccarı Muzaffer Bey… O
da İstanbul’da. “Buralarda fabrikalar, şirketler. Orada arazi, çiftlik, çubuk.
Bankalarda para” sahibi. Kadınlara düşkünlüğü yeğeniyle aynı. Arkadaş
toplantılarında konuştuğu tek konu bu. [Romandaki de öyle. “Adana’ya gelen her
avrat, önce çiftliği boylar onun tezgâhından geçermiş. Asıl zamparalığı ise
Avrupa’da.” Filmde yok ama politikayla da ilgili. Savaş bitmiş ve
‘müttefikimiz’ artık oraya buraya el atıyor. Bizimki de CHP’liyken gidişata
uygun olarak ‘Demirkırat’a katılır.
Güllü, Ramazan’la evliliğe
karşı çıkınca gelsin üveylerin tekmesi yumruğu. Çünkü bu iş için para almışlar.
Daha da gelecek, bırakırlar mı? Kemal, onu kaçırırken ve bıçaklandığınır. Neyse
ki yalnızca yaralı ama “O kızdan elini yıka” diyen anasının gözyaşlarına
dayanamayıp köyüne dönüyor. Hamza’ya da mahkemede 4 yıl verirler.
Tüm bunların üstüne
Meryem’in bakım gerektiren hastalığı de eklenince genç kızın direnci kalmaz.
‘Para, anayı kızdan ayıran para’. Muzaffer Bey’in saray yavrusu evine giderler
“Beni zorla, hayvan satar gibi sattılar bu rezile.” Ramazan’dan böyle yakınıyor
ama Muzaffer Bey’le kalpleri çoktan tutuşmaya başladı bile. Bahçıvan Zeki
Alpan, Muzaffer Bey’in genç kıza aldığı hediyeleri güçlükle taşımıştı. Arada
sevgi olunca ‘memleket işi’ lahmacun, çiğ köfte, şalgam ile ‘ beraberliği bile
yadırganmıyor.
Bir
çocukları olur. Muzaffer hapisten çıkan Hamza’ya para ve iş vermiş. O yapılan
yardımı az bulup hapis arkadaşı İbrahim’in de yardımıyla eniştesini öldürmek
ister. (Kartal Tibet’e ait) 34 KT 417 plakalı Mercedes arabanın balatalarıyla
oynayıp kazaya neden olurlar. Güllü, geçici bir süre sakat kalacak olan kocası
ile Çiftliğe gidiyor. Film, Muzaffer Bey’in öldürme girişiminden yaralı olarak kurtulup
üstelik yürüyebilmesiyle bitiyor.
► Orhan Kemal'in bir eseri,
yıllardan sonra sinemada... Ancak, Kemal'in hacimli romanı "Hanımın
Çiftliği"nden alınma "Vukuat Var" da Kemal'den ne kaldığı
sorulabilir ... Gerçekten de, filmin yapımcıları, filmdeki aşk öyküsünü
korumuşlar, ama öyküye fon oluşturan ve romanın asıl değerini meydana getiren
toplumsal temalar, o günlerin Adana'sındaki toprak sahibi-halk-politikacı
ilişkilerinden hiçbir şey kalmamış... Kişiler ise Türk sinemasındaki
klişeleşmiş tiplere uydurulmuş. Bu açıdan, oyuncuların -özellikle Şoray'ın-
kendi çizgisi içinde başarılı olan oyunları, romanın kişilerini vermede
yetersiz kalıyor. Buna rağmen, değeri olan bir edebi esere yaslandığı için
belli bir düzeye ulaşan ve gerek yönetmeni, gerekse Kemal'in üslubunu koruma
çabasını başaran senaryocusu Bülent Oran için aşama sayılabilecek bir
çalışma... Müziğin baştan savmacılığına dikkati. çekmek gerekir. İlk yarı
boyunca, birbiri ardına günün popüler Batı müziği parçaları, konu Adana'ya
gelince ise, gelsin halk müziği!... Ne kolay, değil mi? İstanbul'a Batı müziği,
Adana'ya da halk müziği yaraşır diye düşünülmüş herhalde... Fon müziğinin (hem
de böylesine iddiayla sunulan bir film için) sinemanın en önemli unsurlarından
birini oluşturduğunu yapımcılarımız ne zaman anlayacaklar acaba? “Atilla
Dorsay, “Sinemamızın Umut Yılları” syf, 85”
FİLMİ İZLE
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder