Powered By Blogger

21 Şubat 2018 Çarşamba

VUKUAT VAR (1972)


 “HANIMIN ÇİFTLİĞİ” 

Yönetmen: Nejat Saydam
Senaryo: Bülent Oran
Eser: Orhan Kemal
Operatör: Melih Sertesen
Yapım: Acar Film / Murat Köseoğlu


Kurgu: Özdemir Arıtan, Sanat Yönetmeni: Semih Sezerli, Yapım Sorumlusu: Rafet Gülerman, Yönetmen Yardımcısı: Cevat Şahiner, Laboratuar Şefi: Recai Karataş, Işık Şefi: Cengiz Arlı, Dekor Şefi: Bilal Uysal, Dekor: Mustafa Acar, Ses: Tuncer Aydınoğlu, Bican Avşar, Set Amiri: Ahmet Ateş (Acar Film Stüdyosunda hazırlanmıştır)

Oyuncular: Türkan Şoray (Güllü), Kartal Tibet (Muzaffer), Suphi Tekniker (Ramazan), Aytaç Arman (Kemal), Mehmet Büyükgüngör (Cemşir), Erdoğan Seren (Hamza), Özen Tutucu, Aynur Aydan, Handan Adalı (Kemal’in annesi), Nazan Adalı, Sedat Demir, Ali Seyhan (İbrahim), Ekrem Dümer, İlhan Hemşeri (Doktor),Asım Nipton, Zühal Üstüntaş (Güllü’nün annesi), Sedat Demir, Gülten Ceylan Hizmetçi Kız)

Konu; Annesi, üvey babası, üvey ağabeyi ile Çukurova'dan büyük kente göç eden bir genç kızın öyküsü sinemalaştırılırken romandan farklılaşmıştır. Romanın birinci cildini oluşturan “Vukuat Var” 1946-1950 yıllarında Adana'da bir işçi mahallesinde geçer. Güllü bir fabrikada çalışr. Babasının dördüncü karısından olan Güllü'nün başında babası, ağabeyi, aileden sayılan 'emmi' denilen berber Reşat vardır. Güllü'nün fabrika işçisi Kemal'i sevdiğini yalnız annesi bilir. Kemal evlenmek istemektedir ama askerliğini yapmamıştır. Çevredeki Zengin çiftliklerin sahibi Muzaffer Bey'in yeğeni Zaloğlu Ramazan bir içki alemi dön üşür.Güll'yü görüp aşık olur; Güllü'nün babası Kürt Çemşir, berber Reşat'ın da kışkırtması ile Güllü'yü Ramazan'a vermeyi planlar. Fakat Ramazan dayısına açılamaz, Kabak Hafız'ın uydurduğu bir rüya masalı ile dayı Muzaffer Bey evlenmeye razı edilir. Kemal ile ilişkisi duyulan Güllü'nün bin lira başlık parasının yarısının kendisinin olacağını öğrenen berber Reşat, Muzaffer Bey'in çiftliğinde yan gelip yatacağı için bu evlenmeyi bir an önce yapmak ister. Güllü’nün ağabeyi Hamza'yı kışkırtıp Kemal'in üzerine salar. Bu arada Muzaffer Bey'in kahyası başlık parasının yarısını getirmiştir, yarısını da Güllü giderken verilecektir, ama Ramazan ile evlenmek istemeyen Güllü, Kemal'e kaçar Kemal fabrikada iken babasının adamları gelip Güllü’yü geri götürürler, Kemal bunun üzerine evde dövülen Güllü'yü kurtarmak için gittiğinde, Reşit’in kışkırtması ile Hamza tarafından vurulup, öldürülür. Tüm ümitleri bıten Güllü, Muzaffer Bey'in çiftliğıne gider. Muzaffer Bey çapkın bir adamdır, bu nedenle Güllü'yü göstermezler; ama sonunda görür ve yeğeni yerine kendi almak ister.

Güllü artık Serap Hanım olmuştur. Köy halkı Muzaffer Bey'i kınar, kahya çiftliği terk eder. duyan dayısı Muzaffer Bey, çiftliğin ortasında döver ve çiftlikten kovar. Yönetimsiz kalan çiftliği Serap Hanım'ın babası ve berber Reşit yerleşip yönetmeye başlarlar. Habib isimli bir köylü Muzaffer Beye husumet besler, yeni siyasi partinin (Demokrat Parti) sayesinde Muzaffer Bey'in işgalinde ki topraklarını geri alacağını umar. 1954 seçimlerinde Muzaffer Bey de aynı girince umudu kalmaz ve pusu kurup Muzaffer Bey'i vurur. Çiftlik artık Serap'a kalmıştır çevrede, Hanımın Çiftliği olarak anılır. Habib’in suçluluğu ortaya çıkmaz Serap çiftliğin işlerine bakan avukat Erdoğan Bey ile evlenir. Habib ile Erdoğan toprak anlaşmazlığı yüzünden çekişirler. Erdoğan, Habib'in kardeşine hakaret eder, eski kinler alevlenir, bir gece Habib çiftliği yakar, yangından kucağında Muzaffer Bey'in çocuğu ile kaçan Serap'ın hayatını kendini ele vermeyeceği sözünü alarak bağışlar ve kaçar. Hanımın çiftliğinin kundakçısı bulunamaz. Siyasal fonda gelişen, liberalleşmenin başlangıç yıllarını anlatan romandan yapılan film de bu özellikle göz ardı edilerek sevdiği fabrika işçisi öldürüldükten sonra aşkı çiftlik sahibinde bulan kadının (Türkan Şoray) yükseliş serüvenine dönüştürülmüştür. (Orhan Ünser, “Kelimelerden Görüntüye” syf, 150)

► Fabrika işçisi Güllü… Bir zamanlar anası ile Adana’daki çiftliklerde ırgatlık yapmış. Şimdi İstanbul’dalar ama gözü hâlâ oralarda. Birkaç dönüm toprağı, küçük bir evi, koyunları, tavukları olsun istiyor. İsim bile bulmuş; Hanım’ın Çiftliği. Sırtında elden beter iki üvey; Babası Cemşir ve abisi Hamza. İkisi de işsiz. ‘La Décadanse’ (1971) (Gainsbourg) melodisinin olduğu sahnede haftalığını cebinden zorla alıyorlardı.

Dert bu kadar olsa yine iyi. Bir de her paydosta ona askıntı olan ‘boynu kırık’ var; Zaloğlu Ramazan. Kumarbaz, esrarkeş, alkolik. ‘Dayısı Muzaffer Bey’in parasına yaslanarak kadınlara pençe atıyor’. ‘Kadifeden Kesesi’ türküsünün duyulduğu meyhanede Hamza’ya “Senin üveyine piyangonun büyüğü çarptı” diyerek kız kardeşini istemişti. Cemşir “Güllü’yü Ramazan’a nikâhladıktan sonra Muzaffer Bey ölüvermeli mesela. Emri hak vaki olmalı… Ne yandan baksan tadından yenmez bir iş” diyor. Garip görünse de genç kız ‘Hanımın Çiftliği’ne ‘yol kilimi’ dediği bu yeğen sayesinde ulaşacak. Güllü, şimdilik, bir tek Kemal’le mutlu. Delikanlı bir oto tamirhanesinde işçi. Çukurovalı pamuk tüccarı Muzaffer Bey… O da İstanbul’da. “Buralarda fabrikalar, şirketler. Orada arazi, çiftlik, çubuk. Bankalarda para” sahibi. Kadınlara düşkünlüğü yeğeniyle aynı. Arkadaş toplantılarında konuştuğu tek konu bu. [Romandaki de öyle. “Adana’ya gelen her avrat, önce çiftliği boylar onun tezgâhından geçermiş. Asıl zamparalığı ise Avrupa’da.” Filmde yok ama politikayla da ilgili. Savaş bitmiş ve ‘müttefikimiz’ artık oraya buraya el atıyor. Bizimki de CHP’liyken gidişata uygun olarak ‘Demirkırat’a katılır.

Güllü, Ramazan’la evliliğe karşı çıkınca gelsin üveylerin tekmesi yumruğu. Çünkü bu iş için para almışlar. Daha da gelecek, bırakırlar mı? Kemal, onu kaçırırken ve bıçaklandığınır. Neyse ki yalnızca yaralı ama “O kızdan elini yıka” diyen anasının gözyaşlarına dayanamayıp köyüne dönüyor. Hamza’ya da mahkemede 4 yıl verirler.

Tüm bunların üstüne Meryem’in bakım gerektiren hastalığı de eklenince genç kızın direnci kalmaz. ‘Para, anayı kızdan ayıran para’. Muzaffer Bey’in saray yavrusu evine giderler “Beni zorla, hayvan satar gibi sattılar bu rezile.” Ramazan’dan böyle yakınıyor ama Muzaffer Bey’le kalpleri çoktan tutuşmaya başladı bile. Bahçıvan Zeki Alpan, Muzaffer Bey’in genç kıza aldığı hediyeleri güçlükle taşımıştı. Arada sevgi olunca ‘memleket işi’ lahmacun, çiğ köfte, şalgam ile ‘ beraberliği bile yadırganmıyor.


Bir çocukları olur. Muzaffer hapisten çıkan Hamza’ya para ve iş vermiş. O yapılan yardımı az bulup hapis arkadaşı İbrahim’in de yardımıyla eniştesini öldürmek ister. (Kartal Tibet’e ait) 34 KT 417 plakalı Mercedes arabanın balatalarıyla oynayıp kazaya neden olurlar. Güllü, geçici bir süre sakat kalacak olan kocası ile Çiftliğe gidiyor. Film, Muzaffer Bey’in öldürme girişiminden yaralı olarak kurtulup üstelik yürüyebilmesiyle bitiyor.

► Orhan Kemal'in bir eseri, yıllardan sonra sinemada... Ancak, Kemal'in hacimli romanı "Hanımın Çiftliği"nden alınma "Vukuat Var" da Kemal'den ne kaldığı sorulabilir ... Gerçekten de, filmin yapımcıları, filmdeki aşk öyküsünü korumuşlar, ama öyküye fon oluşturan ve romanın asıl değerini meydana getiren toplumsal temalar, o günlerin Adana'sındaki toprak sahibi-halk-politikacı ilişkilerinden hiçbir şey kalmamış... Kişiler ise Türk sinemasındaki klişeleşmiş tiplere uydurulmuş. Bu açıdan, oyuncuların -özellikle Şoray'ın- kendi çizgisi içinde başarılı olan oyunları, romanın kişilerini vermede yetersiz kalıyor. Buna rağmen, değeri olan bir edebi esere yaslandığı için belli bir düzeye ulaşan ve gerek yönetmeni, gerekse Kemal'in üslubunu koruma çabasını başaran senaryocusu Bülent Oran için aşama sayılabilecek bir çalışma... Müziğin baştan savmacılığına dikkati. çekmek gerekir. İlk yarı boyunca, birbiri ardına günün popüler Batı müziği parçaları, konu Adana'ya gelince ise, gelsin halk müziği!... Ne kolay, değil mi? İstanbul'a Batı müziği, Adana'ya da halk müziği yaraşır diye düşünülmüş herhalde... Fon müziğinin (hem de böylesine iddiayla sunulan bir film için) sinemanın en önemli unsurlarından birini oluşturduğunu yapımcılarımız ne zaman anlayacaklar acaba? Atilla Dorsay, “Sinemamızın Umut Yılları” syf, 85”


FİLMİ İZLE


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder