Senaryo: Aydemir Akbaş
Foto Direktörü: Kaya Ererez
Yapım: Emek Film/Nazmİ Özer
Yönetmen Yardımcıları:
Mesut Taner, Sema Öztüzün, Kamera Asistanı: Erdoğan Ererez, Sesleri
Alan: Necip Sarıcıoğlu, Laboratuar: Armağan Köksal, Selahattin
Kılıççeken, Şems Tokgöz, Renk Uzmanı: A. Tümay Rızai, Sabahattin Hoşses,
Negatif Montaj: Ali Berkan, Montaj: İsmail Kalkan, Set: Ekrem
Çınaroğlu, Mustafa Albayrak, Sadık Türkan, Yılmaz Bengerli, Işık Direktörü: Aslan
Yıldız, Prodüksiyon Amiri: Mustafa Doğan, Günay Güner, (Yeni Lâle
Stüdyosu’nda seslendiril-miş, Sineray Film Stüdyosu’nda ha-zırlanmıştır.)
Oyuncular: İbrahim Tatlıses, Derya Tuna, Zümrüt
Cansel, Erdinç Akbaş, Şükriye Atav, Diler Saraç, Ali Karagöz, Hüseyin Peyda,
Konu: Hamile olan bir kızla, onu seven bir
marangozun aşkı.
► İbrahim
Tatlıses, artık oynadığı filmlerin yönetmenliğini de üstleniyor. Bu alanda
yaptığı birkaç çalışma, kimi eleştirmen arkadaşlarımca ilgiyle karşılandı,
belli ölçülerde övüldü, desteklendi. Doğrusu ya, "Arabesk filmlerle
bırakınız toplumcu bildiriler vermeyi, iler tutar bir hikâye bile
anlatılabileceğine, bu filmlerin doğal, yapısal özellikleri nedeniyle artık
aklım kesmiyordu. Bu yüzden bu tür filmleri son yıllarda pek izlemiyordum. Ama Tatlıses'in
kaçırdığım birkaç filminden sonra yeni filmini izlemek gerekir diye
düşündüm... İbrahim Tatlıses'in yönetmenliğe sıvanması, öncelikle tek başna
olumlu veya olumsuz olarak nitelenemeyecek bir olay. Ben bir dizi yazımda,
çağın en karmaşık, ama en etkili sanatı sinemanın bir toplumun en aydın, en
eğilimli kesiminin de katkısıyla oluşması gerektiğini, bunun "seçkinci
bir sinema" değil, kitleler için "seçkin bir sinema" olması
gerektiğini yazdım, savundum. Ama bu, kuşkusuz eğitimi ne olursa olsun, içinde
bu işe heves, giderek tutku taşıyan yetenekli kişilerin de sinemaya,
yönetmenliğe sıvanmaması gerektiğini ileri süren katı bir görüş değildi. Bu
hafta çıkan bir sanat dergisinde bir okur "duvar örmeden film
yönetmeye" başlıklı yazısında sinemada yönetmenin önemine, filmle
yönetmen arasındaki organik bağa değinerek, "duvar örmekten"
gelenlerin yönetmenliğe sıvanmalarını eleştiriyor. "Duvar örmekten"
değilse de çok başka, değişik işlerden gelenlerin kimi zaman sinemamızda ne
denli başarılı olduğuna değin az da olsa örnekler var, O açıdan böyle bir olaya
"peşinen" karşı çıkmak doğru olur mu?
Olmaz kuşkusuz. Ama ne
"Yalnızım", ne de Tatlıses'in diğer yönetmenlik denemeleri üstüne
duyup okuduklarım, bu konuda pek umutlu olmayı da getirmiyor doğrusu. Tatlıses,
"Arabesk" furyasının sinemamıza esip savurduğu birçok
şarkıcıtürkücünün bana kalırsa yeteneklisi. Oyuncu olarak abartmalardan
gitgide arınan yalın, temiz bir oyunu var. Sesi kendi türünde gerçekten güçlü,
"yanık", etkileyici. Filmlerini kendi yönetmeye sıvanması,
konularını
özenle araması, seçmesi olumlu. "Yalnızım" diğer arabesk filmlerin ve
tüm Türk usulü melodramlarımızın bin bir olayla yüklü karmakarışık, abartmalı
olay yapısına düşmeden, alabildiğine yalın, düz bir öyküyü anlatıyor. Hem de
adı "usta'ya çıkmış, bu konularda "uzmanlaşmış" onca eski-yeni
yönelmenden daha kötü değil, belki daha da iyi anlatıyor. Belli bir dekor,
mekan duygusu, rahat bir oyuncu kullanımı var Tatlıses'in... Şarkılarını ise
filmin iç ritmini bozmadan nerdeyse mantıksal biçimde olay örgüsüne
yerleştirmiş.
Ama bu kadarı yeterli mi?
Tatlıses yasında bir adamın çocukluk aşkına bir türlü aşkım
"açamaması" kızın da gidip ilk rastladığı erkekten gebe kalması
olayı, 1985 Türkiyesi'nde ne anlam taşıyor? Kadına bir "mal" olarak
bakışın, feodal ahlâk ölçülerinin tüm kalıntılarının sindiği bir hikâyede,
"kirlenmiş" kadının acılı bir sonla ölmesiyle hikâyenin bitmesi,
Arabesk film mantığından başka hangi Öyküde gerçek bir çözümdür? Tatlıses, bize
tüm şarkı, türkü sanatçıları arasında en içten ve belki gerçekten en
yeteneklisi olarak gözüküyor. Ama şimdilik, biraz eli yüzü düzgün şarkılı
melodramlar yapmaktan bir adım Seriye gitmeyen, gidecekmişe de pek benzemeyen,
sınırlı, çok sınırlı bir başarı bu... Bu kadarı için, günümüzde çok daha ileri
bir yerde olan Türk sineması içinde fazla gürültü koparmaya gerek yok
sanırız.,,”Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder