Powered By Blogger

12 Ekim 2015 Pazartesi

ÜÇ TEKERLEKLİ BİSİKLET (1962)

Yönetmen: Lütfi Ö. Akad, Meduh Ün (filmi Memduh Ün tamamlamıştır)
Senaryo: Vedat Türkali “Hüsamettin Gönenli” takma adıyla, (Orhan Kemal'in "Sokakların Çocuğu" isimli romanından)
Görüntü Yönetmeni: Çetin Gürtop, Mustafa Yılmaz
Yapım : Be-Ya Film / Nusret İkbal


Prodüksiyon Amiri:
Abdullah Ataç, Vecdi Bendarlı, Set Amiri: Muzaffer Hepgüler, Nuri İnal, Reji Asistanı: Tunç Başaran, Zeki Heper, Operatör Asistanı: Hüseyin Karındoyuran, Yılmaz Akay, Işık: Erol Batıbeki, Fevzi Eryılmaz, Kurgu: Ali S. Berkan, Sesleri Alan : Tuncer Aydınoğlu, Negatif Montaj: Ali S. Berkan, Senkron: Arif Özalp, Taner Oğuz, Labaratuvar: Mihal Skarpedis, Recai Karataş, Erkan Taner, Dağıtım: Burç Film, (Acar Film Stüdyosunda Hazırlanmış ve Seslendirilmiştir. )


Oyuncular: Ayhan Işık, Sezer Sezin, Senih Orkan, Sadettin Erbil, Reha Yurdakul, Kenan Pars, Osman Alyanak, Küçük Kenan, Ayla Kaya, Asım Nipton, Muazzez Arçay, Nuri Genç, Haydar Karaer, M. Ali Akpınar, Niyazi Vanlı,


KONU: Ali, hayatını cehenneme çeviren bir adamı ve ailesini öldürdüğü için kanundan ve adamın akrabalarından kaçmaktadır. Yaralı bir halde, kocası tarafından terk edilen Hacer ve oğlunun evine sığınır. Küçük çocuk, babasının bir gün geri geleceği umudu ile yaşamaktadır. Bir anda ortayaçıkan bu adamı babası zanneder. Hacer de ona karşı kayıtsız kalamaz ve yaşamlarının bir parçası olur. Oğlunun çok mutlu olduğunu gören ve Ali’den hoşlanmaya başlayan Hacer, sesini çıkarmaz ve yalanı devam ettirir. Ancak gerçek babanın geri döndüğü gün bütün gerçekler ortaya çıkacaktır .


ÖDÜL


 İzmir Film festivali’nde (1965)
► “En Başarılı Film”
► Sezer Sezin “En Başarılı Kadın Oyuncu”


(Jüri: Osman Kibar (Belediye Ve Jüri Başkanı), Ahmet Dönmez, Fahri Erol, Ed Barber, Calaudio Richet, Vasly Pakmomo, Münir Arısan, Ragıp Haykır, Enver Selay, Demirhan Altuğ, Ali Cemali, Nzif Duru, Nurhan Nur, Suavi Sualp, Agâh Özgüç)


► Üç Tekerlekli Bisiklet'te olay, filmin çekildiği tarihte, 60'ların başında, İstanbul'un gecekondu mahallelerinden birinde geçiyor. Çok yakından olmasa da, herkes birbirini tanıyor. Küçük bahçeli, briketten ve ahşaptan yapılmış derme çatma yapılarda oturuyor insanlar. Ama, yeni zenginlerin ya da devletin betonarme, yüksek yeni inşaat-ları görülüyor tek tük. İnşaat şirketleri uygunoğluyla gördükleri arsaları yok pahasına, hatta zorbalıkla alıp binalar dikerek satma telaşındalar. Kahvehaneler dolu, insanlar işsiz. "Almanya" yeni umut kapısı olmuş. İnsanlar gidip gitmemekte kararsız. Giderlerse, neyle karşılaşacaklar, durumları buradakinden daha iyi olacak mı? Bugünkü gibi önlerinde binlerce örnek yok ki Almanya'ya işçi olarak gitmiş olan. Karar vermesi zor.


Dış göç henüz başlıyor ama iç göç yeterince hızlanmış gibi. Filmin ilerleyen bölümlerinden öğrendiğimize göre, Hacer dört yıl önce eşiyle Diyarbakır'dan gelmiş buraya. Üç yılı aşkın bir süre önce de eşi İzmir'deki bir hemşerisinin yanına fabrikada çalışma-ya gitmiş, karısını bırakıp. İşte filmin ana dramatik karşılaşması da burada doğuyor: Üç tekerlekli bisikleti dengede tutan tekerlekler gibi, filmin üç kahramanı burada karılaşıyor: Kadın (Hacer) güzel, çekici. Kocası gittiğinden bu yana bir tek mektup dışında hiç bir haber göndermemiş.. Bir yandan, daha borcunu ödeyemediği evin alt katında, elinde yıkadığı çamaşırlarla oğlunu büyütmeye çalışırken, bir yandan da borçlu olduğu adamın cinsel tacizleriyle mücadele ediyor. Üç yıldır erkeksiz. Oğlan (Hasan), baba özlemi içinde. Annesinin çaresizliğini anlayamasa da hissediyor. Yorulmasına üzülüyor. Yine de, çocukça bencilliğiyle, üç tekerlekli bisiklet istiyor an-nesinden. Çünkü kiralık bisiklete binmeye diğer çocuklardan ona sıra gelemiyor bir türlü. Onu koruyacak olan babasıysa yıllardır uzakta, İzmir'de.


Erkek (Ali), yaralı ve yorgun. Üstelik yakışıklı da. Sığınacak, tedavi "olacak ve uyuyacak bir yere gereksinimi var. Haksızlığa isyanı onu katil yapmış, polisler ve zorba inşaatçı-lar peşinde. Bu kıstırılmışlıkta, onların, .ana oğulun evine sığınıyor.


Böylece üçgen tamamlanıyor, denge oluşuyor. Kadın isteseydi eğer, bu dengeyi başka yollarla da oluşturabilirdi. Örneğin, daha borcunu ödeyemediği ve kendisinde gözü olan evin sahibi varlıklı adamla evlenip kendisine de oğluna da varlıklı ve rahat bir yaşam sağlayabilirdi. Ya da, yıllar sonrada olsa, geri dönmüş imam nikahlı eşini, çocuğunun gerçek babasını eve kabul eder, üçgeni böyle tamamlayıp bir denge oluşturabilirdi.


Ama film, Yeşilçam'da o güne dek ele alınmadığı, 80’li yıllara kadar da ele alınamayacağı bir biçimde kadını ele alıyor. Buradaki kadın güçlü, ne istediğini biliyor. Hacer, tüm zorluklara rağmen, kimseye boyun eğmeden, kendi bileğinin gücüyle, çamaşır yıkayarak ayakta durabiliyor başı dik. Oğlunu ve kendini ezdirmiyor, bir erkeğin ardına sığınmayı düşünmüyor. Oğlunu töreniyle, eğlencesiyle, herkes gibi sünnet ettiriyor.


Evlerine sığınan, eli silahlı ve yaralı adamdan da korkmuyor. Tedirgin olsa da, çığlık çığlık kaçmıyor. Durumu anlayıp ona yardımcı oluyor, onun yarasını sarıyor. Ve bu yakışıklı erkekten cinsel olarak etkileniyor. Onun iyi bir insan olduğunu anladığında da, cinselliğini onunla paylaşıyor. İsteyerek, seçerek onunla birlikte oluyor. Üstelik, diğer Yeşilçam filmlerinin aksine, kötü yola da düşmüyor; cinselliğini içine gömüp yok saymıyor da. Gerçek yaşamda olduğunca, cinsel istekleri de olan, çocuğuna da bakan, komşuların ısrarlı bakışlarına aldırmadan, tutuklanmasına rağmen suçsuzluğuna inandığı erkeğinin ardı sıra yürümesini sürdüren gerçek bir kadın. (Şükran Kuyucak Esen)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder