Powered By Blogger

26 Mart 2020 Perşembe

14 NUMARA (1985)


Yönetmen: Sinan Çetin
Senaryo: Sinan Çetin, Ömer Uğur (İrfan Yalçın'ın "Genelevde Yas" adlı romanından)
Görüntü Yönetmeni : Cem Molvan
Özgün Müzik: Barış Manço, “Kurtaran Ekspres
Yapım: Plato Film/Sinan Çetin

Oyuncular: Hakan Balamir, Serpill Çak-maklı, Bülent Bilgiç, Keriman Ulusoy, Nilüfer Aydan, Özlem Tekçe, Hikmet Gül

KONU: Yaprak köyünden gelip geneleve sermaye olmuştur. Çalıştığı evin en genç ve güzel kızıdır. Aynı evde çalışan Zargananın hasta ruhlu dostu Arap Yaprak ile ilgilenilr. Zargana ölünce Arap, Yaprağın başına dert olur. Kaba kuvvetle himayesine alır, Yaprak çaresizdir. Yaprak genelevde tanıştığı önce müşterisi sonra sevgilisi olan Necmi’yi sever. Necmi de Yaprak'a aşıktır. Evlenmek istemektedir. Arap buna karşı çıkar, Necmi’yi tehdit eder, Yaprak'ı döver. Yaprak Necmi ile düğün hazırlığı yaparken, Arap tarafından bıçaklanarak yaşamını yitirir.

22. Antalya Film Şenliği'nde "En iyi fim" seçildi.

►Sinan Çetin "En iyi Yönetmen" ,
►Hakan Balamir ise "En Başarılı Erkek Oyuncu" ödülü aldı.

*Antalya Şenliği birincisi "Dul Bir Kadın'dan sonra, bu kez ikinci gelen film "14 Numara" gösterime girdi. Ve tıpkı "Dul Bir Kadın" gibi, belli sinemasal nitelikler içerse de, yine de Türk sinemasının günümüzde eristiği düzey içinde, ilginç olmanın ötesine geçip tam bir başarıya erişemiyor bu film... Sinan Çetin, oldukça uzun bir aradan sonra yaptığı filmini, İrfan Yalçın'ın "Genelevde Yas" isimli romanına da-yandırmış. Taşradan gelip geneleve düşmüş Yaprak isimli bir kadının serüveni bu... Yaprak, çalıştığı evin en genci, en güzeli. Hikâyesi, diğer genelev kadınlarınkinden pek farklı değil. Sonu da... Görmüş geçirmiş genelev kadını Zargana'nın bin bir numarayla başa çıkabildiği, yarı kaçık Arap, Yaprak'la ilgilenmekte gecikmiyor. Zargana'nın ölümü üzerine bu ilgi bir ilişkiye dönüşüyor. Diğer yandan, kadınsız toplumumuzda kimileyin genelev kadınlarına bile yönelebilen delikanlı sevgilerinden biri Yaprak'ı buluyor, temiz bir genç, Necmi, onu teliyle duvağıyla genelevden alıp evinin kadını" yapmak istiyor. Ali Yapraklın "kötü kaderi", onu kapıda beklemektedir...

"Genelevde Yas", okuduğumda beni pek etkilemeyen, oldukça düz, yalın, giderek sığ bir roman denemesiydi. Sinan Çetin, bundan coşkulu, "pitoresk", yüreği atan bir film yapmayı denemiş. Çetin'in o heyecanlı, yerinde duramaz, kıpır kıpır kişiliği füme de sinmiş sanki. Sinema yaşamı aralıklarla süren, kendini bir türlü Yeşilçam’a tam anlamıyla kabul ettiremeyen Sinan Çetin, sanki bu filmle "yönetmenliğini kanıtlamak", sinema bilgisini göstermek, hem özgün, hem de "iş yapacak" bir film kotarabileceğini kanıtlamak islemiş." Sinan Çetin, "14 Numara"da belki bunları gerçekten de kanıtlıyor. Filmi ödüller aldı, Antalya'da ikinciliğin yanı sıra en iyi yönetmen de seçildi. Ayrıca filmi duyduğuma göre iyi iş de yapıyor. Ama insan filmi izledikten sonra geriye baktığında ne türden bir hikâye izlemiş olduğunu düşününce düş kırıklığına uğruyor. Çetin, ilginç, değişik, kendine özgü birkaç kişilik yaratmayı, bunların arasındaki ilişkileri gergin, sinirli, gerilim dozu yüksek sahnelerle vermeyi, genelev gibi Türk toplumu için hala çok önemli bir kuruma, geçmişteki "Vesikalı Yarim", "Baraj" vb. gibi filmlerden daha gerçekçi biçim-de yaklaşmayı bilmiş. 

Ancak anlatılan hikâye, asıl özüne indirgendiğinde, Türk yazını ve sineması içindeki tipik, alışılmış "genelev duyarlığının ötesine geçip çağdaş bir çizgiye ulaşamıyor. Sonunda belalısı tarafından, teli duvağı İçinde vurulan genelev kadını, "kader değişmez" temasının "genelev kadınının kaderi hiç değişmez" çeşitlemesini bir kez daha işleyen geleneksel, giderek tutucu bir öykü değil mı? Sinan Çetin, kimi genelev filmlerinin "pembe gerçekçiliğinden uzaklaşmak istemiş. Ama bu kez ters yönde bir abartmaya düşmüş. Sokağın çamurundan evin pisliğine, her şey öylesine çirkin, kötü. iç burucu ki! Filmin açılış bölümündeki çok ilginç belgesel çaba, bu nedenle aşırı bir dram atizasyona, haydi sözcükten korkmayalım, melodrama gelip dayanıyor. Her şey, etkili olsun, "pitoresk" olsun diye uğraşılmış... Zargana'nın "patetİk" kişiliğinden Arap'ın çılgın öfkesine, bu tutum kişilere de yansımış. Her şey bir doz fazla, bir doz abartılmış gibi... Sinan Çetin trenleri de çok seviyor anlaşılan (ben de severim). Ama habire yinelenen tren motifi, aşırı kullanımı bir yana, işlevsel bile değil. Çünkü sonunda Yaprak'ın "kaderini belirleyen, trenle aile namusunu temizlemek için İstanbul'a gelen ağabey değil... Final bölümü ise, oldukça uzun tutulmuş bîr ağır çekim içinde, sanki geç kalmış bir Feckİnpah etkisini sinemamıza taşıyor. Ama son dönemde daha çok, yalın, sade, "ekonomik" anlatımlara yönelen kişisel beğenimiz nedeniyle "14 Numaraya belki biraz haksızlık ettik. Sinan Çetin'in bu heyecanı, içtenliği, "patetik" olanı arayışı, sinemamız için aslında önemli bir kazanç. Biraz denetlenmesi kaydıyla. Biraz 'rol kesen" Keriman Ulusoy pek değil, ama Özellikle Hakan Balamir, çok zor bir rolün hakkım veren usta işi bir oyun veriyor. Barış Manço'nun müziği de, Çetin'in amaçladığı stilize, destansı anlatıma uymuş. Kuşkusuz son söz yine seyircinin olacak... “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder