Senaryo: Sinan Çetin, Ömer
Uğur (İrfan Yalçın'ın "Genelevde Yas" adlı romanından)
Görüntü Yönetmeni : Cem
Molvan
Özgün Müzik: Barış Manço,
“Kurtaran Ekspres”
Yapım: Plato Film/Sinan
Çetin
Oyuncular: Hakan Balamir, Serpill Çak-maklı, Bülent
Bilgiç, Keriman Ulusoy, Nilüfer Aydan, Özlem Tekçe, Hikmet Gül
KONU: Yaprak köyünden gelip geneleve sermaye
olmuştur. Çalıştığı evin en genç ve güzel kızıdır. Aynı evde çalışan Zargananın
hasta ruhlu dostu Arap Yaprak ile ilgilenilr. Zargana ölünce Arap, Yaprağın
başına dert olur. Kaba kuvvetle himayesine alır, Yaprak çaresizdir. Yaprak
genelevde tanıştığı önce müşterisi sonra sevgilisi olan Necmi’yi sever. Necmi
de Yaprak'a aşıktır. Evlenmek istemektedir. Arap buna karşı çıkar, Necmi’yi
tehdit eder, Yaprak'ı döver. Yaprak Necmi ile düğün hazırlığı yaparken, Arap
tarafından bıçaklanarak yaşamını yitirir.
22. Antalya
Film Şenliği'nde "En iyi fim" seçildi.
►Sinan Çetin
"En iyi Yönetmen" ,
►Hakan
Balamir ise "En Başarılı Erkek Oyuncu" ödülü aldı.
*Antalya
Şenliği birincisi "Dul Bir Kadın'dan sonra, bu kez ikinci gelen film
"14 Numara" gösterime girdi. Ve tıpkı "Dul Bir Kadın" gibi,
belli sinemasal nitelikler içerse de, yine de Türk sinemasının günümüzde
eristiği düzey içinde, ilginç olmanın ötesine geçip tam bir başarıya erişemiyor
bu film... Sinan Çetin, oldukça uzun bir aradan sonra yaptığı filmini, İrfan
Yalçın'ın "Genelevde Yas" isimli romanına da-yandırmış. Taşradan
gelip geneleve düşmüş Yaprak isimli bir kadının serüveni bu... Yaprak,
çalıştığı evin en genci, en güzeli. Hikâyesi, diğer genelev kadınlarınkinden
pek farklı değil. Sonu da... Görmüş geçirmiş genelev kadını Zargana'nın bin
bir numarayla başa çıkabildiği, yarı kaçık Arap, Yaprak'la ilgilenmekte gecikmiyor.
Zargana'nın ölümü üzerine bu ilgi bir ilişkiye dönüşüyor. Diğer yandan,
kadınsız toplumumuzda kimileyin genelev kadınlarına bile yönelebilen delikanlı
sevgilerinden biri Yaprak'ı buluyor, temiz bir genç, Necmi, onu teliyle
duvağıyla genelevden alıp evinin kadını" yapmak istiyor. Ali Yapraklın
"kötü kaderi", onu kapıda beklemektedir...
"Genelevde
Yas", okuduğumda beni pek etkilemeyen, oldukça düz, yalın, giderek sığ bir
roman denemesiydi. Sinan Çetin, bundan coşkulu, "pitoresk", yüreği
atan bir film yapmayı denemiş. Çetin'in o heyecanlı, yerinde duramaz, kıpır
kıpır kişiliği füme de sinmiş sanki. Sinema yaşamı aralıklarla süren, kendini
bir türlü Yeşilçam’a tam anlamıyla kabul ettiremeyen Sinan Çetin, sanki bu
filmle "yönetmenliğini kanıtlamak", sinema bilgisini göstermek, hem
özgün, hem de "iş yapacak" bir film kotarabileceğini kanıtlamak
islemiş." Sinan Çetin, "14 Numara"da belki bunları gerçekten de
kanıtlıyor. Filmi ödüller aldı, Antalya'da ikinciliğin yanı sıra en iyi yönetmen
de seçildi. Ayrıca filmi duyduğuma göre iyi iş de yapıyor. Ama insan filmi
izledikten sonra geriye baktığında ne türden bir hikâye izlemiş olduğunu
düşününce düş kırıklığına uğruyor. Çetin, ilginç, değişik, kendine özgü birkaç
kişilik yaratmayı, bunların arasındaki ilişkileri gergin, sinirli, gerilim dozu
yüksek sahnelerle vermeyi, genelev gibi Türk toplumu için hala çok önemli bir
kuruma, geçmişteki "Vesikalı Yarim", "Baraj" vb. gibi
filmlerden daha gerçekçi biçim-de yaklaşmayı bilmiş.
Ancak anlatılan hikâye,
asıl özüne indirgendiğinde, Türk yazını ve sineması içindeki tipik, alışılmış
"genelev duyarlığının ötesine geçip çağdaş bir çizgiye ulaşamıyor. Sonunda
belalısı tarafından, teli duvağı İçinde vurulan genelev kadını, "kader
değişmez" temasının "genelev kadınının kaderi hiç değişmez"
çeşitlemesini bir kez daha işleyen geleneksel, giderek tutucu bir öykü değil
mı? Sinan Çetin, kimi genelev filmlerinin "pembe gerçekçiliğinden
uzaklaşmak istemiş. Ama bu kez ters yönde bir abartmaya düşmüş. Sokağın
çamurundan evin pisliğine, her şey öylesine çirkin, kötü. iç burucu ki! Filmin
açılış bölümündeki çok ilginç belgesel çaba, bu nedenle aşırı bir dram
atizasyona, haydi sözcükten korkmayalım, melodrama gelip dayanıyor. Her şey,
etkili olsun, "pitoresk" olsun diye uğraşılmış... Zargana'nın
"patetİk" kişiliğinden Arap'ın çılgın öfkesine, bu tutum kişilere de
yansımış. Her şey bir doz fazla, bir doz abartılmış gibi... Sinan Çetin
trenleri de çok seviyor anlaşılan (ben de severim). Ama habire yinelenen tren motifi,
aşırı kullanımı bir yana, işlevsel bile değil. Çünkü sonunda Yaprak'ın
"kaderini belirleyen, trenle aile namusunu temizlemek için İstanbul'a
gelen ağabey değil... Final bölümü ise, oldukça uzun tutulmuş bîr ağır çekim
içinde, sanki geç kalmış bir Feckİnpah etkisini sinemamıza taşıyor. Ama son
dönemde daha çok, yalın, sade, "ekonomik" anlatımlara yönelen kişisel
beğenimiz nedeniyle "14 Numaraya belki biraz haksızlık ettik. Sinan
Çetin'in bu heyecanı, içtenliği, "patetik" olanı arayışı, sinemamız
için aslında önemli bir kazanç. Biraz denetlenmesi kaydıyla. Biraz 'rol
kesen" Keriman Ulusoy pek değil, ama Özellikle Hakan Balamir, çok zor bir
rolün hakkım veren usta işi bir oyun veriyor. Barış Manço'nun müziği de,
Çetin'in amaçladığı stilize, destansı anlatıma uymuş. Kuşkusuz son söz yine
seyircinin olacak... “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder