Senaryo: Tarık Dursun K, Şener Gezgen Ümit
Elçi (Tarık Dursun’un aynı isimli romanından “Roman 1984 yılında “Orhan Kemal
Ödülü” almıştır.”
Görüntü Yönetmeni: Orhan Oğuz
Özgün Müzik: Mehmet Teoman, Vedat Sakman
Yapım: Ares Film/Ümit Elçi, /Şener Gezgen
Oyuncular: Hakan Balamir, Meral
Orhonsay, Zuhal Olcay, Ahmet Mekin, Selahattn Bilal, Lütfü Seyfullah
Konu: Uzer (Ahmet Mekin), Cevahir (Hakan
Balamir) ve Tahir (Selahattin Bilal) Güneydoğu sınırında kaçakçılık yapan üç
arkadaştır Tahir, bu kaçak sırasında mayın tarlasında yaşamını yitirir. Karısı
Hediye (Zuhal Olcay) yalnız kalmıştır. Hediye'ye Cevahir yıllardan beri gizlice
tutkundur. Uzer ise Gazel'le (Meral Orhonsay) birlikte yaşar. Uzer'i seven
Gazel'in düşlerinde de bir kent yaşamı vardır. Gazel bu düşler içinde yaşarken
Uzer'in arkadaşı Cevahir, sınır boyunda pusuya düşürülüp bacağın-dan vurulur.
Kangren olan ayağı kesil-dikten sonra Cevahir sakat kalır. Böylece kaçakçılık
hayatı sona eren Cevahir'e yardımcı olur. Ve arkadaşının bir bakkal dükkanı
açıp geçimini temin etmesi için ağadan para alır. Bu arada da Gazel ile Uzer de
Cevahir'i tutkunu olduğu Hediye ile evlendirirler. Ama sonunda Cevahir'in kim
olduklarını bilmeden sının geçmeleri için . yardım ettiği iki militan ağayı
kurşun yağmuruna tutarlarken Cevahir'de yaşamını yitirir…
*Güneydoğu sınırında kaçakçılık yaparak yaşayan üç
arkadaştan biri, Tahir bir geçiş sırasında mayına basarak ölür. Geride genç ve
güzel karısı Hediye kalmıştır... Arkadaşlardan Üzerine yapıp edip İstanbul'a
yerleşmek ve "Küçükçekmece'de bir ev almak" düşlerini sürdüren
Gazel'le birlikte yaşamaktadır. Cevahir Hediye'ye eskiden beri tutkundur. Ancak
Hediye, ölen kocasının etkisinden kurtulamaz, geceleri, hatta gündüzleri yanı
başında onun hayali belirir, Hediye onunla konuşur, ona haberler verir,
haberler alır... Bu arada Cevahir bacağından vurulur, kangren olan ayağı
kesilir. Bu durumda artık "kaçağa gitmesi" olanaksızdır. Bir bakkal
dükkânı açmak için gereken parayı, kaçakçılık işlerini yürüten Kasım Ağa'dan
Üzer zorla alır, arkadaşı için... Tahir'in hayali de Hediye'nin Cevahirle
evlenmesine izin verince, bu evlilik gerçekleşir,
"Kurgun Ata Ata
Biter", Kaçakçılık olayını çağdaş bir bakış açısıyla işleyen, bu olayın
kurbanlarından gerçek, yaşayan portreler verirken, olayın başındaki güçleri ve
bunların son dönemde Türkiye'yi allak bullak eden yasadışı örgütlerle, giderek
uluslararası siyasal şebekelerle ilişkisine de değinmeye çalışan bir yapıt
bu... Tarık Dursun'un tüm romanları gibi, biraz senaryo tekniğinden esinlenmiş,
sinemasal öğeler içeren, sinema yapmaya uygun.
Ümit
Elçi'nin ilk filmini böyle sağlam bir yapıta yaslamış olması, kendi hesabına
iyi bir seçim. Ancak “Kurşun Ata Ata Biter", tümüyle başarılı bir film
olamamış. Oldukça şaşırtıcı, yer yer çok ilkel, yer yer gerçek bir sinemacının
dokunuşunu taşıyan, sürprizlerle dolu bir film... Elçi ödüllü görüntü yönetmeni
Orhan Oğuz'un ters bir dönemine gelmesinden mi "bayat film"den mi
yoksa laboratuar işlemlerinden mi, bilinmez, görsel düzeyi düşük,
ışıklandırması yanlış eksik, renkleri soluk bir film sunmak zorunda kalıyor
seyircisine... Kimi anahtar sahneler, örneğin baştaki ilk
"kaçakçılık" ve Tahir'in vurulması sahnesi, son derece etkisiz bir
mizansenle verilmiş. Oysa bu sahnenin etkisi, tüm film boyunca söz konusu
ola-cak. "Pusu" ve Cevahirin vurulması sah-nesi için de benzer şeyler
söylenebilir.
Buna karşılık Elçi, filmine
oldukça sağlam bir ruhbilimsel boyut katmış. "Zor" mizansenlerde
başaramadığını, kişilerini yaşar, canlı kılmada, onlara insan boyutları katmada
başarabilmiş. Tahir'in sık sık, güpegündüz ortalarda (yalnız Hediye'ye)
gözüktüğü sahneleri, düşle gerçeğin karıştığı bu zor sahneleri de olağanüstü
bir rahatlıkla çözümlemiş. İnsan ilişkilerinde, kaçakçılığın zor, sert yaşam
koşullarının yanı sıra egemen olan, yumuşak, sevecen niteliği filmine
sindirebilmiş. Örnekse. Üzerle Gazel’in ilişkisi, Gazel’in bitmeyen İstanbul
düşleri feodal değerlerin egemen olduğu bir yörede kadın-erkek ilişkisine
beklenmedik düzeyde insancıl, sevgi dolu bir bakış. Romanın (filmin) belki
anahtar kişiliği olan, geçmişe bağlığı vefa, bir kocaya (ölmüş de olsa) sadakat
vb. duygularla, bugünü, giderek geleceği yaşamak kurmak zorunda olan Hediye'nin
kişiliği ise günümüz Türk sinemasının yeni ve önemli buluşu Zühal Olcay’ın
birinci sınıf oyunuyla, boyutlu biçimde beliriyor...
"Kurşun
Ata Ata Biter", ismiyle, konusuyla sizi yanıltmasın. Bu, aslında göründüğü
gibi bir "erkek filmi" değil. Bir kadın filmi, asıl sorunsalını, geri
kalmış yörelerimizdeki kadın-erkek ilişkilerine, giderek kadına, kadının
durumuna yönelten... Bu açıdan, filmin en güzel sahnesi olan final bölümü çok
anlamlı... Kasım Ağa'yı vururken, hayattaki gerçek arkadaşı, dostu Cevahir'i de
öldüren, üstelik biri akrabası olan iki gencin peşinden sınıra doğru yollanır
Üzer... Çünkü birlikte büyüdüğü, yakın biçimde yaşadığı kavramlar, onur,
dostluk, İntikam vb, kavramlar, onu istese de işlemese de gitmeye
zorlamaktadır. Ön planda bu gidiş-ten üzgün, mutsuz Gazel'i gösteren kamera,
ustaca bir geriye kayışla evin içine girer, pencerenin ardında kendi dramını,
kendi üzüntüsünü (Cevahir'in ölümünü) yaşamakta olan Hediye'ye uzanır.
İki kadını da bir anda aynı çerçeveleme
içine getiren bu çekim, filmin özünü, bildirisini de vurgular. Bu tür ilişkiler
içinde erkek, hep bir şeyleri korumak, savunmak için gidecek, kadın ise ona
engel olamamanın, bir şey yapamamanın çaresizliği içinde onu bekleyecektir.
Yalnız bu final bile, bizce "Kurşun Ala Ata Biter"i görmeye ve Ümit
Elçi'ye bel bağlamaya yeterli bir neden oluşturur, “Atilla Dorsay, “12 Eylül
Yılları ve Sinemamız”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder