Powered By Blogger

26 Mart 2020 Perşembe

MAVİ MAVİ (1985)


Yönetmen: İbrahim Tatlıses
Senaryo: Mehmet Aydın
Kameraman: Erdoğan Ererez
Hikaye: Nami Dilbaz
Özgün Müzik: Cahit Berkay
Yapım: Burak Film/Sungur Esen, İbrahim Mertoğlu

Orkestrasyon: Oğuz Abadan, Reji Asistanları: Sevda Aktolga, Sema Öztüzün, Prodüksiyon Amiri: Erol Emerle, Fikret Ertuğrul, Set Ekibi: Halil Dede, Ekrem Çınaroğlu, Işık Şefi: Aslan Yıldız, Işık Ekibi: Gürcan Küçüker, Mehmet Söyler, Ses Mühendisi: Erkan Esenboğa, Senkron: Sedat Karadeniz, Negatif Montaj: Ali Berkan, Ömer Aksu, Renk Uzmanı: Sabahattin Hoşsöz, Laboratuvar, Rıza Tümai, Armağan Köksal, Şemsi Tokgöz, Selahattin Kılıç, Montaj: İsmail Kalkan, Seslendirme Yönetmeni: Erhan Yazıcıoğlu, (Sineray Stüdyolarında hazırlanmıştır)

Oyuncular: İbrahim Tatlıses, Hülya Avşar, Pembe Mutlu, Şükriye Atav, Neslihan Acar, Tuncay Akça, Diler Saraç, Aslan Altın, Sabit Çolael, Ahmet Kavak,Murat, Ergun,

*Bu yazı Almadovar'ın Atame’'sinde (Bağla Beni) ve Tatlıses'in Mavi Mavi'sindeki yazarlık, arzunun işlenişi ve kendine dönük parodinin işlevlerini karşılaştırmalı olarak irdelemeyi amaçlıyor. Eş derecede önemli bir amaç da gerçekçi, modernist ve postmodern olarak sınıflandırılabilecek filmlerin, sinemasal yazarlık bağlamında içerdikleri farklılaşmaları Kuramlaştırmaktır. Özellikle anlatısallık zincirini oluşturan olayların gelişimi ideolojik bir benzerlik içerirken anlatımsal işleniş birbirinden tamamen farklı iki yazarlık örneği sunmaktadır.

Filmler iki açıdan birbirlerine benziyorlar: Filmlerde kızlar kaçırılıyor ve kendilerini kaçıranlara aşık oluyorlar. Buna karşılık kaçırma olayının meşrulaştırılma şekli, bu iki filmin en önemli farklılığını oluşturuyor. Bağla Beni'de Ricki (Antonio Banderas) Marina'yı (Victoria Abril) bir gün kendisine aşık olacağı inancıyla kaçırır ve yatağa bağlar. Mavi Mavi'de kaçıranın kendisi, Sibel (Hülya Avşar) tarafından kandırılarak baştan çıkartılan ve ardından partide eğlenen insanlar önünde aşağılanan bir kurban-kahramandır. Bunun sonucunda Kerim (İbrahim Tatlıses), Sibel'i ona bir ders vermek için kaçırır.

Kaçırma olayını meşrulaştırma konusundaki benzerlikleri ve ayrılıkları dışında Atamel ve Mavi Mavi aynı zamanda yazarlarının kişisel katkıları açısından da farklılıklar gösteriyor… Bağla Beni'deki yazarsal katkı, gelişen olayların inandırıcılığını ortadan kaldırmaya yönelik kendinden parodi olarak ortaya çıkmakta-dır. Bu saptama ise Bağla Beni'nin anlatımına ilişkin iki düzeyi işaret etmektedir: İlk düzey olayların düz bir mantıkla anlatıldığı "hedef alınan" metindir. Birinci düzeyle iç içe var olan ikinci metin ilkinin meşruluğunu sorgulayan bir yabancı metin olarak ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, Bağla Beni'de hedef metin kaçırılma olayı, yabancı metin ise birinci düzeyde sunulan olayları yadsıyan stilize edilmiş, kendine dönük parodidir. Bağla Beni'nin bu iki boyutlu yapısına karşılık Mavi Mavi'nin anlatımı tamamen tek boyutludur. Öykülemede, yazarsal katkı da tek boyuta indirgenmiştir ve hiçbir yazarsallık veya bilinçli bir parodik anlatım ön planda gözükmemektedir. Film genel geçer sinemasal kalıplara dayanmakta, hem popüler sinemanın hem de gerçekçi anlatımın kalıplarından dayanak almaktadır.

Bütün diğer filmler gibi Bağla Beni de Mavi Mavi de seyirciye perdede yaşanan fantazmayı, onun kendisinin ürettiği izlenimini veriyor. Tüm filmler düşü görenin gerçek kimliğini, açıkçası yönetmeni perdeden saklamanın bir yolunu bulur. Seyirciye de seyrettiğinin bir düş ürünü olduğu unutturulmalıdır.

Bağla Beni ve Mavi Mavi 'de perdeye yansıtılan ve seyircinin kendi fantezisi olarak özümsediği, aslında yönetmenlerin bilinçaltı fantezilerinden başka bir şey değildir. Fakat bu dönüştürme süreci ve yönetmenin rolünü silme biçimi her iki filmde de önemli farklılıklar gösteriyorlar.

Bağla Beni bizzat kaçırma olayını parodiye dönüştürerek, yönetmenin olası fantezilerini filmden soyutlar. Adeta film seyirciye olup bitenleri ciddiye almamasını öğütler. Parodinin işlevi, yönetmeni filmiyle bütünleştirmek değil, tersine ona ironik bir mesafe ile bakıldığını ima etmektir. Parodik anlatımın ön plana çıkartılması Almadovar'ın yazarlığının da altını çizen bir öğedir. Öte yandan Bağla Beni'de öyle anlar vardır ki parodik anlatım yiter ve film kendini ciddiye almaya başlar. Böylesi anlarda parodinin, yönetmeni temize çıkarma işlevi biter ve fantasmasını örten maske düşer. Daha önce belirttiğim gibi, Mavi Mavi-de bu tür bir parodi gözükmez. Tam tersine olaylar tümüyle ciddiye alınmış-tır. Burada kişisel onur ve ahlaki değerler, kaçırma olayını meşrulaştırıyor. Olayların sunuluş biçimi alternatif bir metin ile parodileştirilmiyor. Daha da ileri giderek Mavi Mavi'nin yönetmeninin film ile tümden özdeşleştiğini söylemek olası. Tatlıses'in diğer filmleri ve şarkıları ile pekişmiş imajı kendisinin de aynı şeyi yapabileceği izlenimini verir. Mavi Mavi'nin en ilginç özelliği, Tatlıses'i hem gecekondu mahalleri arasında mekik dokuyan yoksul ama onurlu bir minibüs şoförü olarak, hem de film ötesi, "sınıf atlamış", popüler bir şarkıcı olarak aynı anda mitleştirmesi….

Mavi Mavi'nin anlatımı bir yanda müzikal türünün anlatım özellikleriyle, diğer yanda Yılmaz Güney sineması uzantısı yoksul mahallelerin çıplak gerçeğini ön plana çıkaran, bir fotoğrafik anlatıma dayalı, zengin ve fakir yaşamı çelişkileri ile gösteren "gerçekçi" sinemanın harmanlanmasıdır….

Başlangıcında Mavi Mavi iki uç kültür ve sınıfa ait iki bebeği paralel kurgu ile gösteriyor. Birini gecekondu mahallerinde büyürken, diğerini de sayfiye yerlerinde ve plajlarda görüyoruz. Büyüdüklerinde biri toples güneşleniyor, diğeri de Aksaray'da minibüsçülerin arasında yaşıyor. Çocuklar bir taraftan büyürken, bu mekanlar sınıfsal göstergelere dönüşerek film boyunca leitmotif (laytmotif) olarak işlevlerini sürdürürler. Bu sahneler aynı zamanda erkek ve kız çocuğunun ilerde buluşacak da olsalar farklılıklarının ciddi bir engel oluşturacağını ima ediyor.

Öte yandan, Bağla Beni karakterlerini sınıf farklılıkları içinde göstermez. Aslında hem Rick hem de Marina işçi sınıfi kökenlidir. kız Rick'in çocukluğu önce yetimler yurdunda sonra da akıl hastanesinde geçerken Marina pavyonlarda, ucuz seks filmlerinde oyuncu olarak yetişmiştir. Dolayısıyla sınıfsal uyumluluk bu filmde belirleyici rolü oynamaktadır. Buna karşılık daha farklı bir etken Bağla Beni'de karşıtları karşı karşıya getirmiştir. Yalnızlık, yitirilen değerler ve iş ahlakı ile aile kurmak, çoluğa çocuğa karışmak ve saygın bir iş sahibi olmak gibi arzular karşı karşıya konmuştur. Dolayısıyla, filmin beklenen finalinde iki karakter aynı değerler şemsiyesi altında birleşiyor ve bunu mutluluğun temeli olarak görüyorlar.

Bu bağlamda, her iki filmin de sınıfsal ilişkiler üzerine kurulduğu söylenebilir. Mavi Mavi'de içselleşen arzu, her iki sınıfın diğerinde çekici bir yan bulması üzerine kuruludur. Kerim öğrencileri minibüsüyle okullarına götürürken, BMW'si ile kız kardeşini bırakan Sibel, sabırsızlıkla arkadan korna çalar. Bunu Kerim'in Sibel'e verdiği bir ahlak dersi izliyor. Böylelikle film, işçi kökenli insanların yoksul da olsa namuslu dürüst ve hatta "ülkeye yararlı", zenginlerinse, şımarık, israfkar ve sefih oldukları saptamasını yapar. Kerim'in verdiği dersten etkilenen Sibel, kız kardeşini okula minibüs ile göndermeye başlar. Bu filmde de, ulaşılmazlık, bir kadın-nesnenin ötesine geçerek sınıfsal üstünlük, yaşam biçimi ve daha önemlisi yaşama biçiminin kendisini de belirleyen bu sınıfsal konumun ulaşılmazlığıdır. Kerim 'in Sibel'in ait olduğu sınıfla özdeşleşmesi ulaşılmazlığın oluşturduğu arzu olarak görülebilir.

Mavi Mavi'deki paralel sahne Sibel'in kaçırılışının hemen ardından gelir. Fakat bu filmdeki kız kaçırmanın Bağla Beni den kültürel açıdan önemli bir farkı var: Kız kaçırma Türk kültüründe bir sapkınlık değil bir gelenek olduğu için sonuçta bir kız kaçırma olayını kendini ciddiye alarak göstermek mümkün. Kız kaçırma nedeninin normal olarak algılandığı bu sahnede ön plana çıkan asıl sapkınlık,olayın fetişistik sunumunda yatıyor.

Kerim'in minibüsündeki genel görüntüsünü izleyen yakın çekimde Sibel'in yüksek topuklu ayakkabıları ve çapraz olarak bağlanmış ayak bilekleri görülür. Bu sah-nede de diğer minibüs sahnelerinde olduğu gibi direksiyondaki Kerim, tonda Tatlıses'in bir şarkısı ve arkada (bu sefer tamamen savunmasız) bir kadın üçlüsü bir arada görülür. Fakat Bağla Beni'den farklı olarak mutlu son ile bağlanabilecek bir fantezi senaryosu sunulmaz. Tam tersine Sibel 'in kaçırılması aşık olduğu kadınlararından aldatılarak aşağılanmış ve artık yitireceği hiçbir şey kalmamış birinin yapabileceği umutsuz bir eylem olarak sunulmuştur. Sahnenin en belirgin özelliği amaçsızlığıdır. Bu aşamada Kerim'in bile Sibel'i ne yapabileceğini bilmesi mümkün değildir. Sibel zengin yaşamın fetişistik ve iç gıdık-ayıcılığının da kendisi gibi sunulmuştur. Fetişizm bağlamında yüzIeşilmek istenmeyen ve dolayısıyla kaçınılan travma karakterlerin "ayrı dünyalara ait" oluşlarının bilincidir. Sonuç olarak film, bu bilinçten tüm sınıf ve kültür duvarlarının aşıldığı bir evliliğe, kısacası bir düşe inanarak sıyrılır. Filmin üç düzeyinde de (öyküleme, seyretme ve yazarlık) karşılıklı olarak paylaşılan ve duyumsanan ortak öğeler görülür. Öykü düzeyinde Sibel de Kerim de bir diğerinin neden yoksun olduğunun farkındadır. Ve bu yoksunluk her zaman sınıf farkının değişik sonuçları olarak ortaya çıkar. Ama bu yalnızca ahlak ve kültür farkıyla sınırlı olmakla kalmayıp cinsel arzu ile de ilgilidir. Keza hem Sibel hem de Kerim evlenmek istemedikleri kişilerle evlenmekle yükümlüler ve bu da yine ait oldukları sınıfların bir yaptırımıdır.

Sibel'in tutsaklığının betimlenişi seyirciyi sahnenin fetişizmini paylaşmaya davet eder, niteliktedir. Dolayısıyla bu isyan fantezisi, karakterlere olduğu kadar seyirciye de fetişizmin tüm aşamalarını duyumsatır. Seyirci de Sibel'in elde edildiği izlemine kapılmaz; bununla birlikte Kerim'in yerinde olsa aynı şekiIde davranacağını düşünerek Sibel-'in kaçırılmayı hak ettiği sonucuna varır, dahası yol açabileceği mutlu son gibi alternatifler hayal eder. Dolayısıyla seyirci Sibel'in bağlı halini fetiş düzeyin-de algılar; fakat aynı zamanda bundan kendini sıyırarak, kaçırmanın gerçekten ne kadar uzak ve mantık dışı olduğunu da düşünür ve "gerçeklere" geri döner. Mavi Mavi'nin yönetmeni de bu ortaklaşa duyumsanan fetişistik deneyimden payını alır. Fakat yönetmenin bunu duyumsayışı seyircininkinin tam tersi yönünde gerçekleşir, çünkü öyküsel durumu hayal eden yine kendisidir. Ancak belli bir toplumsal gerçeğin inkarı böylesi bir fetişistik fantezinin yaratımına yol açar. Dolayısıyla, yönetmenin fetişist senaryodan ve özdeşleyimden sıyrılması bir bakıma Tatlıses’in kendine model olarak seçtiği minibüs şoförü imajını korumasıyla sınırlıdır. Son aşamada yönetmenin arzuları ile filme ait olan yazınsal arzu yazarın mesafesini kaybetmesiyle sonuçlanan bir ittifaka dönüşüyor. Bu arzu Mavi Mavi'de olduğu gibi sınıf değiştirmekten çok, bir kadını pornografi batağından kurtarıp ehlileştirmek, evlenip çoluk çocuk sahibi olmaya ikna etmek, kısacası ahlak dışı bir yaşamdan çıkarıp mazbut bir hayat tarzını benimsetmek-tir. (Selim Eyüboğlu) “Sinema Yazıları, “Hazırlayan: Seçil Büker

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder