Yönetmen : Murat Aslan, Senaryo : Murat Aslan, Görüntü Yönetmeni : Eyüp Boz, Yapım: Fida Film / Murat Akdilek, Kamil Çevikalp Müzik: İskender Paydaş, Kostüm Tasarım: Özge Öztürk, Yapım Sorumlusu: Murat Çakmak. Adnan Eren, Çiğdem Demirayak, Hakkı Kürkçü, Hüdai Yıldız. Yardımcı Yönetmen: Serhat Çakılcıoğlu, Yönetmen Yardımcıları: Serkan Karaaslan, Canan Yılmaz, Duygu Karanlık, Yeliz Yıldız, Online Kurgu: Hakan Akol, DS Nitris Asistanı: Burak Can, Sanat Yönetmeni: Çağrı Aydın, Editör: Hakan Akol, Uygulayıcı Yapımcı: Hakan Yıldız, Sanat Grubu: Osman Çankırılı, Hülya Karakaş, Tolga Dündar, Nihal Türk, Can Demir, Tuğçe Soyak, Kostüm Sorumlusu: Özge Öztürk, Kostüm asistanları: Özden Özdemir, Melis Ekin Varol, Bengisu Gürsoy, Sümeyra Aybar, Işık Şefi: Feramuz Tuna, Işık Asistanları: Arif Kanber, Levent Efe Bekar, Kayhan Şen, Murat Yeşil, Volkan Gökçek, Mehmet Ali Habip, Set Amiri: Sadun Demirkapu, Set Asistanları: Mustafa Pehlivan, Aytek Saraç, Bayram Bal, Kameraman: Muammer Ulakçı, Kamera Asistanı: Uğur Kul, Makyöz: Elvan Aksakal, Makyaj Asistanı: Hediye Orhan, Kuaför: Hakan Tınmaz, Laboratuar Müdürü: Cenk Yenici, Aktarma: Hakan Toptaş, Serdar Danışmendd, Film Yıkama: Carl Beddoe, Kevin Carruyhers, Barboros Bıçakçı, Renk Düzenleme: Peter Sant, Kopya Baskı: Birol özer, Soner Kılkıç, Caner Ünal,
Oyuncular:
Ufuk Özkan (PP7), Metin Zakoğlu (SPP), Sümer Tilmaç (Fahrettin Bey), Erdal
Tosun (Ahmedov), Doğa Rutkay (Gülinaz ), Şenay Akay (Nadya ), Zeynep Aydemir
(Selma), Mehmet Ali Erbil, Şafak Sezer, Tuğrul Temurloğa (Mossat Ajanı), Ümit
Okur (Ajan Kartal ), Deniz Özerman, Yuri Ryadchenko, Levent İntepe, Uğur
Taşdemir, Mehmet Koralp (devlet bakanı), Ahmet Bozalı (özel kalem), İlhan
Akerman (vilademir),
& Filmde özel olarak
kurulmuş PAK PANTER teşkilatı ve istihbarat elemanlarının başından geçen son
derece aksiyonel ve bir o kadarda komik maceraların anlatılıyor.
Film, Özellikle son yıllarda gittikçe
gücünü hissettiren ve içine düştüğü durumlarla kendi halklarının gözünde komik
durumlara düşen paranoyak yönetim anlayışının geleneklerini hicvedecek. PAK
PANTER teşkilatının görev alanı Edirne’den Ardahan’a, Paris’ten Moskova’ya
kadar her yer olabilir. Filmde özel olarak kurulmuş PAK PANTER teşkilatı ve
istihbarat elemanlarının başından geçen son derece aksiyonel ve bir o kadarda
komik maceraların anlatılıyor.
& Çağan Irmak, sadece içinden gelen
filmleri çekmesine rağmen geniş kitleye ulaşmakta zorluk çekmeyen nadir
yönetmenlerden biri. Başarısının sırrı, samimiyetinde... Birbirine pek
benzemeyen filmlerinin sayısı arttıkça, sineması bir kanala oturacağına, daha
çok parçaya ayrılmaya, farklı yüzlerini göstermeye başlıyor. Kural tanımayan,
denemekten yılmayan, saçmalamış olmaktan korkmayan, kendine çok güvenli bir
sinema bu ... "Prensesin Uykusu" da, bütün o "seyirciye daha
yakın, sıcak film" görüntüsüne rağmen, Çağan Irmak'ın bence en çok uçtuğu
ve ayaklarını yerden kestiği film. Kütüphane memuru Aziz'in kuaför Seçil ve
onun küçük kızı Gizem'e gösterdiği özveri dolu sevgi ve yakınlık, filmin
omurgasını tutan ana öykü. Aziz, sadece komaya giren Gizem'in üç dileğini
yerine getirmek için çaba göstermiyor, Seçil'in
kalbini de kazanmaya çabalıyor.
Filmin temel duygusu ise, Aziz'in hayatın kuru gerçekliğini kendi hayal
dünyasında yeniden kurması, fantastik alemler yaratması.
Çağan ırmak filmin ilk bölümünde,
varoşlardan kalkan otobüslerdeki o uykulu, hayat yorgunu insanlar arasında,
Aziz'in gülümseyen yüzüne çekiyor dikkatimizi. Aziz, ağaçları dinleyen,
Zümrüdüanka kuşunu ya da kitap sayfalarından fırlayan deniz canavarlarını gören
iyimser ve hayalperest bir adam. Geçmişinde ise baş edilmesi çok zor, büyük
acılar ve mutsuzluklar var. Aziz'in çocukluğunun anlatıldığı animasyon bölümde
bazı seyircilerin gözyaşlarını tutması kolay olmayabilir. Filmin kalbi ve
"erken patlayan sürpriz finali" olarak gördüğüm bu başarılı bölümde
Çağan Irmak sanki seyirciye bir ayna tutuyor, "kendine ve hayatına bir de
buradan bak" demeye getiriyor.
Ama Çağan Irmak sadece Aziz'in öyküsüyle
yetinmiyor. Aziz'in ev arkadaşı Neşet, eski avantür filmlerin yönetmeni
Kahraman Bey ve başka karakterlerin dahil olduğu komedi ağırlıklı yan öykülere
sapıyor, filmin dokusunu sürekli değiştiriyor. Aziz'i fantastik karanlık
güçlerle çarpıştırıyor, bir hastane hayaletiyle (ışıl Yücesoy)
"postmodernist" konuşmalar yaptırıyor, arada Yeşilçam'a saygı duruşu
mahiyetinde Kahraman Bey'e uzun teatral tiratlar attırıyor ve müzik grubu
Redd'in üyelerini filme dahil ediyor ... Ben kendi adıma bir noktadan sonra
filmin bu uyumsuz, eklektik yapısından yorulduğumu söyleyebilirim. Hoşuma giden
birçok bölüme rağmen "Prensesin Uykusu" bence fazla dağılan, hatta
bazen,ipin ucunu kaçıran bir film. Ama "Şurası şöyle, burası böyle
olsa" diyebileceğim bir film de değil. çünkü Çağan Irmak, bilinçli olarak
tam da böyle serbestçe akan, oradan oraya atlayan kendine özgü bir anlatı
oluşturmak, filme kişisel bir damga vurmak istemiş. Neden masallara ihtiyacımız
olduğunu iyi anlatmış ama varoşların gerçekliğine galiba biraz dışarıdan,
masalsı bakmış. Dolayısıyla, birçok seyircinin çok sevebileceği o tozpembe,
yumuşak yaklaşımı bana pek ikna edici gelmedi . (Mehmet Açar, Habertürk Sinema,
19.11.2010)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder