Powered By Blogger

2 Kasım 2022 Çarşamba

 

YAŞANAN DÜNYA (1990)

Senaryo ve Yönetmen: İlyas Salman Görüntü Yönetmeni: Ümit Ardabak Yapım: Gözde Film/Zikri Göksoy

Oyuncular: İlyas Salman, Sibel Gökçe, Örsel Sonat, Rafet Kalkan, Selahattin Fırat

Konu: Köyden kente göçtükten sonra burada babaları kapıcılık yapan ve kızları da fahişe olan bir ailenin dramı.

 

YALNIZ DEĞİLSİNİZ (1990)

Senaryo ve Yönetmen: Mesut Uçakan Eser: Üstün İnanç Kameraman: Erhan Canan Kurgu: Necdet Tok Yapım: Sur Film/Mesut Uçakan Sanat Yönetmeni: Ayla Çakır Müzik: Özkan Turgay, Koral Sarıtaş

Oyuncular: Gamze Tunar (Serpil), Nilüfer Aydan (Anne), Akın Tunç (Salih), Funda Birtek, Haluk Kurtoğlu, Murat Soydan, Efgan Efekan (Baba), Rüçhan Çamay, Hicran Güney (Gülten), Ali Yalaz, Nevin Aypar (Anenanne), Uğur Kıvılcım , Halit Akçatepe

Konu: Filmde, bir kadının yaşadığı manevi dönüşüm anlatılır. Modern bir ailenin kızı olan Serpil tıp fakültesinde öğrencidir. Tüccar olan babası Namık Bey ve annesi Seval Hanım eğlenceye çok düşkündür. Serpil ailesinin bu yaşam tarzından uzak yaşar. Ailesiyle partilere katılmak yerine anneannesiyle evde vakit geçirir. Bir gün Serpil anneannesini kaybeder. Bunun üzerine ölüm hakkında düşünmeye başlar. Ölümle ilgili aldığı kitapları okur. Bazen de üniversiteden arkadaşlarıyla bazı dini sohbetlere katılır. Zamanla arkadaş çevresini ve hayat tarzını değiştirir. Serpil’in yaşadığı değişimden rahatsız olan Seval Hanım, kızına engel olmaya çalışacaktır. (Meltem İşler Sevindi)

 

YALI (1990)


Senaryo ve Yönetmen: Safa Önal Kamera: Sedat Ülker Özgün Müzik: Cahit Berkay Yapım: Sezer Film/Berker İnanoğlu

Oyuncular: Sezer İnanoğlu, Nedret Güvenç, Fulden Uras, Meral Konrad, Efgan Efekan, Sadun Aksüt

Konu: Babadan kalma yalıda yaşayan, eski geleneklerine bağlı orta yaşlı bir kadınla, farklı kültürlere sahip oğlu ve kızının öyküsü.

 

YAĞ YAĞMUR (1990)

UMUDA YOLCULUK 


Yönetmen: Şahin Gök Senaryo: Suphi Tekniker Görüntü Yönetmeni: Erhan Canan Yapım: Hakan Film/Hakan Balamir


Oyuncular: Burhan Çaçan, Melike, Orhan Günşıray, Şeref Çokşeker, Fikret Fırtına


Konu: Gelinine göz koyup, ona tecavüz eden bir babanın hikayesi.

 

UTAN (1990)

Yönetmen: Ümit Efekan Senaryo: Safa Önal, Haşmet Zeybek Görüntü Yönetmeni: Hakan Gürtop Müzik: Cahit Berkay, Kurgu: Sedat Karadeniz, Yapım: Burak Film/İbrahim Mertoğlu Kamera Asistanı: Erol Civan, Negatif Kurgu: Ömer Aksu, Fatma Yılmaz, Laboratuar: Şems Tokgöz, Aslan Tektaş, Mustafa Yıldız, Renk Uzmanı: A. Tümay Rızai, Işık Şefi: Ergun Şimşek, Senkron: Metin Çeşmebaşı, Sesleri Alan: Atilla Dankı, Prodüksiyon Amiri: Hüseyin Zan (Sineray Film Stüdyosu’nda hazırlanmış ve seslendirilmiştir.)

Oyuncular: Orhan Gencebay, Oya Aydoğan, Tuğçe Mertoğlu Fatma Belgen, Erdinç Akbaş, Görkem Başak, Efgan Efekan, Ekrem Dümer, İhsan Baysal, Gülten Ceylan,

Konu:

Terk edilen Nermin çocuklarını babaları Orhan'a karşı doldurur sürekli. Kadının kocasına karşı beslediği kin arada kalan çocukları etkiler haliyle. Ayrıca Nermin araya yığınla yalan da katar. Terk edilmiş olmanın yanında psikolojik açıdan da çok sağlıksız bir kadındır aynı zamanda. Orhan geçmişiyle şimdiki hayatı arasında kalmıştır. Ne yeni karısı Selma'dan ne de çocukları Ahmet ve Ayşe'den vazgeçebilir. Her zamanki gibi çalışkan, dürüst, güvenilir iyi kalpli, sevgi dolu, şiddet karşıtı ve yeni karısı sayesinde zengin olmuş sahici bir kentsoylu yaşantısı sürer yüzm
e havuzlu villasında.

Çocuklarıyla görüşemediği için kahrolan Orhan üzerine pek gitmez Nermin'in. Yasal yollarla çocuklarının vesayetini kendi üzerine alabilecekken, eski karısını bu hareketiyle iyice hırpalamaktan korktuğu için böyle bir tasarruftan kaçınır. "Hasta bir kadınla uğraşamam, tek varlığı çocukları, onları da alırsam elinden Nermin ölür" der avukatına.

Bir gün iyice cesaretini toplayan Orhan, Nermin'i ikna edip çocuklarıyla görüşmeyi ümit eder ve yeni Mercedes'iyle eski muhiti gecekondu mahallesinin yolunu tutar. Ama hasta kadın eski eşini görünce iyice çığırından çıkar. Camın arkasından deli deli bağırır ona, kendisine bakmış, gerektiğinde doktor ve ilaç parasını göndermiş, onun hep iyiliğini düşünmüş olan Orhan'a hakaretler, beddualar eder. Bedduaları bir işe yaramadığı gibi ters teper ve ciddi bir sinir kriziyle ebedi huzura kavuşan kendisi olur. Sevinsin mi üzülsün mü bilemeyen Orhan içinse zor günler asıl bundan sonra başlayacaktır.

Orhan'ın başına geleceklerden habersiz olan hanım hanımcık karısı Selma (Oya Aydoğan) ise çok mutlu olmuştur. Holding sahibi zengin bir babanın el bebek gül bebek yetişmiş sevgi dolu, biricik kızıdır Selma. Kocasını çok sever, çok iyi kalpli ve anlayışlı kadın rolündedir. Mutlu evliliklerinin çerçevesine Orhan'ın çocuklarını sığdırabilecek gibi gözükür. Onları kendi çocukları yerine koyup çok iyi bakabilecek ve çok sevebilecek bir cici anne görürüz onun varlığında. Evlilikleri boyunca kocasını babası sayesinde iş, para, mal, mülk sahibi yapmıştır ama çocuk sahibi yapamamıştır. Buna çok üzülen Selma ertesi gün evlerine gelecek olan Ahmet'le Ayşe'yi bağrına basmaya, onları öpüp koklamaya hazırdır. (Vadullah Taş)


FİLMİ İZLE 



 

UMUDA YOLCULUK (1990) (Reise Der Hoffnung) 


Yönetmen: Xavier Köller Senaryo: Xavier Köller, Feride Çiçekoğlu Görüntü Yönetmeni: Elemer, Ragalyi, Müzik:Jan Garbarek, Terje, Rypdal, Arild Andersen, Yapım: Miramax Films/Turgay Aksoy  PeterChristian Fueter, Alfi Sinniger, (İsviçreİtalyan Ortak Yapımı) Kurgu: Galip İyitanır, Daniel Gibal Kamera Asistanı: Metin Erdoğdu,

Oyuncular: Nur Sürer (Meryem), Necmettin Çobanoğlu (Haydar Şener), Emin Sivas (Mehmet Ali), Yaman Okay (Türkmen), Kutay Köktürk (Şeref), Erdinç Akbaş (Adama), Yaman Tarcan (İlyas), Joseph Scheiegeger (Doktor), Andrea Zogg (Christen), Mathias Gnadinger (Kamyon Şoförü Ramser), Dietmar Schönherr (Massimo), Herbert Leiser (Schweizer)

Konu: Maraş’ın bir köyünden İsviçre’ye kaçak girmeye çalışırken çocuklarını kaybeden Haydar ile Meryem’in trajik öyküsü.

Ödül:
       Locarno Film Şenliği’nde (1990)
       ► “En iyi 3. Film” 
     - 63. Akademi Mükafatı Yarışması’nda (Amerika 1991)
       ► “En iyi yabancı film

 

TATAR RAMAZAN (1990) 

Yönetmen: Melih Gülgen Senaryo: Safa Önal Kerim Korcan’ın bir eserinden) Görüntü Yönetmeni: Salih Dikişçi Yapım: Gülgen Film/Melih Gülgen

Oyuncular: Kadir İnanır (tatar ramazan), Esin Moralıoğlu (Zeynep), Yaman Okay (Meydancı Mustafa), Hayati Hamzaoğlu (Abdurrahman Çavuş, Yıldırım Gencer (Kerim), Kâzım Kartal (Akseli Ali), Salih Kırmızı (İdamlık Hüseyin), Fatma Belgen, Tuncer Necmioğlu, Mehmet Ezici (Gardiyan Zihni), Hikmet Taşdemir (Cıbıl Halil), Nejat Gürsoy (Topal Necmi), Samim Meriç (Abidin Ağa), Yusuf Çağatay (Veli Gardiyan, Perihan Doygun

Konu: Toprak sahiplerinden Abidin Ağa`nın oğlunu vuran Tatar Ramazan dört yıl hapis yatmıştır. Çıktığında Zeynep ailesinin baskısına rağmen Tatar Ramazan`ı karşılar, köye dönerler. Oda sahnesinde, Ramazan evi satıp beraber İzmir ya da İstanbul`a gitmeyi planladığını söyler. Fakat Abidin Ağa`nın oğlu Necmi yakasını rahat bırakmaz ve kısa bir süre sonra yağmurlu bir günde Hamdi`yle birlikte Ramazan`ı sıkıştırır, Ramazan yaralanır fakat bıçağıyla Hamdi`yi öldürür. Necmi kaçar.

Bu olay üzerine 11 yıl hapis yiyen Ramazan tekrar hapishaneye düşer. Bu arada Zeynep de sürekli aile baskısı altındadır. Gittiği hapishanede kimseye bulaşmamaya çalışan Tatar Ramazan esrar satan, kumar oynatan bir koğuş ağasıyla karşılaşır. Başlarda "rahat durmadı demesinler" diye kimseye bulaşmamaya çalışır. Aynı zamanda hapishanede İdamlık Hüseyin`e de ağabeylik eder fakat bu konuda da hapishane müdürü onu aldatır. Zamanla koğuş ağasının (Koca Mustafa ve Cıbıl Halil) da gardiyanlarla beraber olduğunu görür. Sonunda dayanamayarak Mustafa`ya bir tokat patlatır. Mustafa bu tokadı sindiremeyerek geceleyin Tatar Ramazan`ı arkadaşlarıyla öldürmek ister fakat Ramazan olayı anlar ve Mustafa`yı bıçaklayarak öldürür. 7 sene daha alır ve sürgüne gönderilir…

 Kadir lnanır'ı, 1990 yılında çekilen iki filmde de 1940'ların Türkiyesi'ne demir parmaklıkların ardında bakan iki karakter olarak görmüştük. Halit Refiğ'in "Kanlar Koğuşu"nda Kemal Tahir rolünde izlediğimiz usta oyuncu, düşünce suçlusu olarak 10 yılını cezaevinde geçiren Kerim Korcan'ın ünlü romanından Safa Önal'ın sinemaya uyarladığı "Tatar Ramazan"da da filme adını veren kişiliği canlandırmıştı. Korcan, aynı yıl 72 yaşındayken yaşama veda etmişti.

1942'de geçen "Tatar Ramazan", savaşa girmemesine rağmen büyük sıkıntılar çeken, her şeyin karneyle verildiği, vurguncuların karaborsacıların türediği bir Türkiye'yi fon olarak kullanıyor. Zengin toprak sahiplerinden Abdi Ağa'nın oğlunu vuran Tatar Ramazan dört yıl hapis yattıktan sonra çıkar. Sözlüsü Zeynep'le birlikte köyüne döner, ancak amacı köyde kalmamak, lstanbul'a gitmektir. Ağanın diğer oğlu Necmi ise intikam peşindedir. Çıkan çatışmada Ramazan yaralanır, saldırganlardan biri ölür, Necmi kaçar. Bu olay üzerine 11 yıla mahkum edilen Ramazun tekrar hapse düşer. Filmin bundan sonrası, bu yeni hapishane macerasında belaya bulaşmak istememesine rağmen Ramazan'ın esrar satıp kumar oynatan koğuş ağası ve onunla işbirliği yapan idarecilerle mücadelesi, kendisine kurulan tuzaklara düşmeme çabası şeklinde gelişir. Hapishane, tencereye kan koyup bıçakla karıştıranların dünyasıdır.

Sonunda kaçınılmaz hesaplaşma yaşanacak, kahramanımız bir cinayet daha işleyecek, yedi yıla daha malıkum olup sürgüne gönderilecektir. Melih Gülgen 1968'de başladığı yönetmenlik yaşamında genellikle avantür filmlerle tanınmış, 1972'de çektiği Bchccı Nacar'lı "Parçala Behçet"le de seksavantür dönemini başlatmış bir isim. 1991'de İnsan Hakları Vakfı Ödülü'ne değer görülen "Tatar Ramazan", hiç kuşku yok ki Gülgen filmografisinin en iddialı ve parlak halkası niteliğinde. i 992't1\.: çektiği ve öykünün devamını anlatan "Tatar Ramazan Sürgünde'yle sinema filmlerine nokta koyup televizyon dizilcrine yönelen Melih Gülgen, bir anlamda veda niteliği taşıyan bu iki filmle başarılı bir kapanış gerçekleştirmiş oldu.

En saygın, en karizmatik, en delikanlı rollerinden birinde izlediğimiz Kadir inanır'ın koğuşa girince "Merhaba kardeşler" demesi ya da bağlama çalması yüreklere işler, volta atması da gerçekten çok etkileyicidir.

"Burada vurulması gereken biri vardı, onu da ben vurdum. Lan gücünüz yetiyorsa gelin alın. Ben, Tatar Ramazan" diye meydan okuması da unutulmazdır. (TA.) SİNEMA “ En İyi 100 Film”)



FİLMİ İZLE 



 

SÖZDE KIZLAR 1990)

Yönetmen: Orhan Elmas Senaryo: Safa Önal “Peyami Safa’nın aynı isimli romanından uyarlama” Foto Direktörü Mengü Yeğin Müzik: Cahit Berkay Yapım: Sezer Film/Berker İnanoğlu Set Şefi: Mahmet İnci, Yardımcıları: Murat Urgun, Hürrem Şeker, Işık Şefi: İbrahim Sabuncu, Yardımcıları: Hazer Sekizler, Bülent Buget, Prodüksiyon Müdür: Yılmaz Terzioğlu, Ahmet Çakarel, 1.Yönetmen yardımcısı: Nezih Tunar, 2. Yönetmen Yardımcısı: Nuray Demirel, Laboratuıar: Mimam Sinan Üniversitesi Sinema TV Bölümü, Kurgu ve Seslendirme: Sineray Film Stüdyosu, Sesleri Alan: Erkan Esenboğa, Kurgu: Sedat Karadeniz,

Oyuncular: Sema Yunak, Tarık Tarcan, Nuri Alço, Çeçilya Daymaz, Diler Saraç, Suzan Avcı, Hülya Erçel, Aslıhan Tükel, Ümit Acar, Nevin Aypar, Osman Alyanak, Doğu Erkan, Renan Fosforoğlu, Sadun Aksüt, Kayhan Yıldızoğlu, Ceyda Tokçuoğlu, Erdoğan Akduman, Buket Terzioğlu, İhsan Baysal, Ahmet Canseven, Kamil Sesli, Yaşar Duru, Yılmaz Terzioğlu, Ahmet Canseven, Cesur Yılmaz, Cevdet Bilgin, Misafir Sanatçı: Sadun Aksüt

Konu: Taşralı kız olan Sema babasını aramak için geldiği evde ahlak kuralları dışında bir yaşantı ile karşılaşır, İçki, kumar, kokain ve bunların içine Sema’yı itmek isteyen evin oğlu Behiç (Nuri Alço) vardır. ve tam bunlarla mücadele ederken Tarık Tarcan gelir kurtarıcı olarak.

 

SONSUZ KAÇIŞ (1990) 


Senaryo ve Yönetmen: Avni Kütükoğlu Görüntü Yönetmeni: Sedat Ülker Yapım: Sun Film/Erol Şenbecerir Işık: Mustafa Kırkağaç ve Ekibi, Set Ekibi: Kemal Kundak, Ahmet Topal, Prodüksiyon Amiri: Erol Emerli, Ses Mühendisi: Atilla Dankı, Negatif Montaj: Ömer Aksu, Metin Çeşmebaşı, Kurgu: Sedat Karadeniz, Yapım Sorumlusu: Soner Şenbecerir, Sineray Film Stüdyosunda hazırlanmıştır

Oyuncular: Faruk Peker, Bahar Öztan, Serdar Biricik, Kutay Göktürk, İlker Şenbecerir,

Konu: Film, içe kapanık bir adamla ona yaklaşmaya çalışan bir kadının öyküsünü konu alır. Doktor Nevra, küçük bir sahil kasabasında yaşamaktadır. Bir gece sahilde eğlenirken, Nevra’nın arkadaşı Semih bir köpeği öldürür. Köpeğin sahibi, Semih’in işçilerinden Halil’dir. İçe kapanık biri olan Halil, köpeğini öldüren patronuna çok öfkelenir. Nevra ise o gece gördüğü Halil’den etkilenmiştir. Ancak Halil’le iletişim kurmaya çalışsa da başarısız olur. Halil, bir gün bir grup gencin saldırısına uğrayan Nevra’yı kurtarır. Nevra bu vesileyle Halil’e yakınlaşmaya çalışır. Bu sırada Halil kasabada yaşanan bir dizi suça karışacaktır. (Hasan Sakın)

 

SOĞUKTU VE YAĞMUR ÇİSELİYORDU (1990)


Senaryo ve Yönetmen: Engin Ayça Görüntü Yönetmeni: Ertunç Şenkay Müzik: Melih Kibar Yapım: Erka Film/Erhan Erzurumlu, Sanat Yönetmeni: Suna Çiftçi, Şarkılar: Semra İnanç, Ekrem Bora, Söz Yazarı: Gülsen Tuncer, (Fono Film Laboratuarında hazırlnmıştır).

Oyuncular: Türkân Şoray, Ekrem Bora, Gülsen Tuncer, Alev Koral, Tunca Yönder, Bülent Ufuk, Yılmaz Uyar, Erol Özkök, Sevim Çalışgir, Nejat Çetinok, Şahine Hatipoğlu, Yılmaz Uğur, Mehmet Atak, Murat Ersan, Ayten Uncuoğlu, Lâle Ulutepe, Selim İleri, Hami Çağdaş, A. Metin Yönder,

Konu: Cemal Bey da sevgisini her geçen gün' büyütür de karşısındakine söyleyemez. Bir musiki grubunun assolisti Leyla, yıllardır kendisini gizliden seven Cemal Bey'in ölümünden sonra onun bu sırrını öğrenir. Leyla ölümle birlikte Cemal Bey'in tarihe, sanata, topluma karşı duyarlı zengin dünyası ve derin aşkıyla tanışır. O andan itibaren geçmişe dönerek Cemal Bey'le yaşadıklarını düşünmeye başlar. Cemal Bey'le onun düşüncelerini bilmeden geçirdiği günlerin acısını hisseder. Cemal bey zamanın onlar için artık çok geç olduğunu düşündüğü için aşkını açıklayamamıştır. Cemal Bey'in zengin kişiliğini tek anlayan ise ölümden sonra onu anlamaya çalışan Leyla olmuştur, Sonuçta açıklanmayan sevgi önce Cemal Bey'i sonra Leyla hanımı derinden yaralamıştır. “Soner Derse, “Türk Sinemasında Aşk”

& Türk sinemasının salon sorunu tüm ciddiyetiyle sürüyor. En ünlü yıldızların oynadığı en iddialı kimi filmler bile salon bulamıyor. Ve yapımcının bekleme direnci azaldığı ölçüde, video piyasasında çıkış artıyor. Bez Bebek'in yönetmeni Engin Ayça'nın yeni filmi için de öyle oldu. Ve Türkan Şoray'ın bu son filmi, sinema bulamadığından videoya verildi. Kaseti şu günlerde videoculara dağıtılan bu filmi, daha önce özel bir gösteride izlemiş olduğumuzdan eleştirisini veriyoruz. Bu durumda, eleştiri mekanizmasının ve çabasının da kendisine yeni yollar araması gerekiyor sanıyorum.

Engin Ayça, o belki de "Yeşilçam romantizmi" denebilecek şeye hep ilgiyle, yakınlıkla baka gelmiştir. Türk sinemasının bir dönemde geniş seyirci kitleleriyle kura geldiği ilişki, filmlerimizin sanatın genelde önemsenmediği, giderek dışlandığı bir toplumda seyirciye ulaşmaaki benzersiz başarıları, birçok kişi için olduğu gibi, yazar/yönetmen Engin Ayça için de üzerinde durulması araştırılması, incelenmesi gereken bir olgudur. Ve Bez Bebek'ten sonraki ikinci filmi Soğuktu ve Yağmur Çiseliyordu'da yönetmen, o eski duyarlılıklara sanki bir selam yollamakta ve sanki bilinçli bir melodram, hüzünle örülmüş bir "imkansız aşk" öyküsü anlatmaktadır bize ..Soğuktu ve Yağmur Çiseliyordu ya da diğer adıyla Udi, Leyla adlı ünlü bir "ses yıldızı"nın öyküsüdür. Bu ünlü gazino sanatçısı, tanınmış "assolist", şimdilerde TV aracılığıyla da ülke çapında yaygınlaşan ünü içinde aslında yalnız, mutsuz bir insandır. Hep ve sürekli "neşeli bebek" maskesiyle dolaşan, apaçık bir boyutsuzluğu, yüzeyselliği sanki doğal davranışlarının kaçınılmaz bir gereği gibi benimsemiş, varlıklı bir erkekle "birlikte olan" (ama evlilik ve çolukçocuk yoktur ortalarda)... Ve sonra birden bir gün Leyla'nın yıllardır baş müzisyeni, "udisi" olan Cemal Bey'in ölüm haberi gelir.

O Cemal Bey ki gazinodan turnelerdeki sefil otel odalarına, Leyla'nın hep yanı başında olmuştur: pek önemsenmeden, ciddiye alınmadan, yerliyersiz şakalarla diyalog kurulmaya çalışılan, varlığı sadık bir gölgeden ileri geçmemiş... O Cemal Bey'dir ki hem "alaturka musikimiz hakkındaki fikirleri, hem de eski İstanbul’dan antika eşya üzerine görüşleri, tam bir alçakgönüllülük duvarının bile saklayamadığı bir değer ve bilgi hazinesinden süzülüp gelmiştir… Leyla, geç de olsa birden ona ilgi duyacak, onun kişiliğiyle, çevresiyle, meraklarıyla daha yakından tanışmaya çalışacaktır ...

Udi, bizim sinemamızda pek görülmemiş bir tür "yaşanmamış aşk" öyküsünü, kahramanları illa da genç ve güzel kişiler olmayan bir tür yaşanmamış aşk serüvenini anlatıyor. Engin Ayça, eski Yeşilçam'dan, yalnız ondan mı, alaturkadan, geçmiş müzik, kültür ve yaşamımızdan izler taşıyan, sanki bize özgü tüm duyarlılıkların bir bileşkesini oluşturan bu filmde, eski Yeşilçam'a yolladığı selamı, öte yandan bilinçli bir sinemayla, sağlam bir görsellik tabanına oturtuyor. Filmin hızlı kurgu, gereksiz kamera hareketleri, "zoom" vb. numaralardan tümüyle arındırılmış, uzun planlara ve plan sekanslara dayalı olgun bir sinema dili var. Çekimleri uzattığı, oyuncuları yorduğu kesin olan bu yöntem, fimin birçok bölümüne açık bir "devamlılık" ve yaşanmışlık/yaşanırlık duygusu katıyor. Ayça'nın filmle ilgili belki temel kusuru, sinemamızın hep ele alır gibi gözüküp aslında hiç ele alamadığı "gazino" olayına, bir "assolist"in sahneye çıkışıyla birlikte yaşanan toplu histeriye benzer olaya, o garip ve alışılmadık sanatçı/seyirci ilişkisine değinme fırsatını elden kaçırmış olması. Ancak tümüyle hüzünle örülü bu içedönük film, bu tür bir amacın ötesinde, sağlam sineması ve incelikli yapısıyla gönüllerimize seslenen bir semai, bir hüzzam peşrev, bir eski İstanbul sokağı, bir eski ve güzel biblo gibi geliyor karşımıza... Ve kim bilir, belki de kimi "genç" yazar veya seyircinin "uyuşukluk" diye niteleyebileceği bir duygusallığı, özellikle bizim gibi, yönetmenin anlattıklarını yaşamış ve paylaşmış olanlarca izlenmesi gerekli bir deneyim haline getiriyor.

Filmin görüntü çalışmasını, müziğini ve başta Türkan Şoray, Gülsen Tuncer ve perdeye bu "olgun" dönüşü gerçek bir kazanç olan Ekrem Bora olmak üzere tüm oyuncu kadrosunu da bu ilginç filme olan katkıları nedeniyle övmek gerekir. “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 136”


FİLMİ İZLE 



 

SAYIN BAŞKAN (1990)

Yönetmen: Ünal Küpeli Senaryo: Alev Alatlı Görüntü Yönetmeni: Ümit Ardabak Yapım: Umut Film / Abdurrahman Keskiner Set Ekibi: İsmail Hakkı Şahin, Ahmet Kaday, Sabahattin Geçgel, Işık Yardımcısı: Eray Kantarcı, Vahap Özmeral, Kamera Asistanı: Ali Özügül, Dublaj Yönetmeni: Ayşin Atav, Ses Teknisyeni: Tuncer Aydınoğlu, Efekt: Atilla Ertüs, Miks: İdris Üstün, Prodart: Özkan Sevinç, Sevda Çalışkan, Renk Düzenleme: Türker Vatan, Şakir Yörük, Film Baskı: Uğur Orbay, Veli Burç, Ayhan Şen, Film Banyo: Ekrem Şen, Arif Şengül, Abdullah Baran, Pozitif Montaj: Fadime Bektaş, Negatif Kurgu: Bülent Özayran, Tamer Eşkazan, Dizgi: Yeşim Aydın (Ofis Grafik), Müdür: Müjdat Akgün, Prodüksiyon Ast: EROL demir, Ali Zebil, (Şafak Film Laboratuarında hazırlanmıştır).

Oyuncular: Kadir İnanır, Alev Baymur, Haluk Kurtoğlu, Atilla Ergün, Baki Tamer, Osman Cengiz, Cengiz Tekin, Engin Özer, Aydın Tolon, Sevim Egesoy

Konu: Belediye Başkanlığına kadar yükselen taşra kökenli bir müteahhit ile, gönül ilişkileri bir çatışmaya dönüşen güzel seçim danışmanının öyküsü ele alınmaktadır. Politika gölgeli aşk hikayesinde "Gümüşhaneli olan Şafak hemşerilerinin çoğunluğunu oluşturduğu İstanbul'un kenar ilçelerinden Çayırtepe Belediye Başkanlığına aday olur:

Bir süre cezaevinde yatmıştır ama çevresinde sevilen biridir, seçimIerde Gülay isimli bir kadını seçim danışmanı olarak yanına alır bu arada da bir yasak aşk ilişkisine girerler. Şafak, Gülay'ın tüm ikazlarına rağmen yapamayacağı işlerde sözler vermektedir. Çayırtepe’nin dış mahalleleri su havzasının kenarındadır, bu nedenle önceki başkan burada yapılanmaya izin vermez, Şafak ise izni vereceğini vaat eder, Gülay buna karşı çıkmaktadır Şafak vaat ettikleri ile başkan seçilir ve Gülay tarafından terk edilir. Amacına ulaşan Şafak, ilk yağmurdan sonra ne yapacağını şaşırır.

 

SABAH OLMASIN (1990) 

Senaryo ve Yönetmen: Mehmet Aydın Eser: Nejat Saydam Kameraman Abdullah Gürek Yapım: Sarıkaya Film/Aziz Sarıkaya Prodüksiyon Amiri: Hasan Demircan, Işıklar: Ergun Şimşek, İsmet İlver, Set: Selim Acar, Erol Erden, İsmail Pala, Kamera Asistanı: Bülent Terzioğlu, Reji Asistanı: Rabahat Baltacı, Dublaj Yönetmeni: Ayşin Atav, Laboratuar: Selaattin Kaya, Fehmi Yılmaz, Negatif Montaj: Mustafa Kul, Montaj, Senkron: Yusuf Aldırmaz, Sesleri Alan: Gültekin Çavuş, (Yeni Lale Film stüdyolarında hazırlanmıştır )

Oyuncular: Faruk Tınaz, Filiz Taçbaş, Orsel Sonat,Ece Önder, Erdoğan Sıcak, Zühal Üstüntaş, Muhammet Etrdoğan, Erdo Vatan, Orçun Sonat

Konu: Filmde, uzun süredir evli oldukları hâlde çocukları olmayan bir çiftin yaşadıkları anlatılır. Birbirini çok seven Selim ve Çiçek’in yedi yıldır devam eden bir evlilikleri vardır. Evliliklerinin ilk yıllarında tüm çareleri denemelerine rağmen çocuk sahibi olamazlar. Çiçek umudunu kaybetmeden birçok yönteme başvurmaya devam eder. Yıllar sonra bir gün hastalanır ve hamile olduğunu düşünür. Ancak gerçek Çiçek’in düşündüğü gibi değildir. (Meltem İşler Sevindi)

 

 ROBER’TİN FİLMİ (1990) 

Senaryo ve Yönetmen: Canan Gerede Görüntü Yönetmeni: Jürgen Jurges Müzik: Fuat Güner Kurgu: Albert Jurgenson Ses Kayıt: Alain Curveilier Oyuncu Seçimi: Harika Uygur Yapım: Konsept Film/Onat Kutlar Cinecam (Alman) Valprod (Fransa Ortak yapımı

Oyuncular: Patrick Bauchau, Aslı Altan, John Kelly, Sinan Çetin, Yavuzer Çetinkaya, Menderes Samancılar, Meral Orhonsay

Konu: Savaşın üzerinde bıraktığı etkilerden sıyrılamayan ve ölüm gerçeğiyle yaşayan Amerikalı Robert, Rock şarkıcısı Gogo'yla (Aslı Altan) tanışır. Gogo, elli yaşındaki fotoğrafçıya göre çok genç, buna karşılık anlaştıkları tek yan cinsel yaklaşımlarıdır. Gerçekte Amerikalı hayranı bir Türk olan Gogo, yavaş yavaş başlayan iç çatışmayla Robert'i tüketirken geçirdiği deneyim sonucunda asıl kimliğine kavuşacaktır.

 ► Robert'in Filmi, 1991 Cannes Festivali'nde resmi olarak "Türk filmi" etiketli tek film. Bu film, "Eleştirmenlerin Haftası" bölümünde gösterildi. Canan Gerede'nin bir TürkAlmanFransız ortak yapımı olarak ve Eurimages fonuyla da desteklenmiş filmi Robert's MovieRobert'in Filmi, Türk sinemasının alışılmış kalıplarının dışına taşan bir film... Bir "savaş fotoğrafçısı"nın, İstanbul' da bir Türk "rock şarkıcısı"yla olan ilişkisi ..

 Görmüş geçirmiş, yaşamı tüm boyutlarıyla tanımış, ölümü, tehlikeyi, savaşı ve kıyımı sayısız kez göğüsIemiş olan Amerikalı Robert, bir otoyol kahvesinde tanıdığı ve takma adı Gogo, asıl adı ise Altan olan genç bir kızla garip ve sıradışı bir ilişkiye girer. Robert'in politik çağrışımlı, anlaşılması zor ilişkileri ve GogoAltan'ın genç yaşına karşın yaşam yorgunu, marjinal ve avare varlığı, bu ilişkiyi elbette zordan zora taşıyacaktır ...

Canan Gerede'nin uzun bir hazırlıktan sonra oluşturduğu film, aslında başarılmış bir "ilk film" sayılabilir. Gerede'nin anlatımında temel bir aksaklık, amatörce bir tavır yok. Bir ilk filmden beklenebileceği gibi yönetmen, içinden taşan tüm temaları, yaşam karşısındaki tavrını, zihnini uğraştıran sorunsalları adeta filme yığmış.

Ancak filmin özel bir başarısı da yok. Ne kişileri ve temaları tümüyle özgün, ne de sinemasının özel bir yanı var. Gerede, doğru düzgün çekeyim derken yeterince kişisellik katamamış sanki filmine ... Gerede, sinemamız için değişik, farklı tipler ve ilişkiler getiriyor perdeye (özellikle cinsellik alanında)... Amerikalı eşcinsel sahne sanatçısı John tipi, öykünün/filmin en yaşayan, en inandırıcı kişiliği. Onun olduğu sahnelerde mm belli bir ışıkla aydınlanıyor.

Ama öte yandan Robert'in açık biseksüeliiği, Altan'da bulduğu "oğlansı" yan ve ona sahip oluş biçimlerinin öyküye ne kattığını anlamak kolay değil.

Ezan eşliğinde seks göstermek de belki yürekli, ama filme çok şey katmayan bir "buluş". Sonuç olarak bizleri tam olarak doyurmayan ve yüzümüzü tam anlamıyla güldürmeyen bir fılm. “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 129”

 

RAZİYE (1990)


Senaryo ve Yönetmen: Yusuf Kurçenli; “Melih Cevdet Anday’ın aynı isimli romanından uyarlama” Görüntü Yönetmeni: Erdal Kahraman Müzik: Arif Erkin Yapım: Mine Film/Kadri Yurdatap Yönetmen Yardımcıları: Gürsel Ateş, Türkân Derya, Sanat Yönetmeni: Deniz Akşekerci, (Fono Film Stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir.)

Oyuncular: Kâmran Usluer, Yasemin Öymen, Oğuz Tunç, Fuat Onan, Burçay Anger, Burak Davutoğlu, Gürsel Ateş, Güzin Özipek, Ali Fuat Onan

Konu: "Sevdalanmaya gidiyormuşum meğer sözleri ile başlayan kahramanımızın adı konmamış romanda, olaylar kahramanın ağzından anlatılır. Gençlik olaylarına karışmıştır, aranmaktadır, bu yönden dayısının (gerçekte dayısı değil, anneannesinin ilk kocasının ilk karısından olan oğlu) yanına köye gelir bir serüven adamı olan 'çeşitli işler yapmış dayısı şimdi bulunduğu köyü kalkındırmak uğraşındadır. Dayısının evlat edindiği bir de kızı (Vedia) vardır. Dayı öksüz ve yetim kızı yanına almış ve onu modern bir şekilde (Fransızca, roma tarihi, klasik 'özellikle Mozart', görgü kuralları) yetiştirmeye çaIışmaktadır. Oysa Vedia tepkisiz, olumluolumsuz ilgisiz, kendi duyguları ile anlık, doğa içinde doğal yaşamaktadır. Vediaya aşık olur; geçmişi unutan, geleceği düşünmeyen Vedia. aşkı da anlık yaşar. Köyde kül yiyerek yaşayan, Ermiş Yusuf vardır, 'uçacağını' söylemektedir, köylü inanır. inanmayan Dayı Yusuf'u uçmaya zorlar, bu arada köye (ve ormana) yaklaştıklarını duyduğu çingeneleri kovalamak uğraşındadır" köylüleri domuz avlamaya (hatta yemeye alıştırmaya) ikna etmeye çalışır. Bir gece evine gelen birileri dayıdan para isterler, Vedia gelenlerden 'bizimkiler' diye söz eder. Bunun üzerine Dayı Vediayı daha önce geri geldiği okula göndermek ister. O gece köyde bir takım olaylar olur, Yusuf'un uçtuğu söylenir, ama uçarken gören yoktur, çelişik sözler Yusuf'un uçtuğunu kanıtlanamaz duruma getirir. Yusuf uçarsa dayı köyü terk edecektir. aksi halde köyü kendi bildiğince kalkındıracaktır. Olayların bu gelişmeleri sırasında kahramanımız Vedia ile aşkını yaşamaktadır; başka şeyler, aşkın arasında pek anlam vermediği olaylardır. Olayların gelişmesi sırasında dayı Vedia’yı ve yeğenini eve yollarsa da onlar ormana gidip sevişirler. Köyün ileri gelenleri konuyu dayı ile görüşürken, yeğeni köyün keçilerini otlatan nineden Vedia hakkında duydukları ile sorunlarla karşılaşır. Vedia dayısının gerçek kızı mıydı? Dayısının olmadığı bir gece Vedia aslında adının Raziye olduğunu söyler, dayısının küçük iken kendini çingenelerden aldığını çingene olduğunu ifade eder. Dayının kasabada olduğu bir gece domuzlar için hazırlanan sera kimliği belirsiz kişi!erce yakılır, yeğen ile Raziye o gece içki içmiş ve sevişmişlerdir. Dayı serayı yeniden yaptıracağını ve domuz işini sonuçlandıracağını açıklar. Köyün ileri gelenleri dayıyı ziyaret ederler, dayı serayı onların yaktırdığına emin, hepsini yukarıdan bakışlarla ağırlar, Vedia o gün çok çalışmış, çamaşır yıkamış, yemekler pişirmiş yorulmuştur şimdide denizdedir ... dayısına yardım eden köylü Hacı gelerek Vedia hanımın çingenelerle gittiğini söyler... asıl perişan olan 'sevdalanmaya gelen' yeğen değil Dayı olur... “Oktay Ünsel, “Kelimelerden Görüntüye”, syf, 252”

 

PONENTE FENERİ (1990) 

Yönetmen: Şahin Gök Senaryo: Zeynep Avcı Kameraman: Erdoğan Engin Müzik: Cahit Berkay Yapım: Hakan Film/Hakan Balamir Yapım Sorumlusu: Rauf Ozangil, Yönetmen Yardımcısı: Tan Brindisi, Aydınlatma Şefi: Doğan Atakan, Gürcan Küçüker, Aydınlatma yardımcıları: Kemal Kocaoğlu, Murat İşçi, Haluk Erkan, Set Görevlileri: Şeref Yılmaz, Kahraman kaplı, Murat Öztürk, Aziz Kaplı, Sanat Yönetmeni: Dilek Büyükoktar, Kamera Asistanı: Haluk Bener, Orhan Gök, Sesleri Alan: Erkan Esenboğa, Renk uzmanı: A. Tümay Rızai, Laboratuar: Şems Tokgöz, Aslan Tektaş, Mustafa Yıldız, Negatif Montaj: Ömer Aksu, Fatoş Yılmaz, Jenerik: Sineray, (Sineray Film Stüdyosunda hazırlanmış ve seslendirilmiştir)

Oyuncular: Hülya Koçyiğit, Hakan Balamir, Arzu Aydın, Mine Çayıroğlu, Kâzım Kartal, Tufan Balamir, Meral Çetinkaya

Konu: Issız bir yarımadada yaşlı annesi, iki kızıyla yaşayan fenerci kadınla, adaya sığınan kimliği meçhul bir yabancının psikolojik öyküsü. Hülya Arzu ve Mine ile ponente denilen yerde yaşamakta ve o feneri yakmaktadır. Bir gün Hakan oraya gelir ve Hülya, Arzu ve Mine ile ayrı ayrı aşk yaşamaya başlar

ÖDÜL

1989 Ankara Film Şenliği
      ► “Şahin Gök” Seçiciler Kurulu Özel Ödülü
      23. Antalya Film Şenliği (1989
      ► Seçiciler Kurulu Özel Ödülü


FİLMİ İZLE