Yönetmen: Atıf Yılmaz
Senaryo: Erdoğan Tünaş, /Atıf Yılmaz
Foto Direktörü: Çetin Gürtop
Müzik: Seyhan Karabay
Yapım: Erler Film/Türker İnanoğlu
Yönetmen Yardımcısı: Yaşar Seriner, Jan Brindizi, Kamera Asistanı: Hüseyin
Karındoyuran, Işık Şefi: Şevket Yılmaz, Teknik Yönetmen: Metin
Miroğlu, Dublaj Yönetmeni: Kemal Bilici, Sesleri Alan: Necip
Sarıcıoğlu, Negatif Montaj: Mahmut Eskici, Kâzım Çakırmanoğlu, Renk
Uzmanı: Türker Vatan, Laboratuar: Hasan Örnek, Selahattin Kaya,
İsmet Karslı, Set Amiri: Mehmet İnci, Seslendirme Yönetmeni:
Kemal Bilici, (Yeni Stüdyoda hazırlanmıştır).
Oyuncular: Cüneyt Arkın, Müje Ar, Hayati Hamzaoğlu, İhsan Yüce, Kenan Pars,
Seyhan Karabay, Turgut Boralı, Cemal Gencer, Şevket Altuğ, Coşkun Göğen, Alev
Altın, Müge Güler, Aydın Haberdar
Konu: Murat
(Cüneyt Arkın) doğru haber peşinde, gözünü budaktan sakınmayan, başarılı bir
gazetecidir. Bir gün Aysel adında (Müjde Ar) bir genç kız, üç erkek tarafından
kaçırılır ve tecavüze uğrar. Güvendiği bir arkadaşı tarafından yanlış
bilgilendirilen Murat, tecavüz sonucu genç kızın ailesi tarafından açılmış
bulunan dava konusunu istemeden saptırarak, olayı kamuoyuna ve gazete
okurlarına, çılgın bir seks ve uyuşturucu aleminin acı ama doğal sonucu olarak
yansıtır. Aysel’in üzgün ve kızgın ailesinin yoğun tepkisi ile karşılaşınca
onlara hak verir. Çok ciddi bir hata yaptığının farkına varır ve bunu telafi
etmek için dosyayı bir başka yönüyle araştırmaya, gerçek ne ise onu bulup
ortaya çıkarmaya karar verir. Böylelikle vicdanını rahatlata-cak, bir anlamda
da talihsiz aileden özür dilemiş olacaktır. Tecavüz zanlısı gençleri izlemeye
başlar. Ve topluma bu dava-nın gerçek yüzünü göstermek amacıyla bir yazı dizisi
başlatır. Davanın içine girdikçe tecavüz olayına karışan üç gencin, kanunsuz
ilişkiler içindeki nüfuzlu kişilerin oğulları olduklarını keşfeder. Bu
adamların baskısı sonucu gazetedeki şefleri Murat’ı istifaya zorlar. Ama o
vazgeçmez. Kendisi gibi idealist insanların çalıştığı küçük bir gazetede mücadelesini
sürdürür. Artık hiçbir tehdit ya da şiddet eylemi onu durduramayacaktır.
Sonunda suçlular adalete teslim edilir. Murat toplumu tehdit eden birçok
aksaklığı gözler önüne sermiştir. Yine de adalet için bireysel girişimler
nadiren etkili olmaktadır. Nitekim bir gün Murat faili meçhul bir cinayete
kurban gitmiş bulunur. Galata Köprüsü’nün üstünde soğuyan cesedi gazete
sayfaları ile örtü-lüdür… (www.cuneytarkin.com)
ÖDÜL
13. Antalya Altın Portakal
Ulusal Uzun Metraj Film Yarışması (18 – 26 Haziran 1976)
► En başarılı 2. Film
► Cüneyt Arkın’a “oyunculuk ödülü”
Jüri Üyeleri: Prof. Dr. Alim Şerif Onaran, Atilla Dorsay, Kami Suveren, Ahmet
Gö-nen, Suna Kan, Nuri Dağtekin, Mehmet Küçükince, Özer Kabaş.
* Bir genç kızı kirleten
üç zengin çocuğunun, gazeteci kafasını nüfuslu kişilerin engellerine çarpıyor.
Bu kişilerin aynı zamanda büyük çapta bazı yolsuzluklara karışmış olduğunu
bulması, işleri karıştırıyor. Gazeteci bu arada bol bol dayak yiyor, işinden
oluyor ... Ama savaşımını bir grup inanmış arkadaşı ile birlikte sürdürüyor ...
Bu fılmde konudan (senaryodan) gelme sakatlıklar var.
Öncelikle, sağlam bir kuruluşu olan öykünün içine aşırı tabanca edebiyatının,
gangsterlik ögesinin yerleştirilmesi konuyu zedeliyor ... Oysa Türkiye'deki
gerçek halk düşmanları, sermayenin asıl ve büyük temsilcileri, Türk halkına çok
daha büyük kötülükleri ellerini kana bulamadan silahlı fedailere adam
vurdurmadan da yapıp duruyorlar. Türkiye'de son yıllarda ciddi gazetelerde
birçok gazeteci filmde gösterilen veya ima edilenlerden çok daha büyük çapta
soygunları, yolsuzlukları gazetelerinde ortaya dökmeyi başarılar. Hem de film
de gösterildiği gibi, "üstten gelen baskılar nedeniyle"
gazetelerinden kovulmaksı-zın üstelik gazetelerinin tam desteğini arkalarında
bularak... Bir polisiye olayı çerçevesini ve kapsamını aşmayan bir olayın
filmin belkemiği haline getirilişi, Türkiye'de son yılların gerçek gazetecilik
olaylarının, başarılarının önemi yanında çok basit kalıyor. Ancak bunun, gerçek
olayların filmlerde işlenmesinin karşılaşabileceği büyük güçlükler karşı-sında
bir simge olarak kullanıldığı düşü-nülebilir ... Bunun dışında, bir yanlışı,
perde arkasındaki sömürücü egemen güçlerle "hızlı gençlik"
yaşantısını özdeş-leştirme yanlışını görmek kabil... Gerçi değişik düzeylerdeki
bu olgular arasında organik bir bağ var... Ama bunu tutarlı biçimde göstermeden
üç şeyi, Türkiye'deki ekonomik sömürü olayını, Türkiye'deki "sosyete
yaşantısını ve yine Türkiye'de. kuşkusuz filmlerde gösterildiği ölçüde değilse
de yinede, var olan gangsterlik olgusunu karmakarışık biçimde iç içe vermek,
kafalan karıştırmaktan başka bir işe yaramıyor. İki Arkadaş" olsun,
"Mağlup Edilemeyenler" olsun, yer yer ilginç şeyler söylemelerine
karşın, insanı doyurmayan, ağızda buruk bir tad bırakan filmler. Çünkü yepyeni
şeyler söylemek, devrimci mesajlar ulaştırmak gibi çok saygın bir çaba,
Yeşilçam'ın alışılmış trüklerine, kalıplarına feda ediliyor... Yeni şeyler,
eski biçimlerle eski numaralarla karmakarışık olarak verilmeye çalışıyor... Ve
de olmuyor... Özlenen, gerçek bir devrimci sinema Yeşilçam duyarlığıyla
verilemiyor. “Atilla Dorsay, “Sinemamızın Umut Yılları” syf 211”
* Alan J. Pakula, "Başkanın Bütün
Adamları" (All the President's Men, 1976) ve "Pelikan Dosyası"
(The Pelican Brief, 1993) filmledyle, iyi bir gazetecinin ikti-darı elinde
tutan güçlerin nasıl korkulu rüyası olabileceğini gösterir. İki film de esas
olarak yolsuzluğa göz yuman ya da yasaların işlemesine engelolan, ABD'nin en
önemli adamını yani başkanı hedef alır. Ve filmlerdeki gözü pek gazeteciler
sayesinde başkanlardan biri istifa eder (Nixon), diğerinin de siyasi kariyeri
biter.
Siyasi gerilim bizim sinemamızda bakir bir alan olsa da Atıf
Yılmaz'ın yönettiği "Mağlup Edilemeyenler" bu alanda ken-dine yer
bulan ender yapımlardan biri. Filmin kahramanı gazeteci Murat, belki
Amerika'daki meslektaşları gibi hükümeti düşürmeyle uğraşmaz ama hem siyasi-ler
hem de ekonomi dünyasının iplerini elinde tutan büyük sermayedarlara kafa
tutar. Üçüncü sayfa haberlerine konu olan bir haberden yola çıkarak büyük
burjuvazinin ahlaksızlığını yüzüne çarpar. Bir tecavüz haberinden yola çıkar
Murat. Aslında ilk başta gazetecilik refleksi iyi çalışmaz. Babaları
Türkiye'nin önemli sermayedarları olan gençlerin Aysel (MÜjde Ar) adlı fakir
bir kıza teca-vüz etmesini, yardımcısı toy muhabir Nuri (Şevket Altuğ) yeterli
araştırma yapmaması sonucu 'uyuşturucu alemi yapan gençler işin dozunu fazla
kaçırmışlar' şeklinde manipüle ederek haber yapar. Ama bu haber Aysel'in
intihara teşebbüs etmesine neden olur. Aysel'in babasının Murat'ı ziyaret
ederek ona gerçekleri anlatması fitili ateşler. Murat büyük bir hata yaptığını
fark eder ve bu sefer sözü Aysel'e bırakır. Gerçeği kamuoyuna duyurmak için de
bir yazı dizisi hazırlar. Fakat zengin babaların hamleleri saye-sinde işinden
olur. O da çareyi bağımsız Gerçek gazetesine gitmekte bulur. Yazı dizisi
yayımlanır. Ayrıca Murat bu ahlak-sız sermayedarların para kaynaklarının
hesabını sormaya kadar götürür işi. Ve istediği sonuca da ulaşır. Ama
gerçekleri yazmanın bedelini de canıyla ödeyecektir.
70'ler Türkiye’si düşünüldüğünde iyi bir düzen ve medya
eleştirisi girişimi olarak algılayabiliriz filmi. Bir taraftan yolduğun ona
paralel olarak da yolsuzluğun arttığı, siyasi oluşumların güçlendiği, solun
yükselişe geçtiği ve emek sermaye çelişkisinin iyiden iyiye tartışıldığı bir
dönemde "Mağlup Edilemeyenler" bu tür konulara oldukça duyarlı bir
yapım. Ezilen, hor görülen 'emekçiden' yana bir tavır alıyor. Bu tavır filmin
başrol oyuncusu Cüneyt Arkın olduğu düşünülürse epey ilginç oluyor. Çünkü, o
güne kadar Malkoçoğlu, Kara Murat gibi 'Türk'ün gücünü dünyaya gösterme'
heveslisi milliyetçi kahramanları canlandıran Arkın, belki de ilk defa sol
temalı bir filmde rol alarak emekten, haktan ve halkın gücünden bahsediyor.
Ayrıca film ta o günlerde medya dünyasına getirdiği yerinde eleştirilerle
bağımsız medyanın, toplumsal hayatımız için ne kadar gerekli ve önemli olduğunu
gösteriyor. Ama sinemada ele aldığınız konu kadar onu nasıl anlattığınız da
önemli. Yazının de iş başı yapması. Sonuç olarak bu günden baktığımız zaman
"Mağlup Edilemeyenler", olgun bir yapım olmasa bile belirli sorunları
dillendirmesi açısın-dan önem arz ediyor. İnsanın, keşke biraz kafa yorulsaymş
da sadece işlediği konu açısından değil, film olarak da Türk sinemasının önemli
yapımlarından biri olsaymış diyesi geliyor. (Olkan Özyurt) “40 Yılın Serüveni”
SİYAD”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder