Yönetmen: Ömer Kavur
Senaryo: Barış Pirhasan, Ömer Kavur (Kerem
Şahin’în “Çıkmaz Yollar” isimli film hikayesinden esinleni-miştir.)
Görüntü Yönetmeni: Orhan Oğuz
Yapım: Delta
Film/Atıf Yılmaz
Set
Ekibi: Erdal Sümer, Yaşar Davutoğlu, Şaban Derya, Işık
Şefi: Recep Biçer, Yardımcısı: Nuri Ağaçabey, Yönetmen
Yardımcısı: Muharrem Özabat, Yapım Görevlisi: Sadık Deveci, Yardımcısı:
Yusuf Çetin, Ses Mühendisi: Erkan Esenboğa, Laboratuar Şefi: Sabahattin
Hoşses, Kurgu: Mevlut Koçak, Müzik: Uğur Dikmen, Gör. Yön.
Yrd. Cem Molvan, Sineray Film Stüdyosunda işlem görmüştür.
Oyuncular: Kadir İnanır (Hasan), Zuhal Olcay
(Sabahat), Yavuzer Çetinkaya (Topal Yavuz), Mustafa Dik, Mine Çayıroğlu (Ayşe),
Ümit yesin, Ferda Ferdağ, Hasan Yıldız (takipçi Mustafa), Ümit Yesin,
Konu: Sabahat da, sevgilisi Hasan'ın yıllar
önce "zengin olmak için," endini terk etmesi sonucu istemediği
biriyle evlenmek zorunda kalır. Sabahat kocası Yavuz'un yasa dışı ilişkilere
girip sakat kalması sonucu, kendine ve kızına bakabilmek için fahişeliğe itilir.
Sabahat artık yitirilmiş bir yaşamda "figüranlık" yapmaktadır.
Yıllarca Sabahat'i arama cesaretini kendinde bulamayan Hasan, geri dönüşünde
eski sevgilisine ve kızına sahip çıkmak ister, ama geçmişin geri gelmeyeceğini
düşünen Sabahat'in ortadan sessizce kaybolmasıyla başarılı kadının özgür
yaşaması ve kendi yaşamının öznesi olması olanağı sınırlıdır.
Kadın ya
sevdiği adamla evlenerek ekonomik bağımlılığa rağmen mutlu olmanın yollarını
arayacak (bu genellikle her şeyi Kabullenmeye varır) ya da bir başkasıyla
evlendirilecek ve ona bağımlı olarak yaşayacaktır. Eş deyişle gönüllü
bağımlılıkla gönülsüz bağımlılığın alternatifi sahipsiz kalmak, kimi zaman da
kötü yola düşmektir. Bağımlılığa savaş açıp özgürlüğe ulaşma olasılığı ise çok
düşüktür. Çünkü o zaman da, namus meselesi, iş bulamama, sarkıntılıklara maruz
kalma, düşük ücretle geçimini sağlayamama gibi sorunlarla uğraşmaktadır.
ÖDÜL
22.An Altın Portakal Utalya
Lusal Uzun Metraj Film Yarışması (22 – 29 Eylül 1985)
► ZühaI Olcay, "en iyi
oyuncu" ödülü”.
Jüri Üyeleri: Lütfi Ö. Akad, Rekin
Teksoy, Selda Alkor, Müşfik Kenter, Metin Deniz, Süreyya Duru, Halim Horasan,
Nejat Gökçe, İhsan Yüceözsoy, Alpaslan Öner, Mevlüde Aydın, Süleyman Akyüz.
Amansız Yol", Kültür ve
Turizm BakanIığı Sinema Başarı Ödülü olan 4 milyon TL. (1985).
► Uluslararası İstanbul
Siinema Günleri 86'da Türk Filmleri Yarışması'nda
Dr. Nejat Eczacıbaşı Vakfı
Ödülü 2 milyon TL. "Amansız Yol", "Adı Vasfiye" ve
"Züğürt Ağa” arasında paylaştırıldı.
► Sinema Yazarlarınca
"en iyi on film" seçiminde (1986) ise 5. oldu.:
* Amansız Yol"... Ya da
İstanbul-Mardin... Bu film, pek ilgisi yok ama, bana "Paris- Texas"ı
anımsattı. Yalnız İstanbul-Mardin deişinin Paris- Texas deyişini anımsatması
nedeniyle değil. Konu/tema benzerliği açısından da... Çünkü nasıl
'Paris-Texas'ın kahramanı, Orta Amerika'nın bitmez tükenmez çöllerinde yıllar
önce kendisinden kaçan eski karısının çirkefin, diğer bir deyişle 'seks
endüstrisinin batağında kapıldığı yalnızlığı, umutsuzluğu, çaresizliği
keşfederse, bu filmin başkişisi şoför Hasan da, yıllar önce 'zengin olmak için'
bırakıp gittiği, sonra içerde (hapiste) geçirdiği 'yitik zaman' boyunca da
aramak cesaretini bulamadığı eski göz ağrısı Sabahat'ı, önce çocukluk arkadaşı
Yavuz'un karısı, sonra da Yavuz'un bilgisi ve itişiyle 'fahişe' olmuş, yaşama
ve mutluluğa sırtını dönmüş bir yıkıntı halinde buluyor. İki eski sevgili,
Yavuz'un karıştığı kirli işler ve kendilerinden sakladığı para nedeniyle
peşlerinde olan haydutlardan yakalarını sıyırmaya uğraşırken, aralarında
yeniden sıcak bir bağ oluşur gibi oluyor. Sabahat'ın Yavuz'dan olma boyu kadar
kızı Ayşe de, bu mutluluğa hazırdır. Ama şu "kahpe dünya", bu geç
kalmış sevginin yaşanmasına, kaçırılmış trenin yakalanmasına izin verecek
midir?
"Amansız Yol",
Ömer Kavur'un "Körebe" ile belirlenen üslubunun bir diğer tipik
filmi... Kavur'un iki filmdeki sinema anlayışı şöyle özetlenebilir: Polisiye
öğelerin işe karıştığı gerilimli bir öykü boyunca bir içserüveni de vermek, hem
bir şeyler arayan ("Körebe"de kayıp kız) veya bir şeylerden kaçan
(burada haydutlar) kişilerin öykülerini gerilimli biçimde anlatmak, hem de
onların aralarındaki ilişkileri, geçmişten kaynaklanan hesaplaşmaları
işlemek... Barış Pirhasan'la işbirliği sonucu ortaya çıkan iki filmdeki bu
ortak gelişim, Ömer Kavur'a bizce oldukça ilginç anlatım öğeleri geliştirme
fırsatı da veriyor.
Bunların
başında "Amansız Yol"u o tıpkı "Körebe" gibi, çok ilginç
bir çevre betimlemesi yapması var. "Körebe"de İstanbul kentinin
gözlerden ırak gecekondu semtleri, tüm toplumsal yoksunluğu, sanki asıl kentten
dışlanmışlığı içinde ilginç, gerçekçi biçimde gözlemleniyor. Burada, bu gözlem,
İstanbul'dan başlayıp, bir TIR kamyonunun İstanbul/Mardin yolculuğu boyunca tüm
bu 'güzergah'a kayıyor. Kavur bu anlamda dekoru yalnızca dramı/olayı
destekleyici, altını çizici bir yardımcı öğe olarak başarıyla kullanmakla kalmıyor.
Dekoru/çevreyi, aynı zamanda toplumsal bir gözlemin, güncel/çağdaş bir
izlenimler dizisinin sahnesine dönüştürüyor. Filmin diğer yandan ve alttan alta
bana bu kez bir Türk romanını, "Fikrimin İnce Gülü"nü düşündürmesi,
sanırım bundan kaynak-landı. Bu 'gerçekçi çevre' anlayışı bir polisiye öykü
anlatırken çevrenin sosyal yapısıyla da gösterilmesi, kavranması çabası, bana
Amerikan kara filmlerinin parlak dönemini düşündürüyor.
Diğer yandan Kavur, bir
bekleyişin, bir arayışın, bir 'takip'in, altını çizmesini, küçücük olaylara
yüklü bir gerilim katmasını çok iyi biliyor. Hasan'la Ayşe kamyona yaklaşarak
Sabahat'ın kaçmış olduğunu algılarken, küçük kızın haydutlarca parça parça
edilmiş bebeğini bulma sahnesinin içerdiği gerilim, buna tipik örnek...
Kavur'un büyük savlı öyküler yerine bu toplumsal tabanlı gerilim öyküleri
anlatmasını kendi adıma çok başarılı buluyorum. Sinemamızda eksik olan bir tür
bu; az denenmiş, denendiğinde de başarılı olunamamış. Kadir İnanır olsun,
Zühal Olcay olsun çok rahat oyunlar sergiliyorlar. Yavuzer Çetinkaya'yı ilk kez
tam bir kompozisyon rolünde çok inandırıcı buldum. Küçük Mine Çayıroğlu, çok
iyi kullanılmış. "Amansız Yol", sinemamızda bir Ömer Kavur dünyasının
sağlam biçimde oluştuğunu gösteren ilginç bir film... “Atilla Dorsay “12 Eylül
Yılları ve Sinemamız” syf.175 “
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder