Powered By Blogger

29 Mart 2020 Pazar

HALKALI KÖLE (1986)


Yönetmen : Ümit Efekan
Senaryo: Haşmet Zeybek
Eser: Bekir Yıldız
Görüntü Yönetmeni: Salih Dikişçi
Müzik: Cahit Berkay
Yapım: Pınar Video/Halis Şenol

Oyuncular: Tarık Akan, Zuhal Olcay, Melike Zobu, Ferdi Altuner, Menderes Samancılar, Mesut Çakarlı, Muazzez Kurdoğlu, Haşmet Zeybek

Konu: Anne, baba ve çocuktan oluşan aile babanın iletişimsizlik ve geçimsizlik yaşanıyor gerekçesiyle dağılma sürecine girmiştir. Baba'ya göre karısıyla arasındaki sevgi ve saygı bitmiş, güven kalmamıştır. Evlilikleri "birbirlerini yeme" noktasına gelmiştir. Üstelik kadın kaynanasını evden kovmuştur. Karısına göre ise evin tüm yükü onun üzerindedir ve kimse ona yardım etmemektedir. Kaynanası da sürekli sorunlar çıkartmaktadır. Çatışmalar gün geçtikçe artar, koca sevgiyi dışarıda arar ve bir sevgili bulur. Çünkü, ona göre "sevgi özgürlük ve hak edilmek ister, karısı artık buna layık değildir". Kocasını başkasına kaptırmak istemeyen anne boşanmaktan vazgeçer. Ancak o da kocasının yazdığı kitapların telif hakkını almak içindir. Bu arada kaynananın ölmesi kocayı, annesinin karısı tarafından "ömür boyu sığıntı gibi yaşatıldığı" için bütünüyle karısından uzaklaşır. Sonuçta kadın istediği parayı alır ve evlilik resmi olarak biter. Baba özgürlüğüne kavuşur ve kendisinden hiçbir maddi çıkar beklemeyen sevgilisine kavuşur. Baba yeni sevgilisine "karım olur musun" der. Ama sevgilisi üzülür, aşağılandığını düşünür. "Sanki şimdiye kadar metresinmişim gibi konuşuyorsun" der. Ona göre sevgi olduktan sonra evlilik şart değildir. Önemli olan birey olmadır, insanların birbirine yetmesidir. Babanın ısrarı sonucu yeni sevgililer evlenirler:

Ancak kadının hamile olması sorun yaratır. Genç kadın anne olmakta ısrarlı iken, babaya göre; kadınlar anne olmak yerine sosyal haklarını arttırmalıdırlar. Ona göre, çocuk kadının sevgisini azaltacaktır. Kadın özgürlüğünün sınırlanmaması için çocuğunu aldım ve boşanma kararı alır. Baba ona hak verir; "Ben ne doğulu ne de batılı olabildim dilerim sen çağdaş bir kadın olabilirsin. Benim gönül ve bilinç yoldaşım" diyerek ayrılır. “Soner Derse, “Türk Sinemasında Aşk”

Ø    Bekir Yıldız'ın "Halkalı Köle"sini ("Aile Savaşları"nı okumadım) önceleri olduk-ça tedirgin olarak, bir tür diken üstünde okumaya başladığımı anımsıyorum. Bu, kitabı bir roman mı, yoksa bir anı kitabı gibi mi okumak gerektiği konusundaki belirsizlik kadar, kitabın Yıldız'ın özel yaşamının bir bölümünü (veya dönemini) sergilemesinden kaynaklanıyordu. Gerçi her tür yapıntı yapıtta yazar sonuç olarak biraz da kendi yaşamını anlatır. Ama bu kez olaylar, roman tekniğiyle yoğrulmaktan çok, bir anı defteri gibi anlatılıyor, üstelik Yıldız, bunun "kendi hayatı" olduğunu açıkça söylüyordu. Özel yaşamların bu tür sergilenmesi, beni hep biraz rahatsız etmiştir. Ama "Halkalı Köle"de bu tür tedirginlik1er çabucak aşılıyor ve yapıtın (roman, anı neyse) büyüsü işlemeye başlıyordu. Bunun temel nedeninin, yapıttan taşan "içtenlik" olduğunu sezmiştim. Anlattıkları yalnız Yıldız'ın yaşamında bir bölüm değildi. Yıldız için hala çok güncel, "yakıcı", etkisi süren, alevi buram buram tüten olaylardı bunlar anlaşılan... Ve bu içtenlik, bu "sahiplik" duygusu eninde sonunda etkisini gösteriyordu.

"Halkalı Köle" filmi, temelde aynı avantajdan yararlanıyor. Yiine bir "özel yaşam" sergilemesi karşısında olunduğunun anlaşılmasıyla gelen rahatsızlık da, kitapta bir derece kabul edilen Yıldız'ın oldukça kuramsal, "kitabı" laflarının getirdiği yapaylık duygusu da, kısa sürede filmin tıpkı roman gibi içerdiği içtenlik nedeniyle siliniyor. Yıldız, anlaşılan ilk karısından çok çekmiş... Çektiklerini anlatırken, tüm bir evlilik kurumunu "köylü, kentli ve Avrupalı" gözüyle, yargılıyor, irdeliyor, ayrıştırıyor... Kırsal kesim kökenli iki insan arasında, kent yaşamı ve diğerleri üstüne kurulan, üstelik bir de Almanya deneyi geçiren bir evliliğin, biraz toplumsal ve ekonomik, ama daha çok insancıl/bireysel engellere çarparak tuzla buz olmasını, "sevginin ölmesi" ile birlikte doğan gerilimi, giderek düşmanlı baştan sona irdeliyor film Tam anlamıyla "bir evliliğin (veya bir boşanmanın anatomisi" bu Yıldız'ın kitaptan gelen kimi yargılarının, benzetmelerinin ("ailelerle imparatorluklar arasındaki kooşutluk" gibi) alabildiğine "tumturaklı" kaçması veya mahkemenin bizdeki yargı sisteminden çok Amerikan mahkemelerine benzemesi gibi olumsuz öğeler, evlilik olayına yaklaşımın görkemli sağlamlığı karşısında unutuluveriyor. Ve karşınızda, Türk sinemasında yapılmış en (belki de tek) radikal evlilik irdelemesi filmini buluyorsunuz ...

Yıldız, romanda/filmde, önceleri karısına asıl suç payını bırakır gibi oluyor. Nitekim finale doğru mahkemenin kararı (Yıldız'ın tüm romanlarının geçmiş gelecek tüm baskılarının gelirine kadının el koyması) hele gerçek olduğu da bilinince, kadını pek sempatik göstermiyor elbette...Ancak Yıldız'ın baş kişisinin (kendisinin) yeni kadınıyla arasında" çocuk sorunu" dolayısıyla doğan sürtüşme ve bu olayda erkeğin davranışı, fılmde zaten alttan alta var olan erkek eleştirisini, "maşist toplum" eleştirisini de doruğuna çıkarıyor. Bu haliyle, film, günümüz Türkiye’sinde evlilik ve kadın-erkek beraberliği konularında sanat yapıtı düzeyini de aşıp belge konumuna erişen bir eser ...

"Halkalı Köle", Ümit Efekan'ın şimdiye dek yaptığı en önemli film olduğu kadar, görüntü ve müzik çalışmalarıyla da değerleniyor. Oyuncular ise bence çok başarılı: Tarık Akan, şimdiye dek oynadık-larından çok farklı bir rolde gerçek bir oyuncu olduğunu gösterirken, Zuhal Olcay’ın birinci sınıf oyunu, bu aktrisin sinemamız için ne büyük kazanç olduğunu bir kez daha belgeliyor. “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder