BİR KADININ ANATOMİSİ (1995) "Anatomy of a Woman"
Senaryo ve Yönetmen: Yavuz Özkan, Görüntü Yönetmeni: Ertunç Şenkay, Kurgu: Ayhan Ergürsel, Müzik: Müzikotek, Yapım: Z Film/Aycan Çetin Kurgu: Ayhan Ergürsel, Ses Kayıt, Miksaj: Erkan Esenboğa, (Efes Pilsen ve Kanal D katkılarıyla Şafak Film Laboratuarında hazırlanmıştır
Oyuncular: Hülya Avşar,
Mehmet Aslantuğ, Uğur Polat, Taner Birsel, Hümeyra, Oktay Kaynarca, Berna
Laçin, Cevdet Arıcılar, Yaman Aksu, Ayşem Çetiner, İştar Gökseven, Yaman Aksu,
Müge Ancılar, Barış Arıcılar, Ece Ekalp,
Konu: Tüm evlilik ve aşk ilişkilerinde
mutlu olamayan bir genç kadının Öyküsü. Büyük holding ve işyerlerinin
dekorasyonlarını yapan iç mimar Sibel (Hülya Avşar), aynı şirkette çalışan
endüstri tasarımcısı Metinle (Uğur Polat) evlidir. Metin büyük ve aynı zamanda
zorlu bir iş alır. Para hırsına kapılan Metin, bu ağır yükün altından kalkamayınca
da büyük bir bunalıma girer. Giderek mutlu evliliklerine yansıyan şiddet ve
bunalım büyük tartışmalar yaratır. Yine şiddetli bir tartışma sırasında paniğe
kapılıp arabasına atlayan Metin, trafik kazasında yaşamını yitirir. Bu olaydan
kendini sorumlu tutan Sibel, bir süre sonra ikinci evliliğini bir arkadaşında
tanıdığı müzisyenle yapar. Ne var ki acele verilen bu karar sonucunda mutlu
değildir. Aralarında bazı sorunlar çıkar ve sessizce ayrılırlar. Bu kez, ilk
evliliğinden bu yana erkek kardeşinin yanında gördüğü ama hiç ilgilenmediği bir
mühendis (Mehmet Aslantuğ) girer yaşamına. Sonuç yine değişmeyecektir.
Başlangıçta kendisine romantik duygularla yaklaşan yakışıklı mühendis,
kıskançlık komplekslerine girince birden canavarlaşır. Bu tutkulu beraberlik,
Sibel'i korkunç bir sona doğru sürükleyecektir.
ÖDül:
32. Antalya Film
Festivali'nde (1995)
Ertunç Şenkay "En İyi Görüntü
Yönetmeni"
► Bir Kadının
Anatomisi "Belgin Doruk Özel Ödülü",
Magazin
Gazeteciler Derneği'nin seçiminde (1995)
►Yavuz Özkan "En İyi Yönetmen",
8. Ankara Uluslararası Film Festivali'nde (1995)
►Hümeyra "En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu".
& Yüzeysellikten
pek kurtulamayan, Fransız sinemasının tadına sahip kimi özenli ve hoş
bölümleriyle genelde rahatlıkla izlenen "Bir Kadının Anatomisi",
Yavuz Özkan'ın filmografisine bizce çok şeyler katmasa da mekânların oldukça
iyi değerlendirildiği, ışıkların 'aydınlatmanın) iyi kullanıldığı, "alan
derinlikli" çerçevelemeleri ve başarılı görüntülerinin belirginleştiği
ustalıklı anlatımıyla göz alan, geniş seyirci kitlesini hedeflemiş, şık bir iş
filmi izlenimi verdi bize. (Sungu Çapan, Cumhuriyet g., 13 Ekim 1995)
&
Yüzeysellikten pek kurtulamayan, Fransız sinemasının tadına sahip kimi özenli
ve hoş bölümleriyle genelde rahatlıkla izlenen "Bir Kadının
Anatomisi", Yavuz Özkan'ın filmografisine bizce çok şeyler katmasa da
mekânların oldukça iyi değerlendirildiği, ışıkların 'aydınlatmanın) iyi
kullanıldığı, "alan derinlikli" çerçevelemeleri ve başarılı
görüntülerinin belirginleştiği ustalıklı anlatımıyla göz alan, geniş seyirci
kitlesini hedeflemiş, şık bir iş filmi izlenimi verdi bize. (Sungu Çapan,
Cumhuriyet g., 13 Ekim 1995) “”Okan Ormanlı, a.g.e. syf, 125”
Bir Kadın, Üç Erkek Ve
Mutluluk Arayışı
Yavuz
Özkan maden işçiliğinden geliyor. 1970 sonlarının çalkantılı ortamında emeğe ve
işçi haklarına dayalı siyasal filmler yapıyor. 12 Eylül darbesinden sonra Fransa'ya
kaçıp uzun yıllar geçiriyor. Orada bambaşka bir dünyayı ve farklı bir sinemayı
tanıyor. Bu tanıma, onun sinemasında temel bir değişiklik yaratıyor. Özkan
artık bir "emekçi sineması"nın değil, oya gibi örülmüş insan
ilişkilerinin (ancak temelde burjuva dünyasının insan ilişkilerinin)
anlatıcısıdır.
Filmde şöyle bir deyiş var:
"Emekçi kökenli olmasına karşın tam bir soylu ruhuna sahip." Bunu
biraz değiştirip Özkan'a uyarlamak mümkün: "emekçi kökenli, ama tam bir
burjuva ruhuna sahip", işte Özkan'ın filmleri, özellikle son dönemde,
bizlere Türk küçük ve büyük burjuvazisinden ilgiye değer kadın ve erkek
portreleri, evlilik öyküleri, psikolojik tahliller vb. şeyler anlatan ve bir
araya getirildiklerinde geniş bir insan manzaraları panoramasına dönüşen bir
bütünü özenle oluşturuyorlar.
Tüm bu yazdıklarımın kimi dar kafalılar
dışında kimse tarafından bir eleştiri olarak algılanacağını sanmıyorum. Bir
eleştiri değil, bir saptama söz konusu... Hepimizin, tüm dünyanın
burjuvalaştığı, emekçilerin bile dünya genelinde gitgide burjuva alışkanlıkları
edinerek ideal birer tüketici olmaya doğru gittikleri günümüzde, bir sanatçıya
bu tür bir eleştiri getirilecekse bile, herhalde benden gelmeyecek.. Özkan bu
kez bize, Sibel adlı güzel ve yetenekli bir iç mimarın, üç erkekle olan
ilişkileri çerçevesindeki duygusal serüvenini anlatıyor. Üç farklı ve oldukça
sağlam çizilmiş erkek karakteri. İlki, karısını çok seven, onunla özellikle
cinsel yönden tam bir uyum sağlayan, ama işine olan denetimsiz tutkusuyla her
şeyi yitiren mimar Metin... İkincisi yumuşak, sevecen, ama Sibel'de hiçbir
heyecan uyandıramayan kendi halinde bir müzisyen... Üçüncüsü ise Sibel'e bir
yıl boyu göndermediği şiirler yazan, tutkusu tehlikeli boyutlara varabilecek
biraz çılgın bir mühendis…
Özkan, senaryosu ve filmiyle gerek bu üç
erkek karakterini, gerekse çevredeki tüm tipleri oldukça inandırıcı boyutlarda
karşımıza getiriyor. Ama öykünün ana karakteri olan Sibel'in yeterince iyi
çizildiğini söylemek zor... Sibel'in kişiliği tam olarak belirmiyor,
ayrıntıları ortaya çıkmıyor. Örneğin onun hayatına karışan üç erkekten
hangisini gerçekten sevdiğini veya niçin sevip niçin sevemediğini anlamak bile
kolay değil. Özkan, kendi cinsini anlatmadaki başarısını bir kadın karakteri
çizmekte de gösterebilseydi Bir Kadının Anatomisi, inandıran, sürükleyen
ve baştan sona insanı ilgilendiren bir film. Belki kimileri, neredeyse üç
öykülü yapısının filmin bütünlüğünü biraz bozduğunu ve ona biraz fotoroman
havası verdiğini söyleyeceklerdir. Ama filmin bu engeli aştığını ve gerçekten
de günümüz Türk orta sınıflarında kadınerkek ilişkileri, evlilik, iş hayatı
gibi kurumlar ve sevgi, sahiplenme, kıskançlık ve tutku gibi temalar
çerçevesinde çok ilginç saptamalar yaptığını düşünüyorum, kendi adıma...
Filmin
oyuncu kadrosunu da kendi adıma çok başarılı buldum. Özellikle başrolde Hülya
Avşar, uzun zamandır ilk kez önemli bir rol bulmuş ve ona iyi sarılmış. Sibel
kişiliğini her şeye karşın inandırıcı ve yaşar kılmada Avşar'ın büyük katkısı
var. Erkek oyuncular, görüntü kalitesi ve (dışarıdan alınmış) müzik de çok
yerli yerinde... Biraz Fransız filmlerini andıran Bir Kadının Anatomisi,
Böcek'ten sonra Türk sinemasının sağlığının yerinde olduğunu gösteren
mevsimin ikinci güzel sürprizi...(Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans
Yılları”, syf,47)
& Moda
dergilerinden fırlamış kılıklı bir kadının, dekorasyon dergilerinden fırlamış,
manzaralı evlerde birtakım erkek protopipleriyle ilişkilerin anlatan bir film:
Adı
"Bir Kadının Anatomisi". Bence "Güzel Bir Kadının Sureti"
ya da sadece "Güzel Bir Kadın" daha uygun bir ad olurdu. Hatta bu
filmin hiç çekilmemiş olmasını isterdim; çünkü Yavuz Özkan'ın filmografisinde
şimdiye dek çevirmiş olduğu en başarısız film olarak yerini aldı. Oyuncu
kadrosuna bakınca aynı durumun oyuncular için de geçerli olduğunu
anlayacaksınız. Böylesine emek verilmiş, iki saatlik bir yapımın bu denli dünya
dışı, yapay ve tüketim toplumunun beğenisine göre estetize edilmiş bir
atmosfere sahip olmasını şaşkınlık, üzüntü ve can sıkıntısıyla karşıladım.
Derinlik
yok
Naif, acemice kotarılmış,
teknik yönden yetersiz, estetik düzeyi düşük ne filmler içten çarpıcı, sinema
duygusu veren anlatımları ya da yalnızca görüntüleriyle izleyicileri
yüreklerinden yakalayabilir. Ama elinde iyi bir film yapmak için her türlü
malzeme bulunan bir sinemacının yalnızca "dostlar alışverişte görsün"
kaygısıyla bunları çarçur etmesine doğrusu hiçbir anlam veremedim.
Film boyunca inceden inceye bir ironi var
mı diye boşuna aranıp durdum. Ne kadının kişiliğinde bir derinlik, ne öykünün
işlenişinde bir çarpıcılık ne de bir "tema" bulabildim. "Yazık
olmuş," dememek için birinin çıkıp "'Bir Kadının Anatomisi', giyim kuşam,
koltuk büfe ve karşı cinsten başka derdi olmayan karton kişiliklerle dolu pembe
filmlerin bir eleştirisidir, sen hiçbir şey anlamamışsın" demesini
umuyorum. Alin Taşçıyan Milliyet, 13 Ekim 1995 (Türsak Sinema Yıllığı
199596)
Antalya Festivali'nden, Belgin
Doruk adına konulmuş özel bir ödülün dışında eli boş dönen, Yavuz ÖzkanHülya
Avşar işbirliğinin ürünü "Bir Kadının Anatomisi", Warner Bros'un
işletmeciliğiyle salon bularak sinemaseverlerin karşısına çıktı sonunda.
(. .. ) Yaşıtları,
kuşaktaşları köşelerine çekilmiş, film üretimi başta ekonomik nedenlerle en aza
indirgenmiş sinemamızda, hemen hemen her yıl ne yapıp edip oradan buradan bulup
buluşturarak, yeni filmler gerçekleştirerek son döneme adeta damgasını vuran,
iş bitirici, ödül rekortmeni Yavuz Özkan'ın çalışkanlığına diyecek yok.
Sibel karakteri yeterince işlenmemiş özel
yaşamıyla büyük ölçüde özdeşleşmesine nedense sessiz kalmayı yeğlemiş Yavuz
Özkan. Üç farklı ilişkiyi hikaye eden filminin erkek kişilikleriniyse oldukça
doyurucu biçimde sunmanın üstesinden geliyor. Aradığını bulamayan, geleneksel
afaki kurallarla kaçınılmaz önyargıların çıkmazına toslamadan adeta
"kendine yetmezliğini ve yalnızlığını aşmak için", sık sık beyaz atlı
prensine sonunda rastladığını zanneden ve erkekleriyle "sevgi, nefret,
çoşku, acı ve çatışma'yla dolu beraberliklerini sonuna kadar yaşayan, meslek
sahibi başanlı, cazibeli bir burjuva dilberi portresinin pek tatmin edici bir biçimde
belirginleşmediği eksik güdük bırakıldığı "Bir Kadının Anatomisi'', iyi
gözlemlenmiş ve sağlam yansıtıl, tasarımcı, müzisyen besteciden mühendise kadar
değişik bir burjuva erkekleri galerisi sanki, psikolojik tahlillere yaslanan,
duygusal bir kadın filminden çok. Kitap olarak Laurence Pernoud'un E Yayınları
klasiği "Bir Çocuk Bekliyorum"u filan (O okuyan Sibel'cik, artık
evliliğe tövbelidir sanırsınız değil mi? Yanılıyorsunuz. Ve kendi kendine
yetmeye kararlıyken erkek kardeşi Oktay Kaynarca'nın, inşaatlarda çalışan
mühendis arkadaşı, bir yıl süresince yazılıp gönderilmeyen aşk mektuplarının
şair yazan, delidolu, romantik, enerjik, sempatik ve bıçkın şantiye çocuğu olan
Mehmet Aslantuğ, Sibel'in hayatına giriyor üçüncü bölümde, eh artık sırasıdır diyerek.
Tabii büyük aşkın bedeli de büyük olacaktır.
Geniş seyirciyi hedefleyen şık bir iş Kimsenin doğruyu
söylemediği, bilmediği, onla da onsuz da edilemeyen, inişli çıkışlı, renkli ve
yıpratıcı bir çizgide gelişen üçüncü erkek ve beraberlik, gittikçe sevgi ve
tutkunun şiddete dönüştüğü, dehşetengiz bir ev içi karıkoca meydan savaşlarını
da yaşatıyor Sibel'e, psikopat eğilimlere sahip, dengesiz ve maço mühendisin
alışkanlık haline getirip sürekli yinelediği, yer, sınır, zaman tanımaz, fevri
hırçınlıklarıyla. Sibel'in üçüncü ilişkisi, bireylerin bir uçtan öteki uca
savrulduğu, taşkın, çatışmalı, sevişmeli, zorlu beraberlik tablolarıyla
sürüyor, hırgür şamatanın eksik olmadığı. Ve abartılı kaçmış, okkalı bir final
sahnesiyle SibelHülya Avşar'ın üç erkekli, üç bölümlü hikayesi sona bağlanıyor
Yüzeysellikten pek kurtulamayan, Fransız
sinemasının tadına sahip kimi özenli ve hoş bölümleriyle genelde rahatlıkla
izlenen "Bir Kadının Anatornisi", Yavuz Özkan'ın filmografisine bizce
çok bir şeyler katmasa da mekanların oldukça iyi değerlendirildiği, ışıkların
(aydınlatmanın) iyi kullanıldığı, "alan derinlikli" çerçevelemeleri
ve başarılı görüntülerinin belirginleştiği ustalıklı anlatımıyla göz alan,
geniş seyirci kitlesini hedeflemiş, şık bir iş filmi izlenimi verdi bize.
Oyunculardan Uğur Polat'la Taner Birsel'in ve Mehmet Aslantuğ'un öncelikle
dikkatimi çektiği "Bir Kadının Anatomisi", özetle büyük ölçüde Hülya
Avşar'dan kaynaklanan avantaj ve dezavantajların altında karman çorman kalmış,
biçimi hallolmuş, ancak özü sığ kaçmış, hoş, ama boş bir film bizce. (Sungu
Çapan Cumhuriyet, 13 Ekim 1995 (Türvak Sinema Yıllığı 199596)
& 1990'ların genç ve üretken kalemlerinden biri
olan Tamer Baran, yurt içinde ve dışında çeşitli ödüller almasına rağmen
filmleri fazla izleyici toplamayan Yavuz Özkan'ın, son dönem filmlerinden biri
olan Bir Kadının Anatomisi'ni değerlendirirken filmin senaryo
zaafına değinmektedir. Özkan'ın sinema anlayışından da bahseden Tamer Baran,
bir anlamda bazı yönetmenlerin eleştiri ve eleştirmenlere yönelik olumsuz
bakışını ortaya koymaktadır. Özkan'ın da diğer bazı yönetmenler gibi film
eleştirilerini okumadığını belirten Baran:
"Onu
eleştirenler, Türk sinemasını zaten sevmeyen, Türk sinemasının bu
özverili, gerçekten ateş üstünde yürüyen yaratıcılarını (ifade kendisine ait)
anlamayan, belki kötü niyetli, belki de yalnızca cahil, ama her halükarda
ciddiye almaya gerek olmayan insanlar dedikten sonra yönetmenlere de bir
eleştiri yöneltmektedir:
"Filmleri hakkında yazılanları okumamak, eleştirmenlere
yukarda andığımız çerçevede bakmak, çoğu yönetmenimizin ortak tavrı. Aynı ortak
tavırla, dünya sinemasını izlemeyi de reddediyorlar. İzlemiş olsalar,
filmlerinde anlattıkları öykülerin, işledikleri karakterlerini, en az 30 yıl
geride kaldığını bilirler.(Tamer Baran, Antrakt, Kasım 1995, sayı:50,
s.65) “TÜRSAK Sinema Yıllığı, 19996”1995”
_____________________
Subject: The Story of a young
woman who could not be happy in all her marriage and love relationships.
Interior designer Sibel (Hülya Avşar), who decorates large holdings and
workplaces, is married to industrial designer Metin (Uğur Polat), who works in
the same company. The text takes a big and at the same time tough job. Metin,
who is greedy for money, falls into a great depression when he cannot cope with
this heavy burden. The violence and depression reflected in their increasingly
happy marriages creates great controversy. Metin, who panicked and jumped into
his car during a violent argument, dies in a traffic accident. Holding herself
responsible for this incident, Sibel made her second marriage after a while
with a musician she knew in a friend. However, he is not happy as a result of
this hasty decision. Some problems arise between them and they part in silence.
This time, an engineer (Mehmet Aslantuğ) enters her life, whom she has seen
with her brother since her first marriage, but has never been interested in.
The result will still not change. The handsome engineer, who initially
approaches him with romantic feelings, suddenly becomes a monster when he
enters into jealousy complexes. This passionate togetherness will lead Sibel to
a terrible end.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder