Powered By Blogger

10 Aralık 2022 Cumartesi

 

İSTANBUL KANATLARIMIN ALTINDA (1995) "Istanbul Under My Wings"

Senaryo ve Yönetmen: Mustafa Altıoklar, Görüntü Yönetmeni: Uğur İçbak, Müzik: Tuluyhan Uğurlu, Yapım: Umut Sanat Ürünleri/ Üstün Karabol, Coral Europa S.A/İspanya  Negatif Film/ Türkiye Ruhoda .V./Hollanda Müzik Düzenleme: Kudsi Erguner, Tuluyhan Uğurlu, Müzisyenler: Tuluyhan Uğurlu (Piyano), Kudsi Erguner (Ney), Mehmet Bitmez (Ud), Hakan Güngör (Kanun), Derya Türkan (Kemençe), Necip Gülses (Tambur), (Sanat Yönetmeni: Yaşar Kartoğlu, Sanat Yön. Yrd: Özgür Kemertaş, Ceyla Tanrıöver, 1. Kamera Ast: Zekeriya Kurtukuş, 2. Kamera Ast: Osman Tolga, Kamera Ulaşım: Erol Ataç, Film Kurgu: Julia Juaniz, Juan Sanmateo, Fasat ve Kostüm Tasarı: Gül Emre, Oyuncu Yönetmeni: Zühtü Erkan, Ressam: Ufuk Gürgenç, Necdet ÖÜÇatak, Özel Görsel efektler: Eva Palacios, Carmen Aguirre, Alfonso Nıeto, Claudia Guel, Yolanda Bergareche, Işık Şefi: Nezir Yücel, Prodüksiyon Sorumlusu: Juan Baena, Yapım Amiri: Jaime Fernandezcid, Ses Mühendisi ve Efektörü: Erkan Oban, Surround Sistem Ses Miksaj: Alfonso Pino, Dolby Teknisyeni: Jaime Puig, Set Amiri: İbrahim Üner, Makyöz: Lale Şahin, 1. Yön.Yrd: Serdar Akar, 2. Yön. Yrd: Serap Kaçan, 3. Yön.Yrd: Felipe Miranda, Devam Takibi: İnci Gülen, Set Fotoğrafçısı: Sezay Özbal, Ses Video Kayıt: Barış Özbiçer, Yapım Yardımcıları: Encarnacion Arriero, İpek Özalp, Ilgın Sözen, İdil Urfalıoğlu, Sami Kuru, Yapım Sekreterleri: Nazan Kırılmış, Aysun Şener, Adela Velasco, Carmen Burgos, Muhasebe ve Resmi Belge: Nalan Abay, Pedro Albares, Haldun Zirkeli, Rafael Guzman, Laura Montes, Mekan Sorumlusu: Ziya Ilgaz, Seyfi Çakır, Ulaşım Sorumlusu: Şeref Ablak, Yardımcı Oyuncu Sorumlusu: Gülin Tokat, Günay Karadeniz, Yemek Sorumlusu: Mahmut Ablak, Fasat ve Dekor Yapımı: Proto, Kanat Tasarımı: Galip Tekin, Kaan Can Bircan, Kanat Yapımı: Kaan Can Bircan, Hat ve Minyatür Çizeri: Şiva Yıldırım, Kostüm Yapımı: Gaye Özen, Terzi: Halim Erokan, Gardrop: Fulya Koçak, Müge Alper, Juana Maria Juşia, Mehmet Subatan, Erol Üner, Niyazi Er, PerukaSakalBıyık: Yaşar Şengül, Şerafettin Siirli, Jenerik Yazıları: Ali Gürbüz Büyükuğurlu, Tanıtım Filmi Kurgusu: Felipe Miranda, Tanju Özdemir, Guillarmo Maestro, Serdar Danişment, Telesine: Ruben Sanz, VTR Kurgu: Alpay Çabuk, Dublaj Yönetmeni: Kahraman Acemhan, Ses Kayıt ve Senkron: Taylan Oğuz, Ufuk Çoban, Osman Tahsin Erol, Eduardo Fernandez, Dublaj Yön. Yrd: Aziz Acar, Işık Şefi Yardımcıları: Berzan Yücel, Ferzan Yücel, Murat Munukçu, Nurettin Keleş, Set Çalışanları: H. İbrahim Tekin, Mustafa, Atakan, Makyöz Yardımcısı: Pınar Tokur, Ulaşım: Suat Coşkun, Necdet Yılmaz, David Collado, Isaac Boullon, Polat Nakliyat, Yapım Sorumlusu: Kartal Tibet, Nida Karabol,

Oyuncular: Ege Aydan (Hazerfan Ahmet Çelebi), Beatriz Rico (Franceska), Okan Bayülgen (Legari Hasan Çelebi), Savaş Ay (Bekri Mustafa), Burak Sergen (IV. Murat), Haluk Bilginer (Evliya Çelebi), Cüneyt Çalışkur (Şeyhül İslam), Tuncel Kurtiz (Topal Recep), Berke Hücran (Musa Çelebi), Giovanni Scognamillo Antonio Ağa), Zuhal Olcay (Kösem Sultan), Akasya Aslıtürkmen (Leyla), Ali Düşenkalkar (İmam), Remzi Evren (Duçe Mehmet), Altan Günbay (Kel Abdi), Ayton Sert (Hekimbaşı), Mustafa Altıoklar (Derviş), Suat İlhan (Meyhaneci Agop), Selahattin Abay (Meyhaneci yrd. Mahmut), Mustafa Suphi (Müneccimbaşı), Nejat Yavaşoğulları (Saray Müzisyeni), Barış Özbiçer (1. Çengi), Ulaş Özbiçer (2. Çengi), İstemihan Tuna (İçoğlan), Estrella Albina (1. Cariye), Eva Maria Morena (2. Cariye), Nazan Kırılmış (Fahişe)

Konu: Mustafa Altıoklarîn adı ikinci filmi "İstanbul Kanatlarımın Altında" ile daha geniş bir kitle tarafından duyulmuştu. Hezarfen Ahmet Çelebi'nin Galata Kulesi'nden Üsküdar'a kanat takarak uçma hayalini gerçekleştirmesini anlatan film. Evliya Çelebi (Haluk Bilginer), Lagari Hasan Çelebi (Okan Bayülgen), Hezarfen Ahmet Çelebi (Ege Aydan) ve Bekri Mustafa(Savaş Ay) gibi İstanbul'un o dönemdeki renkli karakterlerini biraraya getiriyordu. Adı yalnızca Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinde geçen ve bunun dışında başka hiçbir kaynakta uçtuğuna dair bir bilgi yer almayan Hezarfen Ahmet Çelebi'nin hayalini gerçekleştirip gerçekleştiremediği hâlâ muallak. Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sine renk katmak için hayalgücünü çalıştırdığı ve böyle olaylar kaleme aldığı da biliniyor. Tüm bu tarihi gerçekler bir yana, Mustafa Altıoklar'ın hem senaryosunu yazıp hem de yönettiği "İstanbul Kanatlarımın Altında" özellikle sanat yönetmenliği açısından başarılı bir yapım ve dönem filmlerimiz arasında özel bir yere sahip. ” Filmin en büyük artılarından biri, Sultan IV. Murat'ın (Burak Sergen) alkol yasağı koyduğu İstanbul gece hayatını capcanlı tasvir etmesiydi. Gündelik hayat ve dil, filmin kurduğu ambiyansa uyum içinde eşlik ediyordu. Osmanlı döneminin bu doğallıkla perdede işlenmesi çok karşılaştığımız bir şey değildi. Hezarfen Ahmet Çelebi'nin bir İtalyan esire aracılığıyla Leonardo DaVinci'nin çizimlerine ulaşması filmin dramatik yapısını kuvvetlendiriyor ve espri katıyordu. Bu özellikleriyle "İstanbul Kanatlarımın Altında" sıkıcı bir dönem filmi olmaktan uzaklaşıyor; modern bir gişe filmine dönüşüyordu. Öte yandan, senaryonun karakterleri mercek altına alma konusunda zayıflıkları yok değildi. Mesela IV. Murat'ın, annesi Kösem Sultan (Zuhal Olcay) yüzünden nasıl bir despota dönüştüğü başarıyla işlenmekteydi. Oysa, ana karakter Hezarfen Ahmet Çelebi çok daha yüzeysel bir şekilde ele almıyordu. Uçma tutkusunun peşinden sokakta asılı cesetlere otopsi yapacak kadar gözükara olan Hezarfen'in karakteri hakkında derinlemesine bir bilgi sahibi olamıyorduk. Senaryonun en dikkat çekici özelliklerinden biri de saray hayatına cesurca bakmasıydı. Saray içinde iktidar kavgaları, yeniçeri saray ilişkisi, IV. Murat'ın eşcinselliğine yapılan göndermeler ve hatta yatak odasına dair cesur sahneler, sinemamızda farklı bir Osmanlı yorumu olarak da göze çarpmaktaydı.

Teknik anlamda da iyi niyetli çabalar gözden kaçmıyordu. Şimdi gözümüze son derece primitif gelse de eski İstanbul'u geniş açılı planlarda betimleyen dijital müdahaleler, filmin görselliğine fayda sağlıyordu. Tuluyhan Uğurlu'nun bestelediği özgün miiziğinse neredeyse filmi gölgede bırakacak kadar popüler olduğunu da hatırlatalım. (E.Ç.) Sinema En İyi 100 Film

 ÖDÜL

8. Ankara Uluslararsı Film Festivali’nde (1996)

►Burak Sergen “Umut veren oyuncu”

SİYAD (Sinema yazarları Derneği) seçminde

►En iyi 4.film

►Uğur İçbak “en iyi görüntü yönetmeni”

►Tuluyhan Uğurlu “ en iyi müzik


& Oldukça garip bir film, 1stanbul Kanatlarıımın Altında. Genelde insanı şaşırtan, irkilten, giderek iten öğelerle dolup taşıyor. Ama yer yer olağanüstü başarılı şeyler de içeriyor. Sevilebilir veya nefret edilebilir, ama bu fılm karşısında illgisiz kalınamayacağı kesin Yıllar önce senaryoyu vermişti bana Altıokklar.  Sevmiştim, ama bu senaryodan film yaapılabileceği aklımın ucundan bile geçmemişti; ona da söyledim. Ama o, güçlüklerden yılacak bir tip değil. Çabaladı, öyküsünü sinemalaştırrdı. Önce bu yanına hayranlığımı belirteyim.

Film oldukça itici biçimde başlıyor. Bir hamam sahnesi var ve konuşulanların hiçbiri anlaşılmıyor. Allahtan bu, film boyunca sürmüyor, sonraki bölümlerde konuşmalar netleşiyor, anlaşılır hale geliyor. Dördüncü Murat zamanı İstanbul'unda bir yandan sarayda olup bitenler ve Topkapı entrikaları, öte yandan halkın içinden bir avuç kahramanın koşut biçimde giden serüvenlerini izliyoruz. Sonra sultan Murat'ın o ünlü tebdili kıyafet gezileri sırasında bu iki gurup insan ve bu iki dünya karşılaşıyor. Ve asıl kahramanını ne yapıp edip uçmaya tutkulu Hezarfen Ahmet Çelebi'nin oluşturduğu, aslında büyüleyici ve heyecan verici bir öyküyü izlemeye başlıyoruz.

Film, ilk bir saati boyunca, eski İstanbul'un fon da resimlerle canlandırılması, var olan kentten ustaca seçilmiş dekor ve mekan parçaları ve de şaşırtıcı bir plastik duygusuyla birlikte, bu öğelerin ne yazık ki silemediği bir büyük müsamere havasında gelişiyor. Oldukça statik bir anlatım, projenin görkemi karşısında tutuklaşmış bir sinema izliyoruz. Bu arada kimi oyuncular, örneğin Dördüncü Murat veya Şeyhülislam'ı canlandıranlar öylesine kötü ki, filmin tarihsel müsamere havası iyice pekişiyor.

üstelik bu ilk yarıda Altıoklar, tek sözcükle zevksiz diye adlandırılabilecek şeyler yapıyor. Örneğin benim görebildiğim kadarıyla sinema tarihinde ilk kez gerçek bir insan kadavrasını gözümüzün içine sokuyor ve onun üzerinde yapılan kesmebiçme işlemlerini yakın plandan gösteriyor. Aynı biçimde, bu kez sahte olmakla birlikte İtalyan esir kızın cılk yaralı bedenini bıkmadan gözümüzün içine sokması da, Altıoklar'ın estetik anlayışı konusunda insanı ciddi kuşkulara düşürüyor.

Ama filmin ikinci yarısında birden bir mucize meydana geliyor, birden filmin içine girmeye başlıyorsunuz. Hezarfen'in çağını ve çevresini aşan ve evrenselleşen merakı ve tutkusu, neredeyse profesyonel oyunculardan daha iyi oyunlar çıkaran Savaş Ay ve Okan Bayülgen'in canlandırdıkları Bekri Mustafa ve Lagari kişilikleriyle kurduğu içten dostluk ve özellikle İtalyan kıza karşı sevdasıyla koşut biçimde giden kimi Leonarda gizlerini öğrenme macerası, insanı çekip içine almaya başlıyor. Sonda yeterince inandırıcı biçimde çözümlenmiş bir "uçma sahnesi" ve Hezarfen'in kendini Galata kulesinden aşağı bırakıveren bedeni, filme ilginç bir final sağlıyor ve bu 'crescendo' sonuna dek sürüyor.

Ama çok geç mi? Belli bir yere dek, kötü oyunculuğun ve ondan da kötü bir seslendirmenin de katkısıyla insanı inandıramayan bir filme, son üçte birinin görece başarısı nedeniyle olumlu not verme olanağı var mı? Sanmıyorum. Bu haliyle İstanbul Kanatlarımın Altında, kuşkusuz ki Denize Hançer Düştü'den sonra bir kez daha Altıoklar'ın sinema yeteneğini gösterdiği kadar, görüntüde Uğur İçbak ve müzikte Tuluyhan Uğurlu'nun başarısını da perçinliyor. Ama bu filmin sonsal izlenimi pek olumlu değil. Ancak bu yarım başarıda veya eşiğinden dönülmüş bu fiyaskoda bile, gerek Altıoklar' a, gerekse Türk sinemasının kimi dinamiklerine umut bağlamak için yeterli öğeler mevcut, bize sorarsanız ... ” Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 96”

& En özgün tarihsel çağ filmi denemesi de sayılabilir bizce. Ayrıca aşk sahnelerinin sahiciliği bakımından da sevişmeyi yansıtmasını bilen bir bakışın ürünü bu film, sinemamızda sık sık rastlanmayan biçimde bu sahnelerin hakkını veriyor başka özelliklerinin yanı sıra Paşaları kukla gibi oynatan annesi Valide Sultan'ın (Zuhal Olcay) bitmek tükenmek bilmez iktidar hırsıyla çevirdiği dolaplarla saray entrikaları ve sürekli birilerinin kellesini isteyen, isyancı yeniçeri hareketleriyle çevrilmiş genç padişah 4. Murat'ın (Burak Sergen), üç kıtaya yayılmış Osmanlı İmparatorluğunun tahtında oturduğu, 17. yüzyıl başlarının İstanbul'unda bir hamamda açılıyor İstanbul Kanatlarımın Altında. Hezarfen Ahmet Çelebi (Ege Aydan), Lagari Hasan (Okan Bayülgen), Evliya Çelebi (Haluk Bilginer) ve Bekri Mustafa (Savaş Ay), sonradan alemi 50 yıl boyunca gezerek gördüğünü, duyduğunu, dinlediğini, tanık olduğunu, bire bin katan, tatlı ve abartılı uslubuya yazarak 10 ciltlik tanınmış Seyahatname'sini dilimize armağan edecek, yaşadığı yüzyılın renkli ve ayrıntılı görünümünü çizecek, tarihimizin belki de ilk "araştırmacı yazarı ve gazetecisi" Evliya Çelebi'yi dinliyorlar hamam sefasında. llk izlenimim, tavandan süzülen ışık huzmelerinin altında sakin sakın yayılmış, huzura ermiş olmaları gerekirken hamamın verdiği rehavetten uzak, gergin, rahatsız, diken üstünde gibi durdukları oyuncuların. Ayrıca göbek taşında ter atarak koyultulan, uçma konulu, derin muhabbetlerinin tadına pek varılamıyor bu başlangıç bölümünde. Ne var kı oyuncuların diken üstü halleri giderek değişip yumuşuyor ve herkesin sırası geldiğinde döktürdüğü, yine sinemamızda her zaman karşılaşılmadığı cinsten, sıcak bir takım oyununa dönüşüyordu öykü geliştikçe. Tarihimizde, içki düşkünlüğü ve yasağıyla ilgili fıkraların, 5öylentilerin zevk sefa filozofu, bıçkın ve hazır cevap, balıkçı kahramanı olarak geçmiş, günümüze uygun hümanist, doğacı ı'e çevreci özelliklerle de donatılmış Bekri Mustafa'nın (Savaş Ay, deneyimli aktörlerden hiç de geri kalmayan bir rahatlıkla canlandırıyor şu ölümlü dünyada yaşamaktan zevk almasını bilen, içki tutkunluğuyla nerdeyse özdeşleşmiş "güzel insan" Bekri Mustafa Ağa'yı, gerçekten), Ömer Hayyam'dan okuduğu beyitlerle süslenen bu hamam prologunu, filmin başlıca karakterlerinden genç ve toy padişah IV Murat'ı tanıyacağımız saray sahnesi izliyor.

Umberto Eco'dan bu yana son dönemde moda olan, karanlık ortaçağ atmosferinde geçen mistik, fantastik, tarihsel serüven çizgisinde, insanlığa mal olmuş, bizim tarihimizden öncü bir deneyimi hikaye eden ve zaten birkaç yıl önceki ilk filmi Denize Hançer Düştü'yle dikkati çeken Mustafa A1tıoklar, besbelli işine özenle, bir başka yaklaşan Tarihsel gerçeklere dayanıp üst yanı da hayal gücü mahsulü kurmacalarla yazılmış senaryosu, gayet tutarlı ve hala yeni yazıya geçirilmemiş binlerce belgenin aydınlatacağı, zengin Osmanlı kültüründen günümüze kapılar açan, çağdaş bir yaklaşımın ürünü.

Yönetim, çekim, oyunculuk, mekan kullanımı, görüntü, montaj ve müzik bakımından, farklı bir düzey tutturarak seyirciyle anında diyalog kurabilen İstanbul Kanatlarımın Altında, doğrusu Batılı gibi bizim de aslında üstünkörü tanıdığımız kültürümüzden kaynaklanarak geniş kitleye ulaşacak tarzda kotarılmış ilginç bir seyirlik. Sinemamızda hiç becerilemeyen çağ filmi alanında bir kilometre taşı belki de.

Ne yapıp edip uçmayı kafasına koymuş Hezarfen'le şürekasının serüvenlerinde, 7 den 70'e herkese hitap edecek bir şey var; azim, başarı, aşk, macera, aksiyon ... 17. yüzyıl  IV Murat devrinden kesitler sunarak günümüze atıf1arda bulunmaktan da geri kalmayan başarılı kalabalık sahneleri, dinamik anlatımı, kanlı canlı oyunculukları ve estetikplastik açıdan hedefi vuran, göz doldurucu görsel düzeyiyle doğrusu ummadığım kadar şaşırttı ve hoşnut bıraktı beni diyebilirim İstanbul Kanatlarımın Altında İçki aleminden küfelik olarak dönen, güzel Francesca'nın çıplak göğüslerinden esinlenerek uçma varsayımını temellendiren ve tutucu şeyhülislama (Cüneyt Çalışkur), padişahın huzurunda ilericilik dersi de veren müspet ilimden yana, Cezayir sürgünü Hezarfen rolündeki Ege Aydan sonradan açılan, sıcak bir oyun çıkarırken Lagari  Okan Bayülgen de oyunculuk yeteneklerini ortaya seriyor gözlerini devire devire ("Düşünebiliyor musunuz padişahım, sözgelişi Viyana semalarında uçup kentin üstüne konan Osmanlı sipahilerini, yeniçerilerini göz önüne getirebiliyor musunuz ) Medyum Keto'dan esinlenilmiş müneccimbaşı sahnesi gibi matrakgırgır bölümler de içeren film, herkese salık verilecek tüden, hoş ve seyre değer bir özetle. Mustafa Alıoklar, ileride çekeceği filmleri yaman meraklandıran ve söyleyecek sözü bulunan, ilginç bir yönetmen olduğunu kanıtlıyor bu ikinci filmiyle. (Sungu Çapan Cumhuriyet, 22 Mart 1996)

________________________________

Subject: Mustafa Altıoklarîn's name was heard by a wider audience with his second movie "Istanbul Under My Wings". The film about Hezarfen Ahmet Çelebi's dream of flying from the Galata Tower to Üsküdar by attaching wings.

During its first hour, the film develops in an atmosphere of a grand show, which, unfortunately, cannot be erased, with old Istanbul being brought to life with pictures in the background, the decor and space pieces chosen skillfully from the existing city, and an astonishing sense of plastic. We are watching a very static narrative, a movie that is stunned by the magnificence of the project. Meanwhile, some actors, such as those who play Murat the Fourth or Şeyhülislam, are so bad that the historical atmosphere of the movie is getting stronger. moreover, in this first half, the Altıoks are doing things that can be called simply tasteless. For example, as far as I can see, for the first time in the history of cinema, he puts a real human cadaver before our eyes and shows the cutting and cutting operations on it from a close-up view. In the same way, the fact that this time the Italian captive girl's first wounded body, although it is fake, brings us into serious doubts about the aesthetics of Altıoklar.

FİLMİ İZLE



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder