YUMUŞAK TEN (1994)
Senaryo ve Yönetmen: Orhan
Aksoy, Görüntü Yönetmeni: Aytekin Çakmakçı, Yapım: Penta
Film/Turgay Aksoy Sanat Yönetmeni: Özdem Gemicioğlu, Kurgu: Mevlut
Koçak, Müzik: Can Hakgüder
Oyuncular:
Ekrem Bora, Meral Oğuz, Duygu Ankara, Meltem Savcı, Abdurrahman Palay, Aydın
Tezel, Mahmut Cevher
Konu: iki
evliliğinde de mutlu olamayan holding sahibi bir işadamı (Ekrem Bora), pavyonda
çalışan bir kadınla (Meral Oğuz) tanışır. Bu tanışma çılgın bir tutkuya
dönüşür. Ne var ki kadın yaşlı bir ressam la (Abdurrahman Palay) evlidir ve
gerçek kimliğini gizler. Kadın aslında bir yazardır. Pavyon yaşamıyla ilgili
bir roman yazmak için konsomatrislik yapmaktadır. Aşık işadamı, yasak aşk
yaşadığı kadına tek başına sahip olmak için kiralık katil (Mahmut Cevher)
tutar. Katil, kocasını öldürdükten sonra yanlışlıkla kadını da vurur.
ÖDÜL:
31.
Antalya Altın Koza Film Festiivali'nde (1994)
►"En İyi 2.
Film",
SİYAD (Sinema
Yazarları Derneği) seçiminde (1995)
►"
Can Hakgüder "En İyi Özgün Müzik".
& Özellikle
1970'li yıllarda Orhan Aksoy sinemasıyla aram hiç iyi değildi. Aksoy'un
anlattığı duygusal öyküleri, romantik ilişkileri küçümser, ondan daha
"gerçekçi" filmler yapmasını isterdik. Örneğin Levent Kırca'nın
köyden kente göç etmiş bir köylüyü oynadığı Altın Şehir filmini bu nedenle en
başarılı filmi ilan etmiştik.
Bugün
bu tavır yanlış geliyor elbette bize. Eleştirinin görevi, bir yönetmene şu tarz
değil de bu tarz film yap diye öğüt vermek değil, onun yaptığını irdeleyip
yargılamak. Dünya sinemasında, bir eleştirmenin, örneğin Douglas Sirk veya
Fassbinder'e, "Niye melodram çekiyorsunuz?" diye bir eleştiri
getirdiği düşünülebilir mi?
Aksoy, uzunca bir aradan sonra
yaptığı yeni filminde, yine gönlünce bir hikaye anlatıyor. Oldukça ileri
yaşlarda, çok zengin ve başarılı bir işadamı, iki evliliğinde bulamadığı
mutluluğu, bir pavyonda rastladığı çekici, alımlı bir kadında bulmaya
savaşıyor. Hepimiz, herkes gibi o da yaşamın anlamını, mutluluğun özünü bir
insanda gerçekleştirmek umuduna kapılıyor. Ancak kadın, gizemle çevrilidir.
Onun yaşamına girip gerçekleri öğrenince, gerçek mutluluk umudunu yakalıyor
kahramanımız... Ancak kader, bilindiği gibi, her köşe başında pusu kurmuş
bekleyen amansız bir avcıdır! ...
Aksoy'un öyküsü ve filmi, yer yer
inandırıcı olmayan yanlar içeriyor. Ama ne gam... Bu tür öyküler hep böyledir,
çok fazla mantıklı yaklaşımlarda güneş altındaki buz gibi erirler: Bir Temel lç
güdü'yü düşünün, örneğin... Filmde ciddi prodüksiyon eksiklikleri de var: O
"çok zengin" adamla ilişkili tüm mekanlar; evinden bürosuna, otelden
lokantaya, hep daracık, tıkış tıkış, sosyal durumuna göre yetersiz kalıyor, vs,
vs ...
Ancak bu ve başka kusurlar,
filmin kendi türündeki ve kendi amaçladığı çerçevedeki başarısını engellemiyor.
Karşımızda, çok iyi bir işçilikle anlatılmış, bir Avrupa (özellikle de Fransız)
filmi havasında bir yapım var. Baştan sona merakla izlenen, kendisini kabul
ettiren bir film ...
Orhan
Aksoy'un, tüm sinema bilgisini, kameraya egemenliğini, pürüzsüz bir anlatım
oluşturma yeteneğini seferber ettiği bir film... Belki izlendikten sonra
unutulacak, ama büyük bir rahatlıkla izlenen ve bir tüketim keyfi veren bir
film ...
Ekrem
Bora, yalın ve ekonomik oyunuyla, Meral Oğuz ise belli bir gizem katmayı
başardığı ve cömertçe sergilediği fiziğiyle, bu ayrıksı ve hüzünlü aşk/gerilim
öyküsüne katkıda bulunuyorlar.
Meral
Oğuz'un canlandırdığı karakter, biraz çalışılsa hoş olabilecek bir fantezi
yalnızca. Pavyondan Akademi'de modeIiiğe, ünlü bir öğretim üyesi ressamla
yaptığı evliliğe kadar uzanan bir yaşam öyküsünün son durağı, pavyona düşen bir
kadının yaşamını anlattığı bir roman yazmak için pavyonda üç gün çalışması...
Fena halde "PygmaIion" kokan bu öyküyü, nereden bulmuş Orhan Aksoy,
çok merak ediyorum. (Tamer Baran, Antrakt d., s.:36, Eyylül1994)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder