Powered By Blogger

10 Aralık 2022 Cumartesi

 

YUMUŞAK TEN (1994)


Senaryo ve Yönetmen: Orhan Aksoy, Görüntü Yönetmeni: Aytekin Çakmakçı, Yapım: Penta Film/Turgay Aksoy Sanat Yönetmeni: Özdem Gemicioğlu, Kurgu: Mevlut Koçak, Müzik: Can Hakgüder

Oyuncular: Ekrem Bora, Meral Oğuz, Duygu Ankara, Meltem Savcı, Abdurrahman Palay, Aydın Tezel, Mahmut Cevher

Konu: iki evliliğinde de mutlu olamayan holding sahibi bir işadamı (Ekrem Bora), pavyonda çalışan bir kadınla (Meral Oğuz) tanışır. Bu tanışma çılgın bir tutkuya dönüşür. Ne var ki kadın yaşlı bir ressam la (Abdurrahman Palay) evlidir ve gerçek kimliğini gizler. Kadın aslında bir yazardır. Pavyon yaşamıyla ilgili bir roman yazmak için konsomatrislik yapmaktadır. Aşık işadamı, yasak aşk yaşadığı kadına tek başına sahip olmak için kiralık katil (Mahmut Cevher) tutar. Katil, kocasını öldürdükten sonra yanlışlıkla kadını da vurur.

ÖDÜL:

31. Antalya Altın Koza Film Festiivali'nde (1994)

►"En İyi 2. Film",

SİYAD (Sinema Yazarları Derneği) seçiminde (1995)

►" Can Hakgüder "En İyi Özgün Müzik".

& Özellikle 1970'li yıllarda Orhan Aksoy sinemasıyla aram hiç iyi değildi. Aksoy'un anlattığı duygusal öyküleri, romantik ilişkileri küçümser, ondan daha "gerçekçi" filmler yapmasını isterdik. Örneğin Levent Kırca'nın köyden kente göç etmiş bir köylüyü oynadığı Altın Şehir filmini bu nedenle en başarılı filmi ilan etmiştik.

Bugün bu tavır yanlış geliyor elbette bize. Eleştirinin görevi, bir yönetmene şu tarz değil de bu tarz film yap diye öğüt vermek değil, onun yaptığını irdeleyip yargılamak. Dünya sinemasında, bir eleştirmenin, örneğin Douglas Sirk veya Fassbinder'e, "Niye melodram çekiyorsunuz?" diye bir eleştiri getirdiği düşünülebilir mi?

Aksoy, uzunca bir aradan sonra yaptığı yeni filminde, yine gönlünce bir hikaye anlatıyor. Oldukça ileri yaşlarda, çok zengin ve başarılı bir işadamı, iki evliliğinde bulamadığı mutluluğu, bir pavyonda rastladığı çekici, alımlı bir kadında bulmaya savaşıyor. Hepimiz, herkes gibi o da yaşamın anlamını, mutluluğun özünü bir insanda gerçekleştirmek umuduna kapılıyor. Ancak kadın, gizemle çevrilidir. Onun yaşamına girip gerçekleri öğrenince, gerçek mutluluk umudunu yakalıyor kahramanımız... Ancak kader, bilindiği gibi, her köşe başında pusu kurmuş bekleyen amansız bir avcıdır! ...

Aksoy'un öyküsü ve filmi, yer yer inandırıcı olmayan yanlar içeriyor. Ama ne gam... Bu tür öyküler hep böyledir, çok fazla mantıklı yaklaşımlarda güneş altındaki buz gibi erirler: Bir Temel lç güdü'yü düşünün, örneğin... Filmde ciddi prodüksiyon eksiklikleri de var: O "çok zengin" adamla ilişkili tüm mekanlar; evinden bürosuna, otelden lokantaya, hep daracık, tıkış tıkış, sosyal durumuna göre yetersiz kalıyor, vs, vs ...

Ancak bu ve başka kusurlar, filmin kendi türündeki ve kendi amaçladığı çerçevedeki başarısını engellemiyor. Karşımızda, çok iyi bir işçilikle anlatılmış, bir Avrupa (özellikle de Fransız) filmi havasında bir yapım var. Baştan sona merakla izlenen, kendisini kabul ettiren bir film ...

Orhan Aksoy'un, tüm sinema bilgisini, kameraya egemenliğini, pürüzsüz bir anlatım oluşturma yeteneğini seferber ettiği bir film... Belki izlendikten sonra unutulacak, ama büyük bir rahatlıkla izlenen ve bir tüketim keyfi veren bir film ...

Ekrem Bora, yalın ve ekonomik oyunuyla, Meral Oğuz ise belli bir gizem katmayı başardığı ve cömertçe sergilediği fiziğiyle, bu ayrıksı ve hüzünlü aşk/gerilim öyküsüne katkıda bulunuyorlar.

Meral Oğuz'un canlandırdığı karakter, biraz çalışılsa hoş olabilecek bir fantezi yalnızca. Pavyondan Akademi'de modeIiiğe, ünlü bir öğretim üyesi ressamla yaptığı evliliğe kadar uzanan bir yaşam öyküsünün son durağı, pavyona düşen bir kadının yaşamını anlattığı bir roman yazmak için pavyonda üç gün çalışması... Fena halde "PygmaIion" kokan bu öyküyü, nereden bulmuş Orhan Aksoy, çok merak ediyorum. (Tamer Baran, Antrakt d., s.:36, Eyylül1994)

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder