YENGEÇ SEPETİ (1994)
Senaryo ve Yönetmen: Yavuz Özkan, Görüntü Yönetmeni: Ertunç Şenkay, Yapım: Med Yapım Fatih Aksoy Kadir Yılmaz, Z Film/Yavuz Özkan Müzik: Müzikotek, Kurgu: Sedat Karadeniz, Sanat Yönetmeni: Aycan Çetin, Negatif Kurgu: Tamer Eşkazan, Film Baskı: Uğur Orbay, Işık Şefi: Ercan Durmuş, Seslendirme Yönetmeni: Atilla Yiğit, (Şafak Film laboratuarlarında hazırlanmıştır Kanal D katkılarıyla
Oyuncular
: Sadri Alışık, Macide Tanır, Mehmet Aslantuğ, Şahika Tekand,
Derya Alabora, Ege Aydan, Sedef Ecer, Oktay Kaynarca, Berna Tunalı, Bora Kaskan
KONU: Film,
yaşlı anne (Macide Tanır), yaşlı ve hasta baba (Sadri Alışık), büyük oğlan
(Mehmet Aslantuğ), karısı (Derya Alabora), büyük kız (Şahika Tekand), ayrıldığı
kocası (Ege Aydan), küçük kız (Esra Ecer), küçük oğlan (Oktay Kayınarea),
sevgilisi (Berna Tunalı) ve dört torundan oluşan aile içerisinde iki gün
boyunca yaşanan olayları, bireylerin iletişimsizliğini, çatışmalarını ve
şiddete dönüşen mutluluklarını anlatır.
Sapanca'da göl kenarında güzel bir evde
yaşayan yaşlı karıkoca, uzun süredir görmedikleri çocuklarını, hafta sonunu
birlikte geçirmek ve özlem gidermek için evlerine davet ederler. Baba, bütün
çocuklarına tek tek telefon ederek bu daveti yapar çocuklar hafta sonu için
uygundur. Gelirler. Çocukların eve gelişinden sonra, büyük bir heyecan ve
koşuşturma olur. Herkes birbirine sarılır, ıslanan giysiler değiştirilir,
saçlar kurutulur. Tüm aile bireyleri mutlu görünür.
Aile bireyleri verandada akşam yemeği yer.
Yemeğe başlamadan önce baba bir konuşma yapar ve çok güzel bir aile olduklarını
söyler. Büyük kız ve küçük kız da babalarının konuşmasını destekler,
ailelerinin mutluluklarını, anne ve babalarının olumlu yönlerini dile getirir.
Neşe içinde yenilen akşam yemeğinden sonra, tüm aile salonda toplanır. Küçük
oğlan bir sürpriz hazırlamıştır. Gramofondaki müzik eşliğinde, aile
bireylerinin eski fotoğraflarından oluşan slayt gösterisi yapar. Herkes ilgiyle
izler. Gösteri bitiminde dans ederler. Mutluluk sürerken, büyük kızın ayrıldığı
kocası gelir. Kardeşler telaşlanır. Damadı oradan gitmesi için ikna etmeye
çalışırlar, ama başaramazlar. Salona girer. Damat karısının yanında olan kızını
almak istemektedir. Bu yüzden, daha önce olduğu gibi yine tartışırlar. Damat
"Çocuğumu istiyorum, çok düzensiz bayatı var, amacım sizi üzmek
değil" diyerek karısının fotoğraflarını ortaya fırlatır. Annebabalarının
fotoğrafları görmesini istemeyen çocuklar, aceleyle onları toplarlar. Büyük
oğlan damadı evin dışına çıkarır. Bahçede büyük oğlanla, damat arasında
tartışma sürer. Damat “kızımı almadan gitmem” diyerek diretince aralarındaki
sözlü tartışma, elle kaba kuvvete, kavgaya dönüşür. Büyük oğlan bahçede bulduğu
bir kütükle damadı döverken, diğer kardeşler yetişir. Ona engel olurlar. Damat
yaralıdır. Yaralı damadı biraz kendini toparlaması ve annebabalarından gizlemek
için ahıra taşırlar. Onları merak eden annebaba da bahçeye çıkar. Yaralı damadı
görmezler ama, çocukların birbirlerine yönelik şiddetine tanık olurlar.
Annebaba çok üzgün ve şaşkın bir şekilde çocuklarını izler. Büyük oğlan
babasından özür diler. Babası ona tokat atar. Daha sonra tüm kardeşler babanın
yanına giderler, büyük oğlan yine özür diler, kardeşlerini öper. Babalarına
barıştıklarını, aralarında sorun olmadığını kanıtlamaya çalışırlar. Çocuklar
babalarının yanından ayrılır ayrılmaz, verandada tartışmaya başlarlar. Anne ve
baba verandada tartışan çocuklarının tüm konuşmalarını odadan duyar. Üzüntüleri
biraz daha artar. Baba konuşulanları duymamak için kulaklığını çıkarır.
Sabah olur. Anne çocuklarının
hepsi sevdiği için gözleme hazırlamaya başlar. Baba ortamdan uzaklaşmak için
torunlarıyla beraber balık avlamaya, göl kenarına gider. Çocuklar yaralı damada
yiyecek götürür. Onunla konuşurken yine tartışma çıkar. Büyük oğlanın karısı,
onu ikna edeceğini söyleyerek diğerlerini ahırdan çıkarır. Ahırda damatla
sevişir. Damat gideceğine söz verir.
Aile bireyleri gitmek için yavaş yavaş
toparlanmaya başlarlar. Baba göl kenarında yalnızdır. Tüm aile bireyleri
vedalaşmaya onun yanına gelirler. Çocuklar tek tek annebabaIarıyla vedalaşıp,
oradan ayrılırlar. Eve geldiklerinde atılan kahkahaların yerini durgun yüzler
almıştır. Herkes ayrılırken sessiz ve yaşanan olaylardan dolayı üzgündür.
Yollar ayrılır, çocuklar kendi dünyalarına, mücadelelerine geri dönerler.
ÖDÜLLER:
31. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde (1994)
► "En İyi Film",
► Yavuz Özkan "En İyi Yönetmen",
► Sadri Alışık ve Mehmet Aslantuğ "En İyi Erkek Oyuncu",
► Derya Alobara ile Oktay Kaynarca "En İyi Yardımcı Oyuncu
► Sedat Karadeniz "En İyi Kurgu"
(Jüri
Üyeleri: Tunç Başaran (bşk.), Tanju Gürsu, Kenan Ormanıar, Şerif Sezer,
Prof. Zafer Doğan, Agâh Özgüç, Yar. Doç. Alev İdrisoğlu).
Çasod (Çağdaş Sinema Oyuncuları Derneği) seçiiminde (1994)
► Mehmet Aslantuğ "En İyi Oyun
cu",
Magazin Gazeteciler Derneği seçiminde (1994)
► Yavuz Özkan "En İyi yönetmen",
7. Uluslararası Ankara Film Festivali'nde (1995)
► Sedat Karadeniİz "En İyi Kurgu"
► Derya Alobara “en İyi Yardımcı Kadın Oyuncu",
Adana Altın Koza Film Festivali'nde (1995)
► "En İyi 3. Film",
SİYAD (Sinema Yazarları Derneği) seçiminde (1995)
► En İyi 2. Film",
Ertunç Şenkay "En iyi Görüntü Yönetmeni",
Kültür
Bakanlığı (1995) "Sinema Başarı Ödülü
Şiddetin
Ailedeki Görüntüleri
Günümüzde medya, şiddet içeren
programlara çok yer vermekte ve şiddet her geçen gün medyaya biraz daha egemen
olmaktadır. Programcılar yalnız haberlerde ya da haber programlarında değil,
dizilerde, filmlerde, eğlence için hazırlanan programlarda bile şiddet öğesi
kullanırlar. Bunların sonundaki en büyük tehlike ise; izleyicilerin daha fazla
şiddetten zevk alır hale gelmeleri ve şiddet içeren programların en çok izlenen
programlar arasında yer almalarıdır. Yengeç Sepeti filmi de; televizyondan
yayınlanan haber programlarında yer alan şiddet içeren görüntülerle ve "Sanki
dünyalı şiddete ve bağnazlığa teslim olmuş gibi" sözleriyle başlayarak
daha ilk sahnesinde şiddet üzerine olduğunu hissettirir ve şiddet, film
süresince görüntü ve sözlerle sık sık izleyiciye sunulur.
Büyük oğlan, evli, üç çocuk sahibi, şiddet
düşkünü bir polistir. Babası aradığında sorgulamadadır. Büyük kız, televizyon
programcısı ve sunucusudur. Eşinden ayrılmış, küçük kızıyla yalnız yaşar. Televizyonda
hazırlayıp sunduğu programı şiddet üzerinedir. Küçük kız, bekar, siyasi
davalara bakan bir avukattır. Küçük oğlan ise, üniversite öğrencisidir.
Filmdeki aile bireyleri yaşam biçimleri açılarından gözlemlendiğinde; orta
sınıf bireylerdir. Büyük kentte yaşarlar, eğitimlidirler, maddi durumları
iyidir. Küçük oğlan dışında diğer çocukların hepsinin iyi bir işi ve arabası
vardır. Teknolojik olanaklardan yararlanırlar. Büyük oğlanın araç telefonunu
kullanması da onun mesleğini, konumunu ve statüsünü simgeler. Bu gibi
göstergeler açısından bakıldığında ise, çocuklar sınıf atlama aşamasını
sergiler çaba içerisinde olan bireylerdir. Çocuklar büyük kentte birbirleriyle
sık görüşemezler. Hepsinin kendi dünyaları sorunlarla doludur. Ancak
annebabalarının yanında sorunlarını gizleyip, mutlu görünmeye, onlara karşı
saygılı olmaya ve onları sorunlarıyla üzmemeye çaba harcarlar. Konuşmalar sevgi
doludur. Hepsi birer mutluluk maskesi takmış gibidir. Kendilerinin mutlu
olduklarını kanıtlayarak, yaşlı annebabalarını mutlu etmeyi amaçlarlar. Ama
kuşkusuz, maskeler düşüp, şiddet yüklü davranışlar, sorunlu kişilikler ortaya
dökülene dek. Mutluluk tablosu, büyük kızın ayrıldığı kocasının gelişine dek,
anne babalarıyla birlikteyken sürer.
Yalnız kaldıklarında yine kendi stresli dünyalarına döner, birbirleriyle
tartışırlar. Damadın gelişinden sonra ise; çocuklar rollerini daha fazla
sürdüremezler. Maskeler düşer. Aile bireylerinin ilk gelişlerinde, yemek
sırasında ve sonrasında yaşadıkları mutluluk, fırtına öncesi sessizliğe
benzemiş ve fırtına patlamıştır.
Baba, otoritedir: Saygı gösterilir, soru
sorulmaz, dediği yapılır. Çocuklarıyla iIetişimi sınırlıdır. Onlarla oturup
konuşmak yerine, susmayı ya da şiddet kullanarak uyarmayı tercih eder.
Çocukların bahçede birbirlerine karşı şiddetlerini gördükten sonra da konuşmayı
değil, büyük oğlana tokat atarak, şiddet uygulayarak uyarıda bulunmayı tercih
etmiştir. En büyük çocuk, ağabey olarak da büyük oğlan alır bu uyarıyı.
Çocuklar odaya gelip, özür dilediklerinde susar. Onların konuşmalarını duymamak
için kulaklığını bile çıkarır. Suskunluğunu film boyunca sürdürür, ortamdan kaçar.
Anne, davranışlarıyla, ses tonuyla sakindir. Çocukların birbirleriyle olan
ilişkilerinde de, babalarıyla olan ilişkilerinde de sakinleştirici, iletişim
sağlayıcı rol oynamaya çalışır. Bahçedeki tartışmalardan sonra büyük kızına,
"Kardeşler arasında olur böyle şeyler yavrum. Olmasa iyiydi ama et
tırnaktan ayrılmaz" diyerek ağabeyine karşı anlayışlı olmasını ister.
Kocasını da, çocukların onunla konuşup, özür dileme isteklerini kabul etmesi
için ikna eder. Yine kocasından çocuklarına karşı hoşgörülü olmasını ister.
Filmde sevgiden hoşgörüden yana, şiddetten uzak olmaya çalışan tek kişidir.
Annebabanın davranışları geleneksel cinsiyete dayalı rol dağılımına uygundur.
Baba, ekonomik gücü elinde bulunduran, otoriter, karar verici, anne ise; ev
işleriyle, çocuklarıyla ilgilenen, fedakar,ailede iletişimi sağlamaya çalışan
kişidir.
Şiddet, tüm çocukların davranışlarında görülse de, en çok büyük
oğlan şiddet kullanmaya eğilimlidir.. Bu özel yaşamında da, mesleğinde de
görülür. Polis yasalarının temsilcisi, düzenin koruyucusudur. Mesleği gereği
şiddeti engellemek için şiddet kullanır. Otoriter ve bu otoriteyi sağlamak için
gereğinde şiddet kullanan babanın polis oğlu da, baba için gurur duyulacak bir
insandır. Mesleği ve kişiliği ile babanın otoritesinin devamıdır.
Büyük oğlanın karısı da kocasına karşı öç
alma duygusu içindedir. Kocası onu aldatmaktadır. Bunu bilir, kocasıyla
tartışır. Büyük oğlanın karısı ile olan iletişimi de zayıftır. Yalnız
annebabanın yanında sorun çıkartmamak için mutlu aile rolü yaparlar. Gelin
uygun ortam buldukça çantasında taşıdığı içkisinden alarak, kendini
sakinleştirmekte, yanlış bir yol seçerek çevresindekilere karşı şiddetini
engellediğini düşünmektedir. Kocasına olan nefretini yalnız kaldıklarında
davranışlarıyla ve sözleriyle ona belli eder. Nihayet filmin sonlarında da
ahırda damat ile sevişerek Ortamdan kocasından öcünü alır. Damat da kendisini
döven büyük oğlandan onun karısıyla sevişerek aynı davranışı sergiler.
Büyük kız da özel yaşamında sorunlar yaşayan bir insandır.
Kocasından ayrılmış, ama küçük kızı nedeniyle onunla hala tartışma halindedir.
Babası telefonla aradığında da kocasıyla kızı konusunda birbirlerine şiddet
dolu davranışlarda bulunmaktadırlar. Kocası zorla eve gelir. Aralarında
iletişim yoktur. Konuşmaları, davranışları her ikisinin de şiddet yüklüdür.
Kızları bu olumsuz etkilenir. Bir köşeye siner. Kadın da ayrıldığı kocası da
kızlarının bu şiddet dolu ortamda kişiliğinin nasıl etkileneceğini hiç
düşünmeden kaba davranışlara devam ederler. Büyük kız hazırlayıp, sunduğu
televizyon programında şiddete karşıdır. Ama hem özel yaşamında şiddeti çok sık
kullanarak hem de şiddet sayesinde para kazanarak çelişkili davranışlar
gösterir. Programı en çok izlenen programdır. Çok beğenilir ve şiddet
üzerinedir.
Küçük kız diğer aile bireylerinden biraz
farklı yaklaşır şiddete. O siyası davalara bakar. Şiddetle karşı karşıya kalmış
kişileri savunma yolunu seçer. Ağabeyi bu tür davalara baktığı için, kız
kardeşini eleştirir. Düzeni bozmakla suçlar kız kardeşini. "Bu memleketi
bu hale getirenler kim biliyor musun? Televizyonlar, radyolar, gazeteler,
medya; bir de sizin gibiler" der. Kendisi polis olarak düzeni korumakla
görevli olduğu için, diğer etkenler ona göre suçludur.
Küçük oğlan öğrencidir.
Aileden öğrendiği şiddeti toplumdaki yansımalarla pekiştirdiği için
davranışlarında henüz yoğun biçimde görülmez. O diğerlerine göre daha
ılımlıdır. Çünkü öğrenme aşamasındadır şiddeti. "Yaşadığımız toplumda
saldırganlık bir piramidin üçgeni gibi ortaya çıkmaktadır.
Filmde; bireylerde şiddet
yüklü davranışlarının yanı sıra en çok gözlenen iletişimsizlikleridir.
Birbirlerini anlamaya çalışmak yerine suçlamayı tercih ederler. Çünkü, ben
merkezci bireylerdir. Oysa birbirleriyle empati kurabilseler, birbirlerini daha
iyi anlayabilecek, iletişim sorunlarını çözebileceklerdir. Her insan çevresini
farklı bir şekilde algılar. Eş deyişle her insan dünyaya kendine özgü bir bakış
açısı ile bakar. Eğer bir insanı anlamak istiyorsak, dünyaya onun bakış açısı
ile bakmalı, olayları onun gibi algılamaya çalışmalıyız. Bunu gerçekleştirmek
için de empati kurmak istediğimiz insanın rolüne girmeli, onun yerine geçerek
adeta olaylara onun gözlüklerinin gerisinden bakmalıyız. Ben merkezcilikle
empatik anlayış birbiri ile bağdaşmaz; Ben merkezci davranan kişinin, karşısındakinin
rolüne girmesi ve olaylara onun bakış açısından bakması, yani empati kurması
mümkün değildir. Ben merkezciliğe sahip olanlar, nesnelere ve başka insanlara
ilişkin gerçekleri fark etmekte, diğer insanların rolüne girmekte güçlük
çekerler. Böyle olunca da, diğer insanların bakış açılarını, neler
düşündüklerini ve neler hissettiklerini yeterince anlayamazlar
Büyük kız, babasına göl kenarında içinde
bulunduğu çıkmazı "Kim olduğumu, nereye ait olduğumu bilmiyorum.
Hayatımızın toplamının ne anlama geldiğini merak ediyorum" sözleri ile
dile getirir. Babası ise "Herkesin böyle çaresizlikleri olmuştur. Hayat
çok değerli bir şeydir kızım" diyerek onu teselli etmeye ve onu anlamaya
çalışır, ama kızının evden ayrıldıktan sonraki yaşam ortamını paylaşmadığı ve
yaşamadığı için onun sorunlarını anlayamaz. Böylelikle de kendini onun yerine
koyup empati kuramaz.
Filmde çok açık bir şekilde şiddet ve iletişimsizlik sorgulanır.
Bu kavramlar toplumda olduğu gibi aile yaşantısında da çözülmelere, çöküntüye
neden olmaktadır. Filmde bireyler; filmin adında da yer aldığı gibi, doğa ile
mücadelesinde yaşadığı ortamın rengine uygun olarak kaya ve deniz bitkileri
renginde olabilen, yırtıcı, obur, yaşamak için kayaların arasına gizlenerek
yakınından bir av geçmesini bekleyen ve bu avın yakınına gelmesi halinde de onu
parçalayarak yemek zorunda olan yengeçlere benzerler. Filmde annenin dışındaki
bireyler, maskeler takarak bulundukları ortama göre renk yani kişilik
değiştirerek, eğitimli de olsa, toplumsallaştığı yaşam ortamının koşullarından
kendini sıyıramayarak, toplumda empatik iletişim kuramayarak, her an avını
parçalamak için pusuya yatmış yengeçler gibi karşısındaki insanlara şiddet
uygulayarak ayakta kalabileceklerine kendilerini inandırmışlar. Ancak bu
bireyler, filmin sonunda yengeçlerin suda sepetle avlanmaları gibi,
şiddetlerine, iletişimsizliklerine yenik düşerek başarısız olup kendi
kendilerini avlamışlardır. (Emine Demiray) “Sinema Yazıları, “Seçil Büker”
&
Yengeç Sepeti", Yavuz Özkan'ın sevgi yalnızlık üstüne bir çeşitlemesi.
Yavuz’un son yıllardaki en gözde teması bu. Büyük Yalnızlık", "Film
Bitti", insanlar arasındaki iletişim kopukluğunu, çağımızın en yaygın
hastalıklarından yalnızlığı anlatan filmlerden ilk aklıma gelenler. İki
Kadın’dan bu yana bu temayı iktidar, siyasal ve toplumsal değişimlerin
getirdiği, diğer bunalımı kavramları ile yoğuruyor Yavuz. Gündelik
yaşamımızdaki şiddet, unsurunu irdeliyor. Bir Sonbahar Hikayesi ‘nde
etrafımızdaki nefret, kavga ve ölümden yakınıyor. Birbirini seven iki insanın
giderek iki yabancıya dönüşmesinde bu toplumsal nefretin rolünü araştırıyor.
Sevginin, aşkın, coşkunun, insan olma sevincinin anlamını yitirmesini, sevginin
nefretin yer değiştirmesini anlatıyor. (Vecdi Sayar, Negatif d., Kasım 1994)
“Agâh Özgüç, “Türk Filmleri Sözlüğü” 3. Cilt”
& Aile
kurumunun yapaylığı ve barındırdığı potansiyel şiddet, Yavuz Özkan'ın
"fetiş"lerinden biri haline gelmiş durumda. "Yengeç Sepeti"
bunu nihayet başarıyla ortaya döküyor. Hemen herkesin takıldığı "Adalet
yoktur, düzen vardır" türünden kiitabi laflara, altı kişinin birbiriyle
dalaştığı bölümde (aslında filmin adına, sepete konan yengeçIerin birbirlerine
saldırması esprisine en yakın sahne) olduğu gibi kötü oynanmış ve kötü
yönetilmiş bazı sahnelere; Derya Alabora'nın pencereden içeri girmesindeki
bariz "hataya" karşın, Şahika Tekand dışındaki oyuncuların da
başarıları nedeniyle, severek izlediğim bir film oldu "Yengeç
Sepeti", (Tunca Arslan, Kültür Sanat, 10 Aralık 1994) “Agâh Özgüç, “Türk
Filmleri Sözlüğü” 3. Cilt”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder