Yönetmen
Adolf Körner
Senaryo
Refik Kemal Arduman
Operatör
Necati Tözüm
Eser
Ragıp Şevki Yeşim
Yapım
Ha-Ka Film / Halil Kamil
Oyuncular : Müzeyyen Senar, Malatyalı Fahri, Nevzat Okçugil, Mümtaz Ener,
Zeki Alpan, Handan Adalı
KONU: İranın çok meşhur beldesi İsfahan’da adil, iyi yürekli bir padişah
yaşardı. Çok zengin, rahat yaşayan ama bir türlü evlat saadetini tadamayan bir
padişahtı. Ne tesadüftür ki emrinde çalışan bir Keşiş de aynı özlemi duymakta
idi. Padişahın aklına bu keşiş gelince, padişahın derdine ortak olması için onu
emretti. Ve uzun uzun sohbet ettiler. Keşiş padişaha “eğer bir saray yaptırır
içini bahçesini süslerseniz bütün zamanınızı burada geçirir acınızı
unutursunuz” deyince, padişah kısa bir sürede bu planı gerçekleştirdi. Bir gün
Keşişin karısı ve hanım sultan saraydaki eğlenceyi ziyarete giderken
karşılarına nur yüzlü bir ihtiyar çıkar, hanım sultana bir elma, Keşiş’in
karısana bir ayva fidesi verir. Ve bunları ekmelerini ister. Hanım sultan da,
Keşiş’in karısı da fidanlara kendi elleri ile bakar, büyütürler. Ancak iki ağaç
da büyüdüklerinde meyve vermezler. Hanım sultan bir gün rüyasında yine o nur
yüzlü ihtiyarı görür. Ve bu çocuk dileği için yalvarır. Yaşlı adam ona ağacın
elma verdiğini, bu dileği için bu meyveyi yemesini söyler. Hanım sultan
Keşiş’in karısına haber verir ve ağaçlarının yanlarına giderler. Hanım sultanın
elma ağacı bir elma vermiştir. Ancak Keşiş’in karısının ağacında meyve yoktur.
Hanım sultan elmasını ortadan ikiye böler ve yarısını Keşiş’in karısına verir.
Buna karşılık çocukları olduğunda birinin kızı diğerinin oğlu ile evlenecek
diye söz verdiler. Ve daha sonra ikisi de hamile kaldı.Padişahın oğlu, Keşiş’in
bir kızı olur. Kızın adı “Kara Sultan” Oğlanın adı “Ahmet Mirza Bey” olur.
Fakat ters giden bir şeyler olur.
Keşiş bey bir gün uyurken izlemeye dalar ve “Bu kadar güzel
bir kızı neden padişahın oğluna vereyim ki?” diye söylenir. Ve bu fikrini
karısına açıklar. Karısı ise “Ama Beyim biz hamile kalmadan önce çocuklarımızı
birbirleri ile evlendireceğimize yemin ettik” dedi. Keşiş bunun üzerine etrafa
kızının öldüğü haberlerini yayar. Bu haber padişahın kulağına gidince padişah
Keşiş’i huzuruna çağırır.
Padişah: “Keşiş bu söylenenler doğru mu?”
Keşiş çaresiz ifadesi vererek;
Maalesef doğru kızım öldü diyerek padişahı kandırır. Daha
sonra da kızını ve eşini alan Keşiş, Isfahan’a 3 gün uzaklıktaki “Zengi” köyüne
yerleşirler. Bu zamanda da padişahın oğlu Mirza Bey 4 yaşına girmiş, mektebe
başlamıştı. Yanında da Sofi adında çok zeki bir arkadaşı vardı. Seneler sonra
Sofi ve Mirza Bey 12–13 yaşlarına basmışlardı. Sofi Mirza Bey’e bir teklifte
bulunmuştu;
“Bak Mirza Bey baban çok zengin, serveti dünyayı alır! Ama
bizde bir daha Genç olmayacağız, genç olduk, hadi gel av avlayalım” dedi.
Mirza Bey Sofi’nin bu sözleri üzerine avlanmaya, yiğitliğe
talim etmeye gittiler. Mirza bey bir gece rüyasında “Kara Sultan”ın elinden
şerbet içtiğini görür. Kalbi ve yüreği cehennem gibiydi. Daha sonra büyük bir
heyecanla uyandı. Yalnız kimin elinde şerbet içtiğini bilmiyordu. Fakat kızın
siması aklında kalmıştı.
Bir sabah Mirza Bey babasından izin alarak sofi ile birlikte
“Zengi” köyüne gezmeye gittiler. Orada Keşiş’in evine misafir oldular, ikramlar
yediler. Artık mirza Bey hep o taraflara av yapmaya gidiyordu. Bir gün kolunda
şahini ile yine gelmişti. O gün sarayın camının yanında gergef yapan bir kız gördü.
Yanına yaklaştığı, dikkatlice baktıktan sonra bu kızın rüyasında gördüğü kız
olduğunu anlayınca yanına yaklaştı ve:
Başı yastık göre mi?, Gözü dilber görenin? , Gözüne uyku
girer mi?, Zülfüne berdar olanın?
Mirza Bey bunları söyledikten sonra kızı kendine doğru çekti,
kızı öptü ve: Söyle güzel kız sen hangi bahçenin sümbülüsün?” Deyince kız:
“Isfahanlı babam keşiş idi. Kerem eyle bırak beni! Babam
görmesin!
Delikanlı: “Aslı nedir? Salıvereyim!
Kız: “Kerem eyle bırak beni!
Dedikten sonra Mirza beyin aklına bir şey geldi. Benim adım
Kerem, senin adın Aslı olacak bundan böyle birbirimizi böyle çağıracağız! Bunun üzerine keşişin kızı Kerem’e bakarak
:
“Kabul ediyorum” dedi. Keremde kızı bıraktı. Daha sonra
Aslının işlediği gergefin üzerinde bulunan oyalı tülbenti aldı. Ve sofiyi
bularak beraber Isfahan’a döndüler. Eve geldiğinde babası Keremi bitkin gördü
ve ona ne olduğunu sordu, fakat Kerem’in ağzından tek laf bile alamadı. Padişah
birkaç gün sonra Kerem’i tekrar çağırdı ve ona sordu. Kerem’de babasından bir
saz istedi. Derdini böyle anlatacaktı. Babası sazı getirdi. Kerem durumunu
anlatan bir türkü çaldı;
Keşiş bahçesinde bir güzel gördüm, Aklım başımdan aldı ne
çare?//Taramış zülfünü, dökmüş yüzüne, Serimi sevdaya çaldı ne çare?
Babası oğlunun dediklerinden hiç birşey anlamamıştı. Oğluna
tam olarak anlayamadığını söyleyince, Kerem boynunu bükerek odadan çıktı.
Padişah haftalarca oğlunun derdini anlamak için çare arıyordu ama bulamamıştı.
Bunun üzerine padişah birilerini bulup ondan derdini öğrenmesini istedi. Çirkin
bir kadın Kerem’i Keşiş’in bahçesinde Aslı’ya bakarken görünce hemen padişaha
söyledi. Bunu duyan padişah hemen Keşiş’i yanına çağırdı ve neden yalan
söylediğini sordu. Keşiş’i kızını vermesi için ikna etti. Bunun üzerine Keşiş
padişahtan 5 ay süre istedi. Padişah da “sana 5 ay veririm ama sana yüzük vereceğim,
onunla kızını oğluma nişanla dedi. Keşiş bunu kabul etti. Bu nişanlanma
olaylarını duyan Sofi hemen Kerem’e haber verdi. Kerem’in günleri sefa ve zevk
içinde geçiyordu. Fakat aradan bir süre geçtikten sonra Aslıyı yine özlemeye
başladı. Bu durumunu babasına anlattı.
Oğlunun bu dert yanışı babasını çok üzmüştü. Padişah Kerem’e:
“Oğlum ben Keşiş’e 5 ay izin verdim. Süre bugün doluyor” dedi ve düğün
hazırlıklarına başlandı. Keşiş’de 5 ay dolduğu için “Zengi” köyünden kaçmaya
karar verdi. O gün Padişah büyük bir kafileyi Aslı’yı aramak için Zengi köyüne
gönderdi. Orada da birkaç insan topluluğu kafileye doğru geliyordu. Kerem
onlara neler olduğunu sordu. Bunu üzerine ihtiyardan şu yanıtı aldı: “Bizim
burada bir Keşiş otururdu, onlar gece gittiler. Bizde bir şey olacak herhalde
diye gidiyoruz” dedi. Kerem ağlamaya başladı. Daha sonra hemen aslı ile
buluştukları bahçeye gider ve oradan geçen bir kızı Aslı’ya benzetir ve türkü
söylemeye başlar. Onu duyan kız “Ey âşık! Beni kime benzettin?”
Kerem cevap verir: “Seni Aslı Han’ıma benzettim” dedi.
Bunun
üzerine kız Kerem’e: “Aslı Hanımanne ve babasıyla birlikte Hoy’a kaçtılar”
dedi. Kerem bu sözün üzerine çok sevindi. Ve bir türkü söyledi. Keşişlerin
kaçtığı haberi padişahın kulağına gidince kızdı ve Zengi köyüne geldi. Ama
onları bulamadı. Hemen Kerem’in yanına gitti ve “Ey oğlum bu halin ne?” diye
sordu. Kerem’i alarak Isfahan’a döndü. Kerem babasına Aslı Han’ın arkasından
gitmek istediğini söyledi. Babası da engel olmadı. Arkadaşı Sofi ile yola koyuldular
ve Zengi köyüne geldiler. Köyde gezinen bir kıza keşiş’i soru ve Hoy’a
gittiklerini öğrendi. Oradan sonra Hoy’a vardılar. Bir kahvedekilere Keşiş’i
sordular ve onun birkaç gün önce Suşi’ye gittiklerini öğrendi. Kerem bu şekilde
Aslının peşinden gidiyordu. Her gittiği yerde ondan saz çalması isteniyordu. Bu
şekilde Suşi’den sonra Gence, Revan, Acuz, Çıldır, Şerki, Kelbe’ye gittiler.
Kelbe’de de aldıkları üzücü haber onların 3 ay önce Kars’a gitmiş olmalarıydı.
Daha sonra Kars’a vardılar ve Keşiş’i sordular. Kahvedekiler ondan bir şarkı
söylemesini istedi. Ve bunun sonucunda onların Oltu’ya gittiklerini öğrendiler.
Oltu’dan sonra: Narman’a, Beyazıt ve Beyat’a gittiğin öğrendi.
Beyat’dan aldıkları haberde onların 4 Gün önce Van’a
gitmeleriydi İkisi birlikte Van’a giderken yolda 40 haramiler ile
karşılaştılar. Haramiler onları aramak istedi. Kerem de “Ağalar ben Acem Şah’ın
oğluyum, şimdi gurbete düştüm rica etsem de sılaya gitsem?” dedi. Haramiler ona
“Ey âşık Allah selamet etsin diyerek yol vermeden önce türkü istediler. Türküyü
duyanlar “aferin” dedi, Kerem’de Keşiş’i sordu ve türkü karşılığında Tiflis’e
gittiklerini öğrendi ve yola koyuldu. Tiflis’e geldiler ve kahvedekilerden
türkü karşılığında Ahlât’a gittiklerini öğrendi. Bu şekilde Nemrut dağını geçerek
Ahlât’a geldiler. Oradan Velhasıl dağı, Muş ovası, Muş, Çanlı kiliseyi gezdiler
ve aradılar. Çanlı Kiliseden gelin kızlar çıkıyordu. Kerem o kızı Aslı’ya
benzetti. Ve yine türkü söyledi, saz çaldı. Sonra oradan Malazgirt’i öğrendi.
Karşılarına Murat ırmağı çıktı. Irmak çok delicoş akıyordu. Kerem’in türküsü
ile yavaşladı ve geçtiler. Oradan Malazgirt’e geldiler. Kahvede saz çalanlar
vardı. Beraber saz çaldılar. Kerem’i çok alkışladılar. Neyse oradan Pasin
ovası, Uzun Ahmed, Hasan Kalesi, Çoban köprüsünü gezdiler. Orada dalgacı bir
adam vardı. “Ben Keşiş-’im” diye dalga geçiyordu. Kerem’i görünce bu dalgacı
bir tabuta girdi. Kerem’e adam öldü, namazını kılalım diye şaka yaptılar. Kerem
adamın öldüğüne inandı. Aslında şaka idi. Namazdan sonra şaka olduğu-nu
söylemek için tabutu açtılar ve adamı ölü buldular.
Neyse Kerem ve Sofi yollarına devam ettiler. Gümüşlü Kümbet,
Hadım Pınar geçildi. Orada Kerem giysi yıkayan kızlar gördü ve Aslı’dan kalan
tülbenti çıkartarak yıkaması için onlara verdi. Daha sonra da Laleli Dağına
çıktılar. Hava çok bozmuştu. Fırtınalar koptu 3 gün 3 gece orada kaldılar.
Üçüncü gecede nur yüzlü bir adam geldi. Ve onları atının arkasına alarak onları
bir çırpıda Erzurum’a götürdü. Meğer o adam Hızır Aleyhisselam imiş. Orada bir
konakta kaldılar. İkramlar gördüler. Kerem sazı eline alarak türkü söyledi.
Sonra ağlamaya başladı. Sofi’ye neden ağladığını sordular. Sofi anlattı. Sabaha
Yola çıktılar. Gezerlerken bir hamam gördüler. Cafer Ağa hamamı imiş. Oradan
çıkan kadınların arasında Aslı’yı gördü ve hemen türkü söylemeye başladı. Bunu
duyan Aslı Kerem’i gördü ve Hemen eve koştu anasına haber verdi. Anası Keşiş’e
haber verince yola çıktılar. Kerem ağlamaya başladı. Sonra sokaktaki çocuklara
Keşiş’i sordular ve Mancunlar mahallesine giderlerken yol 3’e ayrıldı. Ortadan
girdiler. Günlerce yol gittiler. Eşen Kalesine vardılar. Oradan sonra Vabrik,
Tercan, Çinci beli, Erzincan aşıldı. Kerem Erzincanlılardan Keşiş’in Sarılar’a
gittiğini öğrendi. Yolları bir geldi. Nuh Aleyhisselam’ın Nuh gemisinin
oturduğu yere geldiler. Yerde bir kuru kafa gören Kerem kuru kafa ile konuşmaya
başladı. Sofi şaşkınca Kerem’i izliyordu. Neyse sonra Eşkat’a vardılar,
Engürü’ye gittiler. Kerem bir mezarlıkda ağlayan kız gördü. Kızla konuştu.
Ölenin sevgilisi olduğunu anladı. Yola koyuldular. Kahveye geldi. Türkü
söyledi. Sonra Ayaş’a gittiler. Yol viran olmuştu. Kerem viran olmuş yolla
söyleşti. Sofi adeta olanlara şaşıyordu. Ayaşlılar Keşiş’in Zile’ye gittiğini
söyledi. Tekrar yollara düş Yeniden yollara düştükten sonra Kızılırmak’a
vardılar. Nehir deli coş akıyordu. Ama Kerem’in türküsü ile duruldu. Onlarda
geçtiler. Zile’ye vardılar. Hanın sahibi onları içeri almadı gitti. Onlarda
kapıyı kırdı. Kapıyı yakarak ısındılar. Sonra Sivas’a gittiler. Oradan da
doğruca Kayseri’ye vardılar. Kerem bir cenaze gördü ve türkü söyledi. Bunu
Duyan imam Kerem’e çok kızdı. Neyse onlarda oradan Keşiş’in kaldığı eve
geldiler. Aslı bahçede geziyordu. Kerem hemen yanına gitti. Kendini tanıtmadı
ve “ben dişçi kadına gelmiştim dedi” Aslı onu içeri aldı. Anasına söyledi ve
Kerem Aslı’nın dizine yatarak ağzını açtı. Anası sordu “Hangi dişin?” Kerem
gösterdi fakat o diş değildi. Öyle böyle bütün dişlerini çektirdi. Ağzı kan
dolmuştu. Cebinden Aslı’dan kalan eşarbı çıkartarak ağzına tuttu.
Tülbenti tanıyan Aslı “Bu Kerem!” dire bağırdı. Anası hemen
Keşiş’e haber vermeye gitti. Kerem o an hemen türkü söylemeye başladı ve sazdan
başını kaldırınca Aslı’nın onu dinlediğini gördü. Aslı onu hemen dışarı
çıkartmaya çalışırken Kerem’in ayağı kapıya sıkıştı ve kanamaya başladı. O
sırada Kerem Tanrıya “Ey rabbim şu kızı bana âşık et” dedi. Tam o sırada isteği
kabul olundu. Aslı kapıyı açıp hemen Kerem’e sarıldı. Aslı Kerem’e:
“Hadi git buradan babam gelirse seni öldürür, gece gel, beni
al!” Kerem oradan çıkıp kahveye gider. Gece olunca Aslının evine gider. Saz
çalmaya başlar. Babası onu duyar ve yanında ki adamlarla Kerem’i yakalamak
isterler. Kerem kaçıp gizlenir. Sonra tekrar pencereye çıkar. Tekrar çağırırken
onu tutuklarlar. Hapse atarlar. Kerem’in aklı başından gitti. Dili tutuldu.
Kadıyı, müftüyü çağırdılar. “Baksanıza Keşiş’in evine bir adam girmiş,
öldürelim mi?” Müftü izin vermedi. Sonra Kerem’in dili açıldı. Türkü söylemeye
başladı. Kerem’in dilinin açıldığını beye haber verirler. Bey Kerem’i yanına
çağırır. Kerem başlar türkü söylemeye. Bey kızmaya başlar. Kerem onu dinlemeden
tekrar söyler. Bey yine kızar. Amire dönüp idam fetvasını ister. Hâkim izin
veremem, bunların aslı var dedi ve yerinden kalkıp Harem’ine geçti. Meğer beyin
Hasene adında kız kardeşi varmış. Beyin halini görünce halini sordu. O da
Kerem’i öldürmesini istedi. Karşılığında 15 kese altın verecekti. Çünkü kadı,
müftü öldürülmesine izin vermiyordu. Hasene bunu kabul etti. O sırada da Kadı
Kerem’ döndü. “Bak oğlum buradan kaç sana zulm edip öldürecekler” Kerem bu
sözleri duymadı bile ve saz çal-maya başladı. Hâkim Kerem’e sordu: “Oğlum senin
bu kızla alakan var mı? Nişanlı mısınız?” dedi. Eğer nişanlı değilseniz 2 şahit
bul seni şu Aslı ile nişanlayalım” dedi. Kerem hemen Sofi’yi çağırdı. Hâkim
mesele’yi sofi’ye sordu. Sofi’de anlattı. O sıralarda da Hasene Hanım 40 tane
gülcülerden kız alıp her birine kıyafet giydirdi. Sonra onları büyük bir
bahçeye soktu. Ve Kerem’i çağırdı. Kerem içlerinden Aslı’yı görünce gözünü
ondan ayırmadı. Zaten başka bir kıza baksaydı, Hasene Hanım onu öldürecekti.
Kerem gözünü ondan ayırmayınca o da Kerem’in gerçekten Hak aşığı olduğunu
anladı. Hasene Hanım bu aşkı anlayınca Aslı’yı ondan sakladılar. Hasene Hanım
Kerem’den türkü söylemesini istedi. Kerem hep Aslı’ya hitap eden türküler
söylüyordu. Hasene Hanım kızdı ve kendisine hitap eden bir türkü söylemesini
istedi. Kerem yine Aslı’ya söyledi. Bu sefer Hasene Hanım sordu:
“Kerem ben ne derim, sen ne dersin? Sana hemen Aslı’yı
alıvereyim” dedi. Kerem:
“Ya Rab, sana şükürler olsun” dedi. Hasene hanım bu
türkülerden onun gerçek bir âşık olduğunu anladı. Ve:
“Senin gerçekten âşık olduğunun isbatı var mı?” dedi.
Kerem’de:
“Bak
ben bir türkü söyleyeyim, eğer Aslı’nın her yönünden söz etmezsem beni öldür” dedi.
Ve türküsüne başladı:
Bir hali diyor merde mert cengi //Bir hali dövüyor cümle
frengi
Bir hali bozulmaz hiç onun rengi //Bir şulesi halka
yetişir...
Hasene Hanım baktı ki bu türkü tam Aslı’yı anlatır, hemen
herşeyi beye anlatır:
“Bu kızı Kerem’e verelim, eğer vermezsek, Kerem’in ahı bizi
yakar”
Bey bu sözleri duyunca hemen Keşiş’in yanına gider ve:
Kızını Kerem’e ver, eğer vermezsen seni öldürürüm” dedi.
Bu olanları Keşiş karısına anlattı. Ve o gece Kayseri’den
kaçtılar. Sabah onları bulamadılar. Bir kişi onların Tekke’ye doğru gittiğini
söyledi. Kerem çok üzüldü ve beyin ayağına kapanarak; “Aman beyim ben böyle
olacağını bilirdim. Allahaısmarladık” diyerek yola koyuldular.
Tekke’ye ulaştılar. Oradan Karapınar’a geçtiler. Sonra Haleb
yoluna düştüler. Keşiş’de Haleb’de ermeni evine girdi. Halebli ermeni onun
başka biri olduğunu anladı. Ermeni Keşiş’e burada ne aradığını sordu. Keşiş
başından geçen her şeyi anlattı. Halebli Ermeni de: “O halde Kerem buraya
gelmeden kızını evlendir” Bu sırada da Aslı Han babasına feryad ediyordu. Kerem
ve Sofi’de Haleb’e geldiler. Burada Kerem hanın sahibi Külhan Beyine başından
geçenleri anlattı. Külhanbeyi Kerem’i Aslı’ya alacağına söz verdi. Bir koca
karı tuttu. Onu Aslı Han’ın yanına gönderdi. Koca karı Aslı Han’a: “Kerem’in
yanına gitmek ister misin?” deyince Aslı hemen kalktı. Külhanbey’de Kerem’e
haber verdi. Koca Karı’da Aslı Han’a:
“Git anandan Haleb’i gezeceğiz diye izin al” dedi. Anası da
“tamam ama sakın geç kalma” dedi. Sonra Külhanbeyi Kerem’i Aslı ile buluşacağı
Kümbet’e götürdü. Orada Kerem’i gören Haleb paşası onu zindana attırdı. Kerem’i
zindan’a türkü söylerken duyan paşa ona kendini tanıttı ve Aslı Han’a şu anda
düğün yapıldığını söyledi. Kerem’de: “Bana güzel bir at, silah ve hizmetkâr ver
Aslı kiliseden çıkarken beni görsün” dedi. Paşa isteklerini yaptı. Ertesi gün
Kerem kilisenin oraya gitti. Paşa arkadan adamlar gönderdi. Kerem Aslı’yı
görünce türkü söylemeye başladı. Onu gören Aslı hemen yolunu değiştirdi. Sonra
adamlar kızı hemen örtüp konağa getirdiler. Keşiş’in dostları Keşiş’e haber
verince Kerem’den kurtuluş olmadığını anladı. Keşiş’in aklına bir fikir geldi.
bire Kerem cayır cayır yanmaya başladı. Külleri yere döküldü. Aslı ağlamaya
başladı. Ve hemen annesine haber verdi. Annesi de kızım bu senin sevinecek
günündür deyince Aslı annesine Kerem’in küllerini gösterdi. Annesi de çok
şaşırdı. Sonra Paşa Aslı Han’ı sorguya çekti. Olayların Keşiş’in yaptığı
anlaşıldı. Keşiş öldürüldü. Aslı 40 gün Kerem’in küllerinin başında bekledi.
Sonra saçlarını süpürge ederek silerken küllerin içinde kalan ateş ile Aslı’da
kül oldu. İkisinin külleri birbirine karıştı. Bunu görenler Paşa’ya haber
verdiler. Paşa’da Aslı’nın annesini türlü eziyetlerle öldürdü. Daha sonra ki
günde Sofi’ye düğün yaptılar. 40 gün 40 gece düğün oldu. [1]
Not: Film 1971 yılında Orhan Elmas’ın rejisiyle ikinci
kez beyaz perdeye aktarılmıştır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder