Powered By Blogger

25 Aralık 2022 Pazar

 

MÜLTECİ (2007) 


Senaryo ve Yönetmen: Reis Çelik, Görüntü Yönetmeni: Reis Çelik, Müzik: Kalan Müzik, Yapım: RH Yapımcılık/ Reis Çelik, Baran Seyhan, Kurgu: Ulaş Cihan Şimşek, Sanat Yönetmeni: Numan Acar, Ekrem Çelik, Yürütücü Yapımcı: Numan Acar, Görsel Efektler: Uğur Erbaş,

Oyuncular: Luk Piyes, Derya Durmaz, Halil Ergün, Numan Acar, Yüksel Arıcı, Necemettin Çobanoğlu, Ali Tutal

Konu: Şivan, Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaşayan, 20 yaşında bir gençtir. Şivan’ın dedesi Şaho, varlığını sürdürebilmek için hem devlet güçlerine hem de bölgede güçlü olan örgüte mesafeli duran Givdanlı aşiretinin ağasıdır. Şivan, sevdiği kız Berfin ile tarlada buluştuğu bir gün, tarlaya sabotaj düzenlenir ve köyün tüm harmanı yakılır. Olay üzerine başlayan polis sorgusu, olay anında tarlada olduğu kanıtlanan Şivan’ın hayatını geri dönülmez bir şekilde değiştirir. Sorguya alınan Şivan, hem polis ve örgütün arasında kalmıştır. Torununun hayatının tehlikede olduğunu düşünen dedesi Şaho, Şivan’ın yurtdışına çıkarılmasını sağlar. Bir şebeke aracılığıyla Almanya’ya kaçırılan Şivan, burada bir sığınmacılar kampına yerleştirilir. Ne var ki dilini bilmediği bu ülkede Şivan’ı Türkiye’de yaşadığı deneyime farklı boyutlar ekleyecek bir sınav beklemektedir.

 Reis Çelik’le bir söyleşi: Müge SERÇEK

Filmi biraz anlatır mısınız?

Dünyanın en büyük problemlerinden biri mültecilik problemidir. Filmin özünde niye mülteci olduklarını anlatıyoruz. Emperyalizm ülkeleri sömürüp bütün değerlerini ve zenginlikleri kendi şatolarına götürdüklerinde Afrika, Asya, Güney Amerika açlıktan perişan olup onların kaynakları Amerika ve Avrupa'yı zengin etmiştir. Göç kaynakları aşındığı yerde başlamıştır. Filmin özü budur, bunu anlatmaya çalıştık.

 
Çekimler kaç gün sürdü, nerelerde çekim yaptınız?

Çekimlere başladığımız takvim 1 yıl oldu. Maceralı bir film yolculuğu yaptık. Filmin çekimlerine geçen yıl şubat ayında Köln şehrinde başladık. Sonra biraz bekledik ve ekinler büyüyüp biçim zamanı geldiğinde Kars'ta çekimlere devam ettik. Köyde çekimler gereği yangın çıkardık. Filmin devamını Almanya'daki bir mülteci kampında çekecektik gerekli izinleri aldık ve çekimlere başladık ancak bizim çekimlere başlamamızla bizi kovmaları bir oldu. Biraz yaralarına dokunduk tabii, alman demokrasisini, Avrupa demokrasisini ve demokrasiyi satanların demokrasisini irdelediğimiz için onlara ters geldi herhalde, bahaneler bulup bizi kovdular. Durum böyle gelişince biz hayli bir sıkıntıya düştük. Türkiye'ye gelip burada bir mülteci kampı kurduk. Kırklareli'nde 1989 yılında Bulgaristan' dan gelenler için yapılan bir mülteci kampını yeniden dizayn ettik, Almanya'daki mülteci kamplarına benzettik. Sonra bu kampa Afrika'dan Asya'dan Antarktika'dan mülteciler bulduk. Çünkü mülteci kampı böyle bir şeydir. Alman polisi, arabası yaptık ve küçük bir Almanya yaratmaya çalıştık. Böylece Almanya'da çekmemiz gereken sahneleri bu kampta çektik. Bu aralıklarla tam bir yıl film çekmiş olduk.

  Oyuncu seçimini nasıl gerçekleştirdiniz?

. Diğer oyuncuların bir kısmı Almanya'dan ve Türkiye'den. Halil Ergün, Derya Durmaz, Yüksel Arıcı, gibi birçok oyuncu arkadaşım geldiler, mülteci kampına katıldılar. Kırklareli'ndeki kampta Afrikalı, Asyalı nereden bulacağız diye sıkıntı çekerken Dışişleri Bakanlığı gelen mültecilerle baş edemem iş ve Kırklareli kampını Almanya'daki mülteci kampı gibi yapmaya karar vermiş Birleşik Milletler aracılığıyla. Biz kamp için insan ararken şansımıza 50  60 tane mülteciyi getirip o kampa yerleştirmişler. Bu bizim için inanılmaz bir şanstı. Filmlerimi çekerken sevdiğim bir yöntem vardır. Doğal insanı ve bu insanın atmosferini filmin içersine sokmayı seviyorum. Bunun için birkaç gerçek oyuncu kullanıp onları doğal insanların arasına sokuyorum. Böyle olunca oyunculukla doğal insan refleksi arasındaki fark çok ortaya çıkıyor. Bu yüzden kimsenin senaryoyu ezberlemesini istemiyorum. Senaryoları okutuyorum, sonra sete gidince hepsiinin elinden senaryoları alıyorum. Aklınızda ne kaldıysa oynayın nasıl olsa hikayeye hakimsizin diyorum. Köylülerle çalışmayı çok seviyorum, onları gaza getirmeyi bayağı beceriyorum, bir ajitasyon yapıyorum; köylüler hemen oynamaya başlıyorlar bu sefer de bizim oyuncular yavan kalıyorlar. Bir iki denemeden sonra da oyuncular açılıyor ve çekimler gayet güzel oluyor. Halil Ergün'ü ve diğer oyuncuları köylülerin arasına katıyorum, bunlar öyle kaynaşıyorlar ki, çevreden çekimleri izlemeye gelenler 'artistler gelmiş diye söylediler ama ortada artist filan yok, köylüleri birbirlerine düşürmüşler' diyorlar.

  Sizce Türk sinemasında neden fok az siyasi film yapılıyor?

Bir, içersinde toplumsal özü kuvvetli olan, toplumsal derdi olan sinema var, bir de ticari sinema var. Sinemadaki yükselişin ana kaynağı sinemadan para kazananlar da oldu diye bir laf dolaşınca herkes film yapmaya başladı. Bizde meşhurdur, bu biri bir mahallede dönerci dükkanı açar iyi iş yapar; çok zaman geçmeden bir bakarsınız ki mahalle olduğu gibi dönerci dükkanı olmuştur. Herkes biz de dükkan açalım, kazanalım diye düşünür ama bu sefer hepsi batar. Aynı refleksi Türk sineması için de görüyoruz. Falan kişi şu filmden çok para kazandı, 4 milyon gişe yaptı, hadi biz de film yapalım düşüncesiyle gerçekleşti. Bu olayı bir yanıyla iyi görüyorum bir yanıyla kötü görüyorum.

İyi gördüğüm yan, bir sinema sektörünün oluşma ihtimali var. Bizim en büyük eksiğimiz de bir sinema sektörünün olmaması. Şimdiye kadar hasbelkader sinema yapılmış. Her ı O yılda bir ülkenin sanatı ve siyaseti üzerinden tank geçerse ortada sanat filan kalmaz. Sinema her başını kaldırdığında bir darbe oluyor ve sinema tarihe gömülüyor. Yeniden küllerinden doğmak da uzun zaman alıyor. Bu açıdan günümüzde Türk filmlerinin çoğalması iyi bir şey. Tabii ki bunu içerisinde korku filmi de, aşk filmi de, siyası film de, gırgır film de olacak ki bir sektör oluşabilsin. Bu hem yeni oyuncuların yetişmesine ve renk katmasına yol açacak hem de teknik anlamda laboratuarların ve teknik insanların kendilerini yenilemesini ve yeni teknolojilerle tanışmasını sağlayacak. Bir de sinema seyircisini çoğalttı. Türk filmi izleyen seyirci sayısında ciddi bir artış görüldü. Kötü gördüğüm yan ise, popcorn dediğimiz sinema iki kahkaha artırmak, bir kamera sallayıp korkutmak, seyirci toplamak mantalitesiyle içi tamamen boş, hiçbir derdi olmayan sinemaya yönelmek de aynı çöküşü beraberinde getirebilir. Yani insanlar bir daha küsüp Amerikan sinemasına dönerse bir daha toparlayamayız. Popcorn sinemasının çoğalması bir anlamda alternatif filmin önünü kesiyor. Çünkü salonlarda yer kalmıyor, dağıtımcılar Reis ile Nuri ile pek ilgilenmiyor. Bu bir baskı oluşturuyor. Örneğin Amerika'nın popüler sinemasının ötesinde inanılmaz bir bağımsız sinema vardır. Ancak biz bunların hiç birini ne görebiliyoruz ne de izleyebiliyoruz. Çünkü bunların yolu kesik. Dağıtım şansı çok zayıf. Türkiye'de de aynı şey olacak. Bir süre sonra bizde bir sinema bulsak ta filmimizi oynatsak diye çok zorlanacağız onlardan bize yer kalmayacak. Bu da gerçek sinemanın yapısıyla çok örtüşmeyen ve biraz onu zorlayan, köşe sıkıştıran bir durum. Bu durum sinemayla daha az ilgilenilmesine neden olabilir. Ama tabii ki burada bir kota koyamazsınız sen film çek sen çekme, senin konun yanlış seninki doğru gibi bir şey söylenemez. Ama bağımsız sinema konularını ve anlatımlarını o kadar güçlü seçecek ki. İster istemez bunun önüne geçip kendisini gösterme şansı yakalayacağız. Bugün televizyon dizilerinin içerisinde Deniz Gezmiş'lerin 6. filoyu denize dökmesi kırık dökükte anlatılsa gelecek kuşağın bu olayları merak etmesini ve soru sormasını sağlayacaktır, sanatın işlevi burada başlıyor. Sinemada da Mavi Gözlü Dev, Beynelmilel, Eve Dönüş filmlerini kendi içlerinde sinemasal anlamda iyi ya da kötü diye tartışabiliriz ama bir döneme tanıklık yapmasını, bir dönemin insanlarının göz önüne getirmesini çok tahir ediyor ve alkışlıyorum. Bunun ilerlemesi için yapıcı bakmak gerekiyor, olumlu eleştiri yaparsak ilerletiriz. Yoksa her şeye tukaka yapan bir düşünceyle olmaz. (Sinematürk Aylık Sinema Dergisi, 2007, sayı 910 )


FİLMİ İZLE 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder