POLİS (2007)
Senaryo ve Yönetmen: Onur Ünlü,
Görüntü Yönetmeni: Aras Demiray, Müzik: Özgür Akgül, Mehmet Erdem,
Alp Erkin Çakmak, Yapım: Eflâtun Film/Onur Ünlü,Funda Alp, A. Taner
Elhan Kurgu: Ahmetcan Çakırca, Sanat Yönetmeni: Alper yanar,
Yardımcı Yönetmen: Orçun Okşar, Kurgu Asistanları: Yusuf Ziya Kaya,
Yılmaz Uğurlu, Emrah Canoğlu, Negatif Kayıt: Şafak Mihlaç, Işık Şefi:
Vedat Özdemir, Işık asst.: Orhan Sever, Özer Çalık, Arda Erkmen,
Telesine: Esra Çora, Makyaj: Ahsen Gülkaya, Sfx: Umay Korgül,
Şenay Korgül Okuryüz, Ses TasarımFinal Mix: Orçun Kozluca, Müik
kayıt: Ulaş Ağçe, Ses Fx: Mehmet Aksoy, Foley Artist: Fuat
Güney, Ali Ören, DS Nitris: Burak Sürücü, Prodüksiyon Amiri: Özlem
Yılmaz, Film Reklamı: Tümay Özokur,
Oyuncular: Haluk Bilginer (Musa Rami), Özgü Namal
(Funda), Ragıp Savaş (Komiser Yılmaz), Sermiyan Midyat (Nihat), Settar
Tanrıdöğen (Hayri), Kaan Çakır (Tayfun İzmitli), Emre Karayel (Bekir), Sinan
Çalışkanoğlu (Haluk), Yeşim Ceren Bozoğlu (Derya), Emel Pala (Perihan), Zafer
Diper (Doktor), Aylin Çalap (Sevgi), Murat Cemcir (Kmiser Hüseyin), Gözde
Akyıldız (Ece), Neşe Sayles (Yoyo Ma), Engin Benli (Volkan Selanikli), Eda
Özdemir (Yelda)
Konu: 63. yaşını bugün dolduracak olan
emektar ve efsanevi cinayet masası polisi Musa Rami, yıllardır peşinde olduğu
meşhur mafya babası Payidar Selanikli’nin küçük oğlu Volkan Selanikli’yi
öldürmek zorunda kalır. Volkan Selanikli ölürken Musa Rami’ye ağır tehditlerde
bulunur fakat Musa Rami bunları önemsemez. Hatta aynı günün akşamı, ailesinin
kendisi için hazırladığı sürpriz doğum günü partisi, Musa Rami’nin keyfini daha
da artırır. Ancak ertesi gün polis merkezine gittiğinde tehditlerin ayyuka
çıktığını öğrenir. Hatta gün içinde küçük torunu ile gezerken adamın birisi
Musa Rami’nin kulağına bütün ailesini tek tek öldüreceklerini fısıldar. Fakat
Musa Rami bu tehditlere kulak asacak durumda değildir; çünkü aklı, suç sosyolojisi
üzerine hazırladığı bitirme tezi için kendisinden yardım alan genç Funda’yla
fazlasıyla meşguldür. Ancak ‘tarzı’ gereği, asla haddini aşmaz ve Funda’ya
duyduğu derin aşkı ona hissettirmez bile. Ne var ki, Funda ile görüştükleri bir
günün sonunda ağzından burnundan aniden kan boşanınca gittiği kadim dostu
Doktor Demir, ona, beyninde ur olduğunu ve en fazla iki ay içerisinde öleceğini
söyler. Bu haber, Rami’yi ilkelerinden fedakârlık edip, hem ailesi hem de
Funda’yla ilgili daha hızlı kararlar almak zorunda bırakacaktır
İşte çağdaş Türk sinemasından yeni bir
‘opus’ (yani eser). Tümüyle başarılı değil, hatta başarısızlığa daha yakın, ama
yine de içinde çok ilginç şeyler barındırıyor ve olasılıkla bir yeni yönetmeni
haberliyor.
Hepsi kendi başına birer klişe olan bu
olaylar, yönetmenin aşırı biçim oyunlarıyla (“Las Vegas” dizisindeki gibi ordan
oraya büyük bir hızla devinen kamera, çılgın zoom’lar, kasten yanlış
hesaplanmış, kafaları dışarda bırakan çerçevelemeler, vs.) ve de sürekli
olaylarla aramıza giren, kimi en önemli konuşmaları anlaşılmaz hale getiren bir
müzikle anlatılmaya çalışılıyor. Yönetmenin şaşırtıcı bir müzik anlayışı var.
Örneğin tüm Rami ailesini Gloria Gaynor’un “I Will Survive”ıyla dans
ettirirken, birden oradan Hamiyet Yüceses’in “Bakmıyor Çeşmi Siyah”ına geçiyor.
Ve kafanız allakbullak oluyor.
Ama bu kargaşa içinde, yine şaşılacak kadar iyi ve etkileyici bölümler de var. Kendi adıma, baştaki intihar (?)sahnesini, öğrenci kız Funda’yla Cafe’deki ilk buluşmayı, Musa’nın müzikal biçimde okunan Kuran’ı dinleyerek kendisini vurmaktan vazgeçmesini kolay kolay unutacak değilim. Ya da tüm final sahnesini. Bu sahnelerden kimi zaman çılgın bir neşe fışkırıyor (piknikteki dans), kimi zaman ise ölümcül bir romantizm, hüznün doruklarında gezinen bir melankoli duygusu...Ne olursa olsun, yönetmende biraz çılgınlık olduğu kesin!...
Haluk Bilginer’in dört dörtlük bir oyun verdiği, Özgü Namal ve Ragıp Savaş’ı izlemenin her zamanki gibi keyifli olduğu film, özellikle yeni ve taze bir sinema arayanlara. Ama kusursuzluk arayanlara değil... (Atilla Dorsay)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder