Powered By Blogger

27 Aralık 2022 Salı

 

HAYAT VAR (2008) 


Senaryo ve Yönetmen: Reha Erdem, Görüntü Yönetmeni: Florent Herry, Müzik: Orhan Gencebay, Yapım: Atlantik Film/ Ömer Atay Kurgu: Reha Erdem, Ses Miksaj: Herve Guyader, Kurgu ve Ses Tasarım: Reha Erdem, Sanat Yönetmeni: Ömer Atay, Kostüm: Mehtap Tunay, Kasting: Özlem Sungur Yener, Yürütücü Yapımcı: Gamze Paker, Yapım Amiri: Kaan Kurbanoğlu, Yönetmen Asistanları: Barış özbiçer, Selcen Ergun, İpek Kemahlıoğlu, Post Prodüksiyon Süpervizörü: Cengiz Çilek, Ortak Yapımcılar: Cemal Noyan, Harilaos Padouvas, Despina Mouzaki, Konstantinos Geronikolos, Kalin Kalinov

 Oyuncular: Elit İşcan (Hayat), Erdal Beşikçioğlu (Baba), Levend Yılmaz (Dede), Banu Fotocan (Anne), Handan Karaadam (Kamile), Nebil Sayın (Adam), Erhan Tekin(Oğlan), Metin Yıldırım (Bakkal), Önder Açıkbaş (Polis), Aynur Tokluoğlu (Öğretmen), İsmail Başöz(Müdür), Canbert Yerguz (1. Genç Oğlan), Kaan Mestut (2. Genç Oğlan), Halim Ercan (3. Genç Oğlan), Güliz Gençoğlu (1. Genç Kadın), Yaprak Aras (2. Genç Kadın Şahinbaş), Rahmi Elhan (İmam), Ender Efe Satır(Bebek), Kadir Poktiç (Oğlanın Arkadaşı), Asil Büyüközçelik (Bahçedeki Çift), Nilüfer Alptekin (Arabadaki Çift), Başak Keser, Serdar Bakioğlu, Steven Chen (Asyalılar), Mehmet Karabazar, Ali Düşenkalkar (Lunaparkçı)

 Konu: Reha Erdem, İstanbul'u bugüne dek hiçbir filmde görülmedik farklılıkta ele alarak adeta bir 'su kenti' olarak çiziyor, acı dolu, sert ve açık söylemek gerekirse hazmı hayli zor bir öykü anlatıyor. Hiçbir baltaya sap olamamış, gemilere kadın götüren, esrar kuryeliği vb. yasadışı işlere bulaşmış gizli eşcinsel babası ve oksijen tüpüne bağlı 'sürünen' yatalak dedesiyle aynı evde kabus gibi bir yaşam süren 14 yaşındaki bir kızın, Hayat'ın öyküsü var karşımızda. Anne çekmiş gitmiş, bir polisle evlenmiş, yeni bir çocuk doğurmuş... Boğaz'a açılan bir derenin ağzındaki küçük kulübede yaşayan bu tuhaf aile, İstanbul'un kıyısında köşesinde kalmışlığın ve merkezden dışlanmışlığın tipik bir simgesi. Babasının kayığıyla okula giden, nafile çabalarla yaşama tutunmaya çalışan zavallı kızın ergenliğe geçiş sancılarını, Gencebay şarkıları eşliğinde aktaran "Hayat Var", 'Gün gelecek isyan edip / niye doğdum diyeceksin / Gün gelecek isyanına / kahkahayla güleceksin' diyor özetle. Okulda da dışlanan ve uyumsuzluğu yaşayan Hayat, bir atölyede çırak olarak çalışan Fenerbahçe taraftan çocuk dışında kimseden yakınlık ve ilgi görmüyor, sapık bir bakkalın tacizlerine uğruyor ve ruhu iyice örseleniyor. Müthiş deniz çekimleriyle her biri ayrı güzellikte kartpostalvari görüntüler sunan Reha Erdem, dış sesleri de inanılmaz bir yaratıcılıkta kullanarak benzersiz bir gerçeklik duygusu yakalıyor. Yatalak huysuz dedenin hırlayışından hindinin gıdaklamasına, cam kırılışından suya dalıp çıkan küreklere kadar, Hayat'ın etrafındaki tekinsizlik halini çok iyi yansıtıyor bu sesler. Seyirciye yoğun bir üzüntü ve karamsarlık vermekle birlikte görselişitsel anlamda tam bir şölen sunuyor "Hayat Var".

 Baba rolündeki Erdal Beşikçioğlu, dedeyi canlandıran Levent Yılmaz, gerçekten çok çok iyiler ama "Beş Vakif'te de birlikte çalıştığı genç oyuncu Elit Işcan'dan mükemmel bir verim alıyor Erdem.

 Babakızın motorla hiç konuşmadan küçük bir Boğaz turu atıp köprünün altından geçtikleri ve Hayat'ın motorun burnunda uyuduğu sahnenin hüznüne de özel olarak dikkat çekelim ve "Hayat Var"ın 2010'daki 45. SİYAD Ödülleri'nde En İyi Film seçilip En İyi Yönetmen ve En İyi Kurgu dallarında da birinciliği göğüslediğiııi, 45. Altın Portakal'da da gene SİYAD jürisince ödüllendirildiğini 28. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde FIPRESCI ödülü kazandığını, 3. Yeşilçam Ödülleri'nde En İyi Film olarak seçilip Elit İşcan'a En İyi Genç Yetenek ödülü getirdiğini ekleyelim. (T.A.) Sinema En İyi, 100 Film

ÖDÜL:

 45. Antalya Altın Portakal Film Festivali  Ulusal Yarışma (Ekim 2008)
► SİYAD (Sinema Yaza rları Derneği) Özel Ödülü

59. Berlin Uluslararası Film Festivali (515 Şubat 2009)
► Tagesspiegel Gazetesi Okurları Jürisi Özel Ödülü

3. Yeşilçam Ödülleri, 22 Şubat 2009 (Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın desteği, Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür (TÜRSAK) Vakfı ve Beyoğlu Belediyesi'nin işbirliğiyle, Turkcell'in ana sponsorluğunda düzenlenen)
► Reha Erdem “En İyi Yönetmen”
►Elit İşcan “ En İyi Genç Yetenek”

# Nurdan Gürbilek 'Vitrinde Yaşamak' adlı kitabında, 70'lerdeki ortak bir vicdanın sesi olarak tanımladığı Orhan Gencebay üzerine şöyle diyor: "... artık vicdanın kendini bir zamanlar Orhan Gencebay' da olduğu çıplaklıkta duyurduğu bir dönemin uzağındayız. Bu, bir zamanlar bir terbiyeyi ihlal ederek, yalnızca bir duruş, bir jest olarak da olsa yapılabiliyordu. Bugünün gürültüsü içinde ise jestin hedefiyle buluşması neredeyse imkansız".

 Hayat Var, bu türden bir imkansızlığın filmi, bahsi edilen gürültünün, ses bandıyla görüntüler dünyasının kavuşamayan hikayesinin filmi. Filmin ses tasarımı bize keşmekeş halinde bir İstanbul sunuyor, filmin asıl duygu dünyası sanki ses bandında akıyor. Martı sesleri, polis sirenleri, vapur düdükleri, . Orhan Gencebay ve Mine Koşan'ın şarkıları karmakarışık, derin bir duygu dünyası barındırıyor. Bu ses bandının üzerine döşenmiş görüntülerse, Hayat'ın etrafında, bir o kadar iki boyutlu, bir o kadar karton, karikatür, bir o kadar duygusuz "kahraman"larla dolu bir dünya sunuyor bize. Belli ki bu dünyanın asıl eksiği, yönetmenin avazı çıktığı kadar bağıran ses bandında gizli.

 Hayat Var, sırtını kameraya yüzünü denize dönmüş bir kız çocuğuyla açılıyor. Hava yavaştan kararır ve sokak lambaları yanmaya başlarken, babası sandalla gelip alıyor kızını. İsmi Hayat olan bu kız çocuğu, ergenlik çağında. Onu terk etmiş bir annesi, babasını arayan ama bir türlü bulamayan bir abisi, sürekli bir yerlerde olan babası ve onun aksine sürekli evde olan bir dedesi var Hayat'ın. Bir de hayat kadınları var etrafında ...

 Hayat, adının aksine, yaşamıyor aslında. Bütün bu karakterlerin arasında, sisli gri sokaklarda, denizin dalgalarında, yeşilliklerin arasında gezinirken; birileri onu oraya buraya sürükler ya da orada burada mahsur bırakırken, Hayat kendi kendine bir ninni mırıldanarak, parmağını emerek katlanmaya çalışıyor sadece hayata.

 Hayat, ergenliğinin tam ortasında, çocukluğunun elinden alındığı ve kadın olmasının gerektiği bir zamanda, kadınlığı da elinden alınan, bu yüzden ne bir çocuk ne de bir kadın olarak var olamayan biri. Derme çatma kurulmuş bir salıncaktaki bebek alınır alınmaz onun üzerine oturan, ama aynı zamanda eline verilen bebeğe bakma sorumluluğunu da yüklenen Hayat, çocuk olsa bakkalın tacizinden kurtulamayacak, kadın olsa parmağını emmekten vazgeçemeyecek. Hayat, bu dünyada asla kendisi gibi var olamayacak. Adet görünce tokat yiyecek, canı acısa da ağda yapılacak, zorla saçları kesilecek, tecavüze uğrayacak. Fakat bütün or bunlar, ve en önemlisi en sonuncusu, filmin hikaye dünyası içinde bir hissizlik hali içinde geçip gidecek. Ses bandı, polis sirenleriyle çimenlerin arasında Hayat'ı arayadursun, bu dünyanın içinde Hayat sırtı sıvazlanıp geçiştirilecek.

 Hayat Var, üç farklı düzlemde üç farklı hissiyat yaratan bir film. Çok ağır bir hikaye anlatıyor ama bu hikayeyi görselleştirme biçimi o kadar güzel ve estetize ki hikayenin ağırlığını hissetmek çok zorlaşıyor. Diğer taraftan ses tasarımıyla, seyircinin bu güzel dünyadan zevk almasına da mütemadiyen engel oluyor. Filmin görsel ve işitsel olarak en çarpıcı sahnelerinden biri olan lunapark sahnesi belki de bu tuhaf his ağının en iyi örneklerinden biirini sunuyor.

 Mine Koşan'ın sesinden 'Dert Bende'nin lunaparktaki rengarenk neon ışıklı Balerina'yla beraber açıldığı sahneden etkilenmemek, seyirci olarak haz almamak mümkün değil. Oldukça uzun bir süre devam eden ve bir kutlama havası içinde ilerleyen sahne, Balerina' da ikinci tura maruz bırakılan Hayat'ı gördüğümüzde tamamen başka bir duyguya çevriliveriyor. Bizim hazla izlediğimiz bu sahne, Hayat'ın midesini bulandıran, ona işkence edilen bir sahneye dönüşüveriyor birden. Filmin sonunda tekrarlanan bu müziği artık bu bağlamdan koparmamız da mümkün görünmüyor. Hayat'ın dudakları yerine bütün suratına sürdüğü kırmızı rujun arasından görünen gülümsemesi ve ardından gelen uzun, sert (ve benzer bir mide bulantısı yaratabilecek) dalgalar, yine çelişkili bir ruh haline işaret ediyor. Filmin "mutlu son"una engel oluyor.

 Ses bandının kendisi kadar, tekrarları üzerinden de ilerleyen film, başta cazip, ilginç, eğlenceli gelebilecek her şeyi bir "yeter artık"a dönüştürüyor. Dedenin öksürüğü ve babasının Hayat'a hediye ettiği oyuncağın sürekli tekrarlanan melodisi gibi, önce her şey bir tekinsizliğe, sonraysa düpedüz bıkkınlığa dönüşüyor. Sesler artık kesilsin istiyoruz. Oysa bu sesler, tam da o hissizleşmiş dünyanın bir hissiyata dönüşmesine izin veren şeyler aslında. Hayatla ilgili karmakarışık hislerimiz, tek bir duyguya indirgeyemeyeceğimiz her şey bütün bunların birlikteliğinde yatıyor. Hayat'ın film boyunca sadece bir mırıltı olarak çıkan sesi,arabeskin bas bas bağıran duygu derinliğiyle bir araya geldiğinde , hissetmekle hissetmemek arasında bile kararsız bir dünya çıkıyor karşımıza.

 Hayat'ın sedeye mahkum dedesinin yaşamaya" devam etmek için, aynı anda iki şeye ihtiyacı var : Oksijen tüpüne ve sigaraya. Biri diğerini değillenemiyor, ne biri öldürüyor ne diğeri yaşatıyor, sedyede devam eden bir hayatı sürdürmeye yarıyorlar sadece. Hayat Var ise, hem nefes keserek, hem nefes daraltarak, hem de nefes aldırarak, nefessiz bir hayatın hikayesini sunuyor seyircisine. (Senem Aytaç) “Altyazı Aylık Sinema Dergiai sayı 78”

 Altın Portakal’da SİYAD’ın seçmiş olduğu, sinemamızın yüz aklarından Reha Erdem‘in son filmi Hayat Var, Genellemelerle sinemasını ifade etmeye gücümüzün yetmediği usta, önceki filmlerinde görmeye (ve duymaya) alışık olmadığımız bir hale bürünüyor bu filmde. Hayat’ın maruz kaldıklarının sadece küçük bir kısmına biz seyircileri maruz bırakarak huzurumuzu kaçıran; gürültülü; hayatın sesinin sadece mırıltı olarak duyulduğu bir dünya resmediyor bu sefer bizlere.

 Basın bültenlerinde yer alan filmlerin özetleri, genellikle ait oldukları yapıtları yansıtmazlar. Ya abartılıdırlar ya da filmi basite indirgerler. Bu genellemelerin dışında kalan Hayat Var filminde, çok güzel yazıldığını düşündüğümüz özet, filmin ruhunu oldukça güzel yansıtır nitelikte. Bu yüzden basın bülteninde yazıldığı şekliyle filmin özetini aynen yayınlıyoruz.

 Babası ve yatalak dedesi ile birlikte, nefes kesici güzellikteki İstanbul Boğazı’na açılan bir dere ağzına kurulmuş, derme çatma ahşap bir evde yaşamaktadır. Boğaz güzel olduğu kadar da karanlık ve tehlikelidir. Babası ailenin hayatta kalmasını sağlamak için küçük teknesiyle bu sularda balıkçılık yaparken, bir taraftan da birtakım yasadışı işlere girip çıkar. Hayat bu zorlu, sert ve acımasız dünyaya doğmuştur ama yaşama sıkı sıkıya sarılır. Dünyadaki adaletsizliklere karşı cesaretini, dayanıklılığını ve umudunu yitirmez.”

 Filmi seyredenler, Hayat Var’ın Altın Portakal’da es geçildiği görüşünde hemfikir. Özgün bir hikayede yarattığı gerçekçi ambiyans ve farklı bir denemeyle, Erdem alışılmış ve güvenli sınırları aşarak önemli bir başarıya imzasını attı. Müziklerini Orhan Gencebay‘ın yaptığı filmin bir yandan özgün olması; diğer yandan rahatsız edici ve yorucu olmasının sebebi büyük ölçüde ‘sesler’: şarkılar, gemi sesleri, jet sesleri, silah sesleri, bağırışlar, kuş sesleri… tüm bunların yanında Hayat’ın sürekli mırıldandığı şarkı.

 Başrollerde seyrettiğimiz Elit İşcan, Erdal Beşikçioğlu ve Levend Yılmaz yukarıdaki ikonografik karede olduğu gibi, film boyunca muhteşem bir iş çıkarmışlar. Reha Erdem’in görüntülerinin alıştığımız yaratıcısı Florent Herry de beklediğimiz özgünlükte bir iş çıkarmış. Görüntüler kimi zaman büyüleyici, kimi zaman ise Hayat’ın ruh halini yansıtır şekilde korkutucu ve tacizci.

 Belki alıştığımız gibi dingin bir Reha Erdem filmi değil Hayat Var. Ama filme paralel olan konu da, yaşatılan ve yaşanılan hayat da dingin değil. Yorucu, çıkışı olmayan, tacizlerle bezeli bir hayat anlatılan… seyirci de maruz kalıyor tüm bunlara; tabi sadece iki saat kadar. Seyirciyi bu tacize maruz bırakarak Hayat’ın ve hayatın daha iyi anlaşılmasını sağlayan yönetmene teşekkür etmek gerekir. Son yıllarda sürekli önümüze sürüklenen gereksiz sinemayı ‘biz seyirciye iki saat kafasını dağıtma şansı sunuyoruz; iki saat boyunca sadece gülüyorlar’ şeklinde meşrulaştırmaya çalışanlara inat Hayat Var.Altın Portakal’dan tatminkâr bir sonuçla dönmemiş olsa da, farklı festivallerde ismini duyuracağından emin olabilirsiniz. Rahatsız olduğu için bu filmi sevecek pek çok sinemasever ve jüri olduğuna inanıyoruz. (Onur Ertuğrul, www. Bakiniz.com)


FİLMİ İZLE 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder